Ana SayfaKültür-SanatGöç ve sürgünlere rağmen ‘Dersim’de Dört Mevsim Yaşayanlar’

Göç ve sürgünlere rağmen ‘Dersim’de Dört Mevsim Yaşayanlar’

HABER MERKEZİ – Fotoğrafçı Tahir Bozkurt, göç ve sürgünlere rağmen Dersim’i terk etmeyenlerin hikayelerini anlattığı fotoğraflarını, ‘Kalan / Dersim’de Dört Mevsim Yaşayanlar’ sergisinde bir araya getirdi. Dersim’i yaşayan bir hafıza mekanı olarak tarif eden Bozkurt, “Bu aslında birazda artık kentleri bırakıp memleketlerimize tekrar dönmek için bir çağrı” diyor.


Röportaj: Neğşirvan Güner


Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile kapatılan Jiyan TV kameramanı Tahir Bozkurt, Dersim’de zorunlu göç politikalarına rağmen köylerini terk etmeyenlerin hikayesini anlattığı, ‘Kalan (Mende) / Dersim’de Dört Mevsim Yaşayanlar’ isimli fotoğraf sergisini 4 Nisan’da İstanbul’da açtı.

‘Kalan (Mende) / Dersimde Dört Mevsim Yaşayanlar’ isimli sergi fotoğrafçının, Kültürdeki İzler, Kalan, Melodisiz Kentten Sokak Ritimleri (İstanbul) ve Güz Sonatı (Hevsel ve Dicle) sergilerinden sonraki 5’inci kişisel sergisi.

‘Kalan’ları fotoğrafladığını anlatan Tahir Bozkurt, Dersim’i yaşayan bir hafıza mekanı olarak tarif ediyor ve fotoğrafların odak noktasında “orada üretip, orada tüketen doğasıyla, inancıyla orada kalmaya direnenler” olduğunu söylüyor.

Tahir Bozkurt ile Gazete Karınca için son sergisi üzerine konuştuk.

‘Kalan/Dersimde Dört Mevsim Yaşayanlar’ projesi nasıl ortaya çıktı?

2011 yılındaki ‘Kültürdeki İzler’, ‘Kalan’ın ön ayağıydı aslında. O zaman sadece Dersim’i değil Erzincan, Malatya, Sivas ve o bölgelerde çektiğim portreler, mekan ve insanlar üzerine çektiğim fotoğraflardı başlangıç olarak. Oradan buraya geldim aslında, derinleştirdim.

İkincisi de zaten ‘Kalan’dı. Bir devamlılığı var bunun kendi içerisinde sosyal belgesel çalışması olduğu için sürekli takip ediyorum ve oraya gidiyorum. Dersim yaşayan bir hafıza mekanı, sürekli gidip çekiyorum hikayelerin devamlılığı önemli benim için. Çünkü bu çektiğim insanlar halen oradalar, orada yaşamaya devam ediyorlar.

Yasaklar ve göç: ‘Burada farklı bir hikaye başlıyor’

Mekan olarak neden orayı seçtiniz? Dersimli olduğunuz için mi yoksa orada başka bir şey mi anlatmak istiyorsunuz ?

2010’da fotoğrafa başladığımda insan odaklı çalışmak istiyordum hep. Sonra sosyal belgeselciliğin sosyolojik bir çalışma alanı olduğunu farkettim. Çok kapsayıcı bir alan aynı zamanda bir bölgeyi ya da yeri çalışacaksan bütün her şeyi bırakıp oraya yönelmek gerekiyor. O insanlarla beraber yaşamak, onlar vakit geçirmek belki de bir süre onlarla üretmek gerekiyor. Orada bir fotoğraf makinası ya da kameranın varlığından rahatsız olmamaları önemli olan.

Ben bu noktada Dersim’i seçtim. Çünkü orada doğmuştum bir yaşa kadar orada büyümüştüm. İnsanını tanıyordum bu orayı seçmemde büyük etken oldu. Diğer taraftan emekçi insanlarız yaşamımızın hepsini oraya ayıramıyoruz. Sürekli orada kalamıyorsun kesintili oluyor. Biraz orayı seçmemdeki etken orayı tanıma sürecini atlatıp hemen çekmek istememdi. İnsanını tanıyordum, sosyolojisini biliyordum. Bildiğim bir yerden başlamam gerekiyordu bende Dersim’i tanıyor ve biliyordum. Oraya gittikçe yaz ve kış aylarında fotoğraf çekerken zaman içerisinde artık bir bağ kurdum.

İsmi neden ‘Dört Mevsim Yaşayanlar’?

1938’de bir sürgün oldu Dersim’den yurt içine ve yurt dışına, bir de 1990’larda zorunlu göç oldu. Ki bunlardan biri de benim 1990’larda Dersim’den göç etmek zorunda kaldık. 90’larda orada kalan kesim köylerini terk edilmeye zorlandı. Ama ısrarla orada o köylerde yaşamaya devam eden insanlar dört mevsim vardı. Bu beni hep düşündürdü. Biraz da aslında hikaye oradan çıktı. Yaz aylarında yurt içinden yurt dışından insanlar geliyordu ama kışın kimse yoktu. Bu çalışmanın en büyük temelini oluşturan nokta kış aylarında orada kalanlardı. Ekonomik kaynakları, her şeyi orada olan. Orada üretip, orada tüketen doğasıyla, inancıyla orada kalmaya direnenler.

Mesela Kumru Nene’nin (fotoğraf) hikayesi var. Dersim-Ovacık bölgesinde İlksor köyünde yaşıyordu. 90’larda köy bombalanıyor ve boşaltılıyor. Daha sonra Pertek barajı sınırlarında bir ev verilmiş orada tek başına yaşıyor. Hızır ayında çekmiştim onu halen inancını yaşatmak için Dersim’e yaşadığı yere geliyor. Yaz aylarında orada kışın da Elazığ’da çocuklarının yanına gitmek zorunda kalıyor artık çok yaşlanmış. Ama Dersim coğrafyasından kopmuyor en yakın yerleşim yerine gidiyor mesela halen. Ama çektiğim hikayelerin çoğu hala Dersim’de yaşıyor.

Yaylacı olanları vardı ama bu sene yayla yasaklarından dolayı yaylaya çıkamayacaklarını söylediler. Bu sene tekrar gideceğim hayvancılık yapanlar vardı. Ama belki artık yapmıyorlardır. Burada farklı bir hikaye başlıyor.

Genç bir kadının hikayesi vardı, onun babası hayatını kaybetti. Evlenmiş mesela annesi ablasında kalıyor Hozat’ta. Kendisi Dersim merkezde bir özel okulun yurdunun kantininde çalışıyor. Ben onu ilk çektiğimde tarlada çalışıyordu. Ama şimdi Dersim merkezde farklı bir iş yapıyor. Hikayeleri değişiyor sürekli bunu takip ediyorum.

‘Bu insanlar zorunlu göçe tabi tutuluyor’

Buradaki amaç orada kalmaya devam etmeleri ekonomiye, oranın doğasına sahip çıkmaları, kent yaşamının insan ve doğa üzerindeki sömürüsünü tanımaları. Şehirlerin yabancılaşmaya ve yoksullaşmaya daha açık olduklarının farkına varmaları. Kendi topraklarının daha değerli olduğunun bilincine varmaları.

Örneğin o bölgede Ovacık’ta komünist belediye var. Bütün hazine arazilerini köylülere vermişti, siz ekin biz sizden alacağız. Sırf bu yüzden orada yaşayan insanlar hayvancılığı devam ettiriyorlardı. Sonrasında devlet hazine arazilerini satmaya başladı. Bu insanlar zorunlu bir göçe tabi tutuluyor aslında.

Yayla yasakları şimdiden başlamış, birçok bölge kapalı. Bu insanlar hayvancılık yapamayacak artık. Burada da ekonomik sıkıntılar baş gösteriyor ve zorunlu bir göç başlayacak. Barajlar meselesi zaten büyük bir sorun. Dersim Dernekleri büyük bir mücadele veriyor bu konuda. Doğa tahrip ediliyor. Dersim yaşayan bir hafıza merkezi dağı taşı ziyaret yerleriyle.

‘Dersim’de Dört Mevsim Yaşayanlar’ projesi Dersim’in kaç bölgesini kapsıyor?

Gidebildiğim, iyi bildiğim yerleri çektim aslında. Hozat bölgesini çok daha yakından tanıdığım için ilk buralardan başladım. Zamanla Dersim’de tanıdığım diğer yakın köylerdeki aileleri çekmeye başladım. Ama şöyle diyebilirim; Hozat ve Ovacık bölgesini kapsıyor. Birazda Mazgirt bölgesinde çalıştım. Pülümür daha çok memur kesimin yaşadığı bir yer çok o damardan beslenen bir yer değil. Ovacık , Hozat ve Mazgirt bu bakımdan daha iyi. Özellikle Hozat ve Ovacık daha çok Dersim tipolojisini yansıtan bölgeler.

‘Benim için şehirler ölüm’

Çektiğiniz hikayelerden etkilendiğiniz, bizimle de paylaşmak istediğiniz bir şeyler var mı?

Waye Nene’nin hikayesi var mesela. Waye Nene 1938’i gören biri. Şu an 105 yaşın üstünde. O dönemi çocukken yaşamış. Oğlu ve geliniyle bir köyde kalıyor ve sadece üçü yaşıyor orada. Şu an gelini kanser hastası sürekli tedaviye gidiyor hastaneye. Ölüm tehlikesinin olduğunu söylüyorlar, Waye Nene’ye ondan başka bakacak kimse yok. Ama kalmaya devam ediyor bir nevi direniyor köyden gitmemek için halbuki şehirde, şehir dışında tanıdığı bir sürü akrabası, yanına gidebileceği birileri var ama gitmiyor.

Kumru Nene mesela bütün kızları İstanbul’da, Adana’da ama o asla buralara gitmiyor. Tek başına kalmaya devam ediyor. Ben şehirlere gitmem diyor oralara, ‘benim için şehirler ölüm’ diyor.

‘Şehirlerdeki yabancılaşma yerine doğaya dönmeliyiz’

‘Kalan/ Dersim’de Dört Mevsim Yaşayanlar’ çalışması devam edecek mi?

Bu çalışmayı tekrar sergileyecek miyim bilmiyorum. Ama ben kendi arşivimde devam ettireceğim bu çalışmayı sürekli. Oranın hafızasını sürekli diri tutmak istiyorum, evrimsel süreçteki durumunu belli noktalarda devam ettireceğim. Kapitalist toplumla herkes tanışmış ama şehirlere gelip o yabancılaşma yerine kesinlikle doğaya dönmemiz lazım.

O yüzden benim, kendi çevremdekiler ve bütün Dersimlilerin tekrardan oraya dönme çabamızın olması lazım. Bu aslında birazda artık kentleri bırakıp memleketlerimize tekrar dönmek için bir çağrı.

Bu bir dönme projesi aslında orada kalanlara temas etmemiz lazım. Onları yalnız bırakmamız lazım. Tekrar oraya yerleşmemiz lazım.

Mesela iki kardeşi fotoğrafladım, taşımalı eğitim sistemi var onların kaldığı köyde. Bende tam sömestir tatiline denk geldim. Toprak damlı evler kışın onların oyun alanı oluyor. Güneşin olduğu bir günde misket oynuyorlardı, iki kardeş. Sohbet etmeye başladık.

“Keşke bu köyde başka ailelerde olsaydı, onların çocukları da olsaydı. Bizde artık yalnız iki kardeş olmazdık başka arkadaşlarımızda olurdu. Onlarla da oyunlar oynardık” diyorlar. Çünkü artık oyun bile üretemediklerini söylüyorlar. “Köyde yaşamayı seviyoruz bir tek sorunumuz başka arkadaşlarımızın olmaması. Büyüklerimiz anlatıyor işte bu köyde eskiden 20 aile yaşıyormuş ama şimdi kimse yok tek biz kalmışız” diyorlar.

Onun içinde şehirlerde yaşayan insanlar mutlaka gitmeli özellikle de Kürt coğrafyasında yaşayanlar köylerine geri dönmeli, çocuklarını götürmeli.

‘Kayıp Şehir’dekiler nereye gitti?’

Sosyal belgesel takibi olan bir çalışma. Hayata bakış açınızla örtüşen bir şey bu. Yoksa diğer tarafta gidip çekip gelirsiniz anlık fotoğrafın anlık bir hikayesi vardır. Ama bu anlık bir hikaye değil kesinlikle devamlılığı olan bir şey.

İstanbul’da da Tarlabaşı olsun Sulukule olsun buralar gibi bir sürü yerde çalışmalar oldu. Kentsel yağmanın olduğu yerlerdi. Oralarda da fotoğrafçılar sosyal belgesel adı altında çalıştılar. O anı çektiler ve sadece o anda kaldı çektikleri fotoğraflar. Sergilediler hatta buda yağmanın başka bir noktası aslında bunu da o fotoğrafçılar yapmış oldu.

Ben birey olarak soruyorum o sergileri gezen biri olarak, gerçekten merek ediyorum bu insanları çektiniz ama bunlara ne oldu hesap vermelerini bekliyorum. ‘Ayıp Şehir’ dedin yada ‘Kayıp Şehir’ dedin fotoğrafladın ama ondan sonra o ailelere ne oldu? Nereye gittiler merak ediyorum. Fotoğrafçı onlarla temas kurmuş ben değil ki. Bir fotoğrafçı olarak da sosyal bir sorumluluğun var ve onun peşinde olman lazım.

Yeni bir çalışmanız olacak mı ?

Bir kısa metraj film çalışmam var. Senaryosu, her şeyi hazır. Biraz ekonomik biraz da mevcut siyasal durum bunu çekmeme müsait değil. Çekeceğim mekan olarak belirlediğim alan yasaklı bölge. Bende yapay mekanları sevmiyorum hikaye nereyi anlatıyorsa orada onu anlatmak istiyorum.


Fotoğraf sergisi, 18 Nisan’a kadar Suriye Pasajı’nda bulunan Divriği Kültür Derneği’nde ziyaret edilebilir.
Adres: Asmalı Mescit Mahallesi İstiklal Caddesi Suriye Pasajı No:166 Kat:2 D:37 Beyoğlu/İSTANBUL