Ana Sayfa1915'TEN BUGÜNEErmeni Soykırımı Davası’nı mahkemede kazanan Hairabedyan’ın Elazığ’dan Arjantin’e uzanan hikayesi

Ermeni Soykırımı Davası’nı mahkemede kazanan Hairabedyan’ın Elazığ’dan Arjantin’e uzanan hikayesi

HABER MERKEZİ – 1915’ten bugüne uzanan Ermeni portrelerinde bu hafta Gregorio Hairabedyan veya onu tanıyan kişilere göre “Coco” var. Ermeni Soykırımı’nı Arjantin’de mahkemeye taşıyan Hairabedyan’ın hikayesi Elazığ’dan Arjantin’e uzanıyor. Hayatını insan hakları mücadelesine adayan Hairabedyan, “Bu mücadeleyi devam ettirecek olanlar gençler. Genç oldukları için değil, onlardan bazıları dünyayı farklı algılayacağı için” diyor.


Görüşmeyi yapan: Eugenia Akopyan

Çeviri: Tolga Er


Arjantin’de mahkeme Mart 2011’de Ermeniler için tarihi bir karar vererek “Türk devletinin 1915 ve 1923 yılları arasında Ermeni halkına karşı Soykırım suçu işlediğine” hükmeder. Bu, Ermeni Soykırımı’nın adalet sistemi tarafından yasal bir sorun olarak ilk kez değerlendirildiği andır. Karar on yılı aşkın araştırma, mahkeme çağrısı ve çeşitli ülkelerden arşivi açma yönündeki taleplerin bir sonucu olarak alınır. Tanıklık ifadeleri ve kanıtlar toplanarak “hakikat hakkı” iddialarını desteklemek için kullanılır.

Gregorio Hairabedyan veya onu tanıyan kişilere göre “Coco”, benzersiz bir karizmaya sahiptir. Mesleki itibarı onu Arjantin’deki Ermeni toplu- luğunda en çok sevilen ve saygı duyulan insanlardan biri haline getirmiştir. O, herkesin aklına gelen ilk noterdir.

Coco, kızı Luisa’nın danışmanlık desteğiyle Arjantin mahkeme sistemindeki uzun yolculuğuna başladığında sene 2000’dir. Gregorio, davasını evrensel yetki ilkesi ve insanlığa karşı suçlarda zaman aşımı olmadığı gerçeği üzerinden kurar. O, davayı şöyle anlatıyor:

“İnsan hakları örgütlerinin hakikat ve adalet arayışında o ana dek elde edilen sonuçlar ve evrensel yetki kavramı, bu ilkeleri yasal yollar aracılığıyla aileme ve Ermeni halkına karşı yapılan Soykırım için uygulamayı düşündürttü.”

Gregorio “Coco” Hairabedyan

Coco Arjantin’de Türkiye’ye karşı dava açar. Dava ilk başta reddedilir ancak temyizin ardından durum değişir ve davanın görülmesine karar verilir. Coco, düşünceli gözlerle şunu vurguluyor: “Ermeni’den önce insanız. Soykırım ile bağlantılı olarak yasal mücadele tüm ulusların daha iyiye doğru değişim için mücadelesiyle yakından bağlantılıdır.”

Babasının maceracı ruhunu miras alan Coco, babasının anlattığı hikâyelerden oldukça etkilenir:

“Yargılama fikri babamın bana anlattıklarından geliyor. Eskiden merak ederdim; Ermenistan için canını vermek için savaşa gittiyse şimdi nasıl yasal sistem yoluyla hiçbir şey yapamıyor oluruz?”

Küçük onbaşı

Coco’nun babası Ohannes Hairabedyan Elazığ’daki Palu’da köylü bir ailenin çocuğu olarak doğar. Özünde bir seyyahın ruhu vardır. Coco babasını şöyle anlatıyor:

“12 yaşındayken bir grup arkadaşıyla evlerinden biraz ekmek ve peynir alıp diğer tarafta ne olduğuna bakmaya gitmiş. Oğlanlar dağları aşarak Kharbert’e (Elazığ) ulaşmış. Bulunmuşlar ve gözaltına alınmışlar. Babam ise bir evde saklanmayı başarmış.”

Saklandığı yerde iki Ermeni kadın yaşamaktadır. ABD’ye doğru yolculuğa çıkmak üzeredirler ve onlara katılması için Ohannes’i davet ederler:

“New York’a vardıktan sonra babama başka planları olduğunu ve beraberinde götüremeyeceklerini söylemişler. Bir altın sikke verip, biri babamla konuşursa vereceği cevabın ‘Ermeni’ olması gerektiğini söylemişler.”

O da yetkililere ‘Ermeni’ yanıtını verir. Böylelikle Ohannes’e bakılması için Ermeni bir aileyle irtibat kurulur.

Yıl 1906’dır ve bu genç erkek ailenin bakkalında çalışıyordur. 18 yaşına geldiğinde ise eğitim almıştır ve kendi iş yerini açar.

Ohannes Hairabedyan (ortada), Adana, 1914/18

Ohannes 1916 yılında ailesinin öldürüldüğünü ve Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Ermeni köylerinin yok edildiğini öğrenir. Geri dönmeye ve diğer- leriyle birlikte savaş vermeye karar verir. Ermeni asıllı diğer genç erkeklerle beraber Kilikya bölgesini özgürleştirmek ve Fransız komutası altında özerklik kazanmak için “Doğu Ligi”ne (1918 yılından itibaren “Ermeni Ligi” adını alır) katılır. Nihayetinde Mayıs 1919’da Ermeniler Kilikya’da bağımsız bir devlet ilan eder.

Ohannes Adana’da Fransa cephesinde yer alır ve hendeklerde savaşır: “Babam okuryazar olduğu için onbaşılığa terfi etmiş. Boyu kısa olduğu için ona ‘petit (küçük) onbaşı’ derlermiş.”

Cephe hattında geçen bir yılın ardından Ohannes yaralanır ve sahra hastanesine götürülür. Bırakıldığında savaş bitmiştir. O da Adana’da kalır:

“‘Büyük Ermenistan’ı kurabileceklerine inanırdı. Bazı ortaklarla ve arkadaşlarla Kilikya’dan biraz toprak satın almışlar.”

Ancak Ohannes daha fazla kalamayacaklarını anlar. 1920 yılında Fransız yetkililer Ermeni Ligi’ni dağıtır ve Fransa bölgede Türk egemenliğini tanır. Ermeniler daha sonra Fransız askerlerle beraber Kilikya’yı terk eder. Coco, “O zamanlar insanlar Arjantin’e dair çok konuşurlarmış. Kendi köylerine benzer Córdoba diye bir yer olduğunu söylerlermiş” diye anlatıyor.

Ohannes ve gözü pek ruhu, ev olarak görebileceği bir yere duyduğu hasretle Güney Amerika’ya gider.

Açık denizde aşk

Gemiye binen Ohannes, Süleymanlı’dan olan, Bagley kurabiye fabrikasında çalışmak üzere Buenos Aires’e giden Lusaper Barsumyan ile tanışır. Maraş’ta bir okul ve yetimhane olan ‘Bethel’ adındaki yer sayesinde soykırımdan kaçabilmiştir. Burada öğretmen ve bekçi olarak 20 yıl kalmıştır. O, ailenin Soykırım’dan sağ kalan tek üyesidir.

Ohannes onu kazanmaya çalışır. Hatta Córdoba’ya götürmeyi bile teklif eder ancak işe yaramaz. Coco sonrasını şöyle anlatıyor: “Hemşehrisi Juan Krallyan, babamın iyi ve çalışkan biri olduğuna inanması için anneme mektuplar yollamış.”

Lusaper Barsumyan (sağda) 16 yaşında “Bethel” yetimhanesindeyken

Krallyan böylelikle Ohannes ve Lusaber’in önce çöpçatanı, ardından sağdıcı, nihayetinde de üç çocuktan ikisinin vaftiz babası olur. Ohannes ise, Córdoba’da yeni bir yerel topluluğun parçası olur. Coco, babasını şu sözlerle anlatıyor:

“Babam anavatanı için derin sevgi besler. O zamanlar Ermenistan’ın ülke olabilme şansı varmış ve o da orayı korumuş. Pazar günleri Ermenistan’dan gelen kitapları teslim etmek için kapı kapı gezermiş. Her zaman savaş hakkında konuşurdu. Bazen nasıl zurna çaldıklarını, şarkı söylediklerini ve dans ettiklerini hatırlar, diğer zamanlar da hendekleri, güçlenmek için nasıl şarap içtiklerini anlatırdı. Ulaşmak istediği adaletti.”

Farklı bir dünya düzeni

83 yaşındaki Coco, aile geçmişinin onu tanımlamasının yanı sıra hayatını insan hakları mücadelesine adar. Soykırım bir suçtur, o yüzden de mahkemede yargılanması gerekir. Coco bu hedefine davacı olan diğer Ermeni kurumlarıyla beraber ulaşmıştır. Yıllar sonra Coco babasının hayalini şöyle hatırlıyor:

“Bu dava şu anki dünya düzenini değiştirme girişiminin bir parçasıdır. Dönüm noktaları yaratmamız gerekir çünkü öylece oturmak fayda getirmez.”

Coco’nun adalet hedefi yine kendisi gibi hak savunucu olan ve bir kazada vefat eden kızının adını alan “Luisa Hairabedyan Vakfı” ile devam etmektedir. Bu kurum eğitim, kültür, akademi ve yasal işlemler üzerine programlarıyla insan haklarını destekler, soykırımı ve insanlık suçlarını engellemeye gayret eder.

İdeallerine sadık kalan Coco, gelecek nesillerin durumu iyileştirebileceğinden umutlu: “Bu mücadeleyi devam ettirecek olanlar gençler. Genç oldukları için değil, onlardan bazıları dünyayı farklı algılayacağı için.”

Coco son olarak, insanlık suçlarının yargılanması gerektiğini ancak bunun daha geniş bir çerçevede yapılması gerektiğini vurguluyor:

“Yasal çerçevede bir şeyi tek başına başarmak çok zor. Bugün bir Ermeni Devleti var. Devletin Uluslararası Adalet Mahkemesi’nde yasal işlem yapma yetkisi var. Bir sonraki adım bu olmalı.”


Kaynak: Aurora Prize
Previous post
Ortaçağdan günümüze: Hıristiyan Müslüman İlişkileri Tarihi
Next post
Irak’ta IŞİD sonrası ilk seçimin resmi sonuçları açıklandı