Ana SayfaYazarlarElend AydınUğur böceklerine basmamak – Elend Aydın

Uğur böceklerine basmamak – Elend Aydın


Elend Aydın


Uğur böceklerine basmamayı çocukluktan öğrenenlerden olarak, yürürken dikkat ederim ben de. Ama geçen gün yolunda duran üç uğur böceğine basmamak için az kalsın boynumu kıracaktım ki o gülünesi akşamüstünde, çatıdaki kargalar, kelimenin tam anlamıyla güldüler bana. Demek ki aşırı dikkat ve otokontrol bazen dikkatsizlik ve otokontrolsüzlüğe dönüşebiliyor böyle… Aslında iyi de oluyor. Aşırıya kaçmışlığını, abartışını yakalıyor insan. Hem böylesi zamanlarda şahsımda açığa çıkan ve hemen herkeste de görülen binlerce yıllık kodlanmışlıkla daha fazla yüzleşir ve savaşırım. Neticede öğrenilmiş çaresizliğin balıklarıyız, yıllardır envai çeşit okyanuslarda bile akvaryumda hapis kalmayı başaranlarız. Sınırlar, kontroller, telkin ve ikazlar ruhumuza borazan sesli alarmlar kurmuş; bu yüzden uçamayız, göğü kanatlarımızla, kanatlarımızı gökle mutlu kılamayız. Bu yüzden açılamaz, okyanuslardaki kafesimizde sessiz ve itaatkarca etrafımızda dönenip dururuz.

Uğur böcekleri benim de çocukluğumun kahramanlarındandır, bir ara çok sevdiğim bu varlığın, çeşitli dillerdeki ismini aramış ve bulmuştum: Kürtçe “xalxalok”, İngilizce “ladybug, ladybird”, İtalyanca “coccinella”, İspanyolca “mariquita, catarina”. Görüldüğü gibi genelde özel bir adı var bu şirin arkadaşın ama Türkçede “böcek” olmasıyla oluşan bir ad konmuş, oysa hiç de bir “böcek” olarak görülmezler, mesela hamam böceği asla değiller.

Tesadüf bu ya, şu an karşımda bir xalxalok var yine, çocukluğumuzu işbaşına çağırmak istercesine dikmiş gözlerini üzerime. Belli ki kontrol ve zapturaptlardan da hoşlanmıyor, kalbinden hangi rüzgar esiyorsa onun peşine takılıyor ve o minicik haliyle bu şekilde meydan okuyor devasa evrene. Zira özgürlük, özgür oluş ve akış güçlü kılar her varlığı. Tersi; okyanusla buluşamayan, öğrenilmiş çaresizlik hastası balıklardır. Bir yerde okumuştum şu sözü: “Balıklar okyanusun gözyaşlarıdır.” Ama sanırım akvaryum balıklarının gözyaşları da pis olduğundan okyanusa  dönüşemezler; olsa olsa özgür balıkların hüzün dalgalarıyla boğuşurken yağdırdıkları da gözyaşlarıdır kast edilen… Fakat belki de çaresizliğin esiri balıklar da gün geldiğinde fırtınalı gözyaşlarıyla isyan ederek bentleri kırar, okyanusla buluşur, okyanusu oluşturur. Belki de balıklar aslında sudur, okyanustur. Ya da okyanuslar, balıkların isyanıdır. Neticede varoluşu anlamlandıran yegane yol özgürlük bilinci, özgürleşme aktivitesidir.

Soru şu: 24 Haziran’da akvaryumları kıracak mıyız, yoksa belletilmiş çaresizliğin, kontrol ve otokontrol kafeslerinin midesinde çile çekmeye devam mı edeceğiz? Bıçak herkesin kemiğine dayandığına ve dayatıldığına göre, çiçeklerle yüklü Haziran gemisi bizsiz varamayacak okyanuslara. Biz: yani dünün çaresiz, bugünün özgür balıkları!

Unutmadan, uğur böceklerine basmadan yürüyelim arkadaşlar. Ama boynumuz da sağlam kalsın.