Ana SayfaManşetVeli Saçılık: Sosyalistim, Aleviyim ve Türk’üm; Kürtlerle ensemizdeki yumruk aynı

Veli Saçılık: Sosyalistim, Aleviyim ve Türk’üm; Kürtlerle ensemizdeki yumruk aynı

HABER MERKEZİ – HDP’den aday adayı olduğunu açıklayan Yüksel Direnişi’nin simge isimlerinden Veli Saçılık ile konuştuk. Kendini öncelikle bir işçi ve emekçi, faşizme karşı bir sosyalist ve “Alevi halkının bir evladı” olarak tanımlayan Saçılık, sokak ile Meclis’i birbiri ile güçlendirmenin önemine dikkat çekti. “Ben Çorumluyum, Aleviyim ve Oğuzların Kayı Boyu’ndanım, yani Türk’üm” diyen Saçılık, Kürt sorununa ilişkin değerlendirmesini ise “Ensemizdeki yumruk aynı” sözleriyle özetledi. Saçılık, HDP’nin barajı aşamamasının ‘çok karanlık bir durum ortaya çıkaracağını’ ifade ederek de oylara sahip çıkmanın önemine vurgu yaptı.


Röportaj: Altan Sancar


“Hayata Dönüş Operasyonu”nda bir kolunu kaybeden, Olağanüstü Hal (OHAL) Kanun Hükmünde Kararnamesi (KHK) ile işinden ihraç edilen ve Ankara Yüksel Caddesi’ndeki “İşimi geri istiyorum” eylemlerinin simge isimlerinden olan sosyolog Veli Saçılık, dün Halkların Demokratik Partisi’nden (HDP) aday adayı olduğunu açıkladı.

Nuriye Gülmen, Semih Özakça ve Acun Karadağ ile birlikte Yüksel’de düzenlediği eylemlerde defalarca polis şiddeti ile karşı karşıya kalan Saçılık ile adaylık kararını nasıl aldığını, hedeflerinin neler olduğunu, Kürt sorununa ilişkin fikirlerini konuştuk.

AKP’nin Türkiye’de KHK  ile bir korku iklimi yaratmaya çalıştığını belirten Saçılık, vekil olması halinde yine grev ve direnişlerde yer alacağını ve sokaktan asla kopmayacağını vurguladı.

Kürt sorununa ilişkin değerlendirmesinde “Ensemizdeki yumruk aynı” diyen Saçılık, 7 Haziran öncesinden de büyük bir barış ikliminin yaratılması için çaba harcayacağını belirtti.

Veli Saçılık’ın sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle:

Türkiye’de Yüksel Direnişi ile büyük anlamda ismi duyulan Veli Saçılık kendini nasıl tanımlıyor?

Ben fakir bir ailede doğdum ve büyük yoksulluklar yaşadım. Gözlerimi OSTİM’de işçi olarak açtım, makine ressamlığı ve işçilik yaptım. OSTİM’de çalıştığım sırada ilk işim, Ostim Sanayi İşçileri Derneği’ni kurmak oldu ve bunun bedelini arkadaşlarımız ile fazlası ile ödedik. Bu nedenle, kendimi öncelikle işçi ve emekçi olarak tanımlıyorum.

Sosyalist mücadele ile tanışınca da sosyalizm bilincini edinmiş olarak bir işçi oldum ve faşizme karşı bir tutum aldım. KHK ile ihraç edilmemin nedeni olarak da kamu emekçilerini ve haklarını savunan bir yerde durmam olarak görüyorum.

Veli Saçılık, faşizme karşıdır. Veli Saçılık, devlet tarafından engelli hale getirilmiştir ve bu nedenle engellilerin sesidir. Veli Saçılık Kanun Hükmünde Kararname ile işinden edilmiştir ve bu nedenle KHK ile işinden edilenlerin sesidir, adalet savunucusudur, özgürlük savunucusudur. Tüm bunlardan önemlisi bir sosyalisttir ve Alevi halkının bir evladıdır.

Veli Saçılık, nasıl tüm Türkiye’nin direnişi ile tanıdığı Veli Saçılık oldu peki?

Ben ilk olarak 18 yaşında işçi bildirisi dağıttığım için tutuklandım. Ardından da 2000 yılında cezaevine yapılan operasyon ile kolum koparıldı. O günden sonra cezaevinden çıkmamın ardından, uzun yıllar işsiz kaldım ve devrimci mücadele içinde yer almaya devam ettim. Davalardan beraat etmemin ardından ise sınava girerek önce Nüfus Müdürlüğü’nde, ardından da Aile Bakanlığı’nda sosyolog olarak çalışmaya başladım. KHK ile işimden edilmemin ardından da Yüksel Direnişi’ne dahil oldum, çünkü AKP bizi aç bırakmak ve topluma bir korku iklimi yaymak istiyordu.

Milletvekili aday adaylığı fikri nasıl gelişti?

Vekil adayı olmak benim fikrim değildi. HDP Genel Merkezi, geçtiğimiz günlerde bir teklif getirdi. Ben de Selahattin Demirtaş’ın ve vekillerin tutsak olduğu, 7 Haziran’dan sonra barış ve özgürlük umudunun kana bulandığı bir yerde seçilmek ya da seçilmemekten öte, tarafını belli etmek amacıyla ve halkın önüne konulan barajı yıkmaya katkımın olabileceğini düşünerek aday adayı olmaya karar verdim.

Adaylığınızda sokak vurgusu öne çıkıyor, sokağı ve meclisi nasıl konumlandırıyorsunuz?

Benim esas anlamda siyasi varlığım cezaevi katliamı ve kolumu kaybetmemdir ve o günden başlamaktadır. Yüksel Direnişi, tabi ki AKP’nin bizleri aç bırakma politikasına karşı bir duruştu ve bunu kesinlikle Nuriye Gülmen başlattı ve kendisinin iradesi ile gelişti. Ben de Veli Saçılık olarak orada olmaktan mutluluk duydum. Bizler orada insanlara ‘AKP bizi aç bırakmak istiyor, bizler biat etmiyoruz’ deme şansı bulduk ve bunun toplumda bir karşılığı oldu. Herkesin sustuğu yerde bizlerin bir adım öne çıkmamız ile AKP’nin yaratmak istediği ortamı bozmayı başardık ki bu sessizlik ortamında ses olmaktan mutluluk duyuyorum. Ancak artık sessizlik ortamında ses olmak yetmiyor, artık koro olmak zorundayız ve milyonlar orada bu gidişe büyük harfler ile ‘tamam’ dememiz gerekiyor. Bu anlamda vekil adayı olmamın sebebi Yüksel Direnişi değildir, ancak yaşanan tüm baskıların karşılığında, sokak ile meclisi birleştirmenin önemini kavradığım için aday adayı oldum. Bizler 7 Haziran ve 16 Nisan’da gördük ki sokakta güçlü değilsen, sandığı da elinden çekip alırlar, milletvekilliğini de elinden alıp hapse atarlar. O zaman, sokak ile meclisi birbiri ile güçlendiren ve muhalefeti buraya konumlandıran bir yerde durmalıyız diye düşünüyorum.

Sokağı Meclis’e nasıl taşımayı planlıyorsunuz?

Bugüne kadar Meclis’te önergeler verildi, kürsüden konuşmalar yapıldı. Bunları aşan örnekler de elbette ki var, ancak genellikle bundan ibaret bir hal aldı durum genellikle. Bizler vekilliği topluma söz söyleme ve sesimizin daha güçlü çıktığı bir megafon olarak görürsek, nerede grev veya direniş varsa orada olursak, söylem yanında pratik de geliştirebilirsek ve sosyalistlerin bu derebeylik görüntüsünden çıkıp aynıların aynı yerde olduğu bir mücadele biçimi geliştirebilirsek o zaman bir fark yaratabiliriz. Bunları yapmazsak, çay ve yemek ısmarlayan, ‘Elimizden gelen budur’ diyen kişi oluruz. Ben bunu asla tercih etmedim ve etmeyeceğim.

Yüksel Caddesi’nde birlikte direndiğiniz isimler bu kararınıza nasıl yaklaştılar peki?

Arkadaşlarımız, mevcut direnişi sürdürüyorlar. Ben açlık grevi sona erdikten iki gün sonra direnişi fiili olarak bıraktım, ancak direnen isimler var ve hala arkadaşlarımıza yönelik ağır bir şiddet uygulanıyor. Arkadaşlarımızla bizler bir araya gelirken, politik anlamda yüzde yüz birliğimiz yoktu. Sosyalist, devrimci ve demokrat kimliklerimiz elbette ki örtüşür, ancak bakış açımızın birbirinden farklı olduğu noktalar da mevcuttu. Yüksel’de direnmek için A siyasetinden veya B siyasetinden olmaya gerek yok, AKP’nin bizi aç bırakmasına ve toplumu teslim alma politikasına karşı durmak yeterliydi. Bildiğim kadarı ile Nuriye Hocalar, konuya daha çok ‘Seçim ile bir şey olmaz, parlamentoya gitmemek gerekiyor’ diye bakıyorlar. Ancak ben bu konuda farklı düşünüyorum, geçmişteki siyasetim de böyleydi. Cezaevinde kolum koparıldığında bile sosyalist adaylar çıktığında onlar için yazı yazan durumdaydım. Bu bağlamda parlamentoyu her şey değil, ama bir şey olarak görüyorum. Hocalarımızın sürdürdüğü bu çok önemli eyleme çok büyük bir saygım var ve onun bir parçası olmaktan da mutluluk duyuyorum. Bundan sonra da direnişlere elbette ki destek vereceğim.

Türkiye’nin önemli sorunlarından biri de Kürt sorunu, siz Kürt sorunu için neler düşünüyorsunuz?

Ben Çorumluyum, Aleviyim ve Oğuzların Kayı Boyu’ndanım, yani Türk’üm. Hayatımda ilk defa Diyarbakır’a, yani Amed’e gittim, orada Dört Ayaklı Minare’yi ve etrafındaki bariyerleri gördüm. Burada da İnsan Hakları Anıtı bariyerler ile çevrili durumda. Orada şu sözü söyleme ihtiyacı duydum: ‘Ensemizdeki yumruğun sahibi aynı.’

Kürt ve Türk halklarının demokratik mücadelesi bu bağlamda birlikte yürütülmek zorunda. Ben Kürtlerin demokratik her türlü hakkını tanıyan ve bunu destekleyen bir insanım. Ben de anadilimin yasaklanmasını asla kabul etmezdim, Kürtlerin de kendi anadillerinin yasaklanmasını kabul etmemesine saygı duyuyorum. Biraz daha akıllı bir Türk olarak şunu da söylemek istiyorum, bu sorunun bir parçası olmaya devam edersem, barıştan yana olmazsak yeğenlerim, kardeşlerim, akrabalarım ve dostlarım ölüm tehlikesi ile karşı karşıya. Bunu şu taraf ya da o taraf öldürüyor diye söylemiyorum, Kürt sorunu çözülmediği sürece bu toplumu öldürüyor anlamında söylemek istiyorum. Kürt halkının da Türk halkı kadar özgürce yaşama hakkı vardır. Beraberce ve birlikte, ancak berabercenin altını çizmiyorum; istedikleri sürece.

Son zamanlarda gördüğüm ve en çok zoruma giden şeyi de söylemek istiyorum, Afrin’de Demirci Kawa’nın kökten dinci vandallar tarafından devrilmesi ve büyük çoğunluğunun Kürt olduğu bir yerde, Afrin Hastanesi’nden Kürtçe tabelanın indirilerek yerine Arapça ve Türkçe tabelanın asılması Kürt halkının tanınmaması anlamına geliyor. Ben, bir Türk olarak Kürt halkını ve bütün haklarını tanıyorum. Kürt halkı benim kardeşimdir ve onların hakkı tanınmıyorsa benim de burada haklarım yoktur. AKP 7 Haziran’da barış umudunu kana buladı, ancak bizim iddiamız bu barış umudunu 7 Haziran’dan da yüksek bir biçimde inşa etmektir.

Sizin Türkiye’de öncelikli olarak gördüğünüz diğer sorunlar nelerdir peki?

Karşınızda tek kollu olarak duruyorum ve bu benim engelli olduğumu gösterir ki engelli olarak birçok alanda büyük zorluklar yaşadım ve bunu her alanda dillendireceğim. KHK’ler ile ihraç edilmişler için ve OHAL Komisyonu denilen yapıya karşı mücadelemi sürdüreceğim. Bu mücadeleyi de ayrımsız biçimde, solcu ya da sağcı demeden, Kürt ya da Türk demeden sürdüreceğim.

Alevi olarak da Kürtler kadar dışlanan Alevilerin sesi olmayı deneyeceğim. Bir Türk olarak da halkların kardeşliğini daha yüksek bir sesle dile getireceğim. Asla ve asla kimseyi muhafazakar ya da dindar olduğu için dışlamayacağım, çünkü bizler birbirimizi sevmek zorundayız. Ben herkesin sosyalist olduğu bir dünya hayal etmiyorum, ancak herkesin eşit ve özgür olduğu bir dünya hayal ediyorum. Çünkü böylesi bir dünyada herkese yer olacaktır.

Son olarak, seçmenlere bir çağrınız var mıdır?

Seçmenlere şunu söylemek istiyorum, HDP barajı aşamazsa Türkiye’deki bütün halklar düşünmelidir. HDP’nin barajı aşamaması çok karanlık bir durum ortaya çıkaracaktır. Lütfen hiç kimse oy verip de kulağının üstüne yatmasın, çünkü oy vermek sadece bir şeydir. Sokakta oylara sahip çıkmak ve demokratik meşru mücadeleyi sokakta vermek çok daha önemlidir.

Anneme aday adayı olacağımı söylediğimde, ‘Bütün milletvekilleri tutuklanıyor, sokakta durdun tutuklanmadın, istersen olma’ dedi. Bu durum gerçekten korku verici, ama bilinmeli ki biz korkarız ama korkak değiliz. Engin Karataş hocamın söylediği çok önemli bir söz vardı, ‘Ben çok korkuyorum, ama öğrencilerime asla geri dönememekten, hep bu karanlık ortamda yaşamaktan korkuyorum ve çok korkak olduğum için de sokağa çıkıyorum’ demişti. Bizim de korkularımız olsun, ama asla bu korku iklimine teslim olmayalım diyorum.

Previous post
İnce, Demirtaş'ı ziyaret etti
Next post
Şırnak’ta suya kapılan iki çocuk yaşamını yitirdi