Ana SayfaKültür-SanatÇok sesli bir yayın, coşkulu bir karmaşa: Komplike Dergi

Çok sesli bir yayın, coşkulu bir karmaşa: Komplike Dergi

HABER MERKEZİ – Gülsüm Kav’dan Sevan Nişanyan’a farklı kalemlerin yer aldığı, çok sesli bir dergi Komplike. Yayın hayatına dijitalde devam eden dergi, Ağustos ayında matbuya geçecek. Derginin Genel Yayın Yönetmeni Güney Güneyan ile derginin ve dergiciliğin hikâyesini konuştuk.


Röportaj: Bekir Avcı


Dijitalin hâkimiyetine rağmen Türkiye’de yine de artan bir basılı dergicilik faaliyeti söz konusu. Felsefe, şiir, sanat, edebiyat gibi farklı dallarda çok sayıda dergi var.

Yayın hayatına dijitalde başlayan Komplike Dergi de yakında bu yayınlar arasındaki yerini alacak. Yayıncılıkta genellikle matbudan dijitale kayış olsa da dergi, Ağustos ayında matbuya geçecek.

İsmi ile müsemma bu dergide farklı disiplinler, Gülsüm Kav’dan Sevan Nişanyan’a farklı kalemler var.

Hâlihazırda dijital yayınını sürdüren yakında basılı yayına geçecek olan Komplike Dergi’nin Genel Yayın Yönetmeni Güney Güneyan ile derginin hikâyesini konuştuk.

Komplike Dergi Genel Yayın Yönetmeni Güney Güneyan

Öncelikle Komplike Dergi kimdir? Yani bir derginin ‘kimliği’ anlamında bir kimdir sorusu bu? Nasıl bir yayındır?

Bireyleri zihinsel bir yolculuğa çıkarmayı amaçlayarak, mevcut fikirler ve ideolojiler arasında köprü görevi görmeyi önemseyen, sorumlu bir yayıncılık politikası benimseyerek, bu ölçütte objektif ve bağımsız yayıncılık icra etme çabası ile yayın hayatını şekillendirerek; düşünce tarzını öğrenilir kılmayı hedefleyen bir oluşumuz. Farklı kutupları, görüşleri, sesleri ve isimleri bir araya getirerek, yenilikçi bir yayın oluşturmayı ilke ediniyoruz. Tüm çalışmalarımızı da bunu desteklemeye gayret ediyoruz.

İsmi ile müsemma bir dergi Komplike; bilimden ekolojiye, psikolojiden sosyolojiye, felsefeden müziğe, sağlıktan teolojiye farklı kategorilerde içeriklerin yer aldığı bir yayın. Bu denli farklı disiplinleri bir araya getirmek, buluşturmak güç oluyor mu?

Kolay olduğunu söyleyemem, fakat yayınımızın multidisipliner bir yaklaşımdan beslenmesi gerektiğini düşünüyordum. Eğer başarabilirsek ideolojik bir merkezden değil, akılcı bir biçimde oluşan bir yapı olacaktı. Tüm çalışmalarda ilk günden bu güne dek bu şekilde var oldu. Tek bir merkezden veya görüşten, ideolojiden veya sistemden beslenmiyor olması bu açıdan çok elzem bir konu başlığıydı. Çünkü insan, oldukça kozmopolit bir varlık. Yaşadığımız çevre, görev alanlarımız, bu alanların gerçekleştirdiğimiz işler neticesinde bizde bıraktığı etki, bir bakıma bir arada olduğumuz tüm insanlarla kolektif bir çaba ürünü. Bireylerin insanlığa aitliğini savunmaktan öte bir fikirle yola çıkılmadı. Nitekim bizler her bireyde bir miktar var olan fikir aynılığı, çoğulcu bir bakış açısını besleyen fikir ayrılıkları ile donattık. Bu sayede de bu farklılıklar bize aslında çok da karmaşık olmadığımızı anlatmaya yardımcı oluyor.

Bu, nasıl bir ‘çokluk’? Bir karmaşa hali mi var yoksa coşkulu bir buluşma mı?

Kısmen karmaşık gibi görünebilir, evet. Projenin kâğıt üstünde oluştuğu dönem öncesinde dahi yakın çevremden alışkın olmadığım pek çok tepki alıyordum. Nitekim böylesi bir şeyi düşündüğümü söylediğimde dahi gülünç göründüğümü düşünüyor olmakta da haksız değiller. Çok alanlı bir yayın planlaması yapmak kulağa normal gelmiyor, ama bunun karmaşa yaratacağı düşüncesi bile mutluluk verici. Bazen düzen en büyük düşmanınız olabilir. Bu düzeni yıkmak için de kendi düzeninizi inşa etmelisiniz. Bende bunu hayal ederek bu karmaşıklığı içerisinde düzen yaratmayı düşledim. Bu karmaşayı yaratan zihinlerimizden bir başkası değilken, kargaşa evresine evrilebilirdi de. Şekillendirdiğimiz tüm bu fikirler ise tamamen bizim zihinsel üretimlerimiz sonrası ortaya çıkıyor. Yıllar önce bunu gerçekleştirebileceğimizi düşünüyordum. Geriye dönüp baktığımda ise artık en az onlar kadar ben de “haklıyım” diyebiliyorum.

Gülsüm Kav’dan Sevan Nişanyan’a çok sayıda isim var dergiye yazan. Kalemleriniz de farklı ve renkli. Biraz onlardan bahseder misiniz?

Çok seslilik diyebiliriz. Ekibimizde yer alan her bir yazarın kendi alanında üretim yapmasını destekliyoruz. Dergimiz bir nevi lonca görevi de üstleniyor. Tüm yazarlarımız kendi alanlarında söz sahibi olan, alanlarında yetkin isimlerden oluşuyor. Çeşitli meslek, akademisyen, gazeteci ve en önemlisi yetkin genç isimlerden oluşuyor. Yazarlarımız ile sürdürülebilir bir yayın politikası yaratma amacı ile yola çıktık. Kararlılıkla da devam ediyoruz.

Yayıncılıkta genellikle basılı yayından dijitale geçiş olduğunu görüyoruz, ancak sizde tersi bir işleyiş söz konusu olacak. Ağustos ayında basılı yayına geçeceksiniz. Neden?

Dijital olarak yayına başladığımız ilk tarih öncesinde de matbuya geçiş yapacak olma fikri zaten var olan bir durumdu. Yalnızca uygun bir zaman bekliyor, çalışmalarımızı ve genel yapımızı oluşturmayı bekliyorduk. Tabii ki dijitalleşmekte olan bir yayıncılık anlayışı var. Ve basılı yayınların varlığı için gelecek bir tehdit olarak algılanıyor. Dijitalleşen dünyada elbet matbu yayınlara rağbet azalacak. Bu doğru, ama matbu yayın dijitalden çok daha zor olsa da, bazı yönleri ile ilham verici! Matbu bir yayın planlaması mizanpaj yapmayı, dağıtım ağı kurmayı, kurumsal ilişkileri güçlendirmeyi, sermaye yaratmayı gerektiriyor. Kısacası emek gerektiren sancılı bir süreç diyebiliriz. Bunlara rağmen “neden?” diye soracak olursanız; sanıyorum ki ellerimizde tutup, varlığını hissedebilecek olma fikrinden başka bir şeyden öte bir sebebi yok gibi duruyor.

Dijital yayınınız ile basılı yayın arasında farklar olacak mı?

Yapısal anlamda olmasa da, birçok açıdan durumu kritize ettik. Var olan kıstaslarımızdan uzaklaşmadan, genel yapımızın ruhuna uygun olarak, akademik, analitik ölçütlerde, aktüel bir dil kullanarak yayın planlamamızı tamamladık. İlk yayınımızda da bu ölçüde gerçekleştirdiğimiz çalışmaları okuyucu ile buluşturacağız. Farklar konusuna değinmemiz iyi de oldu. Nitekim ilk sayı için tarafımıza sorulmakta olan sorulardan ilki de dijitalde yayınlanan metinlerin matbu yayında yer alıp almayacağı. Tekrar açıklamak gerekir ki; hayır, almayacak. Çünkü daha anlatacak çok şey var!

Dijitalin hâkimiyetine rağmen Türkiye’de yine de artan bir dergicilik faaliyeti söz konusu. Felsefe, şiir, sanat, edebiyat gibi farklı dallarda çok sayıda dergi var. Siz de buna dâhil olacaksınız. Basılı yayıncılığın hem iktidarın baskısı altında olduğu hem de teknolojiye direnemediği bir çağda bu çeşitliliği nasıl yorumlarsınız? 

İktidarlar hiçbir zaman kalıcı bir olgu değildir. Hiçbir zaman da olmayacak. Buna istinaden; bu zaman zarfında geldiği nokta her ne olur ise olsun, günü geldiğinde gidecek olan da mevcut iktidarlardır. Bu sebep ile bizler dünyaya daha küresel bakmak ve yorumlamak zorundayız. Tabii, matbu yayın bir diğer yandan benim açımdan bir tutku. Bunu da saklamayı uygun bulmuyorum. Dijital varlığı için de oldukça mutluyum, ama matbu yayın olmasının tezahürü farklı oluyor. Biz bu yönden bakıldığında çizilen tüm çemberlerin dışındayız. Çünkü sosyal bilimler alanında pek faaliyet gösteren yayın olduğunu söylemek pek de mümkün değil. Diğer yayınların içerik ve betimsel analizlerine bakıldığında var olan çeşitlilik elbette güzel bir durum. Fakat bu çeşitlilik küçük de olsa bir fark yaratmıyor ise varlığının da pek bir esprisi kalmıyor. Çünkü mevcut her yayın kendi segmentinde bir takım çaba veriyor gibi görünse de, var olan medya anlayışını değiştirmediği sürece var olan yayıncılık durağan bir çizgide ilerlemeye devam edecektir. Bunun da bireylere faydası tartışılabilir.

Okurlara mesajınız nedir?

Onlar ile kucaklaşacağımız günü iple çekmekteyiz. İlk günden bugüne dek bize destek olan herkese de birer birer teşekkürlerimizi sunuyor, yakın bir zamanda, aydınlık bir gelecekte buluşmak ve görüşmek dileği ile herkesi selamlıyoruz.

Previous post
Erken seçimlere 22 gün kala adaylar ne diyor, neler oluyor?
Next post
Yönetmen Michael Dudok de Wit ile "Kırmızı Kaplumbağa" üzerine