Ana SayfaManşetDİYARBAKIR’IN SEÇİMİ 3 – Emekçilerin yorumu: “Hükümet tüpsüz daldı, sonuç belli”

DİYARBAKIR’IN SEÇİMİ 3 – Emekçilerin yorumu: “Hükümet tüpsüz daldı, sonuç belli”


Röportaj: Nurhak Yılmaz


Seçim tarihi ansızın 24 Haziran olarak açıklandığında, “hükümet kendi hazırlığını çok önceden yaptı, muhalefeti gafil avlamak istiyor” yorumu yapılmıştı. 18 Nisan’dı seçim tarihi açıklandığında. 18’ini sayma, Nisan’dan 12, Mayıs’tan 31 ve Haziran’dan seçim gününü de say toplam 67 gün vardı Türkiye’nin ilk “başkanını” seçmeye. Sonra ülke tarihinin en kısa ve en hızlı propaganda takvimi işlemeye başladı. Adaylar, listeler, vaatler gözümüzün önünden hızlandırılmış bir filmin kareleri gibi geçiyor. Adayları konuşamadan seçmen listeleri açıklanıyor, nerede oy kullanacağına bakamadan, vaatler sıralanıyor, sandığını ararken oradan taşınacağını öğreniyorsun.

Partiler baş döndüren takvimi kovalayadursun, bu toz duman içerisinde seçmenin ağzından dökülen bazı cümleler filmi o saniye orada donduruyor. “Seçmen çoktan hazırdı” diyor mesela. Veya  “Hükümet tüpsüz daldı” diyor. Yani aslında iktidarın “hazırlıksız” olduğunu ima ediyor. Peki muhalefet nasıl oluyor da 54 gün önce tarihini öğrendiği bir seçime hazır oluyor? İşte bu röportaj tam olarak bu “nasıl”ın yanıtı oldu.

Öğretmenler, işçiler, doktorlar ve diğer sağlık çalışanları ile bir masa etrafına toplanıp konuştuk. Emekçiler yani. DİSK, KESK ve TTB’nin Diyarbakır’daki eski-yeni temsilcileri. Bir özellikleri daha var, hemen hepsi ihraç.

Kamuda yaşanan ihraçlar ve açığa almalar 2016 yılında hayatımıza girdi ve bir daha çıkmamak üzere Türkiye siyasi tarihine yazıldı. Ve Diyarbakır’da “Bu seçime nasıl gelindi” diye konuşurken “Yıkılan şehirler, can kayıpları, OHAL, tutuklamalar” gibi can yakan konuların yanında dillendirilen bir mevzu oldu. Röportajımız da bu sebeple “seçim” gündemi ile başlayıp, zaman zaman seçimin unutulduğu, fakat “ne yapmalı” sorusu ile yeniden “ibresi” sandığa dönen bir değerlendirme oldu.

İnsan elbette geleceğe bakmak ister, ancak o geleceği belirleyecek bu seçimi konuşurken böylesi bir “geçmişi” bir tarafa koyamadı emekçiler…

Diyarbakır 24 Haziran seçimlerine nasıl gidiyor diye sorarak başlayalım…

Recep Oruç / SES Diyarbakır Şubesi Eşbaşkanı:  Burada emekçiler adına konuşacağız ama özellikle yaşadığımız son bir buçuk yılın seçime yansımalarını konuşmamız lazım. Bir buçuk yılda emekçilerin ne yaşadığını değerlendirirken iki soru sormak lazım. Biz neler yaşadık emekçiler olarak? Ve bizim hizmet sunduklarımız ya da toplum neler yaşadı?

Biz hizmet üretenler ve bizim üretimimizle yaşamını idame ettirenler bundan olumsuz etkilendi. Hem kendimiz hem ailelerimiz bundan olumsuz etkilendi. Bunun sebebi aslında biraz bizden kaynaklı, biraz buna sebep olanlardan kaynaklı. Bizden kaynaklı sebebi, biz bugüne kadar alternatif yaratamamıştık. Ama şu noktada çok netiz; evet, buna sebep olanlar hukuku işletmeyenlerdir. Buna sebep olanlar OHAL’i kendilerine sopa olarak görenler. Bir şekilde uzlaşma kültürünü ortadan kaldıranlardır.

Sağlık, deneyim gerektiren bir alandır. Bu dönemde 15 yıllık deneyimi olan nefrolog, bölgenin neredeyse bütün böbrek naklini yapan arkadaşımız ihraç oldu. Silvan’daki tek çocuk doktoru ihraç edildi. Oradaki insanlar çocuğunun hafif bir ateşi bile çıksa 100 kilometre yolu kat edip buraya gelmek zorunda kalıyorlardı. Fakültede kalp bölümü ihraçlar nedeniyle neredeyse kapanmak üzere. Ayrıca, uzun yıllar emek vermiş sağlık emekçileri gittikten sonra iş yükümü arkadaşlarımıza kaldı.

Yani bu süreç şehrin sağlığını bozdu. İhraç olan bu hekimlerin yerine kim geldi?

Recep Oruç / SES Diyarbakır Şubesi Eşbaşkanı

Recep Oruç: Uzun bir süre yerleri boş kaldı. Halen boş olan yerler var. Ya da aynı uzmanlık düzeyinde birilerini getiremediler. Mesela eğitim araştırma hastanesindeki süreci bir doçent yürütürken şu anda bir uzman yürütüyor. İhraç edilenler ise özel sektöre mecbur bırakıldı. Ücretle sağlık hizmeti vermek zorunda kaldılar. Oysa birçoğu parayla sağlık hizmetine karşı olan, felsefelerinde bu olmayan insanlardır.

Gülhan Tekin / SES Diyarbakır Şubesi Mali Sekreteri:  İhraçlar sağlıkta yıkımı getirdi söylemine itiraz etmek isterim. Bu söylem, ihraçlar öncesi her şeyin iyi olduğu algısı yaratır. Aslında sağlık 2002’den beri ağır aksak, sakat gidiyordu. AKP 2002’den bu yana halkın sağlığını en üst seviyede hiçleştirdi. Koruyucu sağlık hizmetlerini geriletti. İhraçlar ise yaptığı son şeydi. Yapabileceği ya da diyelim.

Özgür Bingöl / Diyarbakır Tabip Odası Yönetim Kurulu Üyesi: Ben Dersim’de hekimlik yapıyordum ihraç olduğumda. İktidarın amacı açlıkla terbiye etmekti. Herkese yönelik bir tehdidin varlığı üzerinden toplum dizayn edildi. Dokunmadığı toplum kesimi kalmadı. Hekimler de buna dahil. Neler yaşadık? İhraç olduk, iş aradık, iş bulamadık. Ben ikinci bir yerde iş buldum, güvenlik soruşturması yürüttüler ve bunun sonunca işten çıkarıldım. Bir nevi ikinci kez ihraç edildim. Onun dışında, İstanbul’da bir aya yakın OSGB şirketiyle çalıştım, orada da yine aynı şeklide ihraç olmamı bahane ederek işten attılar.

 “Ellerinden gelebilen herşeyi uyguladılar”

Bu dönemde en kitlesel açığa alma veya ihraçlar eğitim alanında yaşandı. Daha doğrusu büyük kısmı Eğitim Sen üyesiydi. Seçime giderken eğitimciler açısından geride kalan zamanı nasıl değerlendirirsiniz?

Havva Karahancı / Eğitim Sen Diyarbakır 1 No’lu Şubesi eski Eşbaşkanı: Bu sürecin başından sonuna kadar bilfiil içindeydik. Bizim yaşadıklarımız, toplumsal olarak yaşananlardan kopuk değildi. Çatışmalar vardı, çocuklar öldürülüyordu, cesetler ortalıktaydı, okullar karargaha dönüştürülmüştü. Ve o dönem çalışanların büyük kısmı “Okullar karargahlara dönüştürülmüşken, çocukların eğitim hakları elinden alınmışken, öğretmenlerin can güvenliği yokken hiçbir şey yapmayacak mıyız?” diye sormaya başladı. İş yerlerinden o dönem çok sayıda talep geldi. Sendika genel merkezi de o talepler doğrultusunda 29 Aralık grev kararını aldı. “Çocuklar ölmesin, eğitim hakkı korunsun, çocuklar okula gitsin” sloganıyla yapıldı grev. Üyelerimiz eyleme ciddi bir katılım sağladı.

O dönem sendika yöneticileri olarak gelecekte yaşanacaklara dair öngörünüz neydi? Çünkü 29 Aralık eylemi daha sonra 11 bin eğitimcinin açığa alınmasına gerekçe sayıldı  

Havva Karahancı / Eğitim Sen Diyarbakır 1 No’lu Şubesi eski Eşbaşkanı

Havva Karahancı: Bu sürecin çok daha öncesine bakmak lazım. Mesela barış sürecinde karakollar, kalekollar, barajlar yapılıyordu. Aslında bugün yaşananlar o dönem konuşuluyordu. Fakat toplumun geniş kesimlerine bunlar yeterince anlatılamıyordu. Çünkü insanların barış söyleminden beklentileri vardı. Ancak kimse bu kadar kısa sürede bunların gelişmesini beklemiyordu. Yani ihraçlar, kentin tamamının karakola dönüştürülmesi, her tarafa beton duvarların örülmesi vs.

Mesela biz meslek örgütü olarak 29 Aralık greviyle ilgili olabilecek en kötü şeyin sürgün olacağını düşünüyorduk. Bu kadar kitlesel ihraçlar beklenmiyordu. Başından sonuna kadar sistematik bir yaklaşım gösterildi. Önce 5 bin öğretmeni açığa aldılar. Korkunç bir sayıydı. Bu bir yıldırma süreciydi. Ama biz o süreci çok iyi işlettiğimiz için bunu başaramadılar. Yine sokağa çıkmamızı ciddi anlamda engelliyorlardı. Çok ciddi baskı vardı, biz her şeye rağmen çıkmaya çalıştık. Ve kitlemiz bir aradaydı. Daha sonra gözaltılar başladı. O gözaltılarla beraber sendika binasının kapısında tomalarla kameralarla bekleyip her geleni kaydettiler. Ardından ihraçları hayata geçirdiler. Sonra sendikadan istifaların olmadığını görünce bu kez sürgün politikasını devreye soktular. Yani ellerinden gelebilecek her şeyi uyguladılar.

R. Ö. / ihraç edilmiş bir Eğitim Sen üyesi: Kürtler şu anda suskun. Ama bu bir yılma, korkma anlamı taşımıyor. Şu an pasif direnişteyiz. Çünkü OHAL var. Ağzını açan gözaltına alınıyor. İki gün önce kuzenim cezaevinden çıktı. Attığı bir tweet nedeniyle bir buçuk yıldır cezaevinde kaldı. Sohbet ederken içeride durum nasıl diye sordum. “İçeride sizin gibi bir sürü eğitimci var” dedi.

“Büyük bir dayanışma gördük”

İhraçlar emekçiler cephesinden “gidilebilecek en ileri boyutsa, şu anki durum hakkında neler söylersiniz?

Gülhan Tekin:  Devlet aklı iyi yürütülüyor. Ama yönetimi iyi yürütemediğini gördük. Şöyle ki, ilk başta ihraçlarla korku, sindirme, geri çekme, pasifize etme gibi bir niyeti vardı. Ama örgütlü bir halk ve örgütlü kurumların varlığını unutmuştu. Ki bugün AKP’nin öngördüğü ya da tasarladığı şeyi püskürtebildiğimizi düşünüyorum ben. 24 Haziran’a giderken bu çok önemli. Evet Diyarbakır’da bugün için bir sessizlik var ama yaratılmak istenen algı bu değil mi? Bir dönem Diyarbakır’ı şiddetle özdeş bir şehir olarak gösteriyorlardı. Şimdi “bastırdık, susturduk” diyorlar. Alternatif medya son iki yıldır değil, ondan önce de baskı altındaydı. Bugün sanat alanı kendi alternatifini yarattı. Tiyatrocular kendi alternatiflerini yarattı. Sağlıkçılar ve eğitimciler de öyle. Her şey yolunda demek istemiyorum ama karamsar da değilim. Bunları gören bir yerden burayı güçlendirmemiz gerektiğini düşünüyorum.

Havva Karahancı: Bugün güvencesiz çalıştırma gibi bir süreçle karşı karşıyayız. İnsanlar, “taşeronlara kadro verme” bahanesiyle güvenlik soruşturmasından geçirildiler ve işlerine son verildi. Sözleşmeli personel yasasıyla beraber örgütlülülüğü dağıtan bir sistemle karşı karşıyayız. Yine özelleştirme politikasından söz etmek lazım. Mesela Diyarbakır’da şu anda yüzün üzerinde özel okul var. Devlet her yönüyle özelleştirmeyi teşvik ediyor. Özel sektördeki iş güvenliği sorununu hepimiz biliyoruz. Dolayısıyla memurların bir araya gelmesini engelleyen, sokaktan tamamen uzaklaştırmaya yönelik bir sistem. Bütün yaşadıklarımızın altında yatan temel nedenlerden biri de budur.

Özgür Bingöl / Diyarbakır Tabip Odası Yönetim Kurulu Üyesi

Özgür Bingöl: Yaşananlar, sadece devlet memuru olarak kendini konumlandıran zihniyeti kırmamızı sağladı. Devletten bağımsız bir alternatif yaratıyor muyuz yaratamıyor muyuz? Sadece hekimler değil, tüm kesimlerde böyle bir gündem oluştu. Sağlık emekçileri eğitim emekçileri kendi yetiştikleri alanlar dışındaki çalışmalara yöneldiler. Tarımla uğraşan oldu, kooperatif şeklinde birleşip hizmet sektörüne giren oldu, ticaretle uğraşan oldu. Köyüne dönüp hayvancılıkla uğraşan oldu. Büyük bir dayanışma gördük bu süreçte. Batıda ise ihraçlar yer yer vebalı olarak görüldü, selam verilmedi bu insanlara.

Servet  Ergin / eğitimci: Ben ilk ihracımı 1992’de yaşadım, sonra 2001’de yaşadım. Ama bugün daha farklı. Mesela gittiğim berber ihraç olduğumu biliyor, sürekli benimle dayanışma çabası içerisinde. Fırına gidiyorsun öyle, kasaba gidiyorsun öyle. Elbette kimse açlıktan ölmez, önemli olan onurumuzdur.

“Kitleler zaten seçime hazırdı”

Tekrar seçime dönersek şehirdeki havaya dair neler söylersiniz?

Havva Karahancı: Ben HDP’den aday adayıydım. Tepki olsun diye başvurmuştum. Biz siyaseten ihraç edildik. Madem biz bu siyasetten bu kadar mağdur oluyoruz, biz de buna karşı duruşumuzu daha net bir şekilde ifade etmeliyiz.

Olağanüstü hal gerçekten korkunç bir kabusa dönüşmüştü. Ancak seçim bürolarının açılmasıyla beraber insanlar alanlara çıkabildiler. İnsanların bir araya gelmesi sinerji yarattı. Ve bir beklenti de yarattı. Aslında AKP baskın seçim kararı alıp kendince hazırlıksız yakalayacağını düşündü ama unuttuğu bir şey var, kitleler zaten seçime hazırdı. Aslında insanlar şu anda “iyi ki bu kararı aldılar” diyor.

Neden böyle düşünüyorlar?

Çünkü bu karar süreci hızlandırdı. İnsanlar seçim çalışması yapanlara “Allah sizden razı olsun, Allah size güç kuvvet versin” diye dua ediyorlar.

Servet  Ergin: Diclekent bölgesinde seçim çalışmalarına katılıyorum. Gittiğim bir evde kadınla eşi arasındaki bir tartışmaya tanık oldum. Kadın kapıyı açtıktan sonra eşine bakarak, “ben size dedim bizim geleceğimiz HDP’dir” dedi. Aralarında tartışma yaşandı. Sonradan eşi “ben polisim” dedi. Ben de “polis olmak HDP’ye oy vermemek anlamına gelmiyor” dedim. KHK ile ihraç edilmiş bir öğretmen olduğumu söyledim.

HDP’nin oyunun brüt olarak yüzde 17-18 olduğunu düşünüyorum (brüt sözü güldürüyor) Brüt diyorum çünkü kediler var, trafoların içine girebilirler, elektrikler kesilir, kayıplar olur. Bunların tümü olduktan sonra yüzde 11-12 bandında bir oy alır HDP diyorum.

Recep Oruç:  Biz bugün sadece ihraç edilmiş 110 bin emekçiden söz ediyoruz. Biz bugün ataması yapılmış ama güvenlik soruşturmasından geçemeyen binlerce emekçiden bahsediyoruz. Biz bugün taşeron tiyatrosu adına görevinden alınmış insanlardan bahsediyoruz. Ancak umudumuzu yitirmemişiz. Başarmışız da. Biz bitti demeden bitmeyecek. 140 insandan söz ediyoruz. Üçle çarparsak, her birinin ailesinde 3 kişi olsa, bu insanlarla dayanışırsak 24 Haziran’ın sonucunu çok net olarak göreceğiz. Ben hükümet tüpsüz daldı diyorum. Bana göre bu sürecin özeti budur. Dalmak çok önemlidir. Kurallarını bilmezsen ya vurgun yersin, ya ölürsün. AKP kuralsız daldı. Ve 24 Haziran’da ya vurgun yiyecek ya da iktidarını kaybedecek.

“16 yıldır yapılanlar işçi sınıfının felaketi oldu”

Diyarbakır’da özellikle belediyelere kayyum atamalarından sonra çok sayıda işçi işinden oldu. İşçiler nasıl gidiyor seçime?

Mehmet Şirin Gürbüz / DİSK Diyarbakır Bölge Temsilcisi: Diyarbakır’da 2 binin üzerinde hem taşeron, hem kamu emekçisi işinden ihraç edilmiştir. Bölgede ise rakam 4 binin üzerinde. Türkiye geneli için 170 bin insandan söz ediliyor. 16 yıldır ülkeyi sermaye dostu iktidar yönetiyor. 16 yıldır ülkenin bütün kaynaklarını adeta emekçilerden halklardan tırpanlayarak sermayenin kazanına taşıyor. En son şeker fabrikalarını satarak özelleştirdiler. Bir şeker fabrikası 330 milyon Euroya satılıyor. Cumhurbaşkanının uçağı ise 440 milyon dolar. Bu karşılaştırma bile ülkenin nereye gittiğini apaçık gösteriyor.

Bu süreçte belediyelere atanan kayyumlar adeta işçi emekçi düşmanı haline gelmiştir. İşçiler kayyum eliyle işlerinden atılarak, ihraç edilerek, ötekileştirilerek, ekmeğe muhtaç edilmiştir. Ama Diyarbakır açısından şunu söyleyebilirim, emekçiler adeta içlerine atarak seçim gününü bekliyor. Geçen ay DİSK Başkanlar Kurulu olarak İstanbul’da toplandık ve yayınladığımız seçim deklarasyonunda kime oy vermeyeceğimizi açıkça ifade ettik. Deklarasyonda geçen, “16 yıldır yapılanlar yapılacakların teminatıdır ve işçi sınıfı için felaketten başka bir anlam taşımamaktadır” ifadesi DİSK’in tavrının özetidir.


DİYARBAKIR’IN SEÇİMİ 1 | Onu görenler “nerede kaldınız gençler” diye soruyor

DİYARBAKIR’IN SEÇİMİ 2 – Bir de buradan bakın Diyarbakır’a

Previous post
Osman Kavala, uzun tutukluluk gerekçesiyle AİHM’e başvurdu
Next post
İnce'nin Diyarbakır mitingi: HDP'liler takipteydi, dayanışma Erdoğan'a mesajdı