Ana SayfaEkonomiProf. Uğur değerlendirdi: Ekonomi ne durumda, hangi parti düzelme sağlayabilir?

Prof. Uğur değerlendirdi: Ekonomi ne durumda, hangi parti düzelme sağlayabilir?

HABER MERKEZİ – İngiltere’deki Greenwich Üniversitesi’nden ekonomi ve kurumlar profesörü Dr. Mehmet Uğur, yerli ve yabancı sermaye çevrelerinde AKP’nin artık “ekonomik istikrar” partisi olmadığına dair kuşkular bulunduğunu belirterek, Türkiye ekonomisinin 1990’lara benzer bir kriz sarmalına girme noktasına geldiği uyarısında bulundu.

Seçimlere sayılı günler kala Türkiye’de ana gündem maddelerinden biri de ekonomi.

Enflasyon ve cari açık hızla artarken TL’deki (Türk Lirası) kayıplar Merkez Bankası’nın müdahalelerinin ardından devam ediyor.

Öyle ki makro anlamdaki gidişatın yansımaları artış gösteren işçi eylemleri ve protestolarında görülüyor.

Türkiye’nin içinde bulunduğu bu tablo da birçok iktisatçı tarafından ‘krizin alametleri’ olarak görülüyor.

Çalışmalarını İngiltere’de Greenwich Üniversitesi Siyasal İktisat Araştırmaları Merkezi’nde sürdüren ekonomi ve kurumlar profesörü Dr. Mehmet Uğur ise Türkiye ekonomisinin 1990’lara benzer bir kriz sarmalına girme noktasına geldiği değerlendirmesinde bulunuyor.

Prof. Dr. Mehmet Uğur

Mezopotamya Ajansı’ndan Hayri Demir’e konuşan Uğur, bu duruma neden olarak AKP’nin ekonomi politikalarına işaret ediyor: “AKP, gericileşen ve daha çok eşitsiz hale gelen bir dünyanın inşasında önemli bir işlev gören neo-liberal ekonomi politikasını, kendisine destek veren bir sermaye eliti yaratma cihadıyla birleştiren bir parti.”

“Yerli ve yabancı sermaye çevrelerinde AKP’nin artık ‘ekonomik istikrar’ partisi olmadığına dair kuşkular var” diyen Uğur’a göre ekonomi programıyla en öne çıkan parti ise HDP.

Uğur, ekonomi programıyla HDP’nin bireyin yalnızca bir tüketim makinesi olmadığını, topluma ve gelecek kuşaklara karşı sorumluluğu olan bir siyasal/toplumsal özne olduğunu hatırlattığını belirtiyor.

Röportajın bir bölümü şöyle:

“Türkiye 1990’lara benzer bir kriz sarmalına girme noktasında”

Türkiye’nin mevcut ekonomik durumunu AKP iktidarının günümüze kadar uyguladığı politikalar çerçevesinde değerlendirebilir misiniz?

2005’ten bu yana, AKP’nin kendine özgü veya “yerli” ve “milli” bir ekonomi politikası olmadığını, AKP’ye atfedilen ekonomik büyüme söyleminin gerçekleri yansıtmadığını belirtiyorum. AKP, gericileşen ve daha çok eşitsiz hale gelen bir dünyanın inşasında önemli bir işlev gören neo-liberal ekonomi politikasını, kendisine destek veren bir sermaye eliti yaratma cihadıyla birleştiren bir parti.

AKP iktidarının ilk yıllarında gerçekleşen büyüme, 2001 krizinden sonra doğal olarak beklenen “ara kapatma” dinamiğinin bir sonucudur. Aynı zamanda, Türkiye’deki büyüme 2008’e kadar tüm orta gelirli ülkelerde gözlenen büyümeden daha yüksek olmamıştır. Daha da önemlisi, AKP dönemindeki büyüme birçok kritere göre düşük kaliteli bir büyüme olmuştur. Bu büyüme her zaman yüksek cari açık, yüksek enflasyon/faiz, yüksek işsizlik ve artan eşitsizlik ile el ele gitti. AKP politikası nedeniyle, üretkenlik 2004’ten beri sürekli düşüş içindedir. Son olarak, AKP bugün Türkiye ekonomisini orta gelir grubuna ait ekonomiler arasında en kırılgan ekonomi haline getirmiştir. Hem bu nedenlerle hem de dünyadaki likidite (sıcak sermaye) bolluğunun sona ermeye başlaması nedeniyle, Türkiye ekonomisi 1990’lara benzer bir kriz sarmalına girme noktasına gelmiştir.

Seçim öncesi AKP ekonomide “Biz yaptık. Yine biz yaparız” sloganı ile istikrar vurgusu yapmaktadır. İstikrar vurgusunun iyiye gidişe dair gerçekliğe tekabül eden bir tarafı var mıdır?

AKP’nin bu söyleminin eskisi gibi inandırıcı olmadığını izliyorum. Yerli ve yabancı sermaye çevrelerinde AKP’nin artık “ekonomik istikrar” partisi olmadığına dair kuşkular var. Fareler batmaya yüz tutmuş tekneyi henüz terk etmeye başlamadı. Ama genel eğilim açık: sermaye AKP’den giderek daha yüksek bir kriz primi istemeye devam edecek. Özetle, “dış güçleri” memnun etmeye yönelik politika izleyen AKP elitinin kaderi, kendi tercihleri nedeniyle, “dış güçlerin” elinde kalmaya devam edecek.

Farklı çevrelerden Türkiye’nin ekonomik durumuna ilişkin “kaçınılmaz son” yorumu yapılmaktadır. Sizce gelinen nokta kaçınılmaz mıydı?

Sosyal bilimlerde veya politikada “kaçınılmaz son” yoktur. Kaçınılmaz gibi görünen sonuç, daha önce yapılan tercih ve seçimlerin bir sonucudur. AKP çok yanlış politika seçimleri yaptı. Bunun nedeni, AKP’nin sermayeye ve piyasaya tapan bir İslami Kalvinizm ideolojisine sahip olmasıdır. Bu ideolojide “maddi başarı” hem seçkin elitin bir üyesi olmanın hem de Allah’ın lütfuna daha çok mazhar olmanın işareti olarak görülür. Diğer bir deyişle, zenginlik Allah’ın Kalvinist (yani AKP’li) kuluna bahşettiği bir ayrıcalık olarak meşrudur. Dolayısıyla, zenginleşip elitleşemeyenler, kendi hataları veya eksik inançları nedeniyle, Allah’ın lütfuna mazhar olamayanlardır.

Seçime giren partilerin programları/bildirgeleri üzerinden baktığımızda hangi partinin programı ekonomide düzelme sağlayabilir? Neden?

Kısa bir süre önce, Gazete Duvar’da yayınlanan bir yazımda, krizden çıkış ve adaletli ve sürdürülebilir ekonomi politikaları açısından HDP programını uygun bulduğumu belirtmiştim. CHP’nin sosyal adalet konusunda HDP programıyla örtüşen vaatleri var. Ama CHP’nin ekonomi politikası önerileri birkaç açıdan sorunlu. Birincisi, yaklaşan krizle ilgili saptamalar var, ama krizin faturasının azaltılması ve hakça paylaşılması konusunda yeterli öneri yok. İkincisi, eğitime verilen önem doğru, ama inovasyona yapılan vurgu inovasyonun tekelci yapılar da yarattığını, eşitsizliği arttırabileceğini gören ve buna göre çözüm getiren öneriler yok. Üçüncüsü, AKP ve onun öncülü olan Adalet Partisi, ANAP ve diğer sağ partiler gibi, CHP’nin yönetici eliti (ekonomi politikasından sorumlu olanlar dahil) örgütlü sermaye gruplarının lobicilik faaliyetlerine oldukça açık. Kesimsel çıkarları “milli çıkar”la özdeşleştirip taviz vermeye eğilimli. HDP’nin böyle bir sorunu yok.

HDP’nin seçim sloganı olan “Sen’le Değişir”de seçmeni özne olarak gören ve sorumluluk yükleyen bir taraf olduğunu görüyoruz. Siz ekonomik alanda yurttaşa sorumluluk yüklenmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Sorunuz ekonomik alanla ilgili ama önemli bir siyasi boyutu da var. Bu alanda da, kritik çoğunluk AKP’nin Kürt ilerindeki belediyeleri gaspetmesini ve HDP yönetici, temsilci ve üyelerini siyasi rehine olarak almasını meşrulaştırdı. Aynı şekilde, Kürt il ve ilçelerinin yakılıp yıkılmasına ve sivil insanların öldürülmesine karşı ya sessiz kaldı ya da bu suçları meşrulaştırdı. Bunu hem sosyal medyada yazarak hem de seçimlerde/referandumda AKP’ye oy vererek yaptı. Ama insanlık tarihinde bireylerin de bu tür suçlar karşısında kendi tutumlarını değerlendirdiğini ve ‘bir daha asla’ dediğini görüyoruz. Nazi Almanya’sındaki devlet suçları karşısında Almanların tutumu buna bir örnektir. Bu sorumluluk, neden bu suçlara ortak olmadığımı seslendirmedim demek ve bundan sonra benzer suçların tekrarlanmaması için neler yapabilirim sorusunu sormaktır.

HDP bize bu sorumluluğu hatırlatarak, bireyin yalnızca bir tüketim makinesi olmadığını, topluma ve gelecek kuşaklara karşı sorumluluğu olan bir siyasal/toplumsal özne olduğunu hatırlatıyor.