Ana SayfaYazarlarEmre Tansu KetenTRT ve kamu yayıncılığı – Emre Tansu Keten

TRT ve kamu yayıncılığı – Emre Tansu Keten


Emre Tansu Keten


Muharrem İnce, seçim çalışmalarına başladığı günden itibaren TRT’yi adil bir yayın politikası izlememekle, 80 milyondan topladığı vergiyle, sadece siyasi iktidarın çıkarları doğrultusunda çalışmakla eleştiriyordu.

CHP’nin yaptığı araştırma sonucu 14 Mayıs ile 24 Mayıs 2018 tarihleri arasında TRT Haber, Erdoğan ve Cumhur İttifakı’na 28 saat 28 dakika, İnce ve CHP’ye 2 saat 51 dakika, Akşener ve İyi Parti’ye 9 dakika ayırırken, HDP’ye ise hiç yer vermemişti.

İnce’nin, mitinglerinde, TRT’ye ödediği vergileri haram etmesi, katılımcılara da haram ettirmesi ve İzmir’de İnce destekçisi bir grubun TRT çalışanlarını protesto etmesi belli ki TRT yöneticilerini rahatsız etti. İlk önce yönetim kurulu adına bir açıklama yayımlandı. Açıklamada TRT’nin kamu yayıncısı olmanın getirdiği birtakım kurallara bağlı olarak yayıncılık yaptığı, tarafsız ve dengeli bir yayıncılık politikası yürüttüğü, bütün bunlara rağmen hedef alındığı ve çalışanlarının can güvenliğinden endişe ettikleri bir duruma gelindiği söylendi.

Ardından genel müdürlük önünde toplanan Birlik-Haber-Sen üyesi TRT çalışanları, “TRT Milletindir” yazılı bir pankart açarak eylem yaptı ve “TRT’yi seçim malzemesi olarak yapmayın” (Türkçe bozukluğu konuşmanın kendisindendir) açıklamasında bulundu. Böylece, TRT göbekten bağlı olduğu iktidarı sadece kanallarıyla desteklemenin dışında, alana çıkarak destekleyerek de bir kez daha tarihe geçmiş oldu.

Açıklamada geçen kamu yayıncılığı ifadesi, 2. Dünya Savaşı ertesinde, Keynesyen politikaların da etkisiyle, Avrupa ülkelerinde yaygınlaşan bir yayıncılık türüne gönderme yapıyor. TRT de 1964 yılında bu anlayış çerçevesinde kuruluyor. Bu anlayışa göre, kamu yayıncılığı yapan kurumlar, kâr odaklı olmaktan öte, eğitim ve kamuyu bilgilendirme görevini üstlenirler. Bu kurumların en temel özelliği, siyasi iktidar ve çeşitli siyasi odaklarla birlikte sermaye gruplarından da katı bir özerklikle ayrılmış olmalarıdır.

Kamuya karşı sorumlu olmakla birlikte, bu kurumların yönetim yapısı da, bu özerkliği tehdit etmeyecek önlemlerin alındığı yöntemlerle seçiliyor. Özerkliğin en temel parçasını da idari özerklik oluşturuyor, yani kurumun personelini sadece kendisinin belirlemesi.

Bütün bunlar kulağa hoş gelse de, 80’lerle birlikte ortaya çıkan neo-liberal yöneliş, kamu yayıncılığı kurumlarını zor bir patikaya sokuyor. İşçi sınıfının kazanımlarını devletin aygıtlarıyla tırpanlayan siyasetçiler, devlet tarafından finanse edilen bu kurumların yayıncılık pratiklerine de her fırsatta müdahale etmeye çalışıyor.

Ama TRT’nin durumu hepsinden farklı. TRT’nin yayınları ve idari yapısı 2002’den önce de siyasiler tarafından şekillendirilmeye çalışılsa da, AKP iktidarı ile birlikte kurum deyim yerindeyse yeniden yaratılıyor. 2004 yılında genel müdürlüğe Şenol Demiröz’ün gelmesiyle birlikte, kısa bir sürede, 286 yönetici değiştiriliyor.

Ama asıl radikal değişim İbrahim Şahin döneminde gerçekleşiyor. Teşvik primleriyle bine yakın çalışanı emekli eden ve personel fazlalığından şikayet eden Şahin, kuruma 1860 yeni personel alıyor. Bu süreçte, haber bölümü büyük oranda STV’den, CHA’dan gelen Cemaat üyelerine teslim ediliyor (dönemin haber müdür Ahmet Böken 9 yıl hapis cezası aldı yakınlarda). 2004’te 2 bin üyesi olan KESK’e bağlı Haber-Sen 700 üyenin altına düşerken, 2004’te hiç üyesi olmayan AKP yanlısı Birlik-Haber-Sen 2 bin üyeye ulaşıyor.

Cemaatle aranın bozulmasının ardından TRT, havuz medyasında stajını yapan isimlerle dolduruluyor. Medya kariyerine 2008 yılında, henüz bir sene önce TMSF’lenmiş olan, ATV-Sabah grubunda başlayan ve Bilal Erdoğan’la arkadaşlığıyla öne çıkan İbrahim Eren 2017 yılında TRT genel müdürü olarak atanıyor. Bütün bu süreç boyunca TRT, iktidar yanlısı isimlerin programlara çıkartılarak teliflendiği bir kurum olarak da kullanılıyor.

Kısacası, TRT, AKP’nin 2002’de başlattığı kendi lehine yeni bir medya düzeni yaratma savaşının hem bir silahı, hem de cephanesi olmaktan başka bir misyon da, işlev de taşımıyor. Eğer TRT yöneticileri, açıklamalarında kullandıkları kamu yayıncılığının nasıl bir şey olduğunu merak ediyorlarsa, IRA yöneticileriyle röportaj yapan, Falkland Savaşı sırasında resmi politikanın uzağında bir yayıncılık sergileyen, Irak Savaşı’na bahane edilen kimyasal silah raporlarının büyük oranda abartıldığını açıklayan ve bütün bunlara yönelik hükümet baskısına karşı greve çıkan BBC’nin basın emekçilerine baksınlar (tabii ki BBC kurum olarak birçok eleştiriyi hak etse de!).


Emre Tansu Keten’in bu yazısı Yeni Yaşam Gazetesi’nin 1 Haziran 2018 tarihli nüshasından alınmıştır.
Previous post
Ermeni yönetmen Serge Avedikyan'ın Bursa'dan Fransa'ya uzanan hikayesi
Next post
Zürih'te mütevazı bir ütopya: İşgal evleri – Aydın Bayad