Ana Sayfa1915'TEN BUGÜNEErmeni sanatçı Lena Şamamyan’ın portresi

Ermeni sanatçı Lena Şamamyan’ın portresi

HABER MERKEZİ – 1915’ten bugüne uzanan Ermeni portrelerinde bu hafta Ermeni sanatçı Lena Şamamyan var. Hikayesi Anadolu’dan Suriye’ye, oradan da Fransa’nın başkenti Paris’e uzanan Lena, Orta Doğu’dan çıkıp yazan, yaratan, besteleyen ve yorumlayan ender kadın sanatçılardan biridir. Gençliğinde kışları Ermeni kilisesinde, yazları Suriye kilisesinde şarkı söylediğini anlatan Lena, “Bugün bana kimliğimi sorduklarında şöyle yanıtlıyorum: ‘Şarkılar, kelimeler ve hayaller’” diyor.


Mülakatı yapan: Tigrane Yégavian

Çeviri-Derleme: Tolga Er


İlk başta yalnızca duru ve engin bir sesti Levant’ta yankılanan. Şam’da gecenin derinliklerinden yükselenen sese birkaç nota piyano, bir parça perküsyon ve saksafon eşlik ediyordu. Bu sesler, Doğu’nun yanı sıra Batı’da da gönülleri fetheden “Hal Asmar Ellon” ve “Shamat” albümlerinin oryantal birleşimiydi.

Suriye’de 2011’teki iç savaşın başlangıcı, milyonlarlarca yurttaşı gibi Lena Şamamyan’ı da etkilemiştir. Lena, savaşa yanıt olarak yaratıcı enerjisini ve halkların acılarını Paris’e taşımıştır. Burada, hem bir Ermeni hem de Suriyeli olarak ‘çifte diaspora’ hayatı sürdürmektedir.

Onun sürgün hikayesi, Ghazl El Banat albümünde hayat bulmuştur. Bu albümüyle barış şarkılarını bir araya getirmiş, dünya kadın ve çocuklarınının korunması için çağrıda bulunmuştur.

Lena, günümüzün Orta Doğu’dan çıkıp yazan, yaratan, besteleyen ve yorumlayan ender kadın sanatçılardan biridir.

Suriye’nin zengin klasik ve folklör repertuvarından yararlanan Lena’nın Ermeni geçmişi de sanatında yer bulmaktadır. Konserlerinde Gomidas Vartabed’in Sareri Hovin Mernem gibi tanınmış şarkılarını yorumlamaktadır.

Paris’te bir mülteci olan Lena, Şam’dan ve ailesinden uzakta olmasına rağmen yeni ilhamını ışıkların kenti Paris’ten almıştır. Farklı geçmişlerden sanatçı ve kitleyle burada tanışmıştır.

Yollarının kesiştiği sanatçılardan biri de André Manukyan’dır.

André Manukyan ve Lena Şamamyan

Suriye kültür mozaiğinden yetişme bir sanatçı

Lena, Suriye başkenti Şam’da 1980 yılında doğmuştur.

Babası Artine Halep’ten bir Ermeni, annesi Ghada ise Mardin’den bir Süryani’dir. Lena’ya miras kalan genleri de iki bin yıl önce dini inanç yoluyla bir araya gelen iki kişiye dayanmaktadır.

Lena’nın baba tarafından büyük büyükbabası Sarkis Şamamyan Maraş’tandır. Ermeni Katolik bir ailede dünyaya gelen Sarkis, hattattır. Lena, onu şöyle anlatıyor:

“Onun eğitimi 1915 yılında kendisinin ve ailesinin hayatını kurtarmış, çünkü Osmanlı ordusu onu öldürmeyerek askeri tebliğlerin yazılabilmesi için kullanmış.”

Aile, savaşın bitimiyle Kilikya’dan tehcir edilen Ermenilerin yerleştiği Halep’e gelir. Sarkis burada hayatını kaybeder, bir daha doğduğu topraklara dönemez.

Lena’nın büyükbabası Hovannes ise Halep’te terzidir. Marksist düşünceye yakınlığı ve Suriye Komünist Partisi’yle ilişkisi dolayısıyla 1945 yılında birçok sorunla karşılaşır. 1947 yılında ise yoldaşlarının Sovyet Ermenistanı’na dönme çağrılarına kulak asmaz, Halep’te kalmayı tercih eder.

Hovannes, Şam rejiminin 1960’lı yıllarda karşıt görüşlülere yönelik baskıları sırasında tutuklanır, mülklerine el konulur ve parmaklıklar ardında yıllar geçirir. Çocukları ise Suriye’yi terk ederek Kanada’ya göçmek zorunda kalır. Geride bir tek Lena’nın babası Artine kalır.

Artine, Halep’teki Hıristiyan okulunda iyi bir eğitim görür ve devlet bursunu kazanarak Şam’da mühendislik okur. Orada, ev sahibinin kızı olan gelecekteki eşi Ghada ile tanışır. Çift, 1977 yılında evlenir.

Çocukluğu izole bir Ermeni topluluğu içinde geçmeyen Lena’nın ailesinin karışık yapısı buradan ileri gelmektedir.

Lena, müzik eğitimini ailedeki iki müziksevere; klasik şarkıları ve geleneksel müziği yorumlamayı öğreten büyükannesi Arax Djamidjyan’a ve Ermeni dili ile müziği için Lena ile aynı tutkuyu duyan babasına borçludur. Lena, babası için “Benimle hala Ermenice konuşuyor” diyor.

Şamamyanların aile fotoğrafı, 1960’lar

Ancak Lena’nın, antik kent Şam’daki Ermeni Katolik Okulu’nda kendini bulması uzun sürmüştür: “Üç gruba ayrılmıştık: Ermeniler, Hıristiyan Araplar ve Müslüman Araplar. Bense yarı-Ermeni olarak görülürdüm.”

Lena, babasının topluluğundan izole edilmesine rağmen Ermeni kilisesinde şarkı söyleme başlamıştır:

“Kışları Ermeni kilisesinde, yazları Suriye kilisesinde şarkı söyledim. Bugün bana kimliğimi sorduklarında şöyle yanıtlıyorum: ‘Şarkılar, kelimeler ve hayaller’”

Lena’nın çocukluğu

Geleneklerin ışığında bir modernite

Lena, müzik teorisi öğrenmeye 9 yaşında başlamıştır. İlk enstrümanı ise ksilofon olmuştur.

Şam Üniversitesi’nde finans yönetimi eğitimi aldıktan sonra Devlet Müzik Konservatuvar’ına girerek klasik müzik alanında şan eğitimi almıştır.

Müzik öğretmenlerinin çoğu Rus olmasına karşın şan eğitmeni Arax Chekidjyan Ermeni’dir. Lena’nın lirik soprano sesi, kısa zamanda diğer şarkıcılardan kendisini ayıran bir nitelik taşımaya başlamıştır.

Lena, Şam’da genç ve yetenekli caz müzisyenleri ile tanışmıştır. Bu buluşmalardan yeni sesler doğmuştur. Piyano, saksafon, perküsyon, kanun ve daha birçok enstrüman bu karşılaşmalar aracılığıyla nice tını ortaya çıkarmıştır.

Konservatuvardan diğer müzisyenlerle beraber Suriye’nin kırsallarını gezerek, caz esintisini Arap-Ermeni müzik gelenceğiyle birleştiren bir projede yer almıştır.

Projenin hedefi, oryantal gelenek ruhunu caz yoluyla ifade edebilmenin önünü açmaktır.

Projenin ardından Lena, Kahire’de Monte Carlo Radyosu’nun düzenlediği ilk Orta Doğu Ödül Töreni’nin final aşamasında ilk ödülü olan Al Mawred El Thaqafi’yi kazanır.

Ödül parasıyla da ünü ağızdan ağıza yayılarak büyüyen o albümünü, Hal Asmar el Lon‘u kayda almıştır.

Karşılaşmalarla güçlenen bir ses

Lena Türkiye’yi keşfederken, içinde yeni bir şey belirmiştir.

Hikaye, kendisiyle müzik yapmak için Şam’a gelen Türk müzisyen Kemal Arslan ile aynı sahneyi paylaşmasıyla başlamıştır. Soykırım hafızasıyla yetişen Lena için bu kolay olmamıştır:

“İlk başta Türk olduğunu bildiğimden elini sıkmayı reddettim. Yavaş yavaş onu tanıdıkça takdir etmeye başladım ve o zamandan beri çok iyi bir arkadaşım haline geldi.”

Bu karşılaşma aynı zamanda geçmişin derinliklerinde saklı aile geçmişinin yeni bir tarafını öğrenmesine neden olmuştur. Bu da onu tuhaf bir şekilde rahatsız edici bir benzerlik gördüğü kente, yani İstanbul’a taşımıştır.

Burada, 2007 yılında öldürülen gazeteci Hrant Dink anısına şarkı söylemiştir.

Lena farklı mekanlarda ve çeşitli projeler aracılığıyla Ermeni kökenleriyle de yakınlaşabilmiştir.

2014 yılında Moskova’daki “Tsovits Tsov” adlı Ermeni şarkılar için düzenlenen uluslararası yarışmanın jüri üyesiyken Arto Tunçboyacıyan ile tanışmıştır. Paris’te ise ünlü caz müzisyeni André Manoukyan beraber çalışmak için onu davet etmiştir.

İki müzisyen, Ermeni Soykırımı’nın 100. yıl dönümü dolayısıyla şair Hovannes Toumanyan’ın Black Sky‘ını yorumlamıştır. Lena, şarkısını Ermenice söylemiştir.

Bugün hala kökenlerinden uzaklaşmayan Lena, gittiği her yere Şam hayatından tatlı bir nostalji taşıyor.

Lena, bağımsızlığının yanı sıra sevenleriyle kurduğu yakın ilişkilere de önem veriyor.

Akdeniz’in diğer ucunda savaş devam ederken Lena’nın sesi ızdıraba maruz bırakanlara karşı çıktığı her sahnede yankılanıyor.


Kaynak: Aurora Prize

PAYLAŞ:
    WhatsApp'da Paylaş!   Telegram'da Paylaş!     Yazdır   E-Posta Gönder

Önceki Haber
İlk görsel paylaşıldı: Laurel & Hardy’nin hikayesi beyaz perdeye taşınıyor
Sonraki Haber
Yüksekova saldırısına ilişkin PKK’den açıklama