Ana SayfaYazarlarElend AydınÜniformamız – Elend Aydın

Üniformamız – Elend Aydın


Elend Aydın


Sartre’ın “Hepimiz Katiliz” sözü, bir cellat üniforması gibi üzerimize yapışıyor işte yine. Darağaçları kuruluyor, insanlar, Kürtler, hayalci, aktivist, devrimci çocuklar asılıyor. Ama hiçbir şey olmamış gibi devam ediyor her şey.

Cellat üniformasının kanlı damgasını taşıyan “her şey” ve hayat devam ediyor mu gerçekten? Asılan her insanla asılan insanlık, azalan ve iradesi kırılan insanlık artık “devam eden bir hayata” sahip midir? Ya da “devam eden o şey” artık hayat mıdır?

Vahşi Molla Rejimi’nin durmadan ve durdurulmadan göğsümüzün ortasına diktiği darağaçlarında sallanan, biz de değilsek kimdir, insanlık değilse nedir?

Kapıda bekleyen bir avuç kişiye, sevdiklerine zarif bir hüznün tüttüğü cümlelerin ardından teşekkür etmiş ve “hepinizin gözlerinden öperim” demişti daha geçen gün, açlığa verdiği direngen bedeniyle. Sanki her şeyin gözlerinden öpmüştü. Okuduğumda ürpermiş; kuşların, çocukların, gecelerin gözlerinden öptüğünü hissetmiştim. “Gözlerinizden öperim” demişti, utançla titremiş ve “Öpme gözlerimizden lütfen, bizim öpülecek, öpülmeye değer gözlerimiz yok!” demiştim içimden. “Bu dünya, bu gözler seni, öpüşlerini hak etmiyor” demiştim.

Genç kadınlara “bakireler cennete gider”e inandığı için asmadan tecavüz edenlerin, “açlık grevindeki bir bedeni asmak günahtır” diye asmadan önce Ramin H. Penahi’ye de zorla yemek yedirmek suretiyle tecavüz ettiği açıktır. Sonrasında abdest alıp “temiz ve müminlerin mümini” hayatlarına zevk û sefa içinde devam ettikleri de açıktır, başka tecavüzcü ve diktatörleri besledikleri de… Keza “Hepimiz Katiliz”den oluşan yırtılası üniformamızın bizi boğmaya başladığı da açıktır. Ama “kapalı” olan bu alçak ve hepimizi suç ortağı kılan cellat rejimini durduracak “kapı”dır. “Açmazsak”, bir yandan “üniformamız” içinde debelenirken bir yandan da darağacında dans eden cesur çocukların son bakışından, sallana sallana yok olacağız, üstelik muhteşem üniformalarımızın içinde!

08.09.’18 şafağında astılar işte onu ve Zanyar-Lokman Muradî kuzenleri. Görememiş olsak da artık hepimizin olan o son Eylül şafağında, diz çöküp boyun eğmeden ölüme gittiklerini biliyoruz, Dedeleri Qazi Muhammed gibi sonsuzluk saatinin kadranından bize bakacaklarını da…

“Gözlerinizden öperim” demişti idam edilmiş kardeş acısını da yaşamış olan Ramin Penahi. Gözlerimizden öpme sevgili çocuk! Bir karakola dönüşmüş dünyanın üniforma giydirilmiş “masumlarıyız” ama ellerimizde senin cellatlarını beslemiş olan cellatları beslemiş olmanın kanı var ve gözlerimiz artık göz değil. Öpme gözlerimizden sevgili Ramin, ne bu dünya ne de gözlerimiz seni hak etmiyor. Şafağa karışmış bedenin ve ruhunla gölgeler ordusu olan bizleri karanlıklar içinde bırakıp giderken sevdiğin bir ağaç, şairini bilmediğim bir şiiri peşinizden okusun isterim.

saklanbaç

boyalı tahta atımın sırtında

uçarken rüzgarın peşi sıra

çevrim çemberimle yuvarlanıverdim

yaşamın bilinmez kayalığına

kristal kasade

kocaman kırmızı elmalardı devrim

ilk gençliğimin ağzı sulandı

bir zaman saklanbaç oynadım

kurşun askerlerle

acıktım, yoruldum, saklanamadım

Sezgili Zanyar Muradî’nin “Birindarim birindar” (“Yaralıyım, yaralı”) şarkısını okuyan muhteşem sesine emanet olun.

Halkların kanıyla abdest alıp, ömürleriyle cübbe giyip tesbih çekenlerin Koyê’de yaptıkları aynı günün ikinci katliamını da lanetliyor, Kürdü, insanı ve umudu yok edemeyecekler diyorum.