Ana SayfaÇalışma YaşamıDoğru yaşamanın adı: Rıza Kuas

Doğru yaşamanın adı: Rıza Kuas

Tabandan gelen bir işçi temsilcisi olarak yaşadı o. Meclis’e de onlar için girdi, direnişte de onlarla birlikteydi. Bugüne örnek yaşam anılarını bıraktı bize.


Arif Mostarlı


“Ben bir köylü çocuğuyum. Çok küçük yaştan beri bir sanayi işçisiyim. Bir işçi, bir emekçi, kısaca bir sınıfın insanı olduğumu anladığım günden beri -bunu ufak yaşta çok ezildiğim için çabuk anladım- yoksul halkımın, sınıfımın emrinde ve hizmetinde oldum; mücadelesinde yer tuttum, görevler üstlendim. Halkımın sevinci sevincim, üzüntüsü üşüntüm oldu.”

En son, böbrek ameliyatı için yurtdışına giderken yayınladığı mektubunda böyle diyordu Rıza Kuas. “Yaşasın devrimci mücadelemiz. Yaşasın yarının mutlu sosyalist Türkiyesi” diye bitirdiği mektubu şöyle imzalamıştı: Lastik İş Genel Başkanı, İstanbul İşçi Milletvekili Rıza Kuas.

Sendikal alanda uzun bir süreyi yozlaşmadan geçirerek yaşama bir sosyalist olarak veda eden olan işçi önderlerinden Rıza Kuas’ı, 29 Ekim 1981’de yitirdik.

Fabrikadan sendikaya

1926’da Sakarya-Hendek’te Abhaz bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Kuas, sınıf mücadelesine en alttan başladı. Erken yaşlarda lastik fabrikalarında işçi olarak çalışmaya başladı. 1949’da Derby fabrikasında işyeri temsilcisiydi; 1952’de Lastik-İş Kazlıçeşme Şube Başkanı oldu; 1954’te ise Genel Başkanlığa seçildi.

Bu süreçte iki tarihsel dönemecin içinde yer aldı. Birincisi, Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) kuruculuğuydu. TİP Genel Sekreterliği görevini üstlendi ve 1965’te Ankara milletvekili seçildi. Daha sonra, 1969 seçimlerinde de İstanbul Milletvekili olarak parlamentoya girdi.

İkinci dönemeç ise, Türk-İş yönetimine muhalefet ve DİSK’e giden yoldu. 1966’da Lastik-İş başta olmak üzere, Türk-İş’i eleştiren Basın-İş, Maden-İş sendikalarıyla Gıda-İş, bir araya gelerek Sendikalararası Dayanışma Anlaşması’nı (SADA) yarattılar. Daha sonra, 12 Şubat 1967’de DİSK doğdu. Rıza Kuas, her iki süreçte de öncü roldeydi.

İşgal günleri

1960’lı yılların sonundaki en önemli işçi eylemlerinden olan Derby Fabrikası işgali ise yöntemi bakımından bir ilk olduğu gibi, örgütleniş bakımından ders olabilecek bir eylemdi ve yine işin içinde Rıza Kuas vardı. Kuas’ın daha önce çalıştığı fabrikada Lastik-İş aslında 1950’lerden beri örgütlüydü. Ancak, Türk-İş’ten ayrılıp DİSK kurucularından biri olunca ayak oyunları başladı. Önce Derby’de Kauçuk-İş adıyla sarı bir sendika kurduruldu. Sahte üye fişleri, işçilerin imzalarının taklit edilmesi, baskılar derken Kauçuk-İş, fabrikada çoğunluğu sağladığını ilan etti. Yargıtay da bunu onayladı. Patronlar mutluydu ama unuttukları bir şey vardı: Derby işçisi!

4 Temmuz 1968 sabahı, Derby patronu fabrikanın önüne geldiğinde, şaşkınlıktan küçük dilini yutacaktı. Fabrika işgal edilmişti! Günlerdir aralarında komiteler oluşturarak ev ev dolaşan işçiler, gece vardiyasından başlayarak yönetimi kapı dışarı edip fabrikaya el koymuşlardı. Sabah görev dağılımı yapıldı. Fabrikanın kapılarını kaynaklandı, nöbetçiler belirlendi. İşçiler duruma hâkimdi. Bir dizi sosyal ekonomik talepleri de vardı ama en önemlisi, Kauçuk-İş’in defolup gitmesiydi. Patron gazeteleri eyleme saldırırken, birçok fabrikadan emekçiler ve üniversitelerden devrimci gençler destek ziyaretlerine geliyor, fabrikada tiyatrolar, konserler düzenleniyordu. Direniş halka mal olmuştu artık.

Daha sonra saldırılar, gözaltılar geldi ama eylem bitmedi. Sonunda patron, yetkili sendikanın belirlenmesi için yasalarda bile olmadığı halde referandum yapılmasını kabul etti. 8 Temmuz günü yapılan oylamada, 950 işçiden 920’si Lastik-İş’i seçti. Protokoller imzalandı, 10 Temmuz’da işgal sona erdi. Bu arada, Rıza Kuas’ın fabrikalarda üst araması yapılarak işçiyi “hırsız” gibi gösterme uygulamalarına karşı başlattığı “Üstünü Aratma Arkadaş” kampanyası da tüm ülkede geniş yankı buluyordu.

Bütün bu süreçlerde sağlığı bozulan Kuas, ilk kez 1971’de bir toplantıdan hastaneye kaldırıldı. Ağır böbrek rahatsızlığı vardı. Yine de 1977’deki işçilerin ısrarıyla genel başkan seçildi ama artık durumu kötüydü ve bir süre sonra görevi bıraktı. Bir daha da sağlığına kavuşamadı. Son genel Kurul’da zorlukla yaptığı konuşmada, “Canım sizlere feda olsun, lütfen beni bağışlayın. Sendikanızı daha yüceltin, ona yeni can ve kan katın, ama beni unutmayın, ilginiz yaşamımın tek ilacıdır” demişti.

Coğrafyamızda örneği pek sık görülmeyen bu dürüst ve mücadeleci sendikacıdan geriye, örnek alınması gereken bir kişilik kaldı. Yeni kuşaklar, şimdi onun anısını şantiyelerde yaşatıyor