Ana SayfaÖzel25 Kasım’a doğru: ‘Tüm dünyada kadın isyanı mayalanıp, dalga dalga yayılıyor’

25 Kasım’a doğru: ‘Tüm dünyada kadın isyanı mayalanıp, dalga dalga yayılıyor’

HABER MERKEZİ – 25 Kasım’a sayılı günler kala dünya genelinde kadınlara yönelik baskının artığına işaret eden Mor Dayanışma’dan Cemile Baklacı, buna karşın mücadelenin de yükseldiğini vurguluyor: “25 Kasım’a giderken dünyada bir kadın isyanının mayalandığını ve isyanının da dalga dalga bir ülkeden diğerine yayıldığını görebiliyoruz.”


Haber: Pelin Özkaptan


25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü yaklaşırken Türkiye ve tüm dünyada kadınların eylemlilikleri de hız kazanıyor.

Dünyada yükselen sağ popülizmin önce kadınları hedef aldığını belirten Mor Dayanışma üyesi Cemile Baklacı, buna paralel olarak kadın isyanının da mayalandığını söylüyor.

Peki kadınlar baskılara karşı nasıl mücadele yöntemleri geliştiriyor? İktidar-medya-yargı üçgeninin kadınlara yönelik şiddetteki payı ne?

Cemile Baklacı bu soruları ve daha fazlasını değerlendirdi.

Mirabel kardeşlerden bu yana tüm dünya kadınlarının diktatörlüğe karşı mücadele ettiğini belirten Baklacı, şunları söylüyor:

“Dünyada Trumpvari, saldırgan, homofobik, kadın düşmanı ve faşist belirli karakter, lider tipelojilerinin oluştuğunu görüyoruz. Türkiye’ye baktığımızda da Erdoğan olarak bunu görüyoruz. Tüm dünyada sağ popülizmin yükseldiği ve buna karşı en çok kadınların mücadele ettiğine de tanıklık ediyoruz. 25 Kasım’a giderken de dünyada bir kadın isyanının mayalandığını ve isyanının da dalga dalga bir ülkeden diğerine yayıldığını görebiliyoruz. Faşizme karşı bir kadın eylemselliğinin, hareketinin, toplumsal dinamiğin hareket içerisinde olduğunu görüyoruz.”

“Dünyada bir ‘erkeklik krizi’ yaşanıyor”

Dünya genelinde bir ‘erkeklik krizi’ yaşandığını vurgulayan Baklacı, şiddet ve baskının da buradan doğru kurgulandığını belirtiyor.

Türkiye’de kadına yönelik şiddette iktidarın ürettiği politikaların etkisi üzerinde de duran Baklacı, “AKP erkek, tekçi, siyasal İslamın olduğu gerici bir rejim kurmaya çalışıyor. Ve bütün materyallerini aile üzerinden planlıyor” diyor ve ekliyor:

“‘Kadını hizaya sokmaları gerekiyor’ kendi ideolojileri doğrultusunda. Bunların sonuçlarını uzun zamandır görüyoruz. Diyanet üzerinden de bu yapılmaya çalışılıyor. Geçen yıl çıkarılan müftülük yasası bunun en önemli göstergesi. Müfredat değişikliği ve türlü yasalarla istediği sistemi inşa etmeye çalışıyor.”

Nafaka ve kadınların görünmeyen emeği

Son dönemlerde gündemde önemli bir yer tutan nafaka düzenlemesine de değinen Baklacı, “Nafaka olarak zaten çok komik paralar bağlanıyor ve çoğu kişi yatırmıyor onları. Bir de sanki erkekleri ciddi bir yoksullaşmaya götürüyormuş gibi davranmaları kadına karşı açık bir nefrettir. Bu kadının emeğini tamamen görmezden gelme durumu. Nafakayı tartışırken kadınların, görünmeyen emeklerini görünür kılmak gerekiyor” diyor.

Baklacı, düzenleme içerisinde yer alan ‘arabuluculuk’ maddesini de eleştiriyor:

“Nafaka düzenlemesi içinde aslında önemli noktalardan biri ‘arabuluculuk’. Sürekli boşanmayı engellemeye çalışan bir yöntem var. Kadının kararının bir önemi olmadığı, zaten kadınların boşanma isteğinin her gün şiddet ve cinayetler karşılandığı bir yerde yaşıyoruz. Aileler zaten boşanmanın olmaması için sürekli bir arabuluculuk yapıyor. Ki böylesi bir durumda devlet kendisi de arabulucu olmak istiyor.”

“Cezasızlık şiddet artıran en önemli etken”

Baklacı, kadın cinayetleri, şiddet, cinsel saldırı ve çocuğa yönelik istismar davalarında çoğunlukla karşımıza çıkan cezasızlığın, bunların önlenmesindeki en büyük engellerden biri olduğuna vurgu yapıyor.

“Bu davalardaki cezasızlık bu vakaları arttıran en önemli etken. Birçok kadın boşanmak istediği için tehdit ediliyor. Şiddeti arttırmasının yanı sıra bir yanıyla da hem sözel hem de yasalarla teşvik de ediyor. Toplumsal olarak da bunun karşılığını veriyor kurumlar. Emniyet, savcı, hakim bu suçların karşılığını yerine getirmiyor çünkü. Şiddetin de devamlılığı sağlanıyor.”

Kadına karşı şiddetle aktif bir şekilde mücadele ettiği ve buna ilişkin etkinlikler düzenlediği için çalıştığı kamu kurumunda açığa alınıp ardından tekrar işe döndüğündeyse ‘sürgün’ edilen Baklacı, kadın üzerindeki bu baskılara ilişkin şunları söylüyor:

“Yükselen kadın dalgasını durdurup, yok saymaya dönük yaptırımlar. Benim şiddet konulu yaptığım panel açığa alınmamın gerekçesi oluyor. Bunun cezasını da veriyor sana. Bunu bazen cezaevi bazen de KHK ile ihraçlarla yapabiliyor. Ataerkil ve kapitalist sistemin mutsuz beraberliğinin en başta kadınlara yöneldiğini biliyoruz.”

“Coşku ve öfkeyle sokaklarda olacağız”

Medya ve dizilerdeki kadın algısının toplum üzerinde yarattığı etkiyi de değerlendiren Baklacı, şu ifadeleri kullanıyor:

“Dizilerde kadınlar ya çok kötü ya da çok aciz bir karakter. Örneğin Yeni Akit gazetesi bir haber niteliği taşımıyor tamamen nefret dili kullanıyor. Keza dizi setlerindeki tacizler de var. Örneğin Talat Bulut’un setteki asistan kadını cinsel tacize maruz bıraktığı ortaya çıktı. Bulut işine devam etti ancak buna karşı ciddi bir tepkisellik de oluştu.”

Son olarak 25 Kasım’a çağrı yapan Cemile Baklacı, kadınlara şöyle sesleniyor:

“Mahallelerde, fabrikalarda, sokaklarda, üniversitelerde kadınların olduğu her yerde çalışmalar yapıyoruz. Özsavunma, film atölyeleri düzenliyoruz. Mor Dayanışma gazetemiz çıkıyor. 25 Kasım’da herkes çıksın gelsin, biz kadınların olduğunu göstermeliyiz. İsyanımızın olduğunu, coşku ve öfkemizle sokaklarda olacağız tüm kadınları da oraya bekliyoruz.”

Previous post
Gezici Festival 30 Kasım'da yolculuğuna başlıyor
Next post
Leyla Güven 16 gündür açlık grevinde