Ana Sayfa1 Film 1 YönetmenYönetmen Alejandro González Iñárritu ile “Biutiful” üzerine

Yönetmen Alejandro González Iñárritu ile “Biutiful” üzerine

HABER MERKEZİ – Yönetmen Alejandro G. Iñárritu, “Biutiful” filmiyle çelişkilerle dolu bir hayattan yola çıkarak iyi ve kötü arasındaki ayrımın muğlaklığını vurgular. Filmin yapımında henüz gençken okuduğu Latin Amerika edebiyatı ve varoluşçu yazarlardan ilham aldığını kaydeden Iñárritu, “Biz iyi değiliz, kötü değiliz, aynı anda iyi ve kötü şeyler yaparız” diyor.


Çeviri-Derleme: Tolga Er


Yönetmen Alejandro González Iñárritu, “Biutiful” filmiyle ölümün, çaresizliğin ve umutsuzluğun çöktüğü bir adamın kefarete giden yol arayışını beyaz perdeye yansıtır.

Barselona’nın turistlerden uzak noktalarında sömürülen Çinliler ve Afrikalılarla iş yapan Uxbal, bir yandan iki çocuğuyla ilgilenmekte, diğer yandan ölümcül hastalığının kaçınılmaz sonuna hazırlanmaktadır.

Uxbal kararlılığını sınayan seçimlerle yüzleşirken, yönetmen de izleyiciye Uxbal ile beraber her tercihin bir sonucu olduğunu gösterir, iyi ve kötünün arasındaki sınırın o kadar da keskin olmadığını anlatır.

“Biutiful” filmiyle ruh sağlığından yoksulluğa, sömürüden anlaşmazlığa birçok konu ele alınırken, Iñárritu tüm bunları beklenmedik bir tarzla kendine özgü kefaret anlayışına bağlar.

Aşağıda okuyacağınız söyleşide ise Yönetmen Alejandro González Iñárritu, film için nereden ilham aldığını anlatıyor ve kendisi için iyi ve kötünün ne anlama geldiğine değiniyor.

Yönetmen Alejandro González Iñárritubiy

Bu hikaye için ilham nereden geldi?

Bu yanıtlaması zor bir soru, çünkü bir yaratımın, ifade edilmesi veya bulunması ve kişinin kendisiyle bağlantıya geçmesi için çokça gizemli yönleri vardır. Şimdilerde deniyorum, anlıyorum… Çünkü bu, herhangi bir filmimde metafiziksel ve tabiatüstü olan bir unsuru kullandığım ilk film. Bu film, son replikteki “Burada ne var?” sorusunun gösterdiği üzere zamandan münezzeh sorulara sahip ve bu soruları ortaya atan veya keşfeden bir film. Yaşamakta olduğumuz belirli bir zamanda zamandan münezzeh sorularla ve yaşanan sosyal şeyle oynuyorum. O yüzden bence bu ikisinin birleşimi 17 yaşındayken okuduğum ve benim üzerimde büyük etkisi olan varoluşçu yazarlarla ilgili.

17 yaşından 20 yaşıma dek okuduğum tek şey varoluşçuluk ve Latin Amerika edebiyatıydı. Belki de “ne olurdu?” sorusunun içerdiği bakış açısıyla bugünkü yaşımın birleşimidir bu olay… Her gün dünyanın dört bir yanından gelen, haksızlığa karşı duyulan öfkenin yer ettiği haberler ile sekiz Batılı gücün göç ile ilgilenmesinin acil ve önemli olmasıdır… Bence bilinçaltı seviyesinde size anlatmak istediğim şeyler, bilinç düzeyinde bu fikirleri bir araya getiren ve karakterleri ete kemiğe büründüren bu türden şeylerdi.

Javier Bardem’in canlandırdığı karakter, sokakta yasadışı iş yapan Afrikalılar ve kötü koşullara mahkum edilen Çinlilerle çalışıyor. Yine de kendi çocuklarına karşı sevgi dolu bir baba ve sömürülen işçiler ile ilgileniyor gibi gözüküyor. Siz Bardem’in karakterini kötü biri olarak görüyor musunuz?

Hayır, hiç de değil. Karakteri yazmaya başladığımda tamamıyla çelişkilerle dolu biri olarak göründü bana. Filmin adı da bir çelişki ve bu bağlamda doğamız da karmaşık. Biz kötü veya iyi değiliz. Benim filmlerde, özellikle de Batı filmlerinde en nefret ettiğim şey dünyayı çokça Maniheizm olarak görmemizdir. Siyah veya beyaz, iyi veya kötü… Karakterler iyi oturtulmuş, ancak çok çocuksu bir şekilde. Bence çocuk olduğumuzda dünyayı anlamak için klişelere, numunelere ihtiyacımız var. Fakat büyüdüğümüzde işlerin bu kadar kolay olmadığını anlarız. Biz iyi değiliz, kötü değiliz, aynı anda iyi ve kötü şeyler yaparız. Bana göre Uxbal oldukça ilkel bir karakterdi. Zor durumlarda hayatta kalabilmek için fiziksel güce ihtiyacı vardı. O sokak insanıydı. Ancak aynı zamanda çok hassas ve ruhani bir karakter olması gerekiyordu. Benim 9 yıl önce tanıştığım Javier de öyle bir insan. Fiziksel olarak çok güçlü bir hali var ve aynı zamanda bir şairin kırılgan ve savunmasız ruhuna sahip. Onu ben öyle görüyorum.

Peki Bardem’in karakterinin psişik olmasına gelirsek; bu her zaman filmin bir parçası mıydı yoksa sonradan eklenen ruhani bir yönü müydü?

Dürüst olmak gerekirse ayrılmaz bir parçasıydı. Benim bu karakterden gerçekten büyülenmeme neden olan şey; kendisini zorlu bir göçmen mahallesinden gelen sokak insanı olarak nasıl tanıttığı ve aynı zamanda kendini çok hassas ve ruhani biri olarak sunmasıydı. Ve öldükten sonra ne olacağını biliyor oluşu ve kendisinin ölüyor oluşu, beni birden güçlü bir şekilde kendine çekti ve ‘vay be’ dedim. Anlamadım, ancak keşfetmek istedim. Yani filmin barındırdığı çelişkiyle beraber ortaya çıktı.



Biutiful (2010)

Yönetmen: Alejandro G. Iñárritu

Oyuncular: Javier Bardem, Maricel Álvarez, Hanaa Bouchaib

Tür: Dram

Puanlamalar: IMDB: 7.5, Metascore: 58, Rotten Tomatoes: 75


Bu yazıda, Indiewire ve Deadline’da yayınlanan röportajların bir bölümü Türkçeleştirilmiştir.

PAYLAŞ:
    WhatsApp'da Paylaş!   Telegram'da Paylaş!     Yazdır   E-Posta Gönder

Önceki Haber
İşçi mücadelesini elleriyle ören Türkiye'nin ilk kadın sendika başkanı: Zehra Kosova
Sonraki Haber
Budapeşte'de 94 yıllık sıcaklık rekoru kırıldı