Ana SayfaKitapBaskıya ve sömürüye direnenlere ilham veren bir yazar: John Steinbeck

Baskıya ve sömürüye direnenlere ilham veren bir yazar: John Steinbeck

HABER MERKEZİ – O, emekçilerin yaşam koşullarını ve ilişkilerini, onların umutlarını ve umutsuzluklarını romanlarına başarıyla yansıttı. İşçileri patrona karşı örgütlenmeye çağıran eserler kaleme aldı. Faşizme ve işgale karşı direnişi edebiyatının bir parçası yaptı. Bahsettiğimiz isim John Steinbeck. Onun kitaplarının Türkiye’deki yayıncısı olan Sel Yayıncılık son olarak yazarın yaşamöyküsüne birinci elden tanıklık sunan “Mektuplarda Bir Yaşam”ı yayınladı. Steinbeck’in ölümünün 50. yılı vesilesiyle kitabın editörlüğünü de yapan Bülent Doğan ile konuştuk. Onun edebiyatı bugünün işçisine ve yoksuluna ne söylüyor? Sağın yükselişte olduğu yüzyılımızda Steinbeck’in eserleri faşizm karşıtlarına nasıl bir rehber olabilir?


Röportaj: Bekir Avcı


Bülent Doğan

John Steinbeck’in ölümünün 50. yılı. Türkiye’deki yayıncısı olarak onun yaşamöyküsüne dair bir tanıklık sunan “Mektuplarda Bir Yaşam”ı yayınladınız. Önce bu son kitapla başlayalım. Nasıl bir kitap “Mektuplarda Bir Yaşam”?

Mektuplarda Bir Yaşam yazarın ilk yazdığı mektuplardan başlayarak, son mektuplarına kadar çok geniş bir aralığı kapsıyor. Proje Steinbeck’in ölümünden sonra başlamış. Son eşi Elaine Steinbeck’le Robert Wallstein birlikte çalışarak ulaşabildikleri herkese ulaşıp mektupları istemişler. Ama beklediklerinin çok ötesinde bir mektup bolluğuyla karşılaşmışlar. Zira Steinbeck’in hemen hemen bütün iletişimini mektuplarla sağladığı anlaşılmış. Bunun birinci nedeni, yazarın aslında yüz yüze ya da telefonla konuşmaktan pek hoşlanmaması, bu anlamda sosyal yönünün zayıf olduğunu mektuplarında kendisi de yer yer belirtiyor.  İkinci neden ise yazmayı inanılmaz çok sevmesi. Yazmaya öyle tutkuyla yaklaşır ki eserleri üzerinde çalışırken düzeltme yapmak yerine sıklıkla onları yeniden yazar. “Herhalde miras olarak balya balya tek yüzü kullanılmış kağıt bırakacağım” der bir mektubunda. Bir de işin maddi yönü var elbette. Steinbeck gençlik döneminde, yani Büyük Buhran zamanında kendisi gibi parasız olan dostlarıyla bütün iletişimini mektupla sağlıyormuş ve sonra bu onda hem alışkanlığa hem de yazarlığını besleyen bir egzersize dönüşmüş. Her gün masasının başına oturduğunda, o sırada uğraştığı eseri yazmaya başlamadan önce mektupları yazmaya girişmiş. Kimi zaman günde yedi sekiz mektup yazdığı oluyormuş. Hayatı boyunca mektup yazmadığı çok az zaman var, bunlarda da genellikle hastalık gibi gerekçelerle mektupları sekteye uğramış. 1975’te tamamlanan ve yaklaşık bin sayfayı bulan bu eser Steinbeck’in hayatını kronolojik olarak izliyor.

Mektuplarda Bir Yaşam’ın Türkçesi, yazarın mektuplarından yeni bir seçme yapılarak oluşturuldu. İlk romanı Altın Kupa’yı yazmak için çekildiği Tahoe Gölü kıyısında 1926’da yazdığı mektuptan başlıyor ve 1968’de öldüğü yıla kadar devam ediyor. Seçkiye aldığımız daha ilk mektubunda, henüz 24 yaşındayken yakın arkadaşı Webster Street’e yazarlıkla ilgili fikirlerini açıyor. Bundan sonra da hemen her eserinin hikâyesini, basılma macerasını, kamuoyunda nasıl bir etki yarattığını ve Steinbeck’in hayatını nasıl etkilediğini mektuplardan görmek mümkün.

Sel Yayıncılık için John Steinbeck ne ifade ediyor, onun edebiyatını nasıl özetlersiniz?

Steinbeck yirminci yüzyılın en önemli yazarlarından biri. İnsan farklı yaşlarında farklı Steinbeck’lerle karşılaşıyor, kimi zaman da dönüp yeniden okumak istiyor. Fareler ve İnsanlar ile İnci’yi çoğumuz çocukluğumuzdan hatırlarız. Biraz daha büyüdüğümüzde, dünyayı öğrenmeye, baskı ve sömürünün ne olduğunu görmeye, haksızlıklara karşı çıkmaya başladığımızda ise Gazap Üzümleri ve Bitmeyen Kavga ile tanışmamamız mümkün mü? Büyük Buhran zamanında yaşananlar, korkunç koşullarda çalıştırılan tarım işçilerinin uğradığı haksızlıklar, patronların zalimliği, tüm olanakları ellerinden alınanların canları ortaya koyarak mücadelesi kitabı okuyan kimin gözlerini yaşartmamış, dünyaya ilişkin bakışını değiştirmemiştir? Yine doğduğu toprakları, Salinas’ı, Monterey’i, California’yı anlattığı eserler müthiş bir edebiyat lezzeti taşıdığı gibi, aynı zamanda da son derece ilham vericidir. İnsanın kendi yaşadığı toprakları anlatmak için kalemi eline alası gelir. Bu anlamda yaşamımızın her döneminde bir alan kaplayan, çoğunlukla kendi deneyimlerimize de eşlik eden ama her okuyuşumuzda onun basit gibi görünen hikâyelerinde başka derinlikleri kavradığımız, bir nevi yol arkadaşı gibidir kitapları. Kaç yaşında olduğumuzu, hangi dönemde yaşadığımızı, dünyanın neresinden olduğumuzu aşan bir evrensellik çok az yazara nasip olur.

John Steinbeck edebiyatı bugün hala neden önemlidir?

Steinbeck bir mektubunda, nesnel metinler yazmanın iç gözlemi nasıl zorlaştırdığını anlatır bir arkadaşına. Sanırım bu konuda anahtar kelimelerden biri nesnellik. Edebi yeteneği elbette tartışılmaz, ama nasıl anlattığının ötesinde neyi anlattığı da okuru büyüleyen yönlerinden biridir. Klişelere kendini kaptırmadan, gerçekliğin nesnel bir anlatısını yaratabilmek için nasıl çabaladığını mektuplarında da görmek mümkün. Yayıncıların ısrarlarına, eleştirmenlerin saldırılarına, tehditlere rağmen doğru bildiğini, gerçek olarak gördüğünü yazmıştır. Bir diğer anahtar ise karakterleriyle kurduğu ilişkidir, yüzeydeki anlatının altına yerleştirdiği çok katmanlı, ayrıntılı duygu ve düşünce durumları nadir görülen bir özdeşleşme yeteneğine işaret eder. Cesaret ve yaratıcılığın edebi yetenekle bir araya gelmesi nadirdir. Bu bakımdan Jack London’la, Upton Sinclair’le, Ernest Hemingway’le benzer bir yerde durur. Sadece bugün değil, yarın da edebiyatın temel taşlarından biri olmayı sürdürecektir.

John Steinbeck birçok eserinde işçilerin hayatını merceğe alırken, bir yandan karın tokluğuna razı gelmelerine karşın iş bulamayıp açlık ve yoksulluk çekişlerini anlatıyor diğer yandan işçileri patrona karşı örgütlenmeye ve sınıf savaşımına çağırıyor. Onun edebiyatı bugünün işçisine ve yoksuluna ne söylüyor?

Steinbeck eserlerinde işçilerin, çiftçilerin, kimi zaman da zenginlerin hayatını işler. Hatta yeri gelmiş Kral Arthur efsanesini yazmış, yeri gelmiş Cortez Denizi’nde biyolojik araştırmalar üzerine kalem oynatmıştır. Çok yönlü bir yazardır. Kendi dönemine ilişkin yazdıkları ise çok büyük ölçüde birinci elden tanıklıklara dayanır. Örneğin Gazap Üzümleri’nin ilham kaynağı bizzat gidip gördüğü bir işçi kampı ve çevredeki tarım işçilerinin sefaletidir. Onların sesini duyurmak için yola çıkmış, evrensel nitelikte bir şaheser yaratmıştır. Kendisi bu anlamda taraf tutmaz, gerçekleri anlatarak, patronların yapacaklarından korkmayıp doğruları olduğu gibi yansıtarak bizi taraflaştırır. Bu yüzden, gerek anlatım gücü, gerek anlattığı hikâye bütün dünyada baskıya ve sömürüye direnenlere ilham vermiş, hikâyelerindeki mücadele ve kararlılıkla örnek olmuştur. Sendikalarda işçiler, üniversitelerde öğrenciler birbirlerine Steinbeck’in kitaplarını vermişler, kendini geliştirmek için ne okuması gerektiğini soranlara Steinbeck kitapları tavsiye edilmiştir.

John Steinbeck faşizme, işgale karşı direnişi de eserlerinde işlemiş bir yazar. Dünyanın hemen her yerinde sağın yükselişte olduğu yüzyılımızda John Steinbeck’in eserleri faşizm karşıtlarına nasıl bir rehberdir sizce?

Ay Batarken’in İkinci Dünya Savaşı’nda ve öncesinde faşizme ve işgale direniş açısından özel bir yeri vardır. Kitapta hayali bir kasabanın faşist bir düşman ordusu tarafından işgale direnişi anlatılır. Kitap faşist İtalya’da yasaklanmış, bulundurana ölüm cezası verileceği ilan edilmiştir.  Buna rağmen illegal olarak çoğaltılıp, çok yaygın olarak okunmuştur. Steinbeck savaşta muhabir olarak yer de almıştır, fakat elbette faşizm derken, ABD’de işçilerin ve çiftçilerin Büyük Buhran döneminde yaşadıklarını anlattığı eserleri de unutmamak gerekir. Tarım işçilerinin o korkunç koşullarda çalıştığı ve itiraz ettiğinde hapis ya da ölümle karşılaştığı ABD’de demokrasinin koca bir şakadan ibaret olduğu Steinbeck’in romanlarında gayet renkli bir şekilde anlatılmıştır. Faşizm karşıtları açısından Ay Batarken’in yanı sıra bu eserler de ciddi önem taşır. Steinbeck geçtiğimiz yüzyılın en çalkantılı dönemlerinde yaşadı, bugün sağın yükselişi diye ifade edilen şeyin savaşlar, işgaller, katliamlar ve diktatörlüklerle somutlaştığı yıllarda yazdı kitaplarını. Bu yalın gerçeğin kendisi faşizm karşıtlarına ilham kaynağı olabilir.

Milli Eğitim Bakanlığı’nın onayıyla yıllardır liselerde okutulan ve 100 Temel Eser arasında yer alan John Steinbeck’in kült eseri “Fareler ve İnsanlar”, İzmir İl Milli Eğitim Müdürlüğü Kitapları İnceleme ve Değerlendirme Komisyonu tarafından sakıncalı bulunmuştu. Sel Yayıncılık’tan çıkan örneklerdeki 63-64 sayfalar bu yasağın gerekçesiydi. Bu yasak bize ne söylüyor? Bugün onun eserlerine karşı benzer engeller söz konusu mu?

Bu yasaklamalar bize Steinbeck’in anlattığı 1930’lar ABD’sinden çok farklı koşullarda yaşamadığımızı söylüyor elbette. Yasağın konusuna, içeriğine hiç girmesek daha iyi: zira aptalca, bağnazca tartışmalara konu edilmeyi her şeyden önce Steinbeck hak etmiyor. Kitaptan, yazılı sözden ürken, onu baskı altına almaya çalışan iktidarların cehaletten beslendiğini daha net görebiliyoruz. Dünya çapında yüz milyonların ufkunu genişleten, çocuklara okumayı sevdiren, genç yazarlara ilham veren bir yazarın, unvanı büyük çapı küçük muktedirlerce yasaklanması, yerel bir deyimle “tavşanın dağa küsmesidir”. Dağ tüm heybetiyle durmakta, zihinleri aydınlatmaya devam etmektedir. Okulda yasaklanırsa başka yerde okunur. Steinbeck yasaklanmaya da, yasakları aşmaya da alışkındır.


John Steinbeck’in Sel Yayıncılık’tan çıkan eserlerine BURADAN göz atabilirsiniz.
Previous post
19 Aralık, ekonomik kriz, Sarı Yelekliler: ODTÜ’de panellere Ankara Valiliği'nden yasak
Next post
Ay, yağmurun terlikleri – Elend Aydın