Ana SayfaEkolojiDiyarbakır’ın unutulmuş efsane çocuğu: Mehmet Şori

Diyarbakır’ın unutulmuş efsane çocuğu: Mehmet Şori


İbrahim Bulak*


Mehmet Şori, Diyarbakırlı maceraperest çocuk. 1961 yılında ailesine bir mektup bırakarak, 11 yaşında tren kanepelerinin altında bir başına Almanya’ya kaçar. Oradan da Amerika’ya gitmek için yola koyulur.

Bir dönemin efsane ismi Mehmet Şori’yi belki o dönemde yaşamış Diyarbakırlılar ve o yılların gazete okuyucuları tanıyabilir. Zira 60’lı yıllarda ‘Diyarbakırlı maceraperest çocuk’ sıfatıyla gazetelerde sıkça haberlere konu olmuş renkli bir kişilik. Hatta 1964 yılında çekilmiş bir filmde oynamışlığı bile var. Mehmet Şori’nin haberlere konu olan olaylar dizisi şöyle başlar:

1961 yılının ilk aylarında Diyarbakır’daki evinden kaçıp İstanbul’a gider. Oradan Edirne’ye geçerek bindiği trenle Almanya’ya gider. Telaşa kapılan baba oğlunu aramaya koyulur ve iki hafta sonrasında Almanya’dan bir mektup alır. Mektubu gönderen Mehmet Şori’dir; mektupta Almanya’da olduğunu söyler. Mehmet Şori’nin Almanya’ya gittiği tarihlerde belki de kaçak yollarla Almanya’ya geçen ve orada kalan hiç Türkiyeli yoktur, resmi yollarla gideni ise parmakla sayılacak kadar azdır. Zira Almanya ile Türkiye arasında 1961 yılında imzalanan “İşgücü Anlaşması’’ bile Ekim ayında yani Mehmet Şori’nin Almanya’da olduğu tarihlerde imzalanmış. Mehmet Şori’nin macerasını 1963 yılında Tercüman gazetesi şöyle yazar:

“Diyarbakır’ın bir Mehmet Şori’si var. Bir film seyreder, o filmdeki bir ‘manzara’ gece rüyasına girer, ertesi gün babası uyanınca, masasının üzerinde bir mektup bulur:

‘Sevgili babacığım,

Ben o filmdeki artist gibi büyük adam olmak üzere Almanyaya gidiyorum. Adam olursam, seni de oraya aldırırım. Ellerinden öperim!…

Oğlun Mehmet Şori’

Babayı alır bir telaş. Sağa telefon, sola telefon… Polise rica… Bir hafta geçer geçmez, Almanya’dan bir mektup gelir:

Babacığım. Almanyadayım… Daha adam olamadım. Selam, sabah!”

Şori’nin Almanya’dan ilk iade edilişi (15 Eylül 1962, Milliyet)

Lisan öğrendim ve kendi kendimi yetiştirdim

Diyarbakır’da gençler arasında İstanbul’a kaçış öyküleri meşhurdur. Mehmet Şori’yi İstanbul hatta Almanya bile kesmemiş ki yeni yolculuklar denemiş. Mehmet Şori bir buçuk yıl Almanya’da kalır, Almancayı da iyice öğrenir. Sonrasında Alman devleti onu Türkiye’ye teslim eder. İade edilişine dair 14 Eylül tarihli Milliyet gazetesinde çıkan tek sütunluk “Almanya’ya kaçan çocuk iade edildi” haberi:

“Bir buçuk yıl evvel Diyarbakır’dan, önce İstanbul’a kaçıp gelen sonra da trenle gizlice Almanya’ya giden Mehmet Şori isimli çocuk dün öğleden sonra uçakla yurda dönmüştür.

Mehmet Şori’nin dönüşünü Alman Federal Polis Teşkilatı temin etmiş ve çocuk dün Emniyet Müdür Muavini Mehmet Akzambak’ın misafiri olmuştur. 12 yaşındaki Mehmet Şori Almancayı rahatça konuşacak kadar öğrenmiş. Almanya’da kaldığı 1,5 yıl içinde yetiştirme yurtlarında barındığını ve kültürünü hayli ilerlettiğini söylemiştir.

Mehmet Şori Emniyet Müdürüne ‘Hayatımdan memnunun, görmediğim, belki de bir daha göremeyeceğim yerleri gördüm. Lisan öğrendim ve kendi kendimi yetiştirdim, oldu bitti işte…’ demiştir.”

Alman Şori

Bu haberde 12 yaşında olan Mehmet Şori bir buçuk yıl öncesi hesaplandığında 11 yaşında Almanya’ya gittiği anlaşılıyor. Artık Şori ile ilgili gelişmeler gün gün basının ilgi odağındadır. 15 Eylül 1962 tarihli Milliyet gazetesinin birinci sayfadan verdiği “Mehmet Şori dün ailesine gönderildi” Mehmet Şori’nin yanı başında bavulu ağlarkenki haliyle yayımlanan haberi şöyle:

“MÜNİH’den İstanbul’a getirtilen 12 yaşındaki Mehmet Şori, dün saat 18:30’da, evine dönmek üzere bir otobüs ile yola çıkmıştır. Mehmet Şori önce Gaziantep’e, oradan da Diyarbakır’a gidecektir. Şori’yi Diyarbakır’da, Belediye Zabıta memurları karşılayacak ve ailesine teslim edeceklerdir.

Bir buçuk yıl önce, annesinin bir başkasına kaçmasına kızdığı için evini terkeden Şori, trenle, vagon aralarında saklanarak önce İstanbul’a gelmiş, birkaç gün kaldıktan sonra yine aynı şekilde Edirne’ye gitmiş, oradan da kolayını bulup Almanya’ya kaçmıştı.

Alman Çocuk Büroları tarafından korunan, okutulan ve mobilya, terzi, atölyelerinde çalışması temin edilen çocuk, Türkçeyi hemen hemen unutmuş, rahatça konuşacak, yazabilecek derecede Almanca öğrenmiştir.

Dün Emniyet Çocuk Suçları Bürosunun himayesinde kalan Şori’ye İstanbul’un muhtelif köşelerinden toplanmış çocuklar ‘Alman Şori’ ismini takmışlardır. Onun etrafında toplanan ve hatırasını dinleyen çocuklara Şori, mütemadiyen memleket hasretinden bahsetmiş ve gazetecilerin, ‘Yine kaçar mısın?’ sualine, Almanca ‘Hayır, hayır’ cevabını vermiş ve ağlamaya başlamıştır.

Şori babasına ve biri kız olan dört kardeşine çeşitli hediyeler getirmiştir.”

Ya okul ya Almanya

Çok yoksul bir ailenin çocuğu olan Mehmet Şori artık Diyarbakır’ın en çok tanınan insanlarından biri haline gelmiştir. Geldiğinde hediyeler getirdiği kardeşlerinden ikisinin evlâtlık verildiğini öğrenir. Diyarbakır’da tren istasyonunda onu karşılayan babasına söylediği ilk söz ‘ya okul ya Almanya’ olur. 18 Eylül 1962 tarihli Milliyet gazetesinin Diyarbakır’dan bildirdiği ve birinci sayfadan, “Mehmet Şori, ‘Koleje giremezsem tekrar kaçarım’” başlığıyla verdiği haber şöyle:

“Bir yıl ayrılıktan sonra dün memleketi olan Diyarbakır’a gelen Mehmet Şori (Çangıllı)nın, kendisini istasyonda kucaklayan babasına ilk sözü ya okul ya tekrar Almanya olmuştur.

Dün Diyarbakır’ın Gazi caddesinde bir kıraathanede babası ve kardeşleri ile birlikte kendisine hediye edilen oyuncakları ile oynarken bulduğumuz Mehmet Şori ‘Okumak istiyorum’ demiş ve şunları ilâve etmiştir:

‘Babam mektup yazdı, tahsilime burada devam edeceğimi bildirdi. Ben de geldim. Okuyacağım okul bir kolej olmalıdır, yoksa gene babamı, kardeşlerimi bırakıp Almanya’ya gitmek zorunda kalacağım.’”

Mehmet Şori’nin fakir babası 50 yaşında Bahri Çangıllı, ilgililere başvurarak, oğlunun arzu ettiği şekilde bir okula yerleştirilmesini istemiş, aksi takdirde oğlunun Almanya’ya dönmesine kendisinin de taraftar olduğunu bildirmiştir. Baba oğul ilgililerin verecekleri cevabı beklemektedirler. Bir yıl içinde Almanca öğrenen ve Türkçeyi Alman şivesiyle konuşmaya başlayan Mehmet Şori Diyarbakır’da kardeşinden ancak ikisiyle görüşebilmiştir. Tatvan’a ve Urfa’ya evlâtlık olarak verilen diğer iki kardeşini ise henüz görememiştir.

Diyarbakır’daki Merkez Yetiştirme Yurdu’na konan Mehmet Şori kısa zamanda Diyarbakır’ın sevgilisi haline gelmiştir. Büyüklü, küçüklü gruplar onu yetiştirme yurdunda ve babası ile birlikte oturduğu kıraathanede ziyaret etmekte, hatırını sormaktadırlar. Şori, ziyaretçilerle pek az konuşmakta başını önüne eğerek düşünmekte ne düşündüğünü soranlara ‘Okulumu’ diye cevap vermektedir.

Şori’ye tekrar Almanya yolu gözükür

Mehmet Şori’yi kolejde okutacak imkanı olmayan babaya geriye Şori’yi tekrardan Almanya’ya gönderme seçeneği kalır. Babası Şori için vize başvurusunda bulunur ve uğraşlar sonucu vize verilir. Şori’ye tekrar Almanya yolu gözükür.

Şori bu kez Almanya’ya vize ile gidecektir (20 Ekim 1962, Milliyet)

Macerası tüm Türkiye’nin ilgisini çekmiş olmalı ki gazeteler Mehmet Şori ve babasıyla ilgili bolca haber ve röportaj yapmıştır. Bu uzun ve içinde fazlaca kurmaca ve abartı olan 20 Ekim 1962 yılında Milliyet’te yayımlanan röportajlardan biri şöyle:

“Mehmet Şori’nin yüzü, bir aydan sonra önceki gün ilk defa güldü: Tekrar Almanya’ya gitmek tahsiline devam etmek imkânına kavuşmuştu. Alman Büyük Elçiliğinin vizesini taşıyan pasaportu elinde idi. Pasaportta, vizeye uzun uzun baktı. Baktı da hırçınlaştı bir ara. ‘Artık gideyim. Geç oldu’ diye homurdandı.

Her şey hazırdı ama

Her şey hazırdı: Beklenen vize gelmişti. Şori’nin bir valizi geçmeyen eşyası toparlanmıştı. Diyarbakır yakınlarındaki kardeşlerine, dost ve yakınlarına veda edilmişti. Babası Bahri Çangıllı’nın yurt dışında okumak için, noterden tasdikli ‘muvafaknâme’si alınmıştı. Artık geçen yıl olduğu gibi Almanya’ya tren kanepelerinin altında kaçak olarak gitmeyecekti Şori.

Fakat hemen yolculuğa çıkamıyor, Münih’te derslerine çoktan başlayan arkadaşları arasına katılamıyordu. Sebep Şori ve babası gibiler için çok önemli idi. Fakirdiler. Almanya’ya uçakla yapılacak yolculuğun bedeli olan 1310 lirayı bir araya getiremiyorlardı. Yolculuk trenle de yapılsa, bilet ücreti 750 liranın üstündeydi. Bahri Çangıllı’nın bu kadar da parası yoktu.

Sadece 500 lira

Bahri Çangıllı’nın, oğlunun tahsili için gerekli parayı sağlamak yolunda Diyarbakır’da baş vurmadığı yer kalmamıştı. Hattâ yardım olarak değil de ödünç olarak istemişti bu parayı. Fakat yüz bin kişilik Diyarbakır şehrinde bula bula sadece 500 lira bulabilmişti. Hepsi o kadar…

‘Başka çare yok’ diyordu Şori’nin babası: ‘Bir iki güne kadar oğlumu Ankara’ya götüreceğim. Meclise gidip Diyarbakır Milletvekillerini bulacağım. Onlara durumu anlatacağım. Bir de döviz meselesi var. Ne yapıp yapıp oğlumu Almanya’ya göndersinler, memleketlerinin çocuğunun okuyup adam olmasını temin etsinler.’

Neden Almanya

Mehmet Şori’ye ‘Neden Almanya da, Türkiye değil?’ diye sorduk. Sualimizi geç anladı. Kısa bir süre düşündükten sonra ‘Burda iş yok’ diye cevap verdi.

‘Neden?’ dedik.

‘İşte öyle..’

Türkçeyi meramını anlatamayacak kadar unutmuştu. Kendisine babası tercümanlık yapmak zorunda kaldı:

‘Çok uğraştık beyim. Vilâyete, Milli Eğitim Müdürlüğüne müracaat ettik. Dedik ki, oğlumuz için Almanya veya Türkiye bahis konusu değildir. Bahis konusu olan, oğlumuzun tahsilidir. Oğlumuzu Almanca olsun, Fransızca olsun, İngilizce olsun, yabancı dilde öğrenim yapan bir okula yerleştirin. Oğlum öyle istiyordu. Böyle bir okula giremezse yine kaçıp Almanya’ya gideceğini söylüyordu. Fakat müracaatlarımızın hiç birinden müsbet bir sonuç alamadık. Şori’yi, bu defa kendi arzumla Almanya’ya göndermek mecburiyeti hasıl oldu. Gelgelelim gönderemiyorum işte.’

Şori gitmeli

Bahri Çangıllı daha sonra sözlerine ekledi: ‘Şori gitmeli beyim. Şori okumalı, adam olmalı beyim…’

Dilinin altında birşey var gibiydi. Fakat daha fazla konuşmadı. Yutkunmakla yetindi.

Onun söylemek istediklerini biliyorduk, öğrenmiştik. Evet Şori gitmeli idi. Diyarbakırdan, hele Diyarbakırdaki muhitinden uzaklaşmalı idi. Şori 12 sene Almanya’ya kaçıncaya kadar Diyarbakırın genelevine yakın, yakın da ne demek, geneleviyle kucak kucağa bir semtinde yaşamıştı. Almanya’dan döneliberi yine aynı semtte yaşıyordu. Bundan babası da, kendisi de şikayetçi idi. Fakat, o semtten uzaklaşmak için ellerinden bir şey gelmiyordu. Tesadüf, onları orada oturmaya mecbur etmişti. Çünkü fakirdiler. Başka yere nakletmek imkânına sahip değildiler.

Şori, geçen yıl evinden, babasından değil de, kendisini kucaklayıp öpen, avucuna kına yakan semt kadınlarından kaçmıştı. O kadınlar ki, şimdi de, bir aylık misafirliğini fırsat bilerek, yine Şori’nin avuçlarını kınalamışlardı.

Ve kim bilir Şori’nin bir an evvel Almanyaya gitmek istemesinin tek sebebi de buydu, bunlardı.”

Bu kez hedef Amerika

Şori’nin Almanya’ya ikinci gidişi öncesi (24 Ekim 1962, Milliyet)

Ve nihayet Şori Almanya’ya varır. İstanbul menşeli bindiği trenden Düsseldorf’da indirilir. Kimliğini inceleyen polisler daha önce Münih’e geldiğini ve Türkiye’ye iade edildiğini öğrenir. Düsseldorf’daki çocuk yurtlarından birine yerleştirilir. O dönemlerde basının ‘Diyarbakırlı maceraperest çocuk’ adıyla andığı Şori adına yaraşır bir biçimde yeni maceralar aramaya koyulur. Bu kez Şori’nin hedefinde Amerika vardır. Hedefine ulaşmak için de yola koyulur. İlk aşamada Hamburg limanına varıp bir gemiye binerek New York’a ulaşmaya çalışır. Düsseldorf’daki çocuk yurdundan kaçarak Hamburg’a ulaşmak üzere trene biner. Bundan sonrasını 4 Şubat 1963 tarihli Cumhuriyet gazetesinin Şori hakkındaki Bielefeld mahreçli haberini okuyarak devam edelim:

“Bundan birkaç hafta önce, Ruhr bölgesinden geçmekte olan bir trende alnını kompartıman penceresine dayayarak dışarısını seyreden bir erkek çocuk, seyahat ediyordu. Biraz sonra kondüktör, biletleri kontrol etmek üzere bu kompartımanın kapısını açtığı zaman, çocuk ona normal bir bilet yerine, peron bileti uzattı. Kondüktör aynı kompartımanda oturan diğer yolcuların hayret dolu nazarları arasında, çocuğun Mehmet Şori adını taşıdığını, yaşının 12 olduğunu, babasının  İstanbul’da yaşadığını, kendisinin ise New York’ta ikamet eden annesine gitmek üzere yola çıktığını öğrendi. Neticede, tren Bielefeld garına geldiği zaman çocuğu elinden tutarak indirdi ve buradaki gar müdürüne teslim etti.

Şimdi de Bielefeld’deki bir çocuk yurduna yerleştirilen Mehmet, burada kendisine karşı gösterilen ilgiden memnun görünmekte ve beraberce okula gittiği arkadaşları ile öğretmenleri kendisini çok sevmektedirler.

Almancayı iyice öğrenen Mehmet, yalnız arkadaşlarına değil, büyüklere de masallar söylemektedir. Fakat büyüklere, ailesi hakkında anlattığı masallar birbirini tutmamakta ve annesi ile kardeşinin Amerika’da olduklarına pek de inanılmamaktadır.

Mehmet’in Türkiye’deki babasına iadesi için, icabeden formalite ve hazırlıklar tamamlanırken, seyahat ve macera meraklısı bu zeki ve kabiliyetli çocuğun yurttan ve okuldan kaçmaması için de tedbirler alınmış bulunmaktadır.”

Artık bir efsanedir

Şori Almanya’nın Bielefeld şehrinde okul sıralarında (4 Şubat 1963, Cumhuriyet)

Mehmet Şori artık bir efsaneye dönüşmüştür. Hakkında asparagas haberler çıkar. Milliyet gazetesinde 18 Ocak 1963 tarihinde çıkan tek sütunluk haberde Mehmet Şori’nin babasına yazdığı mektupta, Amerika’ya gittiği ve orada bir yetiştirme yurduna yerleştirildiği yazılıdır. Yine aynı haberde Almanya’da geçirdiği bir kaza sonunda iki kolunun kırıldığı ve iyileştiği anlatılır. Oysa Şori ne Amerika’ya ulaşabilmiştir ne de kaza geçirmiştir.

Bir de film macerası var

Yaklaşık bir yıl sonra Alman devleti ikinci defa Şori’yi Türkiye’ye iade eder. Bu ikinci iade ediliş Diyarbakırlı Şori’nin için bir de sinema macerasına vesile olur. 1964 yılında yapımı tamamlanan Türk sinemasında fantastik filmlerin yönetmeni olarak bilinen Yılmaz Atadeniz’in Jules Verne’nin aynı adlı romanından uyarlama “İki sene mektep tatili” filminde oynar.

Çekimleri Fethiye’de yapılan filmde 12 çocuk oynar. Mehmet Şori de o esnada ikinci kez Türkiye’ye iade edilmiştir ve İstanbul’da kalmaktadır. İşte bu sürede maceraperestliği ve şöhreti yapımcıların ilgisini çekmiş olmalı ki onu da film ekibine alırlar. Filmin afişinde anlaşıldığı üzere Mehmet Şori filmde çocuk başrol oyuncularından biridir. O dönemlerde Sami Hazinses’ten sonra belki de Türk sinemasında rol oynamış ikinci Diyarbakırlıdır.

İnanamıyorum, yuh olsun bana

Filmin çekimleri bittikten sonra İstanbul’dan artık Adana’da yaşayan babasını ziyarete gelen Şori bir süre sonra tekrar İstanbul’a döner. 9 Mayıs 1964 tarihli Milliyet gazetesinde ‘Mehmet Şori bu defa iş aramaya izinde geldi’ haberinde Şori’nin İstanbul’daki Emniyet Müdürlüğü Çocuk Bürosuna geldiği ve kendisine iş bulmalarını söylediği yazılır. Fakat Şori umduğunu bulmamıştır ki üçüncü defa Almanya’ya gitmek için kolları sıvar. Hürriyet gazetesinin 9 Haziran 1964 tarihli sayısında Şori’nin başarısız olacak üçüncü kaçma girişimini şu şekilde yazar:

“Diyarbakırlı maceraperest çocuk Mehmet Şori, üçüncü defa kaçak olarak Almanya’ya gitmek isterken Edirne’de yakayı ele verdi. Hem de suç işleyerek. Şeytana uyan Şori, hırsızlık yaptı. Karaağaç istasyon büfesini soyduktan sonra çaldığı sigaraları turistlere satarken yakalandı. 1961 yılının ilk aylarında kaçak olarak bindiği trenle Münih’e kadar giden ve Münih’te pasaport memurları tarafından yakalanmasına rağmen, altı ay Almanya’da kalmaya muvaffak olan Mehmet Şori, ‘Hırsızlık suçundan yakalandığım için utanıyorum. Bütün dünyaya rezil oldum. Yaptığıma pişmanım’ demiştir.

Tanınmamak için, bir de takma bıyık kullanan ve ‘İnanamıyorum. Yuh olsun bana.’ diyen Şori’nin elbiselerinin de yırtılmış olduğu, dikkati çekmiştir.

Tevfik edilen Mehmet Şori cezaevine götürülürken hüngür hüngür ağlamıştır.”

Gömlek ve pantolonu alarak ortadan kaybolur

Bir süre tutuklu kaldıktan sonra Şori tekrar Adana’ya döner. Sonrasında hakkında 17 Temmuz 1965 tarihli Cumhuriyet gazetesinde ‘Mehmet Şori bir gazeteciyi dolandırdı’ başlıklı pek de hoş olmayan kısa bir haber çıkar:

“Küçük yaşta kaçak olarak Almanya’ya giden, Diyarbakırlı maceracı çocuk Mehmet Şori, şehrimizde bir gazeteciyi dolandırmıştır.

Kendisini himayesine alan gazeteci Erman Erk’in evine giden Mehmet Şori, «Erman ağabey, elbiselerini istiyor» demiş ve Erk’in annesinin kendisine teslim ettiği gömlek ve pantalonu alarak ortadan kaybolmuştur.

Erman Erk eve döndükten sonra durum aydınlanmış. Erk’in çalıştığı bürodan Abdullah Usluer adındaki gencin de on lirasını alarak kaybolan Şori, polise şikayet edilmiştir.”

Şori’ye ne oldu?

Şori’ye dair bildiğim son haberdir bu aynı zamanda. O efsane çocuğun artık yaşamadığını biliyorum. Şori büyüyünce nasıl biri oldu, ne yaptı merak etmiyor değilim, fakat aklımda o efsane çocuk 15 yaşında elinde götürdüğü gömlek ve pantolonu ile kalsın istedim. Tanıyan, bilen biri varsa belki tamamlar günün birinde Şori’nin öyküsünü. Ben 11 yaşında bir başına Almanya’ya kaçan maceraperest çocuk Şori’yi anlattım. Umarım Diyarbakır’ın unutulmuş bir efsanesini bir nebze de olsa yeniden tanıtmaya vesile olur bu yazı.


Dönemin haberleri ara başlıklar dahil gazetelerde yayımlanan halleriyle yazılıdır.

*Kaynak: Yeni Özgür Politika

Previous post
Melda Onur: İktidarın Gezi’den bir intikam alma arzusu hep vardı
Next post
Prof. Fuat Ercan değerlendirdi: Ekonomik kriz mi, yoksa çürüme mi?