Ana SayfaManşetKöleliğe karşı özgürlüğe adanan bir yol onunki: Sojourner Truth

Köleliğe karşı özgürlüğe adanan bir yol onunki: Sojourner Truth

HABER MERKEZİ – Tarihten Kadın Portreleri’nde bu hafta köleliğe ve kadınlar üzerindeki baskılara karşı verdiği mücadelesiyle Sojourner Truht var. Özgürlük yolununu adımlarıyla açan Sojourner soruyor: “Ben kadın değil miyim?”

Köleliğe ve kadınların baskı altına alınmasına karşı verilen mücadelenin çoban yıldızlarından Sojourner Truth, ABD’nin New York eyaletinde 1797’de dünyaya gelir.

Köle bir kadının dünyaya getirdiği Sojourner, kendisi de bu döngünün bir parçası olur.

Annesinin Isabella adını verdiği bu kız çocuğu, ileriki yıllarda adını Sojourner olarak kendisi değiştirecektir.

Dört kez farklı ‘efendiler’ tarafından satın alınan Sojourner, ağır fiziksel şiddete maruz bırakılır.

13 çocuk dünyaya getiren Sojourner, pek çok çocuğunun köle olarak satıldığına tanık olmak zorunda kalır. Çocuklarının çoğunu kaybettikten sonra artık kaybedeceği bir şey kalmadığını düşünür ve 1827’de bebeği Sophia ile birlikte ‘efendisi’nden kaçar.

Beyaz bir erkeği dava eden ilk kadın

Sojourner’ın ilk işi köle olarak satılan 5 yaşındaki oğlu Peter’ı geri almak için mücadele başlatmak olur.

Aylar sonra davayı kazanan Sojourner oğlunun velayetini yeniden ele geçirir. O bu dava ile bir Amerika Birleşik Devletleri mahkemesinde beyaz bir erkeği dava eden ilk kadın olur. Ve hayatının sonuna kadar köleliğe karşı mücadele etmeye başlar.

Köleliğe karşı olan mücadelesini kadın mücadelesi ile birleştirir Sojourner. Kölelik karşıtı mitinglere katılır, burada çocukluğundan
itibaren yaşadıklarını anlatır. Sadece kendisinin değil tüm kölelerin yaşadıklarını binlere anlatır, mücadele edilmesi için çağrıda bulunur.

Sojourner, kölelik günlerinde uğradığı işkenceleri de dile getirir. Köleliğe karşı durmaksızın bir mücadele hattı ören bu kadın, efendisi tarafından vücudu kanayana kadar kırbaçlandığını anlatır.

Sojourner’un anlattıkları o güne dek yüksek sesle pek az fısıldanan gerçekleri de açığa çıkarır: Küçücük koğuşlarda onlarca siyah kölenin barındığı, sınırsız çalışma saatleri sonucunda kiminin açlık ve bitkinlikten öldüğü, bütün gün çalışanların çoğu zaman hayvanlara verilen küspe tarzı yemeklerle beslendiği, özellikle kadın ve çocuklara yapılan işkenceler…

1840’larda köleliğe karşı örgütlenen en büyük protestolara katılan Sojourner, anlatıları ve başeğmez duruşuyla bu alandaki mücadelenin en önemli temsilcilerinden biri haline gelir.

Sojourner, 1848 yılından sonra tamamen özgürleşir ve 1851’de Akran Ohio’daki Uluslararası Kadınlar Konvensiyonu’na katılır. Bu etkinlik onun unutulmaz konuşmasını yaptığı alan olur ve salonu dolduran herkese bakarak ‘Ben Kadın Değil Miyim?’ başlıklı konuşmasını yapar.

Sojourner’in etkinliği protesto edenleri dahi etkilediği konuşmasının bir kısmı şöyledir:

“Oradaki adam, kadının arabaya binerken, çukurlardan atlarken yardıma ihtiyacı olduğunu ve her durumda başköşeye oturtulması gerektiğini söylüyor. Arabaya binerken veya çamurdan geçerken bana kimse yardım etmedi ya da en iyi yeri vermedi!.. Ben bir kadın degil miyim?”

Bu cümlesinin hemen ardından tarlada ve evde en ağır işlerde çalışmaktan kasları belirginleşmiş sağ kolunu yukarı doğru büküp yumruğunu sıkarak haykırır: “Ben toprağı sürdüm, ektim, ürünü ambarlara taşıdım ve başımda bir erkek yoktu! Ben bir kadın değil miyim?”

O, mücadelenin ön açıcı kadınlarından biri olur. Lakin bu savaşımı hem bir köle hem de köle bir kadın olarak verir. Maruz bırakıldığı fiziksel ve psikolojik şiddetin iki temeli vardır çünkü. Pek çoğumuza sıradan gelebilecek bir kimliğin mücadelesindedir o: Kölelikten sıyrılmış bir insan olabilmek.

Toplumsal sınıf ve cinsiyet kalıplarını yıkmak için yürüyen Sojourner, ABD’deki kadınların oy hakkı mücadelesi başladığında yine ön saflarda yer alır. 1870 yılında Amerika Kadın Hakları Derneği’ne katılan Sojourner, ölene dek kadınların oy hakkı için mücadele eder.

Hakikat için mücadele veren Sojourner, iç savaş’ta aktif olarak yer alır.

1850’lerde üç kızının yaşadığı Michigan’daki Battle Creek’e yerleşir ve burada da kölelerin özgürlüğü için mücadeleye devam eder.

Sojourner’ın cesur mücadelesi Beyaz Saray’da da yankı bulur. İç savaşın ardından 1864 yılının Ekim ayında ABD Başkanı Abraham Lincoln tarafından Beyaz Saray’a davet edilip ağırlanır.

1867’de çocuklarından bazılarının yaşadığı Battle Creek, Michigan’a taşınır. Burada da insanları ayrımcılığa karşı ve kadın oyu lehine örgütlemek için çabalarını sürdürür.

Sojourner, 26 Kasım 1883’te evinde hayata gözlerini yumar.


Women’s History Museum, Debra Michals
Sojourner Truth Library