Ana SayfaYazarlarElend AydınHayat ve efsane – Elend Aydın

Hayat ve efsane – Elend Aydın


Elend Aydın


“Gün bugündür!” diye başladıysak da kaygılanmayalım, hem sağ hem de sol (maalesef!) siyasetçilerin seçim arenalarında “bugün” olan “gün”den söz etmiyoruz; “o gün bugündür” söz konusu olan. Zira çocukluğumuzda anlayamadan sevdiğimiz şarkılar, büyük belalı hikayeler bir gün ansızın gelip bizi bulur ve çok uzaklarda, efsanelerde rastladığımız “o gün” artık “bugün” olur, hem de bizim için!

Mesela ansızın, sevdiklerimiz dünya ve boyut değiştirmiş olur “o gün”, zor ve kara gün, artık “bugün”dür ve bizim içindir. Mahzun şarkıları neden idrak edemeden de sevmiş olduğumuzu anlarız, trajik masalların neden hiç aklımızdan çıkmadığını da, çırpınan kuş yürekleriyle neden hep empati yapmaya çalışmış olduğumuzu da. “O gün artık bugündür” ne yazık ki! İçimize yerleşmiş saatin tik takları çıldırmışçasına yol alırken bunu mu haber veriyordu yoksa?

“O günkü çadırda döktüğüm gözyaşlarımla 30 yıl sonra kuyunun başında oğlum ve babası için ağlamam arasında, efsanelerle hayat arasındaki zorunlu yakınlık vardı. ‘Hayat, efsaneyi tekrar eder’ dedim. ‘Kuyuya yaklaşmayın!’ diye çocuklara seslenirdim. Çünkü eski masal ve efsanelerdeki şeyler en sonunda başınıza gelir. Zaten dinlediğin hikaye başına geleceği için ona efsane dersin” derken Kırmızı Saçlı Kadın, efsanelerle hayat arasındaki mesafesizliği, kitap ve hayat arasındaki mesafesizliğe mi indirger?

Evet, efsaneler hayatımızdır, hayatımız efsane. Şimdi, “O gün, bugün” olmuşken, buz kristali gözyaşlarımız efsaneye karışıyor, onların ağaçtan elleri, ellerimize… Masalın boğazına takılan hıçkırık, bize hiç yabancı gelmiyor, titreşen gecemizin boynuna yerleşiyor hemencecik. Çünkü sakındığımız “o gün artık bugündür”. Ne dualar uzak tutabilmiştir onu ne de pozitif enerji yüklü mesajlar, dilekler… Kalbimizdeki saatin her bir tik tak’ı diken olup ruhumuza yerleşiyor, ama zaman geri gitmiyor. Zira zaman “o gün”dür “o gün” de artık “bugün”, ve bir pranga misali esir almıştır her şeyi. Üstelik uğruna bu prangaların eskitilmek istendiği bir “hasret” de yok. Atmacanın avladığı gafil bir serçedir artık bugün ve bu fırtına karşısında. Ve teselli sözcükleri o kadar yüzeysel ve yetersizdir ki, şimdiden bir de iyi niyetli ama yüzeysel tesellicilerim “efsanevi günlerindeki” acıya takılmıştır aklımız.

“Senin çiçeğini kopardım ey dünya / yüreğime bastırdım / dikeni battı” derken Tagore, saatin tik tak’ları efsanenin kuyusunu kazıyor belleğimize. Kuyunun karanlık suyunda birbirine karışıyor kalbimizden kayan yıldızlar; “efsane sensin, hayat benim, efsane benim hayat senin” diyerek.

Bir saatli bombanın tik tak’ları gibi kulak tırmalayıcı gelen saat sesleri, uzak bir trenin gürültüsü gibi gelmekte. Artık zaman yok, ilerleyen saatler eski bizi geri getirmiyor. Çünkü hepsinde parça tesirli bomba var ve onlara saat deyip zamanı parçalarken hiçbirimize sormadılar.

“O gün” artık “bugün”dür ama “o siz” artık “bu siz” değilsinizdir. Bulanık bir gölün dibinde bırakmışsınızdır yazdan kalma kendinizi, on eşiği geçmiş, varoluşun mezar taşına on çentik atmışsınızdır.

“Her birimiz ancak kalbimiz çıkarılınca dinecek kadar büyük bir acıya katlanabilir miyiz?” (Y. İvanoviç Zamyatin, Biz) Sanki bu soru da tam bugün için sorulmuştur. Kalp, kristal bir kuş gibi göğsümüzden çıkarılınca acı dinecek mi? Ya kalpsizlik, o soğuk kristal boşluk da göğsümüzü dağlamaya devam etmeyecek mi?

“Ancak kalbimiz çıkarılınca dinecek kadar büyük” olan o uzak ve imkansız acı, tam da “bu acı” değil midir? Tesellinin yüzeyselliği, yüzeyselliğin tesellisi; ancak çıkarılınca susup bize huzur getirecek kalbi daha da acıdan ve acıtan kalmaz mı?

“O gün” artık “bugündür”. Eski’den güldüren efsaneler şimdi göğsünüzde kanamakta, tüm hüzünlü şarkılar sizi anlatmaktadır.

Lakin kuyuya düşen ay ışığı “çıkarılmaması gereken” kalbiniz arz-ı endam etmekte, kalbiniz onlarla, onlar için çarpmakta. “O gün bugündür” bilirsiniz, ama saatlere sığmayan zamanınızı da fark edersiniz ve ayrılıklara meydan okuyan bilincinizi. Bir papatyanın metafizik hayaletiyle yeni bir efsaneye yürürsünüz. Efsane hayatınızdır.


PAYLAŞ:
    WhatsApp'da Paylaş!   Telegram'da Paylaş!     Yazdır   E-Posta Gönder

Önceki Haber
Yaklaşık 3 yıldır tutuklu: Gazeteci Ziya Ataman'a tahliye yok
Sonraki Haber
Aladağ Katliamı Davası: "Sanıklar 'olası kasıtla' öldürmekten yargılansın"