Ana SayfaKültür-SanatSakina Teyna ile son albümü üzerine: Müzik sınırları anlamsızlaştırıyor

Sakina Teyna ile son albümü üzerine: Müzik sınırları anlamsızlaştırıyor


Röportaj: Tuğçe Yılmaz


Sakina Teyna 1973 Varto doğumlu. Kürt-Alevi bir ailede büyüyen Teyna, Kürtçe müzikle üniversite yıllarında tanıştı ve nihayetinde, 1991 yılında İstanbul’da kurulan Mezopotamya Kültür Merkezi (MKM) çatısı altında çalışmaya başladı. Politik nedenlerle müzik çalışmalarına ara veren Teyna, 2006 yılında yeniden profesyonel olarak müzikle ilgilenmeye başladı. Pek çok albümü olan sanatçının son dahil olduğu çalışma ise “Sakina & Friends”.

Teyna ile “Sakina & Friends” ismiyle çıkardıkları Bendewarî/İntizar/Longing albümünü, Kürtçe müziği ve sanatçının Avrupa deneyimini konuştuk.

Bize biraz kendinizden bahseder misiniz, “Sakina & Friends” kimlerden oluşur, ne zamandan beri birlikte çalışıyorsunuz?

1973 yılında Varto’da doğdum ve müzik ile ilgilenen Kürt-Alevi bir ailede deyişlerle iç içe büyüdüm. İlk, orta ve yüksek öğrenimim süresince, amatör müzik gruplarında ve korolarda yer aldım. Yoğun asimilasyona tabi tutulan bir bölgede yaşadığım için, Kürtçe müzikle tanışmam, üniversite eğitimim sırasında gelişen politik bilinçlenmem ile gerçekleşti. 1991 yılında İstanbul’da kurulan, Kürt kültür ve sanatını geliştirmeyi hedefleyen MKM çatısı altında çalışmaya başladım ve Koma Mezrabotan’da vokalist olarak yer aldım. Politik olarak yoğun çalkantıların yaşandığı dönemlerdi ve politik aktivitelerim nedeniyle sanatsal çalışmalarıma uzun bir süre ara verdim. 2006 yılında politik mülteci olarak geldiğim Avusturya’da yeniden müzikal çalışmalara başladım. Mültecilik başvurumun kabulü uzun sürdü ve ancak 2010 yılından itibaren seyahat etme özgürlüğüm oldu. Bununla birlikte Avrupa’nın değişik ülkelerine çalışmalarımı taşırma şansım doğdu. Uzun süreli bir çalışma sonucunda ilk solo albümü ROYÊ MI ismiyle çıkardım. Albümün dünya dağıtımını, ARC Music, Türkiye dağıtımını ise Ses Media üstlendi.

2011 baharında piyanist Naze İşxan ve keman sanatçısı Nure Dilovani ile birlikte TRIO MARA isimli bir kadın üçlüsü kurduk. Klasik Kürt Müziği eserlerini ve kadınlar tarafından söylenmiş şarkıları piyano ve keman eşliğinde yeniden aranje edip, geleneksel formları, modern formlarla harmanlamayı ilke edindik. DERI/BEHIND THE DOORS isimli ilk albümümüzü, Rudolf Ötker Halle’de canlı olarak kaydettik. 2013 yılında Ahenk Müzik etiketiyle yayınlanan albüm, oldukça olumlu kritikler aldı. Bu proje, kadın kimliğim ve etnik kimliğime aidiyet duygumu çok güçlü yaşattığı için oldukça önemsediğim bir proje. 2013 yılında Türkiye’de çalışma yapan Anadolu Quartet’le çalışmaya başladık ve bu grupla Almanya ve Avusturya’yı kapsayan konserler yaptık. Bu konser turlarının ilkinde canlı konser kayıtlarından oluşan, KÖPRÜ/THE BRIDGE albümünü çıkardık. Yine Ahenk Müzik etiketiyle yayınlanan albüm, oldukça geniş bir dinleyici kitlesine kavuştu ve olumlu kritikler aldı.

Son albümde birlikte çalıştığımız “Sakina & Friends” ise 2015 yılında kuruldu. Viyana’da dünya müziği ve caz ile ilgilenen müzisyenlerin her hafta buluşup, jam session yaptığı bir lokalde tanıştık ve ortak bir proje yapmaya karar verdik. Konserlerde, dinleyicilerimiz sık sık CD talep ettiler ve biz de repertuar çalışması ardından, kayıt yapmaya karar verdik. Tümü Viyana’da yaşayan arkadaşlarımdan Maha Mirarab, albümün müzik direktörlüğünü ve şarkı aranjelerini yaptı. Aynı zamanda perdesiz gitar çaldı. Kemanda Efe Turumtay, klarnette Oscar Antoli, bateri ve perküsyonda Jörg Mikula yer aldılar. Aynı zamanda Golnar Shahyar isimli bir arkadaşımız, bir Farsça eserde bize güzel sesiyle eşlik etti. Albüm, Çek Cumhuriyeti’nde bulunan SONO stüdyolarında kaydedildi ve tamamen hücum kayıtlardan oluştu. Özgün Yarar isimli arkadaşımız, albümün ilk klibine imzasını attı ve canlı kayıt sürecinin bir making of filmini çekti. Onu da kısa zamanda dinleyenlerimizle paylaşacağız.

“Bendewarî/İntizar/Longing”. Yeni albümünüzün ismi bu, üç dil de yazıyor albümün kapağında, albümdeki çok dilliliği yansıtırcasına. Albümünüzün isminin bir hikâyesi var mı?

Tabii ki bilinçli bir isim seçimi. Bu, tamamen albümümüzün ve projemizin içeriği ile ilgili. Beş farklı etnisiteden gelen, beş ayrı dili konuşan ve ortak dil olan müzikte buluşmuş insanların oluşturduğu bir proje “Sakina & Friends”. Çok dillilik, vermek istediğimiz mesajla çok ilgili. Gün geçtikçe kültürel ayrımlarla birbirinden daha da keskin çizgilerle ayrılan, sınırlarını güçlendiren bu dünyadaki sınırları kendimize ait görmüyoruz. Onlar birilerinin halklar arasına ördüğü ve onların çıkarlarını gözeten sınırlar. Bizim içinse yapay. Bu isim, halklar, kültürler, coğrafyalar arasındaki sınırların kalktığı, barış ve huzur dolu bir dünyaya olan özlemimizi ifade ediyor. Müzik, sanırsam bu sınırları en çok anlamsızlaştıran olgulardan biri.

Albümde Kürtçe ağırlıklı olmak üzere bir Türkçe, bir Ermenice, bir Farsça ve bir de Azerice eser var. Bu seçimi yaparken neye özen gösterdiniz ya da neyi gözettiniz?

Dediğim gibi çok dillilik, bu albümün daha başında olmazsa olmazımızdı. Eserleri seçerken, kendimizin severek seslendirdiği şarkıları seçtik. Kişi olarak bir şarkı bana dokunmuyorsa, söyleyemiyorum. Bu albümde de öyle oldu. Severek dinlediğimiz ve hedeflediğimiz düzenlemelere uyabilecek şarkılar seçtik. Yan yana gelmesi güç ve kimi zaman imkânsız dillerin birlikteliği de ayrıca başka bir güzellikti bizim için.

“Rojavayê Dilê Min” adlı bir parça var albümde. Albümün geneline hakim olan hava, bu parçada yerini bambaşka bir duyguya bırakıyor. Siz nasıl tariflersiniz bu duyguyu?

Rojavayê Dilê Min eserinin müziğini sevgili müzisyen arkadaşım Emrah Oğuztürk yapmıştı. Suriye’de henüz savaş yeni başlamıştı ve Kobanê’de yaşananlara dikkat çekmek istiyordu bu eseriyle. Bana müziği gönderdi ve ben de Kürtçe sözlerini yazdım. Bu şarkı albümün diğer şarkılarından ayrı olarak, bir düzenleme yapılıp, notaya dökülmeden doğaçlama olarak okundu. Albümün genel sound’unun dışında, bu eseri biraz daha minimal ele almak istedik. Çok mütevazı oldu o bakımdan. İçerik olarak, içinde hüzün ve umudu eş zamanlı barındırmaya çalışan bir şarkı. Hayat; olumlu olumsuz, coşkulu, hüzünlü, şen şakrak, kırılgan ve daha sayılabilecek karşıt ve eş tüm yanlarıyla bir bütün. Salt bir duygudan ibaret değil hiçbir şey. Belki de dinleyicilerimize, birkaç dakika Rojava’da yaşananları hissettirmekti isteğimiz. Birkaç dakikalık dinginlik ve olana bitene kulak verme. Sözler ve vermek istediğimiz mesaj daha iyi duyulsun duygusu sanırsam bize hakim olan şeydi.

Sizin için albümde farklı bir yeri olan eser var mı? Örneğin ben “Usar” ve “Leyla Khanoum”u tekrar tekrar dinledim.

Benim için her şarkı başka bir anlam ve yere sahip. Her birinin hissettirdiği çok özel, güzel duygular var. “Usar” benim için de çok özel. Çünkü onu Paris’te katledilen üç kadın devrimci şahsında Sara için yazmıştım. “Migration” isimli eser, kendi göçmenliğimizin hikâyesi gibiydi. Ayrıca sevgili arkadaşım Golnar Shahyar’ın da sesini sesimize kattığı “Leyla Khanoum” eseri, Komitas’ın Chinar Es’i, Yalçın Tura’nın Niye Küstün şarkısı…Sanırsam hepsini sayacağım.



Kürtçe müzikten bahsedecek olursak; son dönemde getirilen “tekrara düşüldüğü, tekdüze eserler üretildiği” yönündeki eleştiriler için ne düşünüyorsunuz? Kürtçe müzik gerçekten en verimli dönemini geride mi bıraktı?

Tümüyle böyle diyemeyeceğim. Böyle demek, tüm zorluklara rağmen, bir şeyler yapmaya gayret eden birçok arkadaşın emeğine saygısızlık olur. Ama sancılı süreçler yaşandığını söyleyebilirim. Bir tarafta, popülist olana meyilli ve salt ekonomik kaygılarla iş yürüten bir müzik piyasası var. Bir diğer tarafta ise, yasakçı zihniyetin Kürtçe olarak yapılan kültürel çalışmaların karşısına çıkardığı engeller var. Müzikle uğraşan insanların karakteri ve ilkeleri burada kendini açığa vuruyor. Tüm engellere rağmen, çizginden ödün vermeden bir şeyler üretmeye çalışacak mısın, yoksa popülizm rüzgarına kapılıp, aslında yapmak istediğin şeylerden uzaklaşacak mısın? Bir de şu var: Sürekli olağanüstü koşullarda geçen bir hayatı var bizim coğrafyamızda üretim yapan insanların. Bazen yıllarınızı verdiğiniz bir üretimin dinleyicisine sunulacağı bir süreçte öyle acılar yaşanıyor ki, bırakın dışınızdaki insanların, sizin bile işinizi anlamsız bulduğunuz anlar oluyor. Çok büyük zorluklarla boğuşarak, hiçbir kurumsal veya finansal destek almadan üretimlerinizi insanlara ulaştırmaya çalışıyorsunuz. Bunları söylerken, üretkenliğin sınır ve engel tanımadığı gerçeğini tabiİ ki gözardı etmek değil niyetim. Çok değerli üretimlerine tanık olduk birçok arkadaşımızın.

Kürtçe müzik denilince aklınıza kimler geliyor?

Gençlik dönemlerimde, Kürtçe müzik yasaklıydı ve büyük bir tabuydu. Bizim yörenin müziğinde çok güzel bir buluşma vardı. Yaslarda veya şenliklerde, her müziğe özel bir yer verilirdi. Muş ve genel olarak Serhat bölgesi, dengbejlik geleneğinin hâlâ çok canlı olduğu bölgeler. Kürtçe müzikle tanıştığım ilk zamanlarda henüz Kurmancî konuşamazken, sözlerini anlamakta güçlük çektiğim Dengbejî eserlerin sözlerini anlamaya başladıktan sonra, bir hazine bulmuş gibi bir his yaşadığı anımsıyorum. Meryem Xan, Ayşe Şan, Fatma İsa gibi kadınların bende yarattığı etki çok büyük oldu. Onların gelenekler karşısındaki dik duruşları, ödün vermeyen direngenliklerine hep çok saygı duydum. Onlar benim için Kürtçe müziğin kadın devrimcileri. Ayrıca Şakiro, Kawis Axa, Şêroyê Biro, Karapêtê Xaço ve daha birçok dengbêjin eserlerinden çok etkileniyorum. Hele Botan’ın asi pentantonik sesleri, beni bambaşka diyarlara götürüyor. Günümüzde de geleneksel Kürt müziği formlarına sadık kalarak, farklı müzik formalarıyla bunu harmanlayan çok değerli genç müzisyenler var. Salt geleneksellikte de takılı kalmayan, ona yenilik getiren, farklı müzik tarzları deneyen bu arkadaşların çalışmalarını da ilgiyle izliyorum.

Uzun bir süredir Avrupa’da yaşıyorsunuz, sosyal medyadan takip edebildiğimiz kadarıyla Avrupalı dinleyicilerin de yoğun ilgi gösterdiği programlarınız, konserleriniz oluyor. Özellikle Avrupalı dinleyicilerle etkileşiminizi nasıl görüyorsunuz?

2012 yılından beri her yıl düzenli olarak WOMEX’e (Dünya Müzik Fuarı) katılıyorum. Bu platform, dünya müziği alanında çalışan ve dünyanın her yerinden gelen organizatör, ajans ve festivallerin temsilcileriyle tanışabileceğiniz ve birçok sanatçının canlı performanslarını dinleyebileceğiniz bir alan. Sizi hiç bilmeyen, dilinize yabancı olan insanlara müzik yapıyorsunuz. Kendi dilinizde şarkılar dinleyen dinleyici kitlesinden uzaktasınız ve tek ulaşım kaynağınız, sosyal medya. Bu anlamada yeni bir dinleyici kitlesine ulaşmak, çok meşakkatli bir yol. Dili bilmedikleri için, müzik eserinin tarzı ve sunumunda bir bağ kurabilecekleri formlar bulamazsanız, işiniz daha da güçleşebiliyor. Ama bizim coğrafyamızın müziklerini, şarkıların ritmik yapılarını, geleneksel formları da çok ilgiyle izleyen, politik gelişmelerini yakından takip eden, dünya meselelerine ilgili insanlar konserlerimize geliyor. Avrupalı müzik dinleyicisi, bir performansı izlemeye karar vermişse, onu gerçekten dikkatle ve saygıyla dinliyor. Sanatı ve sanatçıyı destekliyor. Ben de uzun bir uğraşı sonucunda belli bir kesime ulaşabildiğimi belirtebilirim. Ama bu henüz çok yeterli düzeyde değil. Daha katetmem gereken uzun bir yol var. Bu anlamda çok iyi yerlerde olan çok değerli Kürt sanatçı arkadaşlar var tabii ki. Ancak onların da sayısı ne yazık ki çok yetersiz. Daha da artmasını diliyorum…


Sanatçının resmi web sitesine BURADAN ulaşabilirsiniz.