Ana SayfaBilim ve TeknolojiSonraki hayattan kozmolojik öyküler – Demet Parlar

Sonraki hayattan kozmolojik öyküler – Demet Parlar


Demet Parlar


“Ve…”; adıyla, kapağıyla, boyutuyla ve ortalama bir buçuk-iki sayfalık kısa öyküleriyle tam anlamıyla minimalist bir kitap. Aslında önce yazarının David Eagleman olması nedeniyle dikkatimi çekti. Eagleman, Stanford Ünversitesi’nde çalışan bir nörobilimci, nörohukuk, sinestezi, zaman algısı, görme konularında çalışmaları ile dikkat çeken bir bilim insanı. Son yıllarda kısa aralarla yayınlanan iki kitabını; “Beyin Senin Hayatın” ve “Incognito”yu  arka arkaya büyük bir zevkle okuduğum Eagleman’ın öyküleri nasıldı acaba?

İşte böyle bir merakla aldım bu küçük kitabı. İyi ki almışım, en az diğer iki popüler bilim kitabı kadar akıcı ama kozmoloji ve fizikle harmanlanmış, ironik ve felsefi bakış açısıyla farklı bir lezzete sahip, zaman zaman Borges’i hatırlatan fantastik kurgusuyla merak ve heyecanla okunan bir öykü kitabı “Ve…”.

Örneğin “Rol Alanlar” öyküsünün giriş paragrafı sizce de Borges’i çağrıştırmıyor mu?

“Çocuk şarkısı,  ‘Çek, çek kayığın küreğini / Usulca nehirden aşağı / Neşeyle neşeyle çek haydi / Hayat yalnızca bir rüya’yı duyduğunuzda zihninizde bir ışık çakar. Birden insan olduğunu hayal eden bir kelebek ya da daha kötüsü, kavanoz içinde bir beyin olabileceğinizden şüphe etmeye başlarsınız. Deneyimleriniz görüntü ve sesler, koku ve tatlar ise rüyanın bir parçasıdır. Dolayısıyla uyanmak, benekli kanatlarınızın olup olmadığını veya cam kavanozu mesken tutup tutmadığınızı anlamak için ölümü beklemişsinizdir. Oysa asıl işareti kaçırdınız. Aslında hayat değil ölüm bir rüyadır. Daha da garibi, bu sizin rüyanız değil, başkasının rüyasıdır.”

Kitabın alt başlığı içeriğiyle ilgili ipuçları veriyor aslında; “Sonraki hayattan kırk öykü”. Evet, kitapta 40 öykü var. “Neden kırk acaba?” diye düşünmeden edemiyorum. 1001 gece masallarındaki 40 Haramiler’e ve 40 gün 40 gece süren kutlamalara bir gönderme var galiba? Belki de Eagleman, öykülerinin masal tadında olması nedeniyle bu rakamda karar kıldı? Ama bunlar daha çok büyükler için masallar. Kozmoloji, kuantum fiziği ve nörobilimden yola çıkarak, masalsı bir hayal gücüyle biçimlenmiş felsefi ve edebi bir dille yazılmış bu öyküleri, Tanrı, Cennet, Cehennem, Hayat, Ahiret, Varlık ve Varoluş gibi kavramlar üzerine düşünerek, kimi zaman gülerek, kimi zaman hüzünlenerek okuyorsunuz.

“Sonraki hayat” ölümü çağrıştırsa da düş gücüne, inanca teselliye izin veren bir kavram. Oysa “Ölüm” sözcüğü tam da yaşamın son noktasını vurgular gibi; net ve soğuk…

Eagleman kültür farkı olmaksızın her insanın çocukluğundan itibaren ölümden sonra yaşamın var olup olmadığı, nasıl olduğuyla ilgili merak ettiği, kimilerine göre çocuksu ve saçma, kimilerine göre derin ve gizemli soruları farklı şekillerde bazen komik, bazen hüzünlü, nörobilim ve kuantum fiziğinin tezleriyle renklenmiş ve tümüyle fantastik öykülere dönüştürüyor.

David Eagleman, “Ve… Sonraki Hayattan Kırk Öykü”, Çev: Duygu Akın, Domingo Yayınevi

Tanrıyı, bazen kendini Victor Frankenstein gibi bir doktor, eşsiz bir biyolog, Mary Shelley hayranı bir Frankenstein okuru olarak görüyoruz. Bazen de evli, sorunlu, ölümsüzlükten sıkılmış, insanın kısacık hayatına gıpta eden bunalımlı biri olarak beliriyor. Yalnızlık ve anlaşılmazlık içinde sık sık Martin Luther King Jr. ve Mahatma Gandhi gibi insanları çaya davet edip verandasında onlarla dertleşen bir Tanrı çıkıyor karşımıza kitapta. Bazen de kazara ortaya çıkan biyolojik sonuçlardan büyülenmiş, meraklı, zeki, yanıtlar arayan bir kaşif olarak Tanrı’yı buluyoruz.

“Biz insanı tasarlama konusunu Tanrı’ya atfetsek de sonunda Onun bunu yapabilecek yetiye sahip olmadığı ortaya çıktı. Aslına bakarsanız O, farklı şekillerdeki atomlardan oluşan bir palet yaratarak ilk dominoyu kazara devirmişti. Ardından elektron bulutları birleşti, moleküller serpildi, proteinler kucaklaştı ve nihayetinde hücreler oluştu. O hücreler muhabbet kuşları gibi birbirlerine sokulmayı öğrendiler. Ardından Tanrı, Dünyayı uygun mesafeden Güneş’le pişirince yaşamın filizlendiğini keşfetti. Kendisi aslında bir yaratıcıdan çok, şansı yaver gitmiş bir molekül lehimcisiydi: tek yaptığı, bir madde bulamacı yaratarak, oku yaydan fırlatmaktı. Bunu yaradılış izledi.”

Bazen de kendimizi hemen geliyorum diyerek giden ve bir daha dönmeyen Tanrısız bir cennette, cennet beklediğimiz yerde bir banliyöde  ya da Tanrının  vücudunu sarmış kanser hücreleri olarak buluyoruz:

“Bizler daima bölünüyor ve çoğalıyorduk. Tanrı ve doktorları bu gidişatı; yani Onun nefes alışını zorlaştıran, kan dolaşımını tehlikeye sokan tümör oluşumunu durdurmaya çalıştılar. Ama biz bir hayli çetin cevizdik. Önümüze fırtınalar, depremler veya veba gibi engeller çıksa dağılıyor, yeniden gruplaşıyor ve bu defa daha iyi bir plan yapıyorduk. Direncimiz giderek artıyordu, bölünmeye devam ediyorduk… Ve Tanrı aniden bir zihin aydınlanmasıyla yatağından fırladı. Anladı ki kendisini küçük ölçekli parçalar üzerinden yaratan her şey, aynı parçalar tarafından tüketiliyordu.”

Ölümsüzlük isteğimizin gerçekleştiği bir hayatta yaşamın nasıl olabileceği üzerine bir öykü, ölümün gerekliliği üzerine düşündürüyor insanı:  “İnsanlar yavaş yavaş ölümün sona ermesinin, motivasyonun da ölümü anlamına geldiğini keşfetmeye başlarlar… Ne var ki bir noktada motivasyon açısından yalnızca yaşamın sonluluğunun değil ölüm tarihindeki şaşırtıcılığın da hayati bir rol oynadığı anlaşılır.”

“Ve…” 28 dile çevrilmiş ve birçok ülkede best seller olmuş bir kitap. Eagleman üniversite eğitimini İngiliz ve Amerikan Edebiyatı üzerine tamamladıktan sonra nörobilim  doktorası  yapıyor, bu kitapta onun edebiyatçı ve nörobilimci kimliğinin mükemmel bir buluşmasını görüyorsunuz. Eagleman’ın öyküleriyle kurduğu fantastik bir evrende dünya bazen başka evrenlerde yaşayanlar için bir tatil yerine, bazen tıpkı “Otostopçunun Galaksi Rehberi”ndeki gibi aslında yaratıcılarımız olan minik varlıkların hayatın anlamını bulmamız için yarattığı bir büyük bilgisayara dönüşüyor. Masallar gibi anlatmakla bitmiyor bu kısacık öykülerin şaşırtıcılığı ve güzelliği. İyisi mi siz kitabı alın ve okuyun.

Üstelik binlerce yıl Öklid geometrisiyle, zaman, mekan ve nedensellik kavramlarıyla sınırlanan dünya ve evren algımızı genişleten Einstein’n görelilik kuramıyla ve Kuantum fiziğinin olasılıklar dünyasıyla açılan fantastik evrenimize merhaba demek için de güzel bir fırsat “Ve…”


Yazarın diğer yazıları:

Ya zaman var olmasaydı?

32 bin yıl öncesine yolculuk: “İnsanlığın En Eski Muamması”

Savaş karşıtı Einstein’ın gözünden dünya

Patti Smith’in izinde sanat, aşk ve dostluk

Milet’e ve Anaksimandros’a bakmak: Bilim nasıl doğdu?