Ana SayfaManşetPeki şimdi nereye?* – Onur Aytaç

Peki şimdi nereye?* – Onur Aytaç


Onur Aytaç


“Çarşı arasında viran minare

Minare içinde can pare pare”

28 Kasım 2015…

Tarihi Dört Ayaklı Minare için yapılan basın açıklamasında Av. Tahir Elçi öldürüldü. Bunu böyle bir gazete haberi gibi yazmak gerek. Unutmamak, unutturmamak için! Bu ülkenin yetiştirdiği en değerli hukukçulardan ve daha da önemlisi hak savunucularından olan Elçi, nereden geldiği aydınlatılamamış bir kurşun ile hayatını kaybetti. Bu cinayetin devletin karanlık koridorlarında kaybolmaması, faili meçhuller arasına karışmaması için başta Diyarbakır Barosu olmak üzere ilgili çevreler önemli bir uğraş veriyorlar. Bu çabanın görünür kılınması ve sonuca ulaşması için ciddi bir desteğe ihtiyaç var.

Bu noktada desteğin beklendiği toplumu iyi analiz edip kamuoyu yaratmak gerekiyor. Zira ancak bu şekilde konuyu önemseyen kitlelerin durumun ehemmiyetinin farkına varabileceği kanaatindeyim. Bunun için çok yakın zamanda yaşadığım ve beni şaşkınlık içerisinde bırakan bir olayı aktarmalıyım. Hüsnü Arkan, konserinde “Tutuşsun” adlı şarkıya geçerken ‘Tahir Elçi anısına’ diye belirtmeyi ihmal etmedi. Bunun üzerine karanlık konser mekanında cep telefonlarının beyaz ışıkları yanmaya başladı. (Sürekli kayıt yapma hastalığına yakalanan gösteri toplumunda ne zaman sönüyor ki diye düşünülebilir) Fark ettim ki bazı izleyiciler bu ismi ilk kez duyuyor ve kim olduğunu öğrenmek için Google’a yazıyordu. O an, zaman ile olan ilişkim değişti. Bir süreliğine durdu hayat benim için, öldürüldüğünü öğrenenler birbiri arasında sebebini konuşurken “Siyasi herhalde işte” dendiğini duydum. Artık ne içindeydim zamanın ne de büsbütün dışında…[1]

Bu durum bana ‘aynı gemide olma’ halini bir kez daha düşündürdü. Gerçekten aynı gemide miyiz? Öyleyse kimlerle beraberiz bu gemide? Bu soruların cevapları çok uzun tartışmaları da beraberinde getiriyor ama üzerine kafa yorulması gereken konular bunlar. “Aynı gemi” edebiyatına çok fazla kapılmamalı belki de. Son zamanlarda bu meseleyle ilgili kıymetli bir yazı yazıldı Karınca’da: “‘Silahlanın’ diyenlerle aynı gemide olmak“. Buna bir de akıllı telefonların ışıklarına hafızalarını mahkum edenlerle aynı gemide olmayı eklemeli, bir metaforun ötesine geçerek aynı mekanda aynı sanatçıyı dinlemeye gelmiş olma haline karşın bilmemeyi veya silercesine unutmayı da vurgulamak gerek.

Tüm bunlar olurken Türkiye Barolar Birliği Başkanı sıfatıyla Av. Metin Feyzioğlu iktidar partisinin il başkanlığını ziyaret ederek ‘yüzde yüz birliktelik’ten söz ediyor. Kendisinin temsiliyetine ilişkin sorumluluğun farkında olmadığı anlaşılıyor ki tanıdık gelen ‘aynı gemi’ edebiyatı tam gaz devam ediyor. Bu cümle ve harekete bazı barolardan tepkiler gelse bile böyle bir meslek birliğinde dahi meslek ilke ve değerlerinde (aynı gemi) buluşulamıyorsa Ankara Barosu TBB delegelerinin belirttiği gibi kimileri gemiyi terk etmek istiyor olabilir.[2]

Kaderin garip cilvesi olacak ki konserden sonraki sabah Forensic Architecture tarafından Diyarbakır Barosu’nun talebi üzerine Elçi cinayetine ilişkin yapılan çalışma/inceleme yayınlanıyor.[3] Bu detaylı ve hummalı bilimsel çalışma ortaya koyuyor ki şüpheli sıfatıyla soruşturulması gereken kamu görevlileri soruşturulmamış. Bu durum da temel haklardan olan ve İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin 2. maddesiyle güvence altına alınan yaşam hakkının ihlaline sebebiyet veriyor. Demokratikleşme yolunda adım atmak isteyen irade, bu hak bağlamında etkili soruşturma yükümlülüğünü yerine getirmelidir. Ancak bu şekilde gerçekten ‘Yeni Türkiye’den söz edilebilir, aksi takdirde bu söylemin altının boş olduğu bir kez daha ispatlanmış olacaktır. Bize şu soruyu sormak düşüyor: Peki şimdi nereye?

…8 Şubat 2019

“Ne böyle sevda gördüm ne böyle yara

Adın unutursam Dicle tutuşsun”


* 2011 tarihli Nadine Labaki filmi
[1] Ahmet Hamdi Tanpınar – Ne İçindeyim Zamanın
[2] “Siyasette Başarılar!”
[3] “Üç polisin doğrudan ateş hattı vardı; biri silahını açık, engelsiz şekilde ateşledi”