Ana SayfaGüncelAçlık grevleri: 150 kurumdan “Hukuk işletilsin, kimse ölmesin” çağrısı

Açlık grevleri: 150 kurumdan “Hukuk işletilsin, kimse ölmesin” çağrısı

HABER MERKEZİ – Açlık grevleri sürecine dair ortak deklarasyon yayınlayan, aralarında insan hakları örgütleri ile siyasi partilerin de bulunduğu 150 kurum, devlete seslendi: “Hukuk işletilsin, kimse ölmesin.”

Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eş Başkanı ve Halkların Demokratik Partisi (HDP) Hakkâri Milletvekili Leyla Güven’in başlattığı açlık grevi eylemi 162’nci gününde devam ederken, 7 bin tutuklu cezaevlerinde, onlarca siyasetçi ve aktivist de yurt dışında açlık grevinde.

Açlık grevleri sürerken, aralarında sendikalar, siyasi partiler, hak örgütleri, kadın ve LGBTİ platformları ile dernek ve vakıfların bulunduğu 150 kurum ortak bir deklarasyonda bulundu.

Deklarasyonda, açlık grevlerinin çözüme kavuşturulmasının zor olmadığı vurgulanarak, “Bunun için yeni bir yasal düzenlemeye dahi ihtiyaç yoktur. Anayasa ve yasaların eşit uygulanması tek başına yeterlidir” denildi.

İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi binasında okunan ortak deklarasyonun tamamı şöyle:

“Hakkâri milletvekili Leyla Güven’in 8 Kasım 2018 tarihinde tecride karşı başlattığı süresiz dönüşümsüz açlık grevi, 16 Aralık 2018 tarihinden itibaren 50 den fazla cezaevinde yüzlerce mahpusun katılımı ile yayılmış ve 1 Mart 2019 itibarı ile binlerce mahpusun katılımı ile kitlesel bir açlık grevine dönüşmüştür.

Leyla Güven’in 162, ilk grubun 124. günü geride bıraktığı açlık grevleri sürecinde ayrıca 7 mahpus taleplerinin kabul edilmesi talebi ile yaşamlarına son vermişlerdir.

Bir mevsimi geride bırakan açlık grevleri büyüklüğü ve sonuçları açısından toplum olarak altından kalkamayacağımız bir insani kriz aşamasına varmıştır.

Ekim 2017 tarihinde güncellenen ve açlık grevlerinde hekim tutumu üzerine temel belge olan Dünya Tabipler Birliği (DTB), Malta Bildirgesi’nin giriş bölümü 1. Maddesinde de belirtildiği üzere “…..Açlık grevleri genellikle taleplerini başka yollardan ortaya koyma imkânları bulunmayan kişilerin başvurdukları bir protesto biçimidir….”

Bir hak talebi ya da bir durumu protesto için başlatılan açlık grevlerinin ölümlerle sonuçlanması vicdan sahibi herkes için bir acı kaynağıdır.

Açlık grevleri izleme heyetlerinin ve bağımsız hukukçuların takipleri sonucu ortaya çıkan veriler birçok mahpusun ileri derecede görme, işitme, tansiyon, dengesizlik, unutkanlık, yüksek ateş sorunu yaşadığını, sıvı almada zorlandığını ve yaşamlarının kritik bir eşikte olduğunu göstermektedir.

Geçmiş deneyimler, açlık grevlerinde ölüm riskinin sadece gün sayısıyla ilişkili olmadığını da göstermektedir. Nitekim açlık grevlerinde mahpuslardan bazıları açlık grevlerinin birinci ayında, bazıları ise üçüncü ayında yaşamını kaybetmiştir.

Bugün ise, çoğu, yıllardır cezaevlerinde yeterli besine ulaşmamış olan, kronik hastalıkları bulunan, sağlık birimlerine ve tedaviye ulaşma ile ilgili ciddi problemler yaşayan mahpuslar için açlık grevi oldukça zorlayıcı bir süreçtir ve her an ölümle sonuçlanma ihtimalini barındırmaktadır.

Açlık grevini sürdüren mahpusların sağlığının geldiği kritik aşama, tıp etiği ilkeleri ve mahpus haklarına dair kurallar cezaevlerinin bir an önce kapılarını bağımsız sağlık heyetlerine açması gerektiğini göstermektedir. Çünkü cezaevlerindeki mevcut sağlık birimleri ne sağlık personeli sayısı açısından ne de cezaevi revirlerinin olanakları açısından açlık grevindeki binlerce mahpusu takip etme kapasitesine sahip bulunmamaktadır.

Bilindiği üzere açlık grevi; Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazına Dair Kanun’un 59, 66, 68 ve 83. Maddelerinde tanımlanan avukatla, ailesi ve yakınları ile yüz yüze ve telefonla görüşme, mektup gönderme ve alma hakkının, hükümlü olarak cezaevinde tutulmakta olan tüm mahpuslara uygulanması gerektiğine dair yasa hükümlerinin; Anayasa’nın 10. Maddesinde tanımlanan eşitlik ilkesinin, Türkiye Devletinin taraf olduğu uluslar arası sözleşmeler ve “BM Mahpuslara Uygulanacak Asgari Standart Kurallar” ın da gereği olarak, tüm hapishanelerde uygulanması talebini içermektedir.

Yasaların eşit uygulanmasını sağlamak ve cezaevlerinde tutulmakta olan mahpusların yaşam hakkını korumak devletin görevidir.

Hukuki bir talep ile başlanılmış olan açlık grevlerinin çözüme kavuşturulması iktidar açısından hiç de zor değildir. Bunun için yeni bir yasal düzenlemeye dahi ihtiyaç yoktur. Anayasa ve yasaların eşit uygulanması tek başına yeterlidir.

Bununla birlikte, hiçbir şeyin yaşamdan daha kutsal olmadığını düşünen bizler, açlık grevlerinin olası ölüm ve geri dönüşü olmayan sakatlıklar yaşanmadan önce sona erdirilmesi için gerekli insani duyarlılığın gösterilmesini ve demokratik yollarla çözüme kavuşturulmasını istiyoruz.

Biz aşağıda imzası bulunan kurumlar;

Geçmişte yaşanan acı tecrübelerin tekrar yaşanmaması için devlete çağrıda bulunuyoruz:

HUKUK İŞLETİLSİN, KİMSE ÖLMESİN!”

Deklarasyona imza atan 150 kurumun listesine buradan ulaşabilirsiniz.

Talep ne?

Filistin Halk Kurtuluş Cephesi (FHKC) Merkez Komitesi üyesi Leyla Halid, açlık grevinin 159’uncu gününde Leyla Güven’i ziyaret etti. (Fotoğraf: HDP)

Güven, cezaevlerindeki tutuklular ve dünyanın farklı yerlerindeki eylemciler Öcalan’a dönük tecridin kaldırılmasını talep ediyor.

27 Temmuz 2011’den bu yana avukatları, 11 Eylül 2016’dan beri de ailesiyle ne yüz yüze ne de telefon yoluyla görüştürülen Öcalan’ı, 12 Ocak’ta kardeşi Mehmet Öcalan’ın ziyaret ettiği bildirilmişti.

Görüşme açlık grevleri sürerken gerçekleşmişti. Ancak tahliye edilen Güven ve diğer tutuklular “tecrit kaldırılsın” talebi ile başlattıkları eylemi “tecrit durumunun sürdüğü” gerekçesiyle devam ettiriyor.

Açlık grevcileri Öcalan’ın ailesi ve avukatları ile düzenli görüşmesini talep ediyor.

Cezaevlerindeki ölümler

1 Mart tarihinden itibaren tüm cezaevlerine yayılan açlık grevi eylemleri devam ederken, cezaevlerinde bugüne dek yedi siyasi tutuklu yaşamına son verdi.

17 Mart’ta Zülküf Gezen Tekirdağ 2 No’lu F Tipi Cezaevi’nde, 23 Mart’ta Ayten Beçet Gebze Cezaevi’nde, 24 Mart’ta Zehra Sağlam Oltu T Tipi Kapalı Cezaevin’de, 25 Mart’ta Medya Çınar Mardin E Tipi Kapalı Cezaevi’nde, 1 Nisan’da Yonca Akici Şakran Kadın Kapalı Cezaevi’nde, 2 Nisan’da Siraç Yüksek Osmaniye 2 No’lu T Tipi Kapalı Cezaevi’nde, son olarak 5 Nisan’da Mahsum Pamay da Elazığ T Tipi Cezaevi’nde yaşamını sonlandırdı.

Yaşamını yitirenlerin cenazeleri alıkonularak polis ve jandarma ablukasında defnedilirken, kitlesel ziyaretler her defasında engellendi.