Ana SayfaYazarlarAbdulmelik Ş. Bekirİran için zor zamanlar – Abdulmelik Ş. Bekir

İran için zor zamanlar – Abdulmelik Ş. Bekir


Abdulmelik Ş. Bekir


Ortadoğu’da ulus devlet statükosunun en güçlü savunucuları Türkiye ve İran ikilisidir. Çözüm yaratma mecali kalmayan, aksine sorunların temelini oluşturan milliyetçi, dinci zihniyeti tahkim ederek ve coğrafi olarak yayarak statükoyu ayakta tutmak için çırpınıyorlar. Zihniyet kodları gereği sorunları demokratikleşmeyle çözme kabiliyetleri haiz değil. Çözüm olarak bildikleri tek yol olan yasak ve baskılar ise sorunları derinleştirerek hegemon güçlerin müdahalesine zemin hazırlamaktan öte fayda etmiyor.

İran, izlediği mezhepçi politikalarla Ortadoğu’nun birçok ülkesinin iç sorunlarına müdahil bir pozisyondadır. Kanlı arka planı olan mezhep fay hatlarını harekete geçirerek oluşan kaotik durum üzerinden varlığını sürdürmek, stratejisinin önemli bir ayağıdır. Irak, Suriye, Yemen, Lübnan başta olmak üzere Şii nüfusun olduğu birçok ülkede kendisine bağlı paramiliter güçler var. Özellikle son on yıldır beş altı ülkede birden iç çatışmaları koordine ve finansa ediyor. Ortadoğu sathına yayılan bir nüfuz düzeyine erişti ve halihazırda kazanımlarını konsolide etme çabasında. Ancak işi kolay değil. Arap ülkeleri başta olmak üzere, İsrail ve ABD ile doğrudan, müttefiki Rusya ile dolaylı bir mücadele içinde. Kürt karşıtlığı ortak noktası olmasa Türkiye ile de tarihten gelen rekabeti bakidir.

Geniş bir alanda yürüttüğü savaşın maliyeti ekonomisine ciddi bir yük bindirdi. Petrol ve doğal gaz gibi sıcak para sağlayan yer altı zenginliklerine dayalı ekonomisi ABD’nin ekonomik ambargosu ile adeta felce uğradı. Her ne kadar rejim yetkilileri ambargonun etkisiz kalacağı iddiasında olsa da ciddi bir yoksulluk içinde olan halkın rejime yönelik tepkisi giderek artıyor. İşsizlik ve yoksulluk arttıkça halk dışarıda yürütülen vekalet savaşlarına aktarılan kaynakları daha fazla sorguluyor. ABD emperyalizmi söylemi ile rejime sadık çekirdek yapı daha fazla kenetlenebilir ancak geniş halk kitlelerinde benzer bir konsolidasyon yaratmadığı kesin.

Mevcut rahatsızlıkların bir halk hareketine dönüşmemesi için rejimin kullandığı metotlar tanıdık; baskıyı arttırmak. Önemli oranda baskı altına alınan muhalefete rağmen önümüzdeki dönemde ciddi sosyal patlamalara gebe ülke içi.

Dışarıda da durum farklı değil. Yemen’de yürütülen savaşta zaman İran rejiminin aleyhine işliyor. Husi hareketinin kaderi İran’dan gelen desteğe bağlı. Arap koalisyonunun Yemen’deki savaşı finanse etmeme gibi bir derdi yok. ABD desteğinin kaybedilmesi Arap koalisyonunu çözüme mecbur edebilirdi. Ancak Kongre’nin desteğin kesilmesini öngören kararına rağmen Trump desteğe devam dedi. Irak’ta iş görece daha kolay olsa da ABD ve İngiltere ile yaşanan bilek güreşi, iç sorunlar, Şii gruplar arasındaki iktidar yarışı ve farklı politik eğilimler İran’ın önüne yeni politik ve diplomatik maliyetler koymaya devam etmektedir. Lübnan ve Suriye’deki vaziyet hakeza. İsrail’in Hizbullah’a yönelik Şubat ayı itibarıyla ülkenin güneyinde başlattığı askeri hareketlilik ABD’nin geçen hafta Hizbullah’ı ekonomik olarak hedef alan kararları İran kıskacının bir parçası.

Dananın kuyruğunun kopacağı yer ise Suriye gibi görünüyor. Askeri ve lojistik pozisyonları neredeyse günübirlik olarak İsrail tarafından hedef alınıyor. En yakın müttefiki Rusya’nın korumasında olan Suriye hava sahasının İran’a karşı bu düzeyde kullanılmasına karşı Moskova’nın tepkisi dostlar pazarda görsün mealinde. Bunun bir yanı Rusya ile yaşanan nüfuz yarışı olurken öte yanı Netenyahu ile sık sık görüşen Putin’in İsrail’in güvenlik kaygılarını hafifletmek ve ABD’nin Suriye’de kalmasını tetikleyecek gerekçeleri azaltmaktır.

Gemi azıya alan ABD’nin İran’ı bölgede sınırlandırmada kararlı. Bu baskının 2020’ye kadar süreceği ise neredeyse kesin. 5 Mayıs tarihinde yürürlüğe girecek olan ikinci yaptırım paketiyle daha önce 8 ülkeye sağlanan muafiyetin de sona ereceği Washington tarafından ilan edildi. Önümüzdeki günlerde ekonomik yaptırımlara ek olarak askeri adımların gelmesi de şaşırtıcı olmaz. İran Devrim Muhafızları’nın terör listesine alınması bu adımların önünü açtı. Suriye’de önümüzdeki haftalarda İran’a bağlı milis güçlere yönelik askeri adımların gelmesi mümkün. Çokça tehdit savursa da İran askeri olarak ABD ile direkt karşı karşıya gelmeyi tercih etmez. Ancak vekil gruplar eliyle bir reaksiyon göstermesi de işin doğası gereğidir. İçeride ekonomik buhran ve toplumsal kriz, dışarıda ne zaman biteceği belirsiz savaş İran’ı daha yumuşak bir söylem ve kısmen geri adım atmaya zorlayacak gibi.

Tahran şimdilik ABD karşıtı söylem ve politikalara sahip olan ülkelerle var olan ilişkilerini koruma ve mümkünse geliştirme niyetinde. Yaptırımlara önemli bazı AB ülkeleri başta olmak üzere birçok devlet karşı çıksa da bu karşıtlık söylem düzeyini aşmış değil. 5 Kasım 2018 yılında açıklanan birinci dalga yaptırımlardan muaf tutulan ülkelerin bile İran ile ticaretinde ciddi düşüşler var. Şirketler ülkelerinin tavrının hilafına yaptırıma uğramamak için Tahran ile ticareti kısıtladı. Elde kalan yeniden nükleer programı başlatma kartının ya da petrol akışını kısmen etkileyecek olan Hürmüz Boğazı’na yönelik hamleler Tahran’ın içine girdiği dar boğazdan çıkması çok fayda etmez. Yine Afganistan, Irak ve Suriye’de farklı vekil gruplarla ABD hedeflerine yönelebilir. Adı geçen ülkelerdeki krizin derinleşmesi İran’ın buralara yaydığı gücünü ve kazanımlarını konsolide etme şansını hepten berhava eder.

Yaptırım konusuyla birlikte Ankara ve Tahran ilişkileri de yeni bir testle karşı karşıya. İran Dış İşleri Bakanı Zarif geçen hafta önce Şam ardından Ankara’yı ziyaret etti. Zarif’in Ankara ve Şam arasında bir yakınlaşmayı hedeflediğini mealen açıkladı. Ankara ve Tahran’ın olası yakınlaşma zemininin Kürt karşıtlığı olduğu sır değil.

Ek olarak yaptırımlar konusu. Birinci dosyada anlaşmaları görece kolay. Ancak 12 milyonu aşkın Kürt nüfusun yaşandığı İran, böylesi bir dönemde Kürtleri doğrudan karşısına almaz. Şimdiye kadar istediklerini daha çok Türkiye üzerinden yaptı. Malum hedef ise Türkiye ve Şam’ın anlaşarak ülkeyi 2010 öncesine yani tek hakimin Esad olduğu döneme döndürmek. Rusya’nın teşviki ile Erdoğan ve Esad arasında bir ortaklık sağlansa bile bunun İran’ın bir taşla birkaç kuş vurma hedefine ulaşmasına yetmeyecektir.

ABD ambargoları karşısında Türkiye’nin Tahran’ı tatmin edecek bir sonuç elde etmesi de oldukça zor görünüyor. Türkiye, ABD’ye karşı İran’ı tercih etmeyecektir. Asgari irade yolunu bulmakla birlikte yaptırımlardan korunmak için Tahran ile petrol ve gaz başta olmak üzere ticareti asgari düzeye çekecek.

Anlayacağımız İran’ı zor zamanlar bekliyor. Esas sorun ise ABD yaptırımlarından ziyade oligarşik Molla rejiminin hem içeride hem dışarıda anti demokratik, yasakçı, inkarcı mezhep politikalarıdır. Buradan doğru çıkışı aramadığı müddetçe de kendisi gibi ekonomik ve siyasi kriz yaşayan dost görünümlü otoktarik ve oligarşik müttefiklerinin pek faydası olmayacak.




Önceki Haber
1 Mayıs: İstanbul’da kutlamaların adresi Bakırköy
Sonraki Haber
Instagram ve estetik deneyimin krizi - Aude Lorriaux