Ana SayfaKitapPink Floyd eşliğinde ‘Bilinmeyen Sular’da – Sevtap Ayyıldız

Pink Floyd eşliğinde ‘Bilinmeyen Sular’da – Sevtap Ayyıldız


Sevtap Ayyıldız


Mevsim Yenice’yle yapılan bir söyleşide, öykülerinde ironiyi elden bırakmadığına dair soruya, “Kendimle ilgili büyük meseleleri de ironiyle karşılıyorum” dediğini okumuştum. Olaylara farklı açılardan, farklı duygularla bakabilmek hayatı renkli ve katlanabilir kılıyor, diye eklemişti. İşte sırf bu yüzden yeni öykü kitabı Bilinmeyen Sular’ı hemen okumak istedim. Hayat tüm olumsuzluklarıyla üzerimize doğru gelip yaşama sevincimizi tırtıklarken onunla dalga geçebilen öyküler okumak iyi gelecekti.

On öyküden birinde bulabildim aradığımı. Puantiyeli Plastik Bir Şemsiye’de. Bavulunu alıp giden bir koca, kalması için onu ikna etmeye çalışan karısı. “Gerekirse sana böbreğimi veririm ben, dedim” cümlesiyle başlıyor öykü. Kocası iş yerinde terfi alan kadın evlerindeki kutlama yemeğinde kabul edilemeyecek bir cümle kurar: “Evet bu kadeh Ahmet’e! Ama çok da abartılacak bir şey değil bence.” Ardından, “hep annem yüzünden” diye de kendince açıklama getirir, ama bunu Ahmet ve arkadaşları bilmez. Annesi başarıları abartmaya gerek olmadığını söylemiştir yıllarca. Ahmet ise terfisinden dolayı şımartılmak istenen bir kocadır. Kutlama yemeği karı koca arasındaki hesaplaşmaya döner ve Ahmet sevilmediğine, değersizleştirildiğine inandığından olsa gerek gider. Öykünün ilk cümlesi kocası gitmesin diye söylenmiştir çünkü annesi de çocukluğundan itibaren ona olan sevgisini bu cümle ile ifade etmiştir. Bazen mutlu yuvalarımızın katili istemeden de olsa annemiz olabilir. Bence atmosfer kurma açısından da oldukça başarılı bir öykü. Böbreğini verecek kadar seviyorsun ama bunu karşındakine anlatamıyorsun. Okurken eğlendiğimi söyleyebilirim.

Öykülere Pink Floyd şarkılarından alıntılar eşlik ediyor. Her öyküye farklı bir şarkı sözüyle giriş yapıyoruz. Sorrow, Bataklık Balığı öyküsüne çok yakışmış. Üzüntü, keder, matem öyküyü okurken hissedilenler. Bir kayıp var çünkü öyküde, itibar kaybı. Ressam John Rett Mill’in resimleri dolandırıcı iş adamının mal varlığına el koyulunca icra dairesi deposuna konmuştur ve resimlerinin akıbeti büyük bir yıkım olur ressam için. Öyküdeki ayrıntılar sayesinde anlatıcı Theo, ressam ve bataklık capcanlı durur karşımızda.

“Bataklığın tüm gerçekliğini, balçıklı suyunu, öyle güzel bir yorumla tuvale aktarıyordu ki, o alelade şey artık kusursuz güzelliğe, zamansız bir sanat yapıtına dönüşüyordu.” Bu cümleyi okuduğumda romantizm akımının resimdeki temsilcisi Delacroix’in bir sözü geldi aklıma: “Biz romantik olduktan sonra dağlar güzelleşti.” Ve ben de bu sözün ışığında öyküde anlatılan bataklığı, çinte kuşunu, kındıra otunu merak eder oldum. Öyküden daha fazla bahsetmek istemiyorum, mutlaka okunmalı. Yine de birkaç cümle alıntılamadan duramayacağım. “Çünkü itibar bunu gerektirir. Elden hiç bırakmamayı. Bir porselen fincan gibi dağılıp yok olmaması için sımsıkı tutmayı.”

İlk öykü kitaba adını veren öykü, Bilinmeyen Sular. Babasıyla rüyalarında konuşan, baba olmaktan korkan öykü kahramanımızdan dinliyoruz öyküyü. “Babam selam vermek için yatağından kalkıp yanıma gelmese de o gece rüyama geliyor.”

Geleneksel aile yapısı; anne her durumda yanındadır ama baba ulaşılmaz olandır. Rüyanda dilediğince konuşursun hatta öyküde olduğu gibi oyun bile oynarsın ama yüz yüze geldiğinde susarsın. Hayatta birçok şeyi, onun tarafından takdir edilmek için yaparsın ama o susar. O sustukça nereye ait olduğunu bilmezsin. Belki onun gibi olmaktan korktuğundan yuva kuramazsın. Öyküyle ilgili son sözü yazarımıza bırakıyorum. “Ayakkabılığın üstündeki çanaktan anahtarımı alırken arkamda bir tıkırtı duyuyorum. Dönüyorum. Uzaklaşan bir gölge, kendi yok. İçimizden biri rüyadan uyanmadan, çanağa bir sigara bırakarak kapıyı çekip çıkıyorum.”

Mevsim Yenice, Bilinmeyen Sular (Can Yayınları – 2019)

İki yıl üst üste Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödülleri’nde öykü dalında dikkate değer bulunan yazarımızın ilk kitabı Tekme Tokatlı Şehir Rehberi, 2019 Notre Dame de Sion Edebiyat Ödülleri’nde Mansiyon Ödülü’ne layık görüldü. Unutmadan eklemeliyim, altKitap Öykü Yarışması birinciliği de var, dolayısıyla ikinci kitapta öykülerden beklenti yüksek oluyor. Benim ironi beklentimi karşılamadı ancak öykücü her öyküsünde aynı dili, anlatım tarzını kullanacak diye bir zorunluluk da yok.

Dostlar Böyle Yapar Çünkü adlı öykü oldukça yalın. Öykü bitince ilk aklımdan geçen ne kadar basit bir öykü, oldu ama hemen durdum, zaten bize basit görünen şeyleri yazmak zor değil midir? Okurken bunu ben de yazarım dersiniz ama yazamazsınız.

Öykü atmosferi açısından farklı olan bir öykü C Blok Daire 10. Bir devlet görevlisinin tayini çıkar ve yeni görev yerinde lojmanına taşınmasıyla başlar anlatı. Öykü kahramanımız olan Bay Yeni’nin lojmanın eski sahiplerinin küçük kızı Suzi’yle tanışmasıyla devam eder. Lojmandakilerin tek eğlencesi güvercin yarışlarıdır. Distopik bir evrende geçiyor sanki olaylar. “Burada her şey tersine işliyor sanki. Geldiğimden beri böyle hissediyorum. İşleri yaptıkça çoğaltıyor, gün geçtikçe buraya alışacağıma uzaklaşıyorum.” Geçmişten gelen bir öykü, ellili yıllar. Bunu Suzi’nin öykü kahramanımıza yazdığı mektuptan anlıyoruz.

Pes öyküsü çok bildik bir konu üzerine kurulu; sonlandırılamayan evlilikler. On yıllık evli çiftin pes edip ayrılamaması. Oysa uzatmaları oynamanın faydası yok. Evliliğe hareket katmak için bir oyun geliştirirler ancak bu da sorunları çözmek için yeterli olmaz. “Konuşmadan bir süre bakışıyoruz. Birbirimizi bir yerlerden tanıyor, ama bir türlü çıkaramıyor gibiyiz.” Bazı evlilikler, başkaları gibi davransak hatta başkalarına dönüşsek de bir türlü renklenemiyor, iki kişilik yalnızlığımızda iç sıkıntımıza gömülüp yaşamaya çalışıyoruz.

Sade ve anlaşılır bir dille, hatta konuşma diliyle yazılan öyküler farklı çağrışımlarla kendisini okutmayı başarıyor ve her biri farklı bir tat bırakıyor. On öyküde de ben anlatıcı kullanılması samimiyeti ve inandırıcılığı artırıyor. Bilinmeyen Sular bir oturuşta okunabileceği gibi günlere yayıp bıraktığı etkiyi iyice sindirerek de okunabilir.