Ana SayfaYazarlarElend AydınPusula – Elend Aydın

Pusula – Elend Aydın


Elend Aydın


Kürt olup Kürtçe yazdığı için Ortadoğu ve dünyanın, onu tanımayıp okumayarak büyük bir edebi deryadan mahrum kaldığı sevgili Helîm Yûsiv’in bir kahramanı (“Jinên Quatên Bilind” adlı kitabından, Avesta Yayınları) “Pusula Hastalığı”na yakalanmıştır. Yani “bi nexweşiya pusûlayê keti bû”.

Duymuşluğumuz, görmüşlüğümüz ya da yaşamışlığımız var mıdır bilmem ama kahramanımız “hastalığı” gereği sürekli kuzeyi takip edip, göstermek istemektedir. Fakat eserde yazar sadece şöyle bir değinip geçmiştir aslında, ama okuduktan sonra o pusula, o kahraman, o pusulayı gösteren hasta kahraman, sürekli içimizde devinmektedir. Çünkü bu kasvetli günlerde, anlıyorum ki aslında “Nexweşiya Pusûlayê” (Pusula Hastalığı) okur okumaz içe işleyen bir tohummuş, bir buğday tohumu gibi mesela. Zamanla boy atıp yeşererek türlü türlü başaklarla kuzeyleşmekte, kuzeyi göstermekte; varoluşu bir tür “pusulaya” dönüştürmektedir.

“Kuzey neresi veya kuzey neden kuzey?” diye sorarken belleğimin arkeolojik bir katmanından; ”taşların ve ağaçların yosunlu tarafı, kuzey’dir, kuzeyi göstermektedir” diye bir cümle fırladı. Öyleyse yosunlar, kuytuluklar mıdır var oluşumuz? Kuzey olurken tenha ve yalnız da mı oluyoruz?

Bir zamanlar “Pusulasız Gemi” adlı bir radyo programına tutulmuştum. Esrik, anlamlı ve müzikli gidişatındaki pusulasızlık, güzeldi nedense ve şimdi düşünüyorum da o kuzeysizliğin güzelliği miydi? Biz böyle kelime kelime güneş görmemenin yosunlarına karışırken, pusulayı bulup uzun zamanlar boyunca kullanılmış olanlar ne düşünür, neler söyler acaba hakkımızda? Ne diyelim? Kalbimizdeki ışıklı pusulalar adına kızmayın bize, diyelim ve yosunlu kayalıklardan yuvarlanmamak için hayata sıkı tutunalım.

Tabi ki yine sen varsın Anne! Pek çok doğulu gibi, pusula’nın diğer bir anlamının (belki de gerçek anlamının) “mesaj”, “şifre” ya da “anlamlandırma ve selamlama” olduğunu biliyor ve her zor zamanda bana; “Şuna bir pusula yazsaydın, zor zamanlar yaşıyor”, “Şuna bir pusula yazsaydın yastadır”, “Şuna bir pusula yollasaydın çok zorlanıyor” derdin. “Derdin” diyorum çünkü sonrasında artık senin söylemene gerek kalmadan, kokuyu ya da haberi her aldığımda, telaşla pusulalar yazar ve yollardım bir pusula olarak, kuzeyi sen olan bir pusula olarak. Halen de böyle çünkü sen de kendine özgü bir pusula tohumu ektin kalbimize, sağlam ve seninle yürüyor oluşumuz bundan.

Peki ya Helîm Yûsîv’in “Pusula Hastalığı”na yakalanmış kahramanı bizsek? Arasak mı kendimizi o ince ama ağır kitabın sayfalarında? Kuzey yıldızına bağlasak kalbimizi pusulaya, kahramana ve kitaba gerek kalır mı peki? Tabi bir de şu var; Kürdistan paramparça olduğu için bir parçası kuzeydir ve sanırım “kahramanımız” biraz da “bu parçaya”, bu Kuzey’e tutulmuştur. Yani durum çok ciddi de olabilir. Paramparçalığın içinde bir parçaya “hastalanma” ve odaklanma en az Ortaçağ’ın pusulasız gemileri kadar riskli.

Nerede kaldık, ne dedik, hangi kuzey’e gösterdik, bilinmez ama akşam akşam kalbimizin ritmine karışmış bir pusula “her şey güzel olacak” diyor. Her şey çok güzel olmalı, değil mi sevgili kuzey, kuzeyli ve pusulalar! Ama hastalanmayalım, bizi hasta etme sevgili Helîm Yûsîv; bir kuzey hastası pusula değil, kuzeyin ta kendisi olalım doğu, batı ve güney de olabildiğimiz gibi.