Ana SayfaÇalışma YaşamıKamu Emekçileri Hareketi ve Kürt emekçiler – V

Kamu Emekçileri Hareketi ve Kürt emekçiler – V


Nejat Uğraş*


KESK’e Dönük Masa Başı İmal Operasyonlar-2

13 Şubat 2012 “3K” Operasyonu

KESK’in 2011 Temmuz ayında gerçekleştirdiği 4. olağan genel kurul sonrası oluşan demokrasi ve barış ittifakı ile başlayan AKP iktidarındaki rahatsızlık KESK’i motive eden bir güce dönüşüyordu. Özellikle toplu görüşmelerde yandaş sendikanın iktidarla olan yakınlığının KESK tarafından deşifre edilmesi, KESK’i daha da hedef haline getiriyordu. Yanı sıra 21 Aralık 2011 grevi ve 4688 sayılı sahte yasaya muhalefet, demokrasi amaçlı geniş kitlelerce ortaklaştırılan eylemler hükümeti daha fazla sıkıntıya sokmuş ve rahatsız etmiştir. Başta sağlık iş kolu olmak üzere işkollarının yürüttüğü ve AKP’yi iyice zorlamaya başlayan eylemler bu korkuyu arttırmıştır.

AKP’nin sağlıkta dönüşüm programının son çıkarılan Sağlık Bakanlığı KHK‘sı ile tamamlanmak istediği bir süreçte, SES’in iş güvencesi ve halkın sağlık hakkı için verdiği mücadele kitlelerde karşılık bulmuştu. Hükümetin “sağlığı parasız hale” getirdik böbürlenmeleri ve sağlık üzerinden devşirdiği oyların heba olmasına izin verilmeyecekti. Buyruk kesindi. Yanı sıra TBMM’ye sevk edilen 4688 sayılı Sendikalar Kanunu adeta Memur-Sen/ AKP uzlaşması ile tek sendika yaratmaya dönük olarak hazırlanmış ve buna karşı KESK’in ve bağlı sendikaların muhalefeti hükümet karşı ciddi bir dirence dönüşüyordu. Bu muhalefeti etkisizleştirmek ve direnci kırmak için büyük ve gürültülü bir operasyon gerekecekti. Bu kez hedef KESK’li kadınlardı.

AKP’yi korkutan en önemli mücadele alanı yürütülen kadın mücadelesi olmuştur. Erkek egemen anlayışın kristalize hali olan AKP’nin, kadınların bu kadar aktif olduğu bir örgüte anlayışla yaklaşması beklenemezdi. Bu, partinin kuruluş felsefesine aykırılık teşkil edecekti.

2012 yılında 8 Mart’ın tatil ilan edilmesi amacıyla açıklanan mücadele programı, 4688 yasaya karşı oluşturulan program, kamusal hizmetlerin piyasalaştırılmasına karşı yükselen mücadele ivmesi KESK’e yönelik yeni bir operasyonun öncülleri gibiydi adeta. Bu kez de; KESK, SES ve TÜM BEL SEN’in genel merkezleri basılmış, 15 kadın yönetici ve üye evleri basılarak gözaltına alınmışlardır.

Operasyonun kapsamı ve içeriği

Ankara Özel Yetkili ve Görevli Cumhuriyet Başsavcılığının 2009/304 soruşturma nolu dosyası kapsamında gözaltına alınan kadın sendikacılar emniyette tutuldukları 3 günlük zaman zarfında “niye gözaltına alındıklarına” dair bilgi verilmemiştir. Kadınlar, soruşturmadaki gizlilik kararı nedeniyle emniyette susma haklarını kullanmışlardı. Gözaltının 4. gününde Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı kadınlara soruşturma dosyasını göstermemiş, sadece birkaç soru sormuştur. Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı’nın bu tavrı soruşturma dosyasının belirli bir merkezden hazırlandığının teyidi niteliğindedi.

Savcının sorduğu sorulardan bir tanesinin içeriği şöyleydi: “2009 yılında gözaltına alınan bir sağlık çalışanının bilgisayarında bulunduğu iddia edilen ve kadın emekçilere ait olduğu söylenen ‘özgeçmiş’ raporlarından hareketle bu yazıların yasa dışı bir örgüte (KCK) verilip verilmediği?” Gözaltına alanın kadınlarım tamamı böyle bir özgeçmiş yazmadıklarını, bunun bir kurmaca olduğunu, belgenin imzasız, el yazısız, kim tarafından yazıldığı belli olmayan bir bilgisayar çıktısı olduğunu belirtmişler ve suçlamayı reddetmişlerdir. Kaldı ki bu belge 2009 yılında KESK ceza soruşturmasında açığa çıkmıştı. İkinci önemli iddia ise 3-4 ve 17-18 Ocak’ta Diyarbakır’da yapıldığı öne sürülen toplantılardır. KESK’lilere yönelik İzmir davasında yine bu toplantılar gündeme gelmiş, Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü İzmir 8. Ağır Ceza Mahkemesi’ne böyle bir toplantının yapılmadığını bildirmişti. İddianamede, bu toplantıya katılmaya delil olarak Diyarbakır’a gidiş-geliş uçak biletleri konulmuş ve iddiada ısrar edilmiştir.

Savcılık, kadın emekçilerin sendikaların kadın komisyonlarında alınan kararlar çerçevesinde katıldıkları toplantıları, 8 Mart etkinliklerini, Barış İçin Kadın İnisiyatifi Etkinliklerini, tutuklu sendikacıların davaları ile ilgili açıklamalar ve bunun gibi tamamen sendikal faaliyet kapsamında gerçekleştirilen yasal ve demokratik eylem ve etkinlikleri dahi suç kapsamında değerlendiren bir yaklaşım içerisinde olmuştur. Kadın emekçiler, sendikal etkinlikler kapsamında katılmış oldukları faaliyetlerini anlatmış, bunun yasal hakları olduğunu ifade etmişlerdir.

Savcılık, mahkeme kararıyla kadın emekçilerin üç yıl boyunca iletişimlerinin (telefon ve e-mail) izlenmesi ve dinlenmesini sağlamış, bilfiil peşlerine polis takarak fiziki takibe almıştır. Ancak üç yıl boyunca örgütleri olan sendikaları dışında başka herhangi bir örgütle ilişkileri olduğunu tespit edilememiştir. Buna rağmen kadın emekçiler yasa dışı silahlı örgüt üyesi olma iddiasına maruz kalmışlardır. Ve hatta iddia makamı, 1995’ten beri konfederasyonun kuruluşunda yer alan kurucu üye ve aktivist kadın emekçilerin KCK tarafından KESK’e sızdırıldığı iddia edebilmiştir!!! Pes doğrusu…

Savcılık, AKP iktidarı dönemince izlediği yolu izlemiş ve emniyetin yönlendirmesiyle hareket ederek “sanık lehine delil toplama”, “masumiyet karinesi” gibi ceza hukuku ilkelerini çiğneyerek, daha dava dahi açılmadan emekçi kadınlara suçlu muamelesi yapmış ve tutuklanmalarını istemiştir.

Gözaltının 4. günü akşamı Ankara 11. Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemesi Hakimi kadın emekçilerin dokuzunu tutuklamış, beşini adli kontrol şartıyla serbest bırakmıştır. Aynı şekilde itham edilen ve delil(sizlik)ler bakımından aynı konumda olan on dört kişiden beşi adli kontrolle serbest bırakılırken, dokuzunun tutuklanması emniyetin, mahkeme üzerindeki etkisi olarak yorumlanmıştı.

Kadın emekçilerin ilk duruşması 4 Ekim tarihinde yapılmış ve “örgüt üyesi” altı kadın tahliye edilirken üç kadının tutukluğunun devamına karar verilmiş ve ikici duruşma 13 Aralık tarihine ertelenmiştir. 13 Aralık tarihinde yapılan duruşmada geri kalan üç kadın emekçi de tahliye edilmiştir.

Üç yıl boyunca hiçbir delil bulamayan emniyetin tam da 8 Mart öncesi kadın sendikacıları gözaltına alıp tutuklattırması KESK’in kadın mücadelesini engellemeye ve sekte vurmaya yönelik bir girişimdir. Operasyon emekçilerin hafızasında “3K” olarak yer almıştır: Kadın, Kürt ve KESK’li… Bu tanımlama bile özelde tek başına, operasyonun hangi saiklerle yapıldığını yeterince anlatmaktadır.

Bu operasyon sonrası yeni ve büyük bir dalganın daha yolda olduğuna dair kanılar güç kazanmaya başladı. Ankara polisi, emekçilerin bu kanılarını gerçeğe dönüşmesinde fazlaca vakit kaybetmeyecek ve düğmeye 25 Haziran’da basacaktı.

25 Haziran operasyonu

Terörle Mücadele Şubesi’ne bağlı polisler, Kürdistan Topluluklar Birliği (KCK) operasyonu kapsamında Ankara’da KESK Genel Merkezi ile KESK’e bağlı Eğitim-Sen, Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES), Büro Emekçileri Sendikası (BES), Enerji Sanayi ve Maden Kamu Emekçileri Sendikası (ESM), Tüm Bel-Sen, Haber-Sen ve Tarım Orkam-Sen’in genel merkezlerine, şubelerine ve kamu emekçilerinin evlerine sabah baskın yaptı. Haklarında yakalama kararı çıkartılanların 57 kişinin 33’ü Ankara’dan, geri kalanı ise Diyarbakır, İstanbul, Ağrı, Bitlis, Siirt, Adana, Eskişehir’e görev yapan emekçilerden oluşuyordu. Gözaltına alınanaların büyük çoğunluğunun sendika yöneticisi ve tamamı Kürt olan 71 kişilik listede sendika aktivistlerinin 57’si derdest edilerek gözaltına alındılar. Gözaltına alınan, evleri aranan 71 kişilik listenin dökümünü incelediğimizde seçilen aktivistlerin hepsinin sendika içerisinde aktif bir görevinin olduğunu görebiliyoruz.

Polis sorgusunda susma hakkını kullanan Kesk’li sendikacılardan adliyeye getirilen 44 kişilik ilk gruptan 22’si tutuklanarak cezaevine yollandı. Ertesi gün adliyeye getirilen 13 kişilik ikinci gruptan 6’sı daha tutuklanarak cezaevlerine yolladılar. Toplamda 28 kişinin tutuklanmasıyla sona eren bu büyük operasyonun akıllarda bıraktığı ilk iz, 12 Eylül’de dahi sendikalara yönelimde böylesi pervasız bir operasyonun yapılmamış olmasıyla ilgiliydi. İlk defa bir konfederasyon başkanı, sendika yöneticisi 56 üye bir operasyonla gözaltına alınıyordu. Operasyon kapsamında 15 sendika üyesinin evi aranmış, bazıları hakkında yakalama kararı çıkartılmıştır.

Operasyon öncesi yapılan polis hazırlığı yöntem itibariyle diğer operasyonlardan ayrılan bir yana sahiptir. Özellikle bütün üyelerin aktif olarak uzun sürelerle dinlenmesi, sendika genel merkez ve şubelerine kamera ve böcekler yerleştirilmesi, sendika genel merkez ve şubeleriyle; aktivistlerin gittikleri sosyal mekanların ortam dinlemesi yöntemiyle dinlenmesi, aktivistlerin fiziki takibi, fotoğraflama ve kameraya alma gibi türlü polisiye tedbirlerle operasyona sıkı bir hazırlık yaptığı anlaşılan polisin, bu hazırlıkla savcı ve hakimi etki altına alarak tutuklamaların sayısını maksimum düzeyde tutma isteğinde olduğu anlaşılıyordu.

Gün sonunda 17’si kadın 69 KESK üyesi tutuklu veya hükümlü hale gelmişti. KESK yüzde 50’ye varan oranla en fazla kadın üyesi olan konfederasyondur. Sadece bu istatistik bile operasyona maruz kalması için sağlam bir gerekçe olduğunu varsayabiliriz

25 Haziran’ın anlamı

Gözaltına alındıktan sonra serbest bırakılan KESK Genel Başkanı Lami Özgen, Adliye’den çıkarken yaptığı açıklamada, son birkaç ayda arka arkaya KESK’e yapılan bu operasyonların, KESK’in fiili sendikal mücadelesine karşı bir saldırı olduğunu söylemiş ve devamla şunları belirtmişti: “Bu operasyonlar KESK’in yürütmüş olduğu fiili meşru sendikal mücadeleye yönelik KESK’in içinde bulunan devrimci, demokrat, yurtseverlere yönelik geliştirilen bilinçli, kasıtlı ve programlı yönelimlerdir. Bu yönelimlerin, yürüttüğümüz sendikal haklar ve özgürlükler mücadelesini kriminalize etme, içselleştirme, gözden düşürme, etkisiz hale getirme ve bize geri adım attırma ve boyun eğdirmeye yönelik olduğunu biliyoruz. Ama öyle bir mücadele geleneğinden geliyoruz ki asla bu baskılara karşı boyun eğmeyeceğiz.” Bu, KESK’e yönelik politik kontrol operasyonlarının amacını özetliyordu.

KESK, kendilerine yönelik baskıların nedenini ‘4+4+4’ yasasına, 4688 sayılı sendika yasasına, güvencesiz ve esnek çalışmaya, toplumsal cinsiyet eşitsizliğine ve Kürt sorununda güvenlikçi politikalara karşı çıkmak olarak gösteriyordu.

Özellikle KESK’in 21 Aralık grevi, 28 Mart’ta  ‘4+4+4’ yasasına gösterilen direniş ile toplu sözleşme sonrası yapılan grevi hükümeti ciddi oranda zorlamış ve rahatsız etmiştir. Karşısında muhalefet istemeyen AKP hükümeti, siyasal sürecin aleyhine döndüğü her süreçte kendisi gibi düşünmeyen herkesi gözaltına alarak gidişatı sekteye uğratmaya dayalı psikolojik harekatın tüm olanaklarını kullanmaktan geri durmuyordu. Her türlü sözün ve eylemin terörize edildiği, devlet-AKP çizgisinin dışında kalan herkesin,her kesimin polis-yargı sultası altında tutulduğu yeni bir istibdat rejiminin kurulmak istendiği karanlık bir zamana nicedir göz kırpılıyordu.

25 Haziran operasyonu hakim kılınmak istenen korkunun toplumun bütün hücrelerine nüfuz etmesini amaçlayan ve Kürtlerin örgütlü bütün kurum,kuruluş ve örgütlerin kriminalize ederek güçten düşürmeyi,daraltmayı,dağıtmayı esas alan bu yaklaşımın temelinde KESK’i göçertmeyi hedefleyen “düşman hukuku” çerçevesinde kurgulanmış ve hayata geçirilmiş bir operasyon olarak kayıtlara geçiyordu.

Özel yetkili mahkemelerin kaldırılması öncesi son operasyon olma özelliği de taşıyan bu müdahale belki de daha büyük ve daha sarsıcı bir içerikle kurgulanmıştı.

Özellikle Kürt sorununda yanaşılan “güvenlikçi” limana demir atarak bütün muhalefeti kalu beladan kalma polis marifeti ve yargı tedbirleriyle güvenlik cenderesi içerisinde etkisizleştirme gibi bir yönteme başvurulması “başarırsak iktidarımızı tahkim ederiz” saikiyle kurgulanmıştı. Yapılan hamlelerle KESK gözden düşürülecek “aynı zamanda karşı-devrimci baskının nispî başarısını sanki tarihin doğal akışıymış gibi” kitlelere sunum yapılacaktı.

25 Haziran 2012 operasyonu 10 yıllık tasfiye dalgasının son büyük operasyonuydu. Çünkü 2013 yılı Türkiye Cumhuriyeti açısından devlet içinde paralel devlet kuran bir yapının iktidarı ele geçirme hamlesine karşı hükümetin gösterdiği direncin kanlı bir hesaplaşmaya dönüşeceği güç savaşlarının gündemden düşmeyeceği yeni bir zaman-zemin içinde dahi KESK ve Kürt emekçiler unutulmayacaktı. Devlet içerisinde düşmanlaşan güçlerin KESK ve Kürt sevdası düşmanlığa rağmen hararetini korumaya devam edecekti.


*Yurttaş


Nejat Uğraş’ın altı bölümlük dosyasının önceki bölümlerine aşağıdaki bağlantılar üzerinden bakabilirsiniz:

Birinci bölüm: Emekçilerin Onur ve İsyan Yürüyüşünün Kısa Tarihçesi

İkinci bölüm: Kürt Emekçilerin Örgütlenmesi

Üçüncü bölüm: Kürt Emekçiler Ölüm Menzilinde

Dördüncü bölüm: KESK’e Dönük Masa Başı İmal Operasyonlar

Previous post
Mülteci yardım gemisi kaptanı ödülü geri çevirdi: Karar verici otoritelere ihtiyacımız yok
Next post
Soyer: İzmir'de yanan alan 500 hektar değil, 5 bin hektarın üzerinde