Ana SayfaYazarlarElend AydınKırık bir aynanın izinde – Elend Aydın

Kırık bir aynanın izinde – Elend Aydın


Elend Aydın


Benim annem senin annenden daima bilgedir. Anne ve şükür ki başka bir hayata gidişini göremediğin annen, gözlerimden öptü geçenlerde. Hepimizin aklında sen. Herkes, başta annen olmak üzere herkes biraz yetim, biraz sessiz, biraz yitik. Ama klasik dramatize edici yaklaşım aşıldığında herkes sen’dir artık, daha fazla sen ve hayat daha fazla seninle dolu.

Scarlett Johansson’ın harika performansıyla (aynı harika performansını “İnci Küpeli Kız”da da gördük) Lucy’i izledim tekrar. İlk izlediğimde saçma bir aksiyon bulamacı diye yüz çevirdiğim bu film de meğer sen’i anlatıyormuş! Zira kuantumik düşünce ve enerjinin yüzde yüze ulaşmasıyla boyut değiştiriyor ve Lucy  yok oluyor. Yani aslında Lucy artık her yerde oluyor ve evrendeki her şeye karışmış oluyor.

Bu bana kara-karanlık-enerjiyi de anımsattı biraz. Son bilimsel bulgulara göre evrenin aşağı yukarı yüzde seksen beşini karanlık madde, yani gözle görülmeyen madde oluşturuyor -ki geri kalan azını ise (yüzde on beş) taşlar, ağaçlar, yıldızlar ve gözle görülebilen her şey oluşturuyor.

Belki filmde Lucy’nin kara bir dumanı anımsatan “gidişi” de karanlık maddeyi düşünmemi etkiledi ama mesele şu; Lucy de karanlık madde gibi gözle görülmez olunca “her şey” oluyor ya da evrenin yüzde seksen beşini oluşturuyor. Öncesinde bizimki gibi sınırlı mı sınırlı bedeniyle evrenin yüzde sıfır bile değilken…

Bir de görebildiğimiz, böbürlenerek isimler, anlamlar taktığımız “şeyler” evrenin sadece yüzde on beşi ise o zaman varoluş dediğimiz bu muazzam yanılsama nedir?

Benim annem senin annenden daha bilgedir, bunu annem de bilir herkes de. Üstelik şimdi seni seven herkesin gözlerine yerleşmiş mağrur, mütevazı ve sevecen bilgeliğini çok sevdiğin kuşlar, çiçekler, bulutlar, şarkılar ve mekanlarla daha fazla sahici, daha fazla yakın. Kuantumik sınırsızlığı da senden öğreniyoruz böylece.

Lidia bizim güzümüze geldiğinde
içindeki kışla, yalnız bir düşünceyi
koruyalım; ne başkasının sahip olduğu baharı
ne de şimdilik, ölmüş olacağımız yazı
yalnızca geçmekte olandan kalanı
yaprakların onları değişik kılan şu anki sararması gibi*

“Şimdilik ölmüş olacağımız” bir yaz rüyası görsek de “bizim de güzümüz” gelecek Anne. Bizim de güzümüz gelecek dedim ve çok sevdiğin direnişçilerden birini, Bobby Sands’i hatırladım. O; can verirken damla damla ölüm orucuyla; “bizim de güzümüz gelecek” diyor, “ama biz olmayacağız orada” diye de ekliyor.

Gelecek olan gün ve güz; ve bizim orada olamayacak olmamızın manası nedir anne, sen söyle? Orada ya da burada olmamak; “şeylerin” yüzde seksen beşini göremeden kendini “görür, görünen” olarak görmek nasıl bir körlüktür?

Bu aralar, gözlerimi yumduğumda gördüklerimin, uzayın sonsuzluğuna benzediğinin farkına vardım. Ama gözlerimi açtığımda gördüklerimin, uzayın sonsuzluğuna benzediğinin farkına vardım. Ama gözlerimi açtığımda, gördüğüm hiçbir şey sonsuz değil!

Üstelik bu aralar baktığım tüm aynalar kırık. Ama o kırıklıklarda bir ışık parlamakta deli deli. Çocukken; geceleyin, aynalara bakmamamızı isterdin, delirmeyelim diye. Demek ki, aynalarda saklı bilgeliğin delirtici ışığını biliyor, varoluşumuzu başka boyutlara taşıyan gecenin kırık aynasında düşüp kaybolmayalım diye kolluyordun bizi, şimdi de binbir türlü beladan kolladığın gibi.

Bu sabah, bir bulutun altına yapışmış minik bir gökkuşağı gördüm anne, ağrıyan kolumla (Sanki kolunun ağrısını çekiyor şimdi benim kolum) “binbir işaret, bugün mutlaka yazmalıyım” dedim istirahatta olan kollarıma rağmen. Gökkuşağı, yıldızlar tuhaf danslarla el sallayan şu akşam bulutları; her şey bir işaret ve sirayet!

Yüzde on beşlik bir varoluştan yüzde seksen beşe geçtin, bu yüzden kör gözlerimizle göremiyoruz seni, bağışla! Her şeyi ve herkesi gördüğün için bilgi veren cümleler kurmaya gerek yok. Yazdan kalbimizde yağan kar tanelerin ve ruhumuzun sahrasında boy veren sarmaşık ve papatyalarla seviyoruz seni.

Kırık aynaların peşine düşüp kaybolmayalım diye bizimlesin… Yas yok anne, yaz var. Senin sonsuz berrak ve sevgi dolu yazın.

Not: Evrenin yüzde seksen beşini oluşturan bir olay-olguya “karanlık” (madde) demek de antroposantrizmin (insan-merkezlilik) getirdiği körlük ve bilgiçliğin alasıdır, değil mi?


*Fernando Pessoa, “Uzaklıklar”, Eski Denizler

PAYLAŞ:
    WhatsApp'da Paylaş!   Telegram'da Paylaş!     Yazdır   E-Posta Gönder

Önceki Haber
Bayram tatilinde 50 kişi hayatını kaybetti
Sonraki Haber
Taraflardan 'güvenli bölge' açıklamaları: Kim ne diyor?