Ana SayfaManşet“Açların Şöleni” üzerine – Esma Özlen

“Açların Şöleni” üzerine – Esma Özlen


Esma Özlen


Didier Daeninckx, Açların Şöleni’nin de Komün günleri romanın başkahramanı olan Yahudi sürgünü Portekizli bir gazetecinin gözünden anlatıyor.

“Artık daha fazla imtiyaz ve baskı istemiyoruz, aklen ve bedenen başkalarından daha zayıf olanların da aynı şekilde var olma haklarının olduğu bir toplum oluşturacağız.”

Maxime Lisbonne, hayatının büyük bir kısmını sürgünde geçirmiş, karşılaştığı zorlukların üstesinden gelmiş, bulunduğu bölgelerdeki politik dönüşümleri, sosyo-ekonomik dalgalanmaları iyi gözlemlemiş birisi. Sürekli idam cezasına çarptırılan ama idam mangasının önünde de dimdik durabilmeyi başaran, devrime gönül vermiş, ilk kez ordudayken tiyatro eğiliminin olduğunu keşfetmiş bir asker. Beni en çok heyecanlandıran yer işte tam da burası. Tiyatro, Komün sahnesinde önemli bir yerde duruyor. Lisbonne’un tiyatroya gönül vermiş birisi olması onun hayalperest kişiliği ve dönemin içindeki atmosferi nasıl daha yaşanılır kılma isteğiyle de yakından ilgili. Tiyatroya yer verilmesi romana ayrı bir hava katmış. Bu romanı bilindik kuru bir tarihi anlatım olmaktan kurtarmış. Lisbonne, yaşadığı tüm serüvenleri kendi hayatını bir tiyatro sahnesine çevirerek yaşayan biri. Hastaneye kaldırıldığında, mahkemeye çıkarıldığında, disiplin cezasına çarptırıldığında, işkence gördüğünde…

“Her şeyi kabul ediyorum, hayatım boyunca üstlendiğim bütün rolleri. La Belle Poule’un kapkara güvertesinde Çaylak Miço, Sivastopol Kuşatması sırasında sahneye konan oyunda Zouave askeri oyuncusu, Cezayir’de kepaze olmuş bir asker, bir komedyen ve hatta neden olmasın bir soytarı, imparatorluğun mezar kazıcısı, Komün’ün Turcoslarının albayı, Louis Michel’in yoldaşı ve eserlerinin sahneye koyucusu, Château-d’Eau barikatlarında ölüme terk edilen kişi, hiç desteği olmayan bir sakat, idam mahkûmu, Kaledonya sürgünü, kostümsüz tiyatronun yaratıcısı, Bouffes-du-Nord yöneticisi, ucuz lokanta işletmecisi, yayınlarına son verilen bir yığın gazetenin kurucusu, hatip, dişleri dökülmüş aslan terbiyecisi, milletvekili adayı, başarısızlığa mahkûm bir komisyoncu, sadık bir eş ve candan bir baba… bunların hepsi.”

Lisbonne, tarihin tesadüflerden ibaret olduğunu düşündüğü için kaderine boyun eğen bir figürdür aslında. Ancak özgürlüğüne düşkün ve kendisi için zorunlu olan eylemi gerçekleştirir. Cumhuriyet için savaşır. Çünkü onu Fransız halkına bağlayan şey kafasındaki sonsuz özgürlük tahayyülüdür. Bu yüzden savaşmaktan bir an olsun vazgeçmez. Hatta sanki bilerek ve isteyerek disiplin cezasına çarptırılmanın yollarını arar durur. Bu onun için tıpkı bir oyunda kendini seyirciye sunan bir oyuncunun görsel seremonisi gibidir. Lisbonne, disiplin kıtalarına gidebilmeyi başardığı gibi orada kendisini ödüllendirecek olaylara nüfus etmesini de başarır. Mesela Orleansville Hastanesinde çıkan bir yangında gösterdiği fedakârlık, onun affedilmesini sağlar ve Lisbonne Fransa’ya döner. 1870’e kadar des Follies-Saint-Antoine Tiyatrosu’nu yönetir. Fakat maddi imkânlarının elverişsiz olması, onun eline tekrardan silahı alarak Versaillais’ya karşı Issy’yi, Vanves’i, Malakoff’u savunmasına neden olur. Yaralanarak, esir alınır ve sonra da idama mahkûm edilir. Lisbonne’un bu cezası sonradan zorla çalıştırılmaya çevrilir ve af çıkınca da Lisbonne, Fransa’ya geri döner.

Lisbonne, varoluşunu dışa vurduğu mektupları, Alexander Dumas’nın Kean’ı eşliğinde, okyanusları aştığı uzun yolculuklarda yazmıştır. Romanın yoğun bir şekilde tiyatro eserlerinden bahsedildiği bölümleri, bir geminin güvertesinin aniden, yüzen bir tiyatroya dönüştüğü sahnede görebiliriz.

Lisbonne, Fransa’ya geri döndükten sonra adına bir dayanışma gecesi düzenlenir. Tüm oyuncu, şair, müzisyenler yeteneklerini onun için sergilerler. Toplanan bağışlar, Lisbonne’a verilir. Bouffes-du-Nord’da tiyatro yöneticiliği yapmaya başlar. Kapıcılar Casino’su ve Devrimci Patates Kızartmaları gibi kabare girişimleri olur. Oyunlar oynanır fakat kasa hep boştur. Lisbonne, her ne kadar neşesini yüzünden eksik etmese de maddi sıkıntılardan dolayı artık daha fazla devam edemez tiyatroya ve köşesine çekilir. Tam 66 yaşında Ferre Alais’de ölür.

Açların Şöleni, Maxime Lisbonne gibi tiyatro sevdalısı, devrime gönül vermiş bir askerin hayatını ve mücadelesini, komün barikatlarından tiyatro sahnelerine taşır mı bilmiyorum. Bu kitap ile belki tiyatro sahnelerine yeniden konu olur Paris Komünü. Kim bilir!


Yazarın önceki yazıları:

Ümitvâr bekleyişimiz – Esma Özlen

Hayat çakıllarla dolu bir yol – Esma Özlen

Başka bir ilişki kurma biçimi olarak dostluk – Esma Özlen




Önceki Haber
HDP'nin önündeki ailelerin eylemi: Kim ne diyor?
Sonraki Haber
Kaftancıoğlu üzerine: Hukukun bağımsızlığı mümkün müdür? - Cengizhan Kaptan