Ana SayfaÖzelKızıltepe JİTEM Davası: Son duruşma ya da cezasızlık ve aklama rejiminin anatomisi

Kızıltepe JİTEM Davası: Son duruşma ya da cezasızlık ve aklama rejiminin anatomisi

HABER MERKEZİ  – Kızıltepe JİTEM Davası’nda 9 Eylül günü kararı açıklayan mahkeme heyeti, davanın zamanaşımından düştüğünü bildirdi ve tüm sanıklar hakkında beraat kararı verdi. Kayıp yakınlarının avukatlarından Erdal Kuzu bu kararı “Bu, devletin Kürtlere karşı tarihsel refleksidir” sözleriyle yorumladı. Gazete Karınca’dan Ümit Tanışır, Hafıza Merkezi ekibiyle beraber davayı takipteydi. ‘Yüzleşme’den ‘cezasızlık ve aklama davası’na dönüşen davanın son duruşmasına yakın plan yapıyoruz.


İzlenim: Ümit Tanışır


Mardin’in Kızıltepe ilçesinde 1992-1996 yılları arasında 22 insanın zorla kaybedilmesine ilişkin açılan ve kamuoyunda “Kızıltepe JİTEM Davası” olarak bilinen dördü asker, beşi köy korucusu dokuz sanık hakkında açılan davanın karar duruşması 9 Eylül Pazartesi günü Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yapıldı.

Mahkeme heyeti, davanın zamanaşımından düştüğünü ve tüm sanıklar hakkında beraat kararı verdiğini açıkladı.

Böylece müzakerelerin devam ettiği 2014 yılında açılan ve bir “yüzleşme davası” niteliğinde olan dava, beraat kararıyla birlikte bir cezasızlık ve aklama davası örneğine dönüştü.

Duruşma sonrasında basın toplantısında yaptığı konuşmada 12 insanın kuyularda bulunduğunu hatırlatan avukat Erdal Kuzu’nun dediği gibi; “Bu karar güç dengelerindeki değişikliklerle ilgili. Yeniden yargılama konjonktüre bağlı. AKP’nin 2015’ten beri yaptığı yeni ittifaktan dolayı bu nitelikteki dosyalar kapatılmaya çalışılıyor.”

Kızıltepe JİTEM Davası, cezasızlık politikasının geniş ve sistemli yapısını gözler önüne seriyor. Son duruşma üzerinden davaya bakıyoruz…

Duruşma salonunun genel görünümü ve duruşmaya katılım

Saat 9.30 itibarıyla duruşma salonunun olduğu koridor boştu. Katılan avukatları ve muhabirler duruşmanın başlamasını bekliyordu.

Mübaşir saat 10.00’da duruşma için bekleyenleri duruşma salonuna aldı. Salon oldukça küçük ve yetersizdi. Başlangıçta izleyici sıralarının yarısı boşken mahkeme heyetinin gelmesine doğru salon doldu.

Duruşmaya kayıp yakınlarının avukatları Senem Doğanoğlu, Erdal Kuzu, Nuray Doğan, İnsan Hakları Derneği (İHD) Mardin Şube Başkanı avukat Fevzi Adsız ve sanık avukatları ile başka bir suçtan tutuklu sanık Mehmet Salih Kılınçaslan Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile katıldı.

Hafıza Merkezi’nden avukatlar Esra Kılıç ve Özlem Zıngıl ile Hafıza Merkezi kurucularından avukat Emel Atak Türk, İHD Genel merkez avukatlarından Nilay Nayman, AGOS, Cumhuriyet, Mezopotamya Ajansı (MA) ve Anadolu Ajansı (AA) muhabirleri de duruşmayı izledi.  CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu da davayı izleyenler arasındaydı.

Duruşma bir saat gecikmeyle kimlik tespiti ardından başladı. Bir önceki celse savcılık tarafından verilen mütalaaya ilişkin kayıp yakınlarının avukatlığını yapan Erdal Kuzu söz aldı.

Duruşmaya dair

Katılan avukatı Kuzu, mahkeme heyetinin bir saat gecikmeyle davaya başlamasını eleştirdi ve bu konuda heyetten bir açıklama beklediğini belirtti.

Savcılık mütalaasına ilişkin tevsidi tahkikat talepleri olduğunu söyleyen Kuzu, “Savcılık makamı beraat istemesini dava dosyasında bulunan tanık ve müşteki beyanlarına dayandırmış ancak tüm tanıklar ve müştekiler sanıkların suçlu olduğunu belirtiyor. Acaba iddia makamı başka bir dosyaya bakarak mı mütalaa hazırladı?” diye sordu.

1992-1996 yılları arasında işlenen cinayetlere dair ayrıntılı beyanların var olduğunu belirten avukat Kuzu, kovuşturmanın genişletilmesi talepleri olduğunu ifade edip taleplerini şöyle sıraladı:

  • Özellikle Yusuf Çakar ve Yiğit ailesi cinayetlerinin birbiriyle bağlantılı olmasına rağmen  mahkeme heyeti bu bağlantıya dair bir kovuşturma yapmadı. Olayda ismi geçen örgüt üyelerinin bağlantılarının ve iki cinayet arasındaki bağlantının incelenmesi gerekiyor. Bu kapsamda Bahri Yiğit ve Eyup Yiğit’in dinlenmesini, Birlik ailesinin Kızıltepe Cezaevi avlusundan o dönemde kaçırıldı ve konu kapsamında Kemal Birlik ve Hüsnü Acay’ın ifadelerinin alınmasını talep ediyoruz.
  • Bu cinayetlerin devlet içerisinde yapılanan JİTEM tarafından işlendiği ve JİTEM’in varlığı bir tek iddianameyi hazırlayan savcılık tarafından kabul edildi. Mahkeme heyetinin de bu yapılanmayı kabul etmesini ve bunların bu cinayeti işlediğine kanaat getirmesini talep ediyoruz. JİTEM yapılanmasına dair eski Cumhurbaşkanlığı Defterdarlığı’nda çalışan Kutlu Savaş’ın hazırladığı raporun dosyaya eklenmesini istiyoruz.
  • Yine Kızıltepe’de kazılan 3 kuyu da 4 cenazenin kimlik tespiti gerçekleştirilmiştir. 1995 yılında Mahmut Abak’ın cenazesinin bulunduğu kuyuya yakın yerde 2013 yılında yapılan kazıda Mehmet Emin Abak, Abdurrahman Olcay ve Abdurrahman Coşkun cenazelerinin Aysun (Tılzerin) köyünde bulunan kuyudan çıkarılmasına rağmen dava iki farklı mahkeme de görülüyor. Adıyaman’da görülen dava dosyası ile bu dosyada maktul konumunda olan Mehmet Emin Abak ve Mehmet Abak’ın dosyalarının birleştirilmesini istiyoruz. Kovuşturma aşamasında cinayetler arasındaki bağın ortaya çıkarılması için dava dosyası birleştirilmeyecek ise de Adıyaman’da görülen davanın beklenmesini istiyoruz.
  • Aysun (Tılzerin ) köyü ve diğer iki köyde 1993-1995 yılları arasında köy boşaltmaları olup, olmadığına dair dönemin ilçe kaymakamlığından yazı istenmiş ve dava dosyasında orada köy boşaltmaları olduğu belirtilmişti. Köyler boşaltılmış ve köye giriş-çıkışlar yasak ise o cenazelerin nasıl oraya konulduğuna dair dönemin kaymakamları Şükrü Görücü ve Hasan Karahan’ın dinlenmesini istiyoruz.
  • Yine Kızıltepe Cezaevi avlusunda kaçırılan Birlik ailesine dair dönemin Kızıltepe Cumhuriyet Savcısı Yahya Çadırlı’nın dinlenmesini, yine maktul Nurettin Yalçınkaya’nın yaşayıp, yaşamadığı bir buçuk yıl boyunca mahkemenin gündemini işgal etti. Yalçınkaya’nın cenazesi kuyudan çıkarılmış ve Adli Tıp Kurumu tarafından ona ait olduğu tespit edilmiştir. O dönemin savcısının da imzası vardır. Nurettin Yalçınkaya’nın mezarı İstanbul Beyoğlu Sütlüce mezarlığındadır, mahkeme heyeti hala yaşayıp, yaşamadığından emin değilse Fethi Kabir ile DNA testi yapılmasını talep ediyoruz.

Avukat Kuzu söz konusu cinayetlerin ancak tanık beyanları üzerinden aydınlatılabileceğini fakat adil yargılama şartlarının oluşmadığını belirtip, tanık ve müştekilerin mahkeme salonunda adil yargılama usulüne göre tekrar dinlenmesini talep etti.

Mahkeme heyeti tahkikat taleplerini reddederek, sözü yeniden kayıp yakınları avukatlarına verdi.

Tekrar söz alan katılan avukatı Kuzu bu kez şunları ifade etti:

“Sunduğumuz talepler gerçeğe ilişkindi. Bütün sanıklar ‘biz devletin bize verdiği görevi yaptık’ demiştir. Bu davada işkence, köy boşaltmaları, cinayetler devlet adına JİTEM tarafından yapılmıştır. Bu cinayetler insanlığa karşı işlenmiştir. Mahkeme heyetinden cesaretli bir tutum bekliyoruz.
“Kuyuya atılmalar uzaydan gerçekleşmedi. Kürtlere yönelik, Kürt yurttaşlara yönelik, Kürt köylerine yönelik devlet adına JİTEM tarafından işkence ve cinayetler yaşatılmıştır. Burada sanık olarak ifade verenler de bunları inkar etmeyerek, devlet adına gerçekleştirdiklerini söylediler.
“Bir insan ve Kürt avukat olarak heyetinizden beklentim var. Bu davada olanlar savaş suçlarının kanıtıdır. Sanıklar insanlığın ve toplumun vicdanında cezalandırılmıştır ancak biz buradan da adaletli bir karar çıkmasını bekliyoruz. Vicdan sizin.
“Devlet refleksi göstermenizi istemiyoruz. Devlet adına hareket edenleri, korumaya geçmenizi istemiyoruz, adalet yönünden karar vermenizi bekliyoruz. Bu dosyada zamanaşımı problemi olmadığını düşünüyoruz.”

Ardından söz alan katılan avukatı Senem Doğanoğlu da zamanaşımının hangi durumlarda geçerli olmayacağını açıklayarak “Cenazesi hala bulunmayan Yusuf Tunç hakkında burada ne karar verilirse verilsin mahkemenin tefrik kararı vermesi gerekir” dedi.

Doğanoğlu, “Burada işlenen suçlar insanlığa karşı işlenmiş suçlardır ve insanlığa karşı suçlarda zamanaşımı olmadığı hem uluslararası sözleşmelerde hem de AİHM içtihatlarında vardır. Eğer tevsidi tahkikat taleplerimiz ret ediliyorsa maktul Yusuf Tunç hakkında dosyanın tefrik edilmesini istiyoruz” dedi.

Katılan avukatı olarak söz alan Nuray Özdoğan ise dava dosyasında bugüne kadar delillerin karartıldığını ve adaletli karar verilmemesi halinde bunda hem savcılığın hem de mahkeme heyetinin sorumlu olacağını belirtti.

Sanık avukatı direkt beraat istedi

Sanık Abdurrahman Kurga ve İsmet Kandemir’in avukatı Hasan Ayrancı, iddia makamının zamanaşımından düşme talebini kabul etmediklerini direk beraat istediklerini vurguladı.

Ayrancı davanın “Gülen Cemaati” savcıları tarafından hazırlanan iddianamelerden oluştuğunu ve sanıklar hakkında somut delil olmadığını ileri sürdü.

Son olarak söz alan sanık Mehmet Salih Kılınçaslan da beraatını talep etti.

Saat 12.20’de mahkeme heyeti duruşmaya ara verdi. Uzun süren aranın ardından saat 13.40’ta heyet kararı açıklamak üzere duruşma salonuna geldi.

Karar

İddia makamı bir önceki celsede verdiği mütalaayı tekrar etti. Davanın zaman aşımından düştüğünü ve tüm sanıklar hakkında beraat kararı verdiğini açıkladı.

“Sanıklar Abdurrahman Kurga, İsmet Kandemir, Ahmet Boncuk, Mehmet Salih Kılınçaslan, Ramazan Çetin, maktuller İzzettin Yiğit, Yusuf Çakar, Abdurrahman Öztürk, Mehmet Ali Yiğit, Abdulbaki Yiğit, Abdulvahap Yiğit, Mehmet Nuri Yiğit ve Tacettin Yiğit’i ‘tasarlayarak adam öldürme’ suçundan zamanaşımı gösterilerek, davanın düşmesine, Abdurrahman Kurga, Mehmet Emin Kurga, Ünal Alkan, İsmet Kandemir, Mehmet Salih Kılınçaslan ve Ramazan Çetin ‘Silahlı terör örgütüne üyelik’ suçundan beraat, sanık Ahmet Boncuk, Eşref Hatipoğlu ve Hasan Atilla Uğur, “örgüt kurma ve yönetme” beraat, sanık Eşref Hatipoğlu maktuller Memduh Demir ve Şehmus Kaban’ı ‘tasarlayarak öldürme’ suçundan beraat, Abdurrahman Kurga, Mehmet Emin Kurga, Ahmet Boncuk, Ünal Alkan, İsmet Kandemir, Mehmet Salih Kılınçaslan, Hasan Atilla Uğur maktüller Necat Yalçınkaya, Mehmet Emin abak, Mahmut abak, Yusuf Tunç, Süleyman Ünal, Zübeyir Birlik, Abdulbaki Birlik, Kemal Birlik, Zeki Alabalık,Hıdır Öztürk’e yönelik ‘tasarlayarak adam öldürmeden’ beraat, yine sanıklar Abdurrahman Kurga, Mehmet Emin Kurga, Ahmet Boncuk, Ünal Alkan, İsmet Kandemir, Mehmet Salih Kılınçaslan, Ramazan Çetin, Hasan Atilla Uğur’un ayrıca Nurettin Yalçınkaya ve Abdulvahap Ateş’in ‘tasarlayarak öldürmekten’ beraat edilmesi kamu adına karar olunur.”

Duruşma sonrası basın toplantısı

Duruşma sonrasında Ankara Barosu’nda katılan avukatları Erdal Kuzu ve Nuray Özdoğan’la birlikte gazeteciler İrfan Aktan ve Gökçer Tahincioğlu’nun katıldığı bir basın toplantısı düzenlendi.

Avukat Kuzu karara ilişkin açıklamasında iddianamenin “JİTEM’i somut hale getiren bir nitelikte” olduğunu belirtti.

Dava kapsamında elde edilen delillerin gelecekte yeniden dava açılmasını sağlayıp sağlamayacağı konusundaysa “Yaklaşık 12 insanı kuyularda bulduk ve bunlar dosyaya yansıdı. Bu karar güç dengelerindeki değişikliklerle ilgili. Yeniden yargılama konjonktüre bağlı” yorumunda bulundu.

Kürt sorununda müzakere sürecinin geçerli olduğu dönemde açılan ve “yüzleşme davası” niteliğinde olan davaların bugün niçin düşürülmeye çalışıldığına ilişkinse Kuzu, AKP’nin 2015’ten beri yaptığı yeni ittifaktan dolayı bu nitelikteki dosyaların kapatılmaya çalışıldığını belirtti.

CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu ise Mardin Kızıltepe’de görülmesi gereken davanın Ankara’ya taşınmış olmasıyla ilgili olarak davaların sürgün edilmesine vurgu yaparak, “Bu davalar sürgün edildiğinde kıyameti koparmak gerekirdi, bunun amacı sanıkları korumak. Kimse bu sorumluluğu sadece yargıya atmasın, AKP birinci dereceden sorumlu.” dedi.

Ne olmuştu?

27 Ekim 2008 tarihinde Ergenekon davalarının “Aydos” kod adlı gizli tanığı, Albay Hasan Atilla Uğur’un yüzbaşı rütbesiyle Kızıltepe İlçe Jandarma Komutanı olduğu dönemde “terörle mücadele adı altında bölgede birçok cinayet, işkence ve karanlık faaliyetler gerçekleştirdiğini” öne sürmüştü.

Söz konusu beyanlar üzerinden konu hakkında soruşturma başlatıldı.

Mağdur ve tanıkların ifadeleriyle genişletilen soruşturmada savcılık zamanaşımına uğrayan ya da takipsizlik kararı verilen dosyaları da incelemeye almış; mağdur yakınlarının ve diğer tanıkların ifadeleri doğrultusunda bazı kazı çalışmaları başlatmıştı.

Kazılarda bulunan kemiklerin çeşitli tarihlerde asker ya da korucular tarafından gözaltına alındıktan sonra akıbetleri bilinmeyen kimi mağdurlara ait olduğu ortaya çıkmıştı.

Mardin Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 20 Temmuz 2014 tarihinde iddianame düzenlendi.

İddianamede, Kızıltepe’de 1993 ile 1996 yılları arasında yaşanan faili meçhul cinayetler ve köy yakmalardan JİTEM sorumlu tutuldu.

İddianamedeki dokuz şüphelinin başında yer alan dönemin Kızıltepe Jandarma Komutanı Hasan Atilla Uğur hakkında “Silahlı örgüt kurma ve yönetme, kasten öldürme, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, işkence” suçlaması yapıldı.

Fezlekede yer alan diğer şüpheliler Ahmet Boncuk, Ünal Alkan, Abdurrahman Kurğa, Ramazan Çetin, Mehmet Emin Kurğa, İsmet Kandemir, Eşref Hatipoğlu ve Mehmet Salih Kılınçaslan’a ise ayrı ayrı “Silahlı örgüte üye olma, kasten öldürme, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, işkence” suçlamaları yöneltilmişti.

Savcı zamanaşımı talebinde bulunmuştu

Davanın 28 Mayıs 2019 tarihindeki 18’inci duruşmasında ise savcı tüm sanıklar için istenilen cezalar eski Ceza Kanunu dönemine dair suçlar olduğundan 10 ve 20 yıllık zaman aşımı süreleri nedeniyle düşme talep etmişti.

Ayrıca bir kısım sanıklar bakımından ‘müsnet eylemlerin gerçekleştiği sabit olmadığından’ ya da ‘suç unsuru bulunmadığından’ beraat talep etmişti.

Nurettin Yalçınkaya’nın ise ölümü kesin olmadığından karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesini” istemişti.


Bu dava ile daha ayrıntılı bilgilere Hafıza Merkezi’nin verileri üzerinden bakabilirsiniz: Dava Özeti, Zaman Çizelgesi ve takip edilen duruşmaların İzleme Raporları



Önceki Haber
Şenyaşar ailesi "adalet" istiyor
Sonraki Haber
45 gün önce tutuklanmıştı: 79 yaşındaki Buğrahan yaşamını yitirdi