Rüyalarımızla aynı kumaştanız – Elend Aydın
Elend Aydın
“Bizler rüyalarımızla aynı kumaştanız. Rüya hayatın bir parantezi değil, hayatın en ilginç evrelerinden biridir. Keza rüyadaki hiçbir şey esrarengiz ve doğaüstüne yakın değildir. Bu nedenle şairler, rüyayı fizyologlardan daha iyi anlarlar.”
Jorge Luis Borges
Gözlerimizin –belki de- gereğinden fazla açık olarak gördüğümüz bu rüya sürerken, kapalı gözlerle gördüğümüz rüyaların “rüya” olmadığını anlasak da, açık gözlerle görülenin açıkgözlülük yaparcasına kendini “ebedi gerçek” diye sunmaya ve duyumsatmaya devam ettiğini de bilmiyor değiliz.
(Tam şu an Aşkın Nur Yengi – Mehmet Erdem’in harika düeti bu gözü açık rüyayı başka bir rüyaya dönüştürüyor güze meyyal bu öğlen sonrasında;
gemiler yanaşır limanlarıma
seni getirir geri götürür
dediler hani denizin nerede
denizin benim, bu su benden dökülür
ben kendimi kurban verdim
sende kayboldum kanatlarım varmış meğer…)
Bu rüyadan uyanmak isteyen var mı, bu harika şarkının yaşadığı ve yaşattığı rüyadan?
Evet, rüya görüp gerçek olalım, gerçek olup rüya görelim ki, babamın sıkça hatırlattığı şu rüyalı gerçek sözü de hatırlamadan geçmeyelim: “Her xewn rasti ye lê her rasti xewn nine”. Mealen; “Her rüya gerçektir ama her gerçek rüya değildir.” Fakat bu sözde kıpırdaşan paradoks tavşanlarını fark ediyor, bülbül zarafetiyle göz kırpan bilgeliği görmüyor değiliz!
Her rüya gerçek ise her gerçek nasıl rüyadan ayrı olabilir ki? Ya tüm gerçekler rüyalardan oluşmuşsa? Kaç Trump ve Erdoğan, sınır tel ve duvarları bu iki oluşu ayırabilir ki? Üstelik “rüya değildir” dediğimiz gerçeğin mumu da geceye, uykuya kadardır. Yani gözler kapandığında hatırlanamasa da rüyalar devreye giriyor ve gerçek, yüz ve el değiştiriyor.
Borges’e dönersek; “rüyamda sağ bir geyiğin düş kırıklığına uğramış avcıdan af dilediğini gördüm.” Şimdi bunun neresi rüya! Zira tüm dik kafalılar avcıları düşkırıklıklarına boğan ‘sağ geyikler’ değil miyiz? Sağa sola bakmaya bile gerek yok. Her taraf ‘düşkırıklığına uğramış’ avcılarla dolu. Tanklarıyla anılarımızın diyarlarını ezip geçerken ya da ezip geçmek bile bu muhteşem, bu sevilesi düşkırıklığını yok edemiyor!
Evet, Borges’in rüyasındaki avcı düşü düşmanı sağ geyikler olarak düşünü kıracak başka avcı var mı diye bakınırken Zohar’ın şöyle mırıldandığını duyuyoruz: “Dünyadaki her şey ikiye ayrılmıştır: Bir parça görünür, diğeri görünmez. Görünür olan, görünmez olanın yansısından başka bir şey değildir.”
Görünmez, nazlı, kapalı gözlerin, gecelerin ardı olan rüya ise, şimdi gördüğümüz her şey, yansımasından başka bir şey değildir demek ki. O zaman görünmez olana da yansımasına da yeniden merhaba demek fark etmiyor mu?
Öte yandan bu kitabı, çok telaşlı ve sıkıntılı bir zamanda aceleyle okumuş, sadece birkaç not almıştım. Ama geçenlerde gördüğüm rüyaların sayesinde Rüyalar Kitabı’nın benim de Rüyalar Kitabımın yani gerçeklerimin oluşmasına vesile olduğunu fark ettim. Çünkü Annemi gördüm iki kez ve uyanınca hiç de “Eyvah rüyaymış! Neden uyandım, yeniden dalayım belki yine görürüm” ezber refleksine kapılmadım. Zira o rüya değil gerçekti: Uyanmam gereken şey açık gözlülüğün görememezliğiydi. Yani benim de artık hayatın iki parçasının ışıldadığı Rüyalar Kitabım var.
Kitabımla sizin kitapları selamlarken, iyi rüyalar, gerçek rüyalar derim.