Ana SayfaDünya5 soruda Yemen krizi

5 soruda Yemen krizi

Gazete Karınca son iki yıldır İran ile Suudi Arabistan arasında 'bilek güreşinin' yaşandığı Yemen'de dünden bugüne yaşananları kısa kesitler halinde derledi.

HABER MERKEZİ –  Siyasi, idari, ekonomik ve duygusal olarak parçalanmış olan Yemen’de Suudi Arabistan saldırılarını aralıksız bir şekilde devam ettirirken kısa vadede çözümden söz etmek mümkün görünmüyor. El Kaide ve IŞİD türevlerinin de ülkede güçlenmeye başlaması krizin derinleşeceğine işaret ediyor.

1- Yemen’de ne oldu/oluyor?

Ortadoğu’da yaşanan mezhep savaşlarının son yıllarda kızıştığı ülkelerden biri de Arap Yarımadası’nın en fakir ülkesi Yemen.

Birinci Dünya savaşı sırasında Osmanlı Devleti’nin ülkeden çekilmek zorunda kalmasıyla daha önce hasır altı edilmiş sorunların (kabile ve mezhep kaynaklı) gün yüzüne vurduğu Yemen’de çalkantılar ve iç savaşlar hiç eksik olmadı.

1920’li yıllardan 1947’ye dek, Yemen’in Birleşmiş Milletler’e (BM) üye olmasına kadar yaşanan iç savaş süreci, 1956’da Mısır ve Suriye’nin kurduğu Birleşik Arap Cumhuriyeti’ne dahil olmasına kadar devam etti.

1961’de Birlik’ten ayrılan Yemen, “Kuzey ve Güney” diye ayrılan savaşları yaşamaya başladı. Bir tarafta Mısır destekli Kuzey Yemen, diğer tarafta Suudi Arabistan’ın desteklediği Mütevekkili Krallığı arasında yaşanan savaşı Kuzey kazandı.

Ancak Güney Yemen olarak bilinen Aden ve çevresi hala İngilizlerin kontrolündeydi. Kurulan Ulusal Kurtuluş Cephesi’nin verdiği mücadele sonucu 1967’de, Güney Yemen de bağımsızlığını ilan etti.

Her iki Yemen ise peş peşe yaşanan krizler ve arayışlar sonrası 22 Mayıs 1990’da tekrar birleşti. Ancak kesin birleşme 1993 seçimleri sonrasına kaldı. Seçimleri Kuzey Yemen’in eski cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih kazandı.

Salih’in 2011 yılına kadar süren 33 yıllık kesintisiz iktidarında iç çatışmalar ve başkaldırılar hiç eksik olmadı. Tüm başkaldırılar için başvurulan tek yol ise askeri yöntem oldu.

Tunus’ta başlayan “Arap Baharının” etkilediği ülkelerin başında gelen Yemen’de Salih’in görevden ayrılmasının ardından 21 Ocak 2012’de yapılan seçimlerle Abdrabbuh Mansur El-Hadi Cumhurbaşkanı seçildi.

El Hadi’nin vaatlerini yerine getirmemesi ise zaten yıllardır rejimle sorun yaşayan Husileri harekete geçirdi.

yemen-husi-3

2- Yemen’deki kriz ne zaman başladı?

El-Hadi’nin 2 yıllık süreçte ekonomik ve sosyal sorunları çözememesi üzerine Şii Husilerin 1990’larda kurduğu Ensarullah Hareketi ile ordu arasında çatışmalar başladı.

21 Eylül 2014’te de başkent Sana’yı kuşatan Husiler, 4 günlük çatışmaların ardından yönetimi ele geçirdi. Cumhurbaşkanı El-Hadi ile Başbakan Halid Mahfuz Bahhah istifa etti. El-Hadi daha sonrasında da soluğu Suudi Arabistan’da aldı.

Geçici Devrim Konseyi kuran Husiler, 551 kişilik parlamento kuracaklarını ve iki yıl boyunca ülkeyi yöneteceklerini kamuoyuna deklere etti.

3- Peki Husiler kim ve ülkedeki nüfusları ne kadar?

yemen

Şii mezhebinin Zeydiye/Zeydi kolundan olan Husiler, 25 milyon nüfuslu Yemen’in yüzde 35 ila 40’ını oluşturuyor. Husiler, aynı zamanda Ensarullah Hareketi olarak da biliniyor.

Ensarullah Hareketi’nin temeli de 1992’de “İnançlı Gençler” adı altında üniversitelerde örgütlenen gençlerle atıldı. Kısa sürede yoksul öğrenci ve işçi gençlik arasında yaygın bir örgütlenmeye ulaşan gençler, 2003 yılında Irak işgali sırasında yaptığı eylemlerle sesini duyurdu.

2004’te ordu ile girdiği çatışmalarda ciddi kayıplar veren Ensarullah Hareketi, birçok liderini kaybetmesine rağmen varlığını korumayı ve büyümeyi başarmaya devam etti.

Hareketin lideri Hüseyin Bedrettin El Husi de 2004 yılında dönemin lideri Ali Abdullah Salih’e karşı başlatılan isyanda yaşamını yitirenler arasındaydı. Hüseyin Bedrettin El Husi’nin yerini ise daha sonra kardeşi Abdül Malik El Husi aldı.

4- Krizin tarafları kimler?

Aslında Arap Baharı başlayınca ülkedeki Şiiler ile Sünniler aynı amaç için ayaklandı. Ancak, Ali Abdullah Salih’in yerine getirilen Abdrabbuh Mansur El-Hadi Suudi Arabistan’ın politikalarına çok fazla angaje olması Şii Husilerin tepkisini doğurdu.

Suudi Arabistan, güneyinde “bir Bahreyn daha” yaşamamak için Husilerin ülkede söz sahibi olmasına kesinlikle karşı çıkıyor ve her fırsatta Husilerin İran ve Hizbullah tarafından desteklendiğini savunuyor.

Aslında ilkin İran’a pek de angaje olmayan ve Şii olduklarını vurgulamayan Husiler, Suudi Arabistan, El Kaide ve Sünni aşiretlerin kendilerine yaptıkları saldırılardan sonra “tek müttefik” olarak da İran’ı gördüler yanlarında ve angaje olmaya mecbur kaldılar.

Mart 2015’te Husilerin Aden’e yürümeye başlaması üzerine Aden’den Suudi Arabistan’a kaçan El Hadi, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) ve Arap ülkelerine müdahale çağrısı yaptı.

Ezeli rakibi İran’a büyük bir darbe fırsatı yakalayan Suudi Arabistan; Mısır, Ürdün, Katar, Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Bahreyn, Fas ve Sudan’ı da yanına alarak Husilere karşı bir koalisyon oluşturdu ve Yemen’e başlatılan hava saldırılarına da “Kararlılık Fırtınası” ismini verdi.

“Arap NATO”su olarak da adlandırılmaya başlandığı için Körfez ülkelerince büyük anlam atfedilen operasyona Suudi Arabistan 10, Kuveyt 15, Bahreyn 15, BAE 30, Katar 10 uçakla, Mısır ise 4 savaş gemisi ile destek veriyor.

ABD, İngiltere, Fransa, Belçika ve Türkiye (AKP’nin Yemen’de desteklediği gücün başında ‘Yemen İhvanı’ olarak bilinen Islah Partisi geliyor) gibi ülkeler de Suudi Arabistan öncülüğünde koalisyona siyasi, lojistik ve ishtibari destek sunuyor.

İran, Rusya, Çin, Suriye ve Irak da operasyona karşı duruyor.

yemen

5- Peki kısa vadede bir çözüm görünüyor mu?

Siyasi, idari, ekonomik ve duygusal olarak parçalanmış olan Yemen’de Suudi Arabistan saldırılarını aralıksız bir şekilde devam ettirirken kısa vadede çözümden söz etmek zor görünüyor.

Suudi Arabistan öncülüğündeki koalisyon uçaklarının en son geçtiğimiz hafta Husilerin atadığı İçişleri Bakanı Celal El Ravişan’ın babasının cenaze töreni hedef alması ve 140’ı aşkın kişiyi katletmesi krizin derinleşeceğine işaret ediyor.

Öte yandan El Kaide ve IŞİD türevlerinin de ülkede güçlenmeye başlaması krizin derinleşeceğine işaret ediyor.

Ayrıca bu yapıların başta Suudi Arabistan ve Katar olmak üzere Sunni aşiretlerce de desteklenmesi radikalizmin ülkede güçleneceğine işaret ediyor.

ABD’nin de bu yapıların ileride ülkeye müdahale meşruiyeti doğurabileceğinden dolayı Suudi Arabistan’ın El Kaide’yi silahlandırmasına göz yumduğu da Arap basınında sıklıkla yazılıp çizilenler arasında.

Dün ABD Savunma Bakanlığından üst düzey bir yetkilinin Kızıldeniz’de seyreden Amerikan destroyerinin, Husilerin kontrolü altındaki Hudayda bölgesinden fırlatılan füze ile hedef alındığını açıklaması da dikkat çekiyor. Bölgedeki analistler saldırının El Kaide tarafından yapılmış olabileceği ihtimalini de gündeme getiriyor.

Husilerin  iktidarı ele geçirmeye çalışmaktan başka bir politikasının olmaması da krizi derinleştiren etmenlerin başında gösteriliyor.

Örneğin ülkenin 6 otonom bölgeye ayrılıp yönetilmesi fikrine kısa bir süre önce birçok kesim yakın dururken; şimdilerde ülkenin güneyindeki kesimler desteğini çekmeye başladı.

Husilerin savaştaki başarılarını siyasi bir forma tahvil edememeleri ülkedeki krizde başat rol oynuyor. Yani “neyi istemediklerini bilen Husilerin neyi istediklerini kestirememeleri” krizi derinleştiriyor.

Previous post
BM'nin yeni Genel Sekreteri Antonio Guterres
Next post
Faruk Sarı: Dink'in öldürüleceği değil, öldürülmeyeceği bilgisi vardı