Ana SayfaYazarlarAbdulmelik Ş. BekirSuud-Katar-Türkiye üçgeninde ÖSO: ‘Olmasaydı sonumuz böyle’ – ANALİZ

Suud-Katar-Türkiye üçgeninde ÖSO: ‘Olmasaydı sonumuz böyle’ – ANALİZ

HABER MERKEZİ – ÖSO hiçbir zaman ne özgür ne de bir ordu oldu. Gelinen aşamada artık kimse de bu iddiada değil. Ama sayıları on bin olarak değerlendirilen silahlı grupların olduğu gerçeği de orta yerde duruyor. Türkiye bunların ne kadarını Şehba bölgesine transfer edebilir, geri kalanlar olası bir Suriye rejimi operasyonunda nereye sığınır, Türkiye’ye geleceklerse ne gibi komplikasyonlar yaratır, belirsiz. Bilinen gerçek ise Türkiye, Katar ve Suud’un bir dönem geçici hükümetler oluşturduğu, üzerinde büyük projeler kurguladığı, Cenevre görüşmelerine götürdüğü ÖSO’nun başa bela bir cenaze haline geldiği ve buna dayalı politikanın ise çökmüş olduğudur.

ABDULMELİK Ş. BEKİR

Trajik bir hikaye

Ortadoğu’nun ya da İslam coğrafyasının en temel fay hattı olan mezhep savaşları son yıllarda ardından adeta bir kan deryası bırakarak daha da derinleşti. Bu savaşın bir tarafını oluşturan Türkiye-Suudi Arabistan ve Katar’ın sahada vekil tayin ettiği Özgür Suriye Ordusu’nun (ÖSO) vaziyeti dünya tarihine trajik bir hikaye olarak geçmeye namzet. İşin kahredici yanı ise bu savaşta atılan düşmanlık tohumları bu coğrafyada yaşayan halkların kaderine daha uzun süre sirayet edecek olması.

İran’ın Ortadoğu’da sürdürdüğü Şii mezhepçiliğine dayalı politikasına karşı bu üç ülke de Sünni mezhepçiliği üzerinden cevap vermek istedi. Gelinen aşamada Ortadoğu’yu harabeye çeviren bu savaşın bir tarafı olan Türkiye, Katar ve Suudi Arabistan’ın kendine yakın iktidarları başa getirme ve bu bağlamda Sünni gücü konsolide etme hedeflerinin çok uzağında bulunuyor.

Rusya’nın 2015 yılından itibaren Suriye’ye tamamıyla dönmesi; ABD ve AB ülkelerinin El Kaide tandanslı IŞİD ve El Nusra gibi örgütlerin kendileri açısından yaratacağı vahameti görerek geri çekilmesi, üç ülkenin politikasına ciddi bir darbe indirdi.

ABD farklı alternatiflere yöneldi

Savaşın başından beri birçok ülke sahadaki gelişmelere göre politikalarını revize ederken, Türkiye, Katar ve Suudi Arabistan uzun süre tekrar ABD ve AB’nin desteğini almak umuduyla politikalarında ısrar etti. Türkiye’nin bir yandan sahanın önemli bir gücü ve gerçekliği olan Kürtlerin hiçbir kazanım elde etmemesi ve aynı zamanda Suriye’de rejimin Sünnilerin eline geçmesi politikası, bu günkü sonucun en önemli nedeni oldu. Radikal dinci gruplara mahkum olmak istemeyen ve sahayı da Rusya’ya bırakma niyeti olmayan ABD sahada başta Demokratik Suriye Güçleri olmak üzere farklı alternatiflere yöneldi.

Kürtlerin omurgasını oluşturduğu DSG’nin güçlenerek alan genişletmesinden ürken Türkiye’nin giderek Suud ve Katar ile hedef ve öncelikleri farklılaştı. Suud ve Katar için Esad’ın devrilmesi ve İran’ın bölgedeki hedeflerinin sekteye uğratılması temel öncelik olarak kalırken, Türkiye’nin hassasiyeti Kürtlerin kazanım elde etmemesi oldu. Türkiye bu hassasiyeti gereği örgütlediği, lojistik sağladığı ve nüfuz ettiği grupları rejimden ziyade DSG’ye karşı savaştırdı. Bu politikasıyla ABD ile giderek sorunlu hale gelirken, Suud ve Katar ile de sıkıntılı günler yaşadı. Her ne kadar steril Türk medyasında görülmese de Suud ve Katar basınında Türkiye’ye ciddi eleştiri ve suçlamalar yapıldı, yapılıyor. Türkiye’nin Suriye’deki Sünni gücü ve olanakları Kürtlerin kazanım elde etmemesi için kullandığı ve bunun Suriye rejimine nefes aldırdığı, bölgede İran’ın önünü açtığından yakınıldı uzun süre.

Kırk yamalı bohça

Bu tartışmaların sahada vekil tayin edilen ÖSO’ya yansımaları gecikmedi. Üç ülkenin öncelikleri değiştikçe yaşanan ayrışma ile zaten kırk yamalı bohça olan ÖSO daha da parçalandı. Parçalandıkça da ilk dönemlerdeki göreceli ortak amaç ve hedeflerden uzaklaştı. İdeal ve hedef muğlaklığı, grupların ganimet peşinde koşması halkı canından bezdiren bir noktaya getirdi. Halk desteği kaybedildikçe sadece dışarıdaki sahiplerinin işaret ettiği hedeflere yönelen gruplar topluluğuna dönüştü ÖSO. Buna bağlı olarak son iki yıl boyunca herhangi bir ilerlemeyen kaydetmeyen gruplar, giderek alan kaybetti.

Türkiye’nin son hamlesi

Rus uçağının düşürülmesiyle son bir hamle yapan Türkiye, baş aşağı olan gidişi durduramayınca, Kürtlerin önünü almak amacıyla Rusya ile ilişkilerini düzeltme yoluna gitti. Şehba bölgesine girme karşılığında da kendisine bağlı gruplar başta olmak üzere nüfuz ettiği tüm cihatçıları Halep’ten çekti.

Türkiye aynı politikanın gereği olarak İran ile de ortaklaşmaya gitti. Bu aynı zamanda Suud ve Katar ile son köprülerin de atılması anlamına geliyordu. Beş yıl boyunca Türkiye üzerinden lojistiği sağlanan grupların önemli bir bölümü, Türkiye’nin ‘lojistiği keserim’ resti karşısında kenti terk etti. Böylece Suud ve Katar’ın bu gruplara Türkiye üzerinden destek sunma olanağı da ortadan kalktı. Hem savaşçı gücü olarak hem de lojistik destek olarak parçalanan grupların Halep’te çok fazla direnme şansları zaten yoktu. Fırsatı değerlendiren Rusya ve Esad rejimi kısa sürede kentin kontrolünü sağladı.

ÖSO bir cenaze gibi yerde yatıyor

Onlarca parçaya bölünmüş halde, hedefsiz ve stratejisiz kalan ÖSO, adeta bir cenaze olarak orta yerde yatmaktadır. Kendi içinde sürekli birleşme tartışmaları yürütse de siyasi önderliği olmadığı için her birleşme tartışması yeni bir hüsranla sonuçlanmaktadır. Hedefsiz kalan gruplar kah birbiriyle çatışmakta, kah rejime ve Kürtlere saldırmaktadır. Halep’ten sonra temel gündemleri ise ihanettir. Özellikle Türkiye’ye karşı bu bölgede ciddi bir öfkenin olduğunu belirtmek gerekir. Yayınlarında Türkiye, devrimlerini satmak ve ihanet etmekle suçlanır oldu. Yaşadıkları yenilgi psikolojisi, Esad rejimi ve Rusya’ın önümüzdeki günlerde İdlib’ye yönelik olası bir operasyonu ile korku ve hayal kırıklığı sarmalında olan grupların öfkesinin önümüzdeki dönemde Türkiye yönelmesi şaşırtıcı olmaz.

Türkiye, Katar ve Suud’dan umudu kesen gruplar

Türkiye’nin bu grupların bir kısmını Fırat Kalkanı operasyonuna katma niyeti sır değil. Ancak artık bunu yapması da çok zor görünüyor. Zira Fırat Kalkanı, bu gruplar tarafından kendilerine kurulan bir tuzak olarak değerlendiriliyor. Bu nedenle Fırat Kalkanı operasyonuna katılan kimi gruplar Halep’ten sonra pişman olarak İdlib bölgesine geri döndü. Geri dönenlerin bir kısmının, Türkiye’ye uyarak devrime ihanet ettikleri gerekçesiyle tutuklanması işi daha da vahim duruma getirdi. Grupların bir kısmı da Halep’in rejimin kontrolüne geçtiği dönemde DSG’ye sığındı. Edinilen bilgilere göre Türkiye, Katar ve Suud’ten umudu kesen başka gruplar da DSG’ye katılma yönünde tartışmalar yürüyor. Geçtiğimiz günlerde DSG komutanlarının da halka karşı suçlara karışmayan bazı gruplara kendilerine katılma çağrısı yaptığını da not etmekte fayda var.

Kısacası ÖSO zaten hiçbir zaman ne özgür ne de bir ordu oldu. Gelinen aşamada artık kimse de bu iddiada değil. Ama sayıları on bin olarak değerlendirilen silahlı grupların olduğu gerçeği de orta yerde duruyor. Türkiye bunların ne kadarını Şehba bölgesine transfer edebilir, geri kalanların olası bir Suriye rejim operasyonun da nereye sığınır, Türkiye’ye geleceklerse ne gibi komplikasyonlar yaratır, belirsiz. Bilinen gerçek ise Türkiye, Katar ve Suud’un bir dönem geçici hükümetler oluşturduğu, üzerinde büyük projeler kurguladığı, Cenevre görüşmelerine götürdüğü ÖSO’nun başa bela bir cenaze haline geldiği ve buna dayalı politikanın ise çökmüş olduğudur.

Bu arada Suriye Yüksek Müzakere Konseyi Başkanı’nın, önceki gün Rusya, Türkiye ve İran arasında sürdürülen tartışmalardan haberdar edilmediklerinden yakınan bir demeci oldu. Bu aynı zamanda Katar ve Suudi Arabistan’ın da bu denklemin dışında olduğu anlamına geliyor. Buna ek olarak iki gün önce İranlı yetkililer, Suudi Arabistan’ın Suriye ile ilgili hiç bir müzakereye katılmaması gerektiği açıklamasıyla el yükseltmesi de hatırdan tutulmalıdır.

Bu bağlamda Suudi Arabistan ve epey süredir havlu atan Katar’ın karşı bir hamlesi olur mu, olursa Türkiye, İran ve Rusya denkleminde nereye tekabül eder, bilinmez. Ama işleri her geçen gün daha zorlaştığı kesin.

Sözün özü, keşke olmasaydı sonumuz böyle…

Previous post
Özsavunma kazandı: Kendisine şiddet uygulayan eşini öldüren kadın serbest bırakıldı
Next post
Ekonomik güven endeksinde sert düşüş