Ana SayfaYazarlarEmre Tansu Keten‘Hadi, Yarın Görüşürüz’: Kurguyla gerçeği aramak

‘Hadi, Yarın Görüşürüz’: Kurguyla gerçeği aramak


EMRE TANSU KETEN


ABD edebiyatının önemli isimlerinden William Maxwell, Hadi, Yarın Görüşürüz kitabıyla ilk defa Türkçede. İyi edebiyatın peşinde, “mutlu azınlığa” sloganıyla oldukça kaliteli bir yayıncılık faaliyeti yürüten Jaguar Kitap’ın bize bir güzelliği daha.

William Maxwell

Maxwell, 1908 yılında Illonis eyaletinde doğmuş. Üniversite eğitimini burada tamamlayıp, ardından master için Harvard’a gitmiş. Bundan sonra ise yaklaşık kırk yıl efsane dergi New Yorker’ın kurgu editörlüğünü üstlenmiş. Vladimir Nabokov, John Updike, J.D. Salinger, John Cheever, Frank O’Connor gibi birçok ünlü yazarın editörlüğünü yapmış ve bundan dolayı “yazarların yazarı” olarak anılmış. Editörlüğünün gölgesinde kalan yazarlık faaliyeti boyunca altı roman, sayısız kısa öykü, deneme ve eleştiri kaleme almış. 1982 yılında, Hadi, Yarın Görüşürüz ile ülkenin en prestijli ödüllerinden National Book Award’ı kazanmış.

Özür dilemenin nafile bir yolu

Hadi, Yarın Görüşürüz iki hikayenin kesiştiği bir kitap aslında. Birincisi, anlatıcının, annesini salgın bir hastalık sonucu kaybettiği, babasının hayata dair kararlarının ve evliliklerinin peşinde sürüklendiği, kendi çocukluğu. İkincisi ise, bu sürüklenişlerden birisinde karşılaşıp, dost olduğu Cletus’un trajik hikayesi. Bu iki hikayeyi birleştiren ise elli yıl sonra gelen bir pişmanlık:

Eğer (1) katil tanıdığım birinin babası olmasaydı ve (2) daha sonra utandığım bir şey yapmamış olsaydım, hayatımda görmediğim bir ortakçının öldürülüşünü elli yıl sonra hatırlayacağımı pek sanmazdım. Bu anı yazısı -eğer bu yazıya anı yazısı diyebilirsek- bir laf kalabalığı, özür dilemenin nafile bir yolu aslında.

Cletus’un babası Clarence, karısının yıllardır komşuları ve iyi dostları olan Llyod Wilson’la ilişkisi olduğunu öğrenir ve bunalıma girer. Bunalım –herkesin beklediği gibi- Clarence’in Llyod’u öldürmesi ve ardından intihar etmesiyle sonuçlanır. Bu olayın ardından anlatıcı ile Cletus’un dostluğu kesilir. Yıllar sonra başka bir şehirde bir lise koridorunda karşılaştıklarında, anlatıcı ne yapacağını bilemez ve bir şey demeden yürür gider. Yıllar sonra pişman olduğu şey budur. Neden böyle davrandığının, eğer farklı davransaydı nelerin farklı olabileceğinin cevabını arar.

Maxwell bir röportajında, bu kitabı yazma fikrinin, yıllar önce karşılaşıp konuşmayı başaramadığı çocuğun hatırına düşmesiyle doğduğunu aktarır. Anlatıcının çocukluğunun Maxwell’in yaşamına olan benzerliğini de hesaba kattığımızda, kitabın otobiyografik yönünün ağır bastığını söyleyebiliriz. Ancak aynı röportajda yazar, metinlerinin otobiyografik gibi görünseler de, hayatını tümüyle temsil etmekten uzak, kendisinin diğerleriyle birlikte içerisinde sadece karakter olarak var olduğu fragmanlar olduğunu vurgular.

Zaten kitabın yapısı da gerçek-kurgu ilişkisi üzerinde düşünmemizi istemektedir. Elli yıl önce gerçekleşen cinayeti ve bu felakete giden yolda yaşananları araştırmak için gazete arşivlerine başvuran anlatıcı, haberler ve anılar arasında kalan büyük boşlukları kurgulamaya başlar. Zaten bellek denen şey de bazı anların hatırlanıp, bazılarının unutulması şeklinde işleyen bir kurgu değil midir? David Shields’in dediği gibi “hatıratlar gerçek hayattan kurmaca kadar uzak. Bazı doğru bilgiler kullanmak zorundasınız, ama bunların seçimi hayal etme kadar önemli bir süreç.” Karanlığa gömülmüş geçmişten çekip çıkardıklarımız, hatırlayarak kurtardıklarımız bütün geçmişi temsil etme kudretinde değildir. “Eğer gerçekler elimde olsaydı seve seve onlara bağlı kalırdım” diyen anlatıcı da, gerçeği kurgu aracılığıyla aramaktadır.

(Az çok) masum yaratıklar

Kitabın ilk bölümünü oluşturan anlatıcının çocukluğunun hikayesi, aranan cevabın bir parçasını oluşturmaktadır diyebiliriz. Annesini kaybedip, -temkinli ve güvensiz bir ilişki geliştirdiği- babasının yeni hayatına mecburen sürüklenen çocuk için durmadan değişen koşullar bir kaygı yaratmaktadır:

Tamamen tanıdık şeyler çocuklara huzur ve güç verir: Bir şemsiyelik, canlı renkli sigara şeritleriyle desteklenmiş cam bir küllük, maşa, herhangi bir şey.

Evlere hayrandır. Ev sadece bir barınak değil, ritüellerle, güvenle, aşinalıkla örülmüş bir yaşamdır. Evden eve sürüklenmek, tahmin ettiğimizden daha fazla bedele karşılık gelir:

Onlar mı evin bir parçası, yoksa ev mi onların bir parçası sorusu, çocukların cevap vermeye hazır olmadıkları bir sorudur. Madem köpeği elinden aldınız, onu aldıktan sonra mutfağı da alın -akşam yemeği için pişen şeyin fırındaki kokusunu da. Sonra çamaşır gününün kokusunu, tahta askılarda kuruyan yünlülerin kokusunu. (…) Ya da sırtı kopuk Tom Swift and His Flying Machine’i okuyor. Madem eliniz değdi, almışken onu da alın. (…) Tüm bunları alırsanız ona ne yapmış olursunuz? O kadar büyük bir yokluk karşısında ona eskisi gibi iyi bir oğlan olmaya devam etmesini söylemenin yararı ne? O da başka bir oğlanmış gibi hayata yeniden başlayabilir.

Yaşam koşullarını görsellik üzerinden değil burnuna sinen kokular -sözgelimi kurumuş odun, paslanan çiftlik aletleri, gübre yığını- üzerinden kodlayan ince bir duyarlıktır çocukluğunki.

Ebeveynlerinin maceralarının peşinden oradan oraya sürüklenirken bir yerde soluklanmaya çalışan iki çocuğun birbirinin elini bırakmasının pişmanlığıdır yaşanan. Ancak kitapta bütün bu yaşananlara dair ahlaki bir yargıya rastlamayız. Klasik bir aşk üçgeni ve bunun ardından gelen cinayet öyküsünün kökleri, kimseyi şeytanlaştırmadan, insanlığın gündelik trajedisinde aranır. Büyük ahlaki anlatılara değil yaşama dair küçük detaylara, yüceltmeden ve mazeretçilikten uzak sıradan arzulara dayanır metin. Llyod’un Fern’in “taraktan kurtulmuş yumuşak sarı saçlarının düştüğü ensesine” bakakalması; Clarence’in, karısının kendisini en başından beri sevmediğini bilmesi, yaşadıklarını hak etmek için ne yaptığını ise bilmemesi; çiftliğe işe alınan yalnız kadının durmaksızın birilerine bir şeyler anlatmaya çalışması, en az köpek Trixie’nin çiftliği terk eden Clarence’in peşinden inatla kasabaya gitmesi kadar doğaldır. Kitaptaki yedinci bölümün başlığı da “(az çok) masum yaratıklar”dır.

Hadi, Yarın Görüşürüz, gücünü yalınlıktan alan bir metin. Yazarın geçmişine karşı, anlatacakları bitmeden susturulanlara karşı, kendi çocukluğuna karşı ödediği bir borç:

Bu insanlardan ayrılma zamanım geldi biliyorum ama zor geliyor. sanki onlar anlatacaklarını bitirmeden ben tanıklık yapmaktan kurtulamayacakmışım gibi.

Previous post
HDP’li Hüda Kaya: O gece yaşadıklarımı 28 Şubat’ta yaşamadım
Next post
İranlı yönetmen Asghar Farhadi Oscar'ı boykot ediyor