Ana SayfaÇeviriSol popülizm ve siyasetin feminizasyonu – Laura Roth & Kate Shea Baird

Sol popülizm ve siyasetin feminizasyonu – Laura Roth & Kate Shea Baird

Sol popülizm ve feminize siyaset farklı zaman ölçeklerinde hareket eder. Popülizmin savunucuları çoğu zaman gündemi feminize etmeyi yarına ertelemeyi meşrulaştırmak için genellikle seçim takviminden veya siyasi krizden kaynaklı aciliyeti öne sürerler. Seçim kazanma veya sağı durdurma gibi hedefler onlar açısından o kadar önemlidir ki, tabandan, kolektif süreçler örgütlemek gibi zahmetli işlere odaklanamayız.


Yazarlar: Laura Roth, Kate Shea Baird – ROAR Magazine

Çeviri: SERAP ŞEN*


Bugünlerde Avrupalı solcular arasındaki en canlı tartışmalardan ikisi, sol popülizmin stratejisi ve siyasetin feminize edilmesi ihtiyacı üzerine. Ancak ikisinin ilişkisi konusunda ise henüz pek az şey söylenmiş durumda. Sol popülizmin feminist bir okuması nasıl yapılabilir? Siyasetin feminize edilmesi hedefinde sol popülizmin yeri nedir?

Popülizmin siyasetin feminizasyonuyla uyumsuz olmakla kalmayıp esasında patriarkayı güçlendirdiğini düşünüyoruz. Temelde uyumsuz olan bu stratejiler arasında bir tercihle yüz yüzeyken, herhangi bir dönüşüm umudu için popülizmi terk etmemiz ve siyaset yapma tarzını değiştirme konusunda içten bir kararlılık sergilememiz gerekiyor.

Bizim anlayışımıza göre siyasetin feminize edilmesi üç şey demektir. Birincisi kurumsal temsilde ve kamusal katılımda cinsiyet eşitliği. İkincisi cinsiyet rollerine meydan okuyan ve patriyarkayı yıkmayı hedefleyen kamu politikaları uygulama kararlılığı. Üçüncüsü, gündelik yaşama, ilişkilere, toplumun rolüne ve ortak yarara vurgu yapan değer ve pratiklere dayalı yeni bir siyaset yapma tarzı.

Bu üçüncü öğe, feminist hareket içinde tartışmalıdır. “Feminenliğin” – ki kendisi patriarkanın bir ürünüdür – güçlendirilmesi gerektiği fikri eleştirilmiştir. Ancak böyle bir yaklaşım bir dizi sebeple gerekçelendirilebilir. Öncelikle, geleneksel siyaset birçok kadının kendini daha rahat ettiği şeyleri dışlarken maskülen özellikleri ödüllendirmekte ve teşvik etmektedir. Kadınların karar alma mekanizmalarında oranını artırmanın, bu mekanizmalarda ast bir role indirgeneceklerse pek de anlamı yoktur.

İkincisi, siyasetin feminizasyonu, yapma biçimlerine odaklanarak, cinsiyet rollerinin yeniden üretilme yollarının kalbine iner. “Kişisel olan politiktir,” demişti Carol Hanish 1969’da; kamusal alanın özel alanda ne olduğu ile doğrudan bağlantılı olduğu gerçeğine dikkat çekerek. Slogan aynı zamanda bizi, başka her şeyin dayandığı pratiklerde, mikro düzeyde değişim içermiyorlarsa, büyük ölçekli planlar ve soyut fikirlerin tek başına yetersiz olacağı konusunda da uyarır.

Son olarak siyasetin feminizasyonunun bu kısmı, işbirliği, katılım ve başkalarının çıkarlarını dikkate almak gibi hedeflerin, cinsiyet meselesinin ötesinde, kendi başlarına değerli olduğunu vurgular. Bu öğelerin, belirli sol politikaların kısa vadeli etkisinin ötesinde, insanların yaşamları üzerinde uzun vadede olumlu bir etki yapabilecek şeyler olduğuna inanıyoruz.

Bugün artan sayıda insan sol popülizmi Batı dünyasının büyük kısmında yükselişte olan sağ popülizme karşı durmanın bir yolu olarak öneriyor. Bu strateji, Latin Amerika’da Hugo Chávez ve Evo Morales veya Güney Avrupa’da Syriza ve Podemos örneklerini izleyerek, popülizmi kendi oyunuyla yenmeyi hedefliyor. Sol bir popülizm fikri Chantal Mouffe’tan Owen Jones ve Pablo Iglesias’a kadar siyasetçiler, akademisyenler ve gazeteciler tarafından savunuluyor.

Siyasetin feminizasyonunun ilk iki öğesi – kadınların eşit temsili ve feminist politikalar – sol popülizm ile mükemmel uyum içindeyken üçüncüsü değildir. Öyle ki, göreceğimiz üzere, popülizm hem sağ hem de sol formlarında siyasetin feminizasyonu ile yalnızca uyumsuz olmakla kalmaz, aynı zamanda esasen patriarkanın kendisini güçlendirir.

Popülizm konusunda siyasetin feminizasyonu açısından ilk zorluk dünyayı “biz” (halk) ve “onlar” (solun durumunda düzen veya elitler) kavramlarıyla açıklamasıdır. Bunun aksine, siyasetin feminize edilmesi, işbirliği ve ortak yararlar gibi fikirlere dayalı daha kapsayıcı bir söylem geliştirilmesi demektir. Popülizm buna kolayca uyum sağlayamaz çünkü “kazanan her şeyi alır” mantığında maskülen bir mücadele çerçevesi benimsemiştir. Dünyayı karşıtlıklar üzerinden okur ve nihai amacı, kolayca tanımlanabilir bir düşmanı yok etmektir.

Bununla yakından bağlantılı ikinci bir mesele, sol popülizmin “halkın” farklılıklarına pek az ilgi duymasıdır. Sosyolog Akwugo Emejulu’nun da belirttiği üzere, popülizm “tüm halkı aynı görür, onların yurttaş bilinçli olduklarını, aynı çıkarları paylaştıklarını ve iktidar ve kaynaklar için tabanda birbirleriyle çatışma içinde olmadıklarını düşünür.” Farklılıkları minimize etmeye dönük bu strateji, halkın birliğini riske atabilecek kimliklerin bastırılmasına varır. Evet, sol popülizm ırkçılığı ve yabancı düşmanlığını kınıyor ama cinsiyet ve etnisite ile bağlantılı eşitsizliklerin kapitalist sistemle nasıl bir bağı olduğunu göz ardı ediyor.

Bunun aksine feminize bir siyaset, çeşitlilikten veya dominant olanın (beyaz heteroseksüel erkekler) ötesindeki kimliklerden kaçınmaz. Bu gerçekliği kabul eder ve sorunları kolektif şekilde belirleyip çözmek için araştırma ve tartışma süreci çağrısı yapar. Cinsiyet ve etnisite ile ilgili hedefleri kenara koymak yerine, bunları ortak yararların temel bileşenleri olarak anlar ve birden fazla ayrıcalık ve ezme sistemi konusunda bilinç yükseltmeye çalışır.

Bunun yanı sıra sol popülizm, “halk” ister işçi sınıfı ister prekarya olsun, dünyayı sadece ekonomik ve sınıfsal açıdan yorumlayarak geleneksel solun hatalarını da yeniden üretmektedir. Bu şekilde, ilgisi kamusal alanla sınırlı kalır: küresel piyasalar, devlet ve kamu politikası kurumları. Sol popülizm, yeniden üretim işi, cinsiyet rolleri veya tecavüz kültürü gibi insanların yaşamı üzerinde belirleyici etkisi olan özel alan öğelerini genellikle göz ardı eder.

Bunun aksine feminize bir siyaset, kamusal alan anlayışını insanların yaşamlarının ve topluluklarının gerçeğine dayandırır, bunun tersini yapmaz.

Paolo Gerbaudo gibi yazarlar sol popülist politikanın radikal potansiyelini savunmuş olsa da, demokrasi anlayışı açısından halkın egemenliği fikri çoğu zaman seçimlerin veya referandumların kazanılması ile sınırlıdır. Ama siyasetin feminize edilmesi, salt seçim sandığında tercihlerin ifade edilmesinin ötesine geçmek demektir. Tüm yurttaşların katılımına ve kendi gündelik gerçekliklerini etkileyen kararlarda gerçek bir etkiye sahip olmalarına imkân veren bilinçli mekanizmalar kullanmak anlamına gelir.

Böylesi mekanizmalar aynı zamanda insanların kendilerini ve toplumdaki rollerini nasıl gördüklerini değiştirme potansiyeline de sahiptir. Popülist demokrasi mevcut rol ve tercihleri güçlendirirken, feminize siyaset başkalarının koşullarını öğrenmeye, karşılıklı anlayışa, ve kararların, alan herkesin gerçekliğini daha iyi yansıtmasına imkân verir.

Popülizmin odağında patriarkal ve sömürgeci kökenleri ile ulusun olması, siyaseti feminize etmeye dönük herhangi bir girişim için derin şekilde problemlidir. Ne de olsa, ulusun sömürgeleştirdiği ilk “halk” kendi kadınlarıdır. Vatanseverlik vurgusuna bu dönüş karşısında, feminize bir siyaset, kolektif eylemi paylaşılan amaçlara doğru motive etmenin alternatif yollarını arar. Bu, topluluklar içindeki gerçek etkileşimlere dayanan, somut faaliyetlere ve amaçlara sahip paylaşılan kimlikler inşa etmek demektir.

Feminize siyaset, popülizmin pek sevdiği güçlü, şahsa dayalı, genellikle de erkek liderlik nosyonunu reddeder. Latin Amerika’daki sol popülist hareketler, iktidarın topluluklar içinden inşasına vurgu yapmış olsalar da, bu esasen araçsal bir anlayışla olmuş ve toplumu aşağıdan dönüştürmekten ziyade hükümetleri iktidarda tutma amacını gütmüştür. Siyasetin maskülenliğinden arındırılması, dinleyen, karşıt görüşlerin veya şüphelerin ifade edilmesinden çekinmeyen kolektif önderlik modellerinin güçlendirilmesi demektir. María Eugenia R. Palop’a göre dönüştürücü, feminize bir liderlik “ekip çalışmasını, yataylığı, katılımı ve iktidar paylaşımını güçlendiren” bir liderliktir.

Son olarak sol popülizm ve feminize siyaset farklı zaman ölçeklerinde hareket eder. Popülizmin savunucuları çoğu zaman gündemi feminize etmeyi yarına ertelemeyi meşrulaştırmak için genellikle seçim takviminden veya siyasi krizden kaynaklı aciliyeti öne sürerler. Seçim kazanma veya sağı durdurma gibi hedefler onlar açısından o kadar önemlidir ki, tabandan, kolektif süreçler örgütlemek gibi zahmetli işlere odaklanamayız.

Sorun şu ki bu öncüller/öncelikler kabul edildiği zaman, cinsiyet ilişkilerini dönüştürmek için doğru moment asla gelmeyebilir. Hep yeni bir seçim veya kriz olacaktır kapıda. Feminize edici bir yaklaşım benimsemek, yapma biçimlerinin sonuçları belirlediği ve bunlara odaklanmanın uzun vadede daha büyük dönüştürücü potansiyele sahip olduğu fikrine bağlı kalmak demektir.

Mevcut iktidar yapılarının yalnızca gündelik pratikler üzerinden yeniden yapılandırılabileceği gerçeğini dikkate aldığımızda, yerel siyasetin ulusal ölçekte veya Avrupa ölçeğinde çalışmaktan daha iyi bir alan olduğu söylenebilir. Yereller ötesi ve hatta küresel bir seviyede hareket etmek büyük önemdedir ama bizim bakışımıza göre siyasetin feminizasyonu yerelden başlamalıdır çünkü çok düzeyli bir yaklaşımın temellerinin atılabileceği yer burasıdır. Belediyeciliğin siyasetin feminizasyonundaki rolü meselesini ise başka bir zaman ele alacağız.


* Bu yazı Serap Şen’in tercümesiyle ilk önce Dünyadan Çeviri‘de yayınlanmıştır.


  Sinizmden değil, işbirliğimizden bir hareket doğacak - Alicia Garza
  Silvia Federici ile röportaj: Feminizm ve toplumsal yeniden üretim



Önceki Haber
Martin Schulz, Angela Merkel'in rakibi oldu
Sonraki Haber
Kürtler ulusal kongre yolunda: KDP’nin karar anı - ABDULMELİK Ş. BEKİR