Ana SayfaGüncelBaluken 3 ay sonra HDP grup toplantısında: Zorlu ama onurlu bir ayrılık dönemiydi

Baluken 3 ay sonra HDP grup toplantısında: Zorlu ama onurlu bir ayrılık dönemiydi

HABER MERLEZİ – 3 aylık tutukluğunun ardından tahliye olan HDP Grup Başkanvekili İdris Baluken, partisinin grup toplantısında konuştu. Baluken, “Zorlu ama onurlu bir ayrılık dönemi yaşadık” dedi.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) milletvekillerine dönük tutuklama operasyonlarında 4 Kasım’da tutuklanan ve 3 aylık tutukluluğunun ardından geçtiğimiz hafta tahliye olan HDP Grup Başkanvekili İdris Baluken, partisinin Meclis Grup Toplantısı’nda konuştu.

Kürsüye grup toplantısına gelen konukların alkışları ve zılgıtları içinde çıkan Baluken, “Zorlu ama onurlu bir ayrılık dönemi yaşadık” dedi.

Baluken’in konuşmasından bazı bölümler şöyle:

Uzun ve zorlu bir ayrılıktan sonra 3 aylık tecrit uygulamasından çıkmış olan bir milletvekili olarak hepinizi selamlıyorum. Gerçekten son derece zorlu bir sürecin içerisindeyiz. Zorlu ama onurlu bir ayrılık dönemi yaşadık.

Bugün burada konuşmayı benim değil şu an Edirne Cezaevi’nde rehin bulunan eş genel başkanımız Demirtaş’ın yapması, Kandıra’da rehin tutulan eş genel başkanımız Yüksekdağ’ın yapması gerekiyordu.Parti sözcümüz Ayhan Bilgen’in yapması gerekiyordu.Ancak bu hukuksuzluk garabeti devam ettiği için ben yapmak zorunda kaldım.

3 aydır tipsiz bir tecrit hücresinde insan yüzü görmemiş olan bir milletvekilinin bu kalabalık karşısında büyük bir mutluluğa kapılması gerekir.Ancak tahliye olduğumuz andan itibaren bu rehin alma operasyonların her türlü hukuksuzluğuna maruz kalıyoruz.

Gideceğimiz tecrit koğuşları bile önceden hazırlanmıştı. Bekletildiğimiz nezaretlerin yanında IŞİD üyeleri vardı.

Mevcut durum kanıtsanmış gibi sürekli tartışılmak isteniyor. Oysa Türkiye siyasi tarihinin en anormal durumu ile karşı karşıyayız. 6 milyon oy almış bir partinin milletvekilleri ve eş genel başkanlarının rehin olduğu bir dönemi yaşıyoruz. Meclis çatısı altında olması gerekenler cezaevi çatısı altında bulunuyor. Onlar bu meclis çatısı altında yasama görevini yapmaları üzere görevlendirilmiş olan siyasi çalışmalarının başında olması gereken arkadaşlarımızdır.

Biz hiçbir zaman bugüne kadar duygularımızla hareket etme hakkını kendimize tanımadık. Siyasette yaşadığımız bireysel sıkıntıları duyguları öne çıkaracak şekilde ifade ederek siyasi bir rant elde etme gibi bir durum olmadı. Bugün de kin ve nefretle burada konuşacak değiliz. Tam tersine yaşadığımız bütün bireysel sıkıntıların halkımızın yaşadığı devasa sıkıntılara bir çare olması adına bu sıkıntıların aşılması için bir çabayı ortaya koyuyoruz. Bu duruşun doğru ele alınması ve bu çözümsüzlük girdabından çıkacak temel politikaların belirlenmesi gerekir.

Bugüne kadar ki duruşumuzu bundan sonra da aynı şekilde ifade edeceğiz. Bu karşı karşıya kaldığımız hukuksuzluğu görmezden geldiğimiz anlamına gelmiyor. 4 Kasım gecesi ortaya çıkan tabloyu herkes gördü. Seçilmiş bir milletvekili olarak, 6 milyon oy almış bir partinin bir üyesi olarak o gece gözaltına alınan bütün arkadaşlarımızla birlikte bizlere Ranger araçlar, rotası belirsiz helikopterler milletvekillerini kaçıracak şekilde havalanmış uçaklar, kar maskeli silahlı güvenlik güçleri bize reva görüldü. Bu bile yaşadığımız hukuksuzluğun ne anlama geldiğini çok iyi ifade ediyor. Gideceğimiz cezaevindeki hücreler dahi önceden belirlenmişti. Bekletileceğimiz karanlık soğuk nezarethanelerde IŞİD’liler yan tarafta hazır bekletilmişti.

Bu sürecin tamamı siyasi saiklerle belirlendi, yargı ve hukukta bir araç olarak kullanıldı. Hukuk uzun süredir yapıldığı gibi 4 Kasım gecesi de araçlaştırılmış oldu. Aynı anda HDP’yi linçe tabi tutan büyük bir toplumsal ve siyasal operasyonun, kampanyanın da startı verilmiş oldu. Bizler gözlatına alınıp tutuklanırken, belediye başkanlarımız, il ve ilçe başkanlarımız tutuklanırken medyada HDP’ye ‘terör’ operasyonu manşetleri atılıyordu. Ortada bir ‘terör’ vardı ama o terör, HDP’den kaynaklanan değil, HDP’yi linç etmeye çalışan pespayelik terörünün kendisiydi. Siz attığınız o manşetlerin gerisini takip ettiniz mi? Siz bizi dünyanın en tehlikeli insanları olarak yansıtırken sonrasında hakkımızdaki iddianamelerle ilgili gerçeği çıkıp dürüst bir şekilde açıkladınız mı? O fezlekelerde ne var, bunlarla ilgili gerçekleri bütün bir dürüstlükle çıkıp Türkiye kamuoyuna açıkladınız mı?

O iddianamelerin içeriğinin tamamı burada yaptığımız konuşmaların tamamıdır. Muhtemelen burada yaptığım konuşmalarda ileri de fezleke konusu yapılacak. Konuşmalardan ibaret iddianamelerden bahsediyoruz. Demokratik siyasi çalışmalar dışında o iddianamelerde herhangi bir silahlı örgütle ilişkilendirilebilecek tek bir cümle yoktur. Size dayatılan bu algı yönetimine inanmayın. O iddianameleri sizler inceleyip kendi vicdanınızda bir yargıya varın. Biz Meclis’te ne demişsek sokakta da o konuşmayı yapmışız.

Bir partinin eş genel başkanı tutuklanıyor, ortada iddianame yok sonra yaptığı konuşmalardan bir iddianame hazırlanıyor ve 6 ay sonrasına duruşmaya tarihi veriliyor. Şimdi biz yargıya nasıl güveneceğiz. Bu tablonun kendisi bile içerisinde bulunduğumuz süreçle ilgili son derece önemli bilgiler veriyor.

Bugün bir referandum sürecinin içerisinde bulunuyoruz. Bu süreçte bir partinin milletvekilleri, eş başkanları, il ve ilçe yöneticileri cezaevinde bulunuyor. Bu süreçte bile bu tablo aşılmazsa ortaya çıkacak sonucun meşruluğundan bahsedebilir misiniz? Bu tarz akıl tutulmasının yaşandığı süreçlerde yerel mahkemelerin inisiyatif kullanamadığı durumlarda ya da siyasi iktidarın bir inisiyatif koymadığı durumdalar en üst yargı mercileri devreye girerek bu krizi aşmalıdır. 3 ay geçmesine rağmen AYM’den halen bir karar çıkmış değil. Bu süre içerisinde neden AYM gündemine almadı tartışmasına girecek değilim, bizim derdimiz hukuk ve siyasetin irade koyamadığı noktada hukuk devletinin korunması ile ilgili AYM’nin karşı karşıya kaldığı tarihsel görev ve sorumluluktur. Bir an önce bütün Türkiye’yi rahatlatacak, bu referandum sürecinde de adil koşulları sağlayacak bir kararı ivedilikle sunmalıdır. Aksi takdirde ortada hukuk devleti diye bir şey kalmaz. AYM’nin elinde bu konuda emsal kararlar var. AYM’nin bir an önce yasama görevini yaparken tutuklanmış arkadaşlarımızla ilgili bu süreci gündemine alması gerekir. Emsal olacak önümüzdeki yüz yıl içerisinde başvurulabilecek kararları bir önce Türkiye toplumuna açıklaması gerektiğini düşünüyoruz.

Bu koşullarda yapılacak referandumun meşruluğu tartışılır. Meclis’teki en büyük üçüncü partinin eş başkanları, grup başkanvekilleri, 10 milletvekilleri, binlerce parti çalışanı tutuklu olacak, bütün belediyelerin kayyum atanmış olacak ondan sonra da referandumla ilgili bir süreç yürütülüp adil ve demokratik ortamda seçim yapılacak. Adil koşulların bir an önce sağlanmasını istiyoruz. Bunun için bu tablonun hızla devreden çıkarılması gerekiyor.

‘Evet’ ve ‘Hayır’ oyu verecekler içinde adil koşulların sağlanması gerekir. Sayın Binali Yıldırım, Sayın Kemal Kılıçdaroğlu, Sayın Devlet Bahçeli ve Sayın Tayyip Erdoğan, referandumda nasıl siyasi çalışmaların başında olacaklarsa Sayın Selahattin Demirtaş ve Sayın Figen Yüksekdağ da bu süreçte siyasi çalışmalarının başında olması gerekiyor. Hükümete yakın kalemlerin özgürce ‘Evet’ propagandası yaptığı bir dönemde İnan Kızılkaya’nın, Murat Sabuncu’nun, Ahmet Şık gibi tüm muhalif gazetecilerin ifadelerini özgür bir şekilde dile getirdiği ortamlar yaratılmalıdır. Sorun sandıktan ‘Evet’ ya da ‘Hayır’ çıkmasından öte önce meşruiyeti sağlama sorunudur. Benim ismin okunduğunda ben oy kullanamadım, söz hakkımı kullanamadım.

Bizim tutumumuz bile bulanıklaştırılmaya çalışılıyor. Bu konuda oy ve söz hakkı gasp edilmiş, dolayısıyla ilk andan itibaren o sürecin dışına atılmış bir partinin üyesi olarak bu anayasa değişikliğine en güçlü şekilde ‘Hayır’ demek bizim hakkımızdır. Bu referandumda sandığa atılacak her oy bizim açımızdan ‘sokağa çıkma yasaklarını’, kentleri yakıp yıkan politikaların bir oylaması olacak. Doldurulmuş olan cezaevlerinin, iradesine el konulmuş belediyelerin durumun oylanması olacak. Böylesi bir tabloda HDP seçmenin tavırsız olacağını kim konuşabilir.

Dün HDP’ye terörist diyenler, bugün ‘Hayır’ diyenlerini tamamını ‘terörist’ ilan ettiler. Böyle bir sorumsuzluk olabilir mi? Bunların söyledikleri yarın yapacaklarının güvencesidir. Daha referandumdan onay almadan ‘terörist’ ve ‘terörist olmayanlar’ diyerek ülkeyi ne hale getireceklerinin tablosu bugünden ortaya çıkıyor.

Bütün Türkiye halkları Ahmet Türk’ün yüreğinin barış için nasıl çarptığını çok iyi biliyor. Onun barışla ilgili çabalarını sorgulamaya kimsenin haddi yoktur. Barış için de çok geç olduğunu düşünmüyoruz. İnsanlık tarihinde de barış için “geç oldu” diyen bir siyasetçiye rastlayamazsınız. Şiddetin en yoğun olduğu dönemlerin barışın en çok hissedildiği dönemlerdir. Nerede bir savaş varsa tam da o an barışın gündemleşmesi gereken andır. İnsanların savaşın her yoğunlaştığı dönemde ‘Barış için geç’ deseydiler hiçbir savaş bitmezdi.”

12 milletvekili tutuklu

HDP’nin tutuklu milletvekilleri şöyle:

Eş genel başkanlar Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş, Parti Sözcüsü Ayhan Bilgen, Şırnak milletvekili Ferhat Encü, Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğan, Hakkari milletvekilleri Nihat Akdoğan, Abdullah Zeydan ve Selma Irmak, Mardin Milletvekili Gülser Yıldırım, Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel, Siirt Milletvekili Besime Konca ve Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş.