Ana Sayfa1915'TEN BUGÜNEAdapazarı’ndan Lübnan Cumhurbaşkanlığına uzanan bir yaşam

Adapazarı’ndan Lübnan Cumhurbaşkanlığına uzanan bir yaşam

HABER MERKEZİ – 1915’ten bugüne uzanan Ermeni portrelerinde bu hafta Lübnan’ın 11. Cumhurbaşkanlığını yapan Émile Lahud var. Ailesinin soykırım hikayesi Adapazarı’ndan başlayan Lahud’un Cumhurbaşkanlığa uzanan yaşamını, Artem Yerkanian kaleme aldı. Bu portreyi Karınca için ise Lokman Sazan tercüme ederek derledi.


Görüşmeyi yapan: Artem Yerkanian

Çeviri-Derleme: Lokman Sazan


Lübnan halkı 1998’den 2007’ye kadar ülkenin 11. Cumhurbaşkanlığını yapan Émile Lahud’a karşı karmaşık duygulara sahip. General  Émile Lahud’un  aşırı Suriye yanlısı olduğu iddiaları ve ülkenin savunmasına odaklanmasından dolayı artan ekonomik harcamalar ise bu duygu karmaşasının nedenlerinden. Fakat herkesin kabul ettiği bir şey var ki o da Lahoud’un  Lübnan’da süren kanlı iç savaşın Ekim 1990’da bitmesinde büyük payı olduğu.


79 yaşındaki tecrübeli Lübnanlı politikacı hiçbir zaman Ermeni kökenini gizlemedi ve bundan her zaman gurur duydu.

Émile Lahoud’un annesi Adrene Karabajakian beş yaşındayken onun babası Hovannes ve annesi Rebecca Ermeni Soykırım’ından kaçmak için Suriye’ye göç ettiler.

Nisan 1915’ten önce Karabajakian ailesi Osmanlı İmparatorluğu sınırlarında bulunan Adapazarı’nın  bir kasabasında yaşıyorlardı. Birçok yerli Ermeni gibi, eski Lübnan Cumhurbaşkanının ailesi de esnaflık ve tüccarlık yapıyordu. Hovhannes Karabajakian’ın tabak imalathanesi ve porselen tabak sattığı bir dükkânı vardı.

Kasabadaki Ermeni ahalisi katliamdan bir ay önce kötü şeyler olacağına dair bir şeyler hissetmişti. Lahoud o dönemi şöyle anlatıyor:

Aile meclisi, Hovhannes ve Rebecca’nın küçük çocuklarıyla birlikte derhal kasabayı terk etmesine karar vermiş. Akrabaları, Hovhannes ve Rebecca’yı  küçük çocukların kaçışlarını yavaşlatacağını ikna ederek, erken yola koyulmalarını sağlamış. Ailenin geri kalanı ise bir kaç gün sonra yola koyulması gerekiyordu fakat kaderlerinde bir daha birbirlerini görememek varmış.

Adrene o zamanlar beş, büyük ablası ise altı yaşındaydı. En küçük olan kızkardeşleri ise bir yaşında bile değildi ve yolda Rebecca’nın yetersiz beslenmesinden dolayı sütten kesilmesiyle küçük kız çocuğu açlıktan hayatını kaybetti. Karabajakian ailesi sonunda Halep’e vardığında, onlar ayrıldıktan hemen sonra meydana gelen korkunç olayın haberini aldı.

Lübnan’ın eski Cumhurbaşkanı duraksayarak şöyle anlatıyor:

Akrabalarımızın neredeyse hepsi katledilmiş. Büyükannem uzak ve yakın akrabaların 100’e yakınının öldürüldüğünü saymıştı ve aileden bir tek biz kalmıştık. Kim bilir başka ailelerden kaç kişi hayatta…

Neyse ki, Halep şehri Hovhannes Karabajakian için deriyle kendi deneyimlerini ve hünerlerini kullanarak çalışabileceği bir yerdi.  Kendi tırnaklarıyla yeni bir iş kurdu. Kısa bir süre sonra da aile Suriye Ordusuna deri teslimatında görevlendirileceği Şam’a yerleşti. Hovhannes’in ithal ettiği ham deriler asker botu ve at eyeri yapımında kullanıldı.

Jamil ve Adrene Lahoud

Karabajakian ailesi orduya çalıştığı sürede Suriyeli genç subay Jamil Lahoud’la sürekli iletişim halindeydi.

Genç subay çoğu zaman arabasıyla Hovhanes’in dükkanının önünde durur ve hatta bazen evlerine giderdi. Kısa bir süre sonra da Jamil’in Hovhanes’i ziyaretinin iş icabı olmadığı anlaşılmıştı. Jamil Hovhanes’in kızlarından birine olan hissiyatını gizlememişti. Katolik Maruni [1] aileden gelen genç subay Adrene’ye aşık olmuş ve Adrene’nin ailesinden evlenmek için onay istemişti. Genç çift 1933’te evlendi.

Bir yıl sonra erkek çocukları olan genç çiftin Nasri adlı çocuğu yıllar sonra Yüksek Hakimler Kurulu’nun başkanı olacaktı. Nasri’den iki yıl sonra dünyaya gelen Émile ise ülkenin Cumhurbaşkanı olacaktı.

Jamile ve Adrene Lahoud, çocukları Nasri ve Emile ile birlikte

Poltikacı bir aile

Jamil’in askeri kariyeri sona erdikten sonra Lübnan Hükümetinde üst düzey göreve terfi etti. Adrene’nin anne ve babası da kızlarına yakın olmak için Beyrut’a taşındı. Jamil Beyrut’a tayin edilince Karabajakian ailesi Hovhannes’in kendi elleriyle St. Nichan Ermeni Ortodoks Kilisesi’nin karşısına inşa ettiği evi de terk etmek zorunda kaldılar. Lahoud şöyle anlatıyor:

Babam politikacıydı. Bakan olduğundan dolayı bize çok az vakit ayırabiliyordu. Aynısı annem için de geçerli: Eşiyle birlikte her çeşit kamusal toplantılara ve kokteyl partilerine giderdi. Bu yüzden büyükannemiz Rebecca’nın ellerinde büyüdük . Bize sahip olduğu ve verebildiği her şeyi verdi. Onu deliler gibi seviyorduk.

Lahoud ailesi ve Rebecca (en sağda)

Jamil ve Adrene yeni bir ev aldıklarında, Émile büyükannesinde kaldı. Rebecca Karabajakian’ın tavsiyesi üzerine Émile, Ermeni okuluna gönderildi. Okula gitmeden önce de büyükannesi Émile’e Ermenice okumayı ve yazmayı öğretmişti. Eski cumhurbaşkanı bugün bile, az da olsa anadili Ermeniceyi konuşabiliyor. Fakat bugün birçok Ermenice harfi unutmuş.

Arapçayı öğrenmeden önce Ermenice okuma ve yazmayı öğrenmiştim. Fakat ne yazık ki, büyükannem öldükten sonra Ermenice hiç konuşulmamaya başlandığında birçok harfi, sözcüğü unuttum. Fakat Ermenistan Cumhurbaşkanıyla görüştüğümde Ermenice konuştuğunda birçok şeyi anlayabiliyordum.

Avrupa ve ABD’de çok iyi bir şekilde askeri eğitim almasıyla Émile Lahoud’un denizcilik hizmeti de başlamış olmuştu.

Émile’in eşi Andrée Amadouni şunları söylüyor:

Émile, Ermeni bir kadınla evlenmeye karar verdiğinde annesi çok mutlu olmuştu. Benim ailem de Ermeni biriyle evleneceğim için mutlu olmuşlardı. Düğünümüz geleneksel değildi fakat oldukça Ermenilere özgüydü.

Lübnan’ın eski First Lady’si de mülteci bir aileden geliyordu. Andrée Amadouni ‘nin dedesi, Dr. Zare Amadouni Kilikya Ermenilerindendi. Asil ve soylu bir aileden gelen Dr. Zare Amadouni, 1915’te Fransızların yardımıyla ailesiyle birlikte Suriye’ye geçerek katliamdan kurtulmayı başardı fakat üç erkek kardeşi öldürülmüştü.

Émile’in üç çocuğu var. Ermenice bilmemelerine rağmen Ermeni kökenlerine çok büyük saygıları var.

Onlar da ben ve eşim gibi Ermeniler. Düşünüş biçimleri Ermeni ve özellikle kızım Karine, kökenleriyle gurur duyuyorlar. Çocuklarımız bir gün Ermenistan’ı ziyaret etmeyi hayal ediyorlar. Erkek kardeşimin çocukları da yurtsever birer Ermeni, hatta bir yeğenim Ermeni vatandaşlığı bile aldı.

Emile Lahoud

Émile Lahoud Ermenistan’a ilk kez Mayıs 2001’de gitmiş. Lübnan Cumhurbaşkanı’nın  iki günlük yoğun resmi programına rağmen Erivan’da dolaşmak ve Soykırım kurbanları anısına çelenk bırakmak için vakit bulabilmiş.

Bir devlet adamının Tsitsernakaberd’i [2] törensel bir şekilde ziyaret etmesi nadir görülen bir şey.

“Ebedi aleve yaklaştığımda, gözlerimin yaşlarla dolduğunun farkına vardım” diyor Lahoud ve devam ediyor:

Büyükannem Rebbecca’yı ve ailesinin öldürülüşlerini düşündüm o anda. Bana söylediği cümleyi kendi kendime tekrarladım: Asla atalarına ne olduğunu unutma. Aksi halde ölenler boşuna ölmüş olacak.

Émile, Lübnan Ordusunda genç bir komutan olduğu dönemde bile ülkenin parlamentosunun Genç Türklerin işlediği suçları kınamasını ikna etmek için çok büyük bir çaba sarf etti. Sonunda 3 Nisan 1997’de Lübnan Ulusal Meclisi, 24 Nisan gününü “Ermeni Soykırım’ı Kurbanlarını Anma Günü” olarak kabul etti.

Babam, Ermeni Soykırımı’nın tanınması için çaba gösteren ilk Lübnanlı politikacıydı. Elbette onun bu çabasını sahiplenmek zorundaydım. Politik olarak bana karşı olanlar bunu bana karşı kullanmayı denediler. Benim ‘Yarı Ermeni’ olduğum için, Lübnan halkının çıkarlarından çok Ermeni halkının çıkarlarına odaklandığımı iddia ettiler. Fakat Lübnan halkı beni destekledi. Çünkü Lübnan halkı, Ermeni halkının taleplerinin haklı olduğunu biliyordu.

Émile Lahoud’un 9 yıllık yönetiminde Ermenistan ve Lübnan ilişkileri yeni bir düzeye ulaştı. Beyrut, uluslararası arenada Yerivan’ı desteklemeye başladı.

Eski Cumhurbaşkanı Lübnan halkının, Ermenilerin çalışkan ve vicdanlı insanlar olduğunu bildiklerini söylüyor.

İnsanlar soykırımdan hemen sonra bile Beyrut sokaklarında neredeyse hiç Ermeni dilenci olmadığını hatırlıyorlar.

Lübnan’ın 11. Cumhurbaşkanı ise konuşmasını şöyle noktalıyor:

Başkaları yardım eli uzatılması için yalvarırken, Ermeniler usanmadan çalışmaya devam ederler. Buna hiç şüphem yok: Çok az Ermenilik olan bütün Lübnanlılar bunu biliyor ve bundan gurur duyuyorlar. Ve bende bundan gurur duyanlardan biriyim.

Émile’in adı bugün, ülkedeki barışa katkısı onuruna Lübnan sakinleri tarafından şehir merkezindeki bir caddeye verildi.


[1] Maruni Kilisesi, 7. yüzyılda Süryani Ortodoks Kilisesi’nden ayrılan bir Katolik kilisesidir.

[2] Tsitsernakaberd: Ermeni Soykırımı’nda hayatını kaybedenlerin anısına yapılan; Erivan, Ermenistan’da yer alan bir anıt. Ermenicede anıtın ismi, “küçük kırlangıçların hisarı” anlamına geliyor.


Kaynak: Aurora Prize

Previous post
HDP'li Alican Önlü serbest bırakıldı
Next post
Bahçeli, 'Türk ruhu' adına Erdoğan'ın yanında: Ben de kendisiyle Avrupa'ya gelirim