Ana SayfaÇeviriBir Zapatista bildirisi: Zaman ‘HAYIR’ deme zamanı

Bir Zapatista bildirisi: Zaman ‘HAYIR’ deme zamanı

Meksika Güneydoğusunun Dağlarından Zapatistalar da HAYIR diyor. Fakat onların HAYIR’ı daha genel. Bir başka deyişle, “Zapatistalar büyük resmi görüyor ve HAYIR diyor.” Zapatistalar, savaş politikalarına, sefalete, işsizliğe, zulme, sermayenin hükümdarlığına ve kapitalizme HAYIR diyor.

Zapatistalar bu çağrısında mültecilerle, yüzsüz, isimsiz bırakılmış milyonlarca insanla dayanışmaya çağırıyor. Meşhur Zapatista şiarı olan “tek HAYIR” ile uyumlu olarak onlara müstahak görülen zulme HAYIR diyorlar.

Zapatistaların çağrısını milyonlarca insanı bir pazarlık kozu olarak gören, referandum çalışmalarında onlara vatandaşlık verilecek olması üzerinden korku ile oy devşirmeye çalışan bir zihniyetin varlığının farkındalığı ile okuduğumuzda Meksika’nın Güneydoğusundaki dağların aslında bizlere çok da uzak olmadığını, Trump’ın duvarının derdinde iken TOKİ’nin duvarının bitmek üzere olduğunu belki fark edebiliriz. (ç.n.)


Çeviri: Mümtaz Murat Kök


Üstteki Duvarlar, Aşağıdaki (ve sola doğru) Çatlaklar

Şubat 2017

Yolumuzdaki Fırtına

Bizler için, Zapatista yerli halkları için, fırtına -savaş- yüzyıllardır devam ediyor. Savaş bizim topraklarımıza medeniyetin yalanları ve din ile birlikte geldi. O zamanlar, kılıç ve haç halkımızın kanını akıttı.

Zaman içerisinde, kılıç modernize edildi ve haç da sermaye dini tarafından tahtından edildi ama yeni tanrıya sunmak için bizden kanımızı talep etmeye devam etti: para.

Direndik, her zaman direneceğiz. Başkaldırılarımız İktidar için mücadele eden farklı güçler arasındaki anlaşmazlıklarla yerinden edildi. Bu güçler, her zaman tepededirler, onlara hizmet etmek için mücadele etmemizi ve ölmemizi bizlerden talep ettiler. Bizleri özgürleştirme kisvesi altında bizlerden boyun eğmemizi ve itaat etmemizi talep ettiler. Mücadele ediyoruz diyenler ve demeye devam edenler gibi geldiler fakat hükmetmeye geldiler. Geçmişte ve gelecekte sözüm ona bağımsızlıklar ve devrimler oldu ve olmaya da devam edecek.

O zamandan beri tepedekiler, hükmetmek ya da hükmetme hevesiyle birbirlerinin yerini aldılar ve almaya devam ediyorlar. Geçmiş ve şimdiki takvimlerde vaatleri hep aynı oldu: liderlik ederken ya da ediyormuş gibi yaparken size kanımızı sunuyoruz.

Öncesinde ve şimdi, biz unutmayanları hep unuttular.

Takvim yaprakları değiştikçe, İktidar halkımıza yalnızca acı ve ölüm getirmedi, hükümranlığını genişlettikçe yeni trajedi kardeşlikleri de yarattı.

O zaman gördük ki ölümcül Sermaye arabasının dört tekerleğinin altına yatarak, köylü de işçi de bizim acımızla birlikte bir oldu.

Güç zamanla patikasını genişlettikçe, aşağıdakiler giderek artan bir oranla büyüdü ve temeli gücün tanımı ve kime ait olduğu yönünde genişletti. O zaman gördük ki bizlere öğretmenler, öğrenciler, sanatçılar, küçük esnaflar, beyaz yakalılar ve adları farklı acısı bir olan diğerleri katılmaya başladı.

Ama bu yetmedi. İktidar, münhasır bir alandır, ayrım gözetir, seçicidir. Dolayısıyla, farklılığın her türüne de açıkça zulüm edildi. Renginden, ırkından, mezhebinden ve cinsel tercihinden dolayı bazıları vaat edilen topraklardan kovuldular ve onlara daimi ikametgâhları olarak cehennemi verdiler.

Daha sonra gençler geldi, sonra çocuklar ve sonra yaşlılar. Yani İktidar birisinin tuttuğu takvimleri ona zulmetmek için bir sebep haline getirdi. Alttaki herkes suçlu oldu: kadın olduğu için, çocuk olduğu için, genç olduğu için, yetişkin olduğu için, yaşlı olduğu için, insan olduğu için.

Ama sömürüyü, yerinden etmeyi, baskıyı ve ayrımcılığı arttırırken İktidar bir şeyi daha arttırdı: direniş… ve isyan.

O zaman ve şimdi başkaldıran birçoklarını (bütün birçoklar) gördük ve görüyoruz. Hepsi farklı fakat hepsinin öfkesi ve reddedişleri benzer.

İktidar biliyor ki onu olduğu gibi yapan yalnızca çalışanlar üzerinde kullanılıyor olmasıdır. [İktidarın] onlara ihtiyacı var. Her başkaldırıya birkaçını satın alarak ya da birkaçını kandırarak ve birçoğunu hapsederek ya da öldürerek karşılık verdi ve karşılık vermeye devam ediyor. Talepleri onu korkutmuyor; onu korkutan onların örnek olması. Fakat yine de yetmiyordu. Ulusları tahakkümü altına almış olsa da, Sermaye’nin İktidarı bütün insanlığı kendi ağır boyunduruğu altına almayı amaçlıyordu.

Hatta bu bile yetmedi. Sermaye şimdi doğayı yönetmeyi, onu fethetmeyi, evcilleştirmeyi ve sömürmeyi deniyor. Yani, onu yok etmeyi.

Sermaye’nin yıkıcı ilerleyişi, her zaman savaş sayesinde, ilk krallıkları ve beylikleri ortadan kaldırdı. Onların enkazı üzerine ise ulusları dikti.

Sonra, ulusları mahvetti ve onların enkazları üzerinde yeni bir küresel düzen yükseltti: piyasa.

Fakat Sermaye’nin büyük pazarında ticareti yapılanlar yalnızca mallar değildir. Satıcı ve alıcı arasındaki karşılıklı anlaşmayı gösteren “ekonomik özgürlük” ise yalnızca bir illüzyondan ibaret. Gerçekte piyasa, mülksüzleştirme ve sömürü üzerine temellenmiştir. Bu durumda ticaret cezadan muaf kalmanın ticaretidir. Adalet, grotesk bir karikatüre dönüştürülmüş ve terazisinde para her zaman hakikatten daha ağır gelmeye başlamıştır. Adına Kapitalizm denen bu trajedinin istikrarı ise baskı altında tutmaya ve saygısızlığa bağlıdır.

Ama bu da yeterli değildi. Fikirlere hükmetmeden dünyaya hükmetmek mümkün değildir. Dini aldatmacanın dozu arttırıldı ve bilime ve sanata ulaştı. Felsefeler ve inançlar ortaya çıkıverdi ve zamanı geçen modalar gibi ortaya çıktılar. Bilim ve sanat özel olarak insani bir şey olmaktan çıktı ve küresel süpermarketin raflarında yerini aldı.

Eğlence ve zevk gibi bilgi de bir özel mülk haline geldi.

Dolayısıyla Sermaye, mal üretimi için hammadde olarak bütünüyle yalnızca insanlığı değil bilgiyi, sanatı ve doğayı kullanan kocaman bir öğütücü olarak kendisini pekiştirdi.

Gezegenin yıkımı, milyonlarca kişinin yerlerinden edilmesi, suç oranındaki yükseliş, işsizlik, sefalet, hükümetlerin zayıflığı gelecekteki savaşlar Sermaye’nin aşırılıklarının bir ürünü ya da ilerleme, barış ve refah vaat eden bir düzenin yolunu şaşırması değildir.

Hayır, bütün bu trajediler aslında sistemin özüdür.

Onlar sayesinde büyüyor; onlar tarafından besleniyor.

Yıkım ve ölüm büyük Sermaye makinesinin yakıtıdır.

[Sermayenin] işleyişini “rasyonalize etmek” veya “insanileştirmek” çabaları hep boşuna olmuştur, boşunadır ve boşuna olacaktır. Mantıksızlık ve insandışılık onun temel parçalarıdır. Tamiri mümkün değildir. Daha önce olmadığı gibi şimdi de onun canice olan yolunu değiştirmenin, iyileştirmenin bir yolu yoktur.

Bu makineyi durdurmanın tek yolu onu yok etmektir.

Mevcut dünya savaşındaki ihtilaf, sistem ve insanlık arasındadır. Bu nedenledir ki antikapitalist mücadele aynı zamanda insanlık için mücadeledir.

Halen sistemi “onarmaya” ya da “kurtarmaya” çalışanlar İktidar’a ölüm sonrası yapılmış bir kurban olarak hepimize kitlesel ve küresel bir intiharı önermektedirler.

Sistem içerisinde hiçbir çözüm yoktur.

Ne en kötünün geçtiğine ve daha iyi günlerin geleceğine dair umut ne de korku, lanetleme ya da köşeye çekilme yeterlidir.

Hayır. Kesin olan bir şey var ki her şey daha da kötüleşecektir.

İşte tam olarak bu yüzden, kendimize ait takvimler ve coğrafyalardan ekleyebileceklerimizin yanında, direnmeli, isyan etmeli, “HAYIR” demeli, mücadele etmeli ve örgütlenmeliyiz.

İşte bu yüzden örgütlenme, isyan ve direnişle aşağıdan gelen rüzgarı güçlendirmeliyiz.

Ancak o zaman hayatta kalabiliriz. Ancak o zaman yaşamamız mümkün olacaktır. Ve ancak o zaman, 25 yıl önce dediğimiz gibi, göreceğiz ki…

Fırtına dindiğinde, yağmur ve ateş dünyayı bir kez daha huzur içinde bıraktığında, dünya, dünya olmayacak fakat daha iyi bir şey olacak.

Savaş ve İçerideki ve Dışarıdaki duvarlar

Büyük paranın kibri ile kışkırtılınca, tepedekilerin niyeti mevcut kâbusu yaşayanlara bu kâbusun bedelini ödetmektir. Sınırlar artık yalnızca gümrük kontrol noktaları ve haritalar üzerinde çizilen hatlardan ibaret değil, ordular ve polislerden, çimento ve tuğlalardan, yasalar ve cezalardan oluşan duvarlardır. Tepedeki dünyada insanların avlanması artmakta ve gizli yarışmalarla birlikte teşvik edilmektedir: kim daha fazla hapseder, sınır dışı eder ya da öldürürse kazanan odur.

20 yıldan fazladır söylediğimiz gibi, neoliberal küreselleşme küresel bir köy oluşturmadığı gibi, “ulus-devlet” denilen yapıların parçalanmasını ve dağılmasını beraberinde getirmiştir. O zaman ve şimdi biz bu sürece en iyi tanımladığını düşündüğümüz ismi verdik: “dünya savaşı” (bize göre, dördüncüsü).

Küreselleşen tek şey pazardır ve bunun içinde savaş.

Makineleri işleten ve toprağa hayat verenler için sınırlar varlıklarını sürdürmektedirler ve her zaman oldukları şey olmaya devam etmektedirler: hapishane.

Yirmi yıl önce biz bu gerçekliği ortaya sürdüğümüzde eski ve tarihi geçmiş dogmalarına bağlı kalan enternasyonel entelektüeller dalga geçercesine sırıtmışlardı.

Bugün aynı kişiler bu gerçeklik karşısında kekelemekte, ya da eski reçeteler önermekte, ya da karmaşık kuramsal değerlendirmelerle revaçta olan fikirlere sığınarak apaçık ortada olan bir gerçeği saklamaya çalışmaktadırlar: ne olduğuna, ne olacağına ya da hâlihazırdaki kâbusa neyin sebep olduğuna dair en ufak bir fikirleri dahi yoktur.

Bunun ağıdını yakmaktadırlar. Tepeden düşünmek onlara sınırları olmayan bir dünya vaat etmişti ama sonuç olarak ortada şovenist hendeklerle dolu bir gezegen vardır.

Dünya sınırları olmayan devasa bir metropol yerine daha önce benzeri görülmemiş bir fırtına ile kıvranan koca bir denize dönüştürülmüştür. Bu denizde milyonlarca yerinden edilmiş (medyanın fırçası sayesinde “mülteciler” olarak gruplandırılmış olanlar) küçük botlarda bir sağa bir sola sallanmakta ve Sermaye’nin devasa gemisi tarafından kurtarılmayı beklemektedirler.

Onları kurtarmayacağı gibi, insanlığın varlığını bütünüyle tehdit eden bu fırtınanın temel nedenlerinden birisi Sermaye’dir.

Faşistliğin garip kılığının altında, en yoz ve kara zamanlar geri geldi, üstelik haklar ve öncelikler talep ederek. “Yurttaşlık” ve “eşitlik” yalanlarını hukuk ve pazardan önce gölgelerden hükmetmekten yorulan büyük sermaye yok ediyor.

Kapitalizmin başat dünya sistemine dönüşürken kendisini süslediği, sadece kirli bir bez parçası olan “özgürlük, eşitlik ve kardeşlik” bayrağı tepedekiler tarafından tarihin çöplüğüne atıldı.

Sonunda sistem maskesini çıkartıyor ve gerçek yüzünü ve görevini gösteriyor. Kan ve pislik denizinde yol alan mağrur geminin ismi okunabiliyor: “Her zaman ve her yerde Savaş”. Asıl savaşta, hayatta kalma savaşında insanlığın mücadele ettiği yapay zekâ değil, paradır.

Kimse güvende değil. Ne serbest küresel piyasanın kendisine el değmemiş zenginlikler vaat ettiği ulusal kapitalist, ne de güçlü olma rüyası ile çobanın sürüsü olma gerçekliği arasında hayatta kalmaya çalışan muhafazakâr orta sınıf.

Ve bir de, sanki mümkünmüş gibi, kendisini giderek daha da artan zor koşullarda bulan şehirdeki ve taşradaki işçi sınıfları var.

Ve, kıyamet resmini tamamlarcasına, milyonlarca yerinden edilmiş insanlar ve mülteciler, hükümetlerin ve suçluların her adımda biraz daha yükselttiği duvarlar kadar gerçek bir şekilde sınırlarda birikmeye başladılar.

Kitlesel medya ve sosyal ağların küresel coğrafyasında yerinden edilmiş, yüzsüz ve isimsiz göçmen hayaletler, bulundukları yeri belirten basit bir istatistiktir.

Peki ya takvim? Tarihin sonu vaadinden, kendisi için çalışanların refahını garanti eden sistemin üstünlüğünün törensel ilanından, yoksulluk yaratmak, özgürlükleri kısıtlamak ve diktatörlükleri yerleştirmeyi amaçlayan “komünist düşmana” karşı zaferden, bütün soybilimini hükümsüz kılacak sonsuzluk vaadinden bu yana yalnızca bir gün geçti. Aynı takvim, dünya tarihinin daha yeni başladığını daha dün duyurmuştu. Ama hayır, gördük ki aslında bütün bunlar en korkunç kâbusun başlangıcından başka bir şey değilmiş.

Bir dünya sistemi olarak kapitalizm çöküyor ve şimdilerde çaresiz olan o büyük kaptanlar nereye gideceklerini bilemiyorlar. Tam olarak bu yüzdendir ki geldikleri inlerine geri çekiliyorlar.

İmkânsızı teklif ediyorlar: küresel felakete karşı yerel kurtuluş. Ve bu palavra gelir bakımından aşağıdakilerle karışan, karşılanmamış ekonomik vaatlerini ırk, mezhep, renk ve cinsiyet kimliklerinin doğrulanmasında arayan orta sınıf içerisinde iyi satıyor. Tepeden kurtuluş Anglo-Sakson, beyaz, dindar ve erkeksi.

Büyük sermayenin masasından düşen kırıntılarla yaşayanlar duvarların kendilerine karşı da yükseldiğini çaresizce izliyorlar. Ve işin kötüsü, bu savaşçı politikaya karşı muhalefetin başını çekmek niyetindeler. Görüyoruz ki sağın aydınları kendilerine zıt hareketler, saçma ve çekingen protesto deneyişleri içerisindeler. Çünkü hayır: küreselleşme özgürlüğün zaferi değildi. [Küreselleşme] zorbalığın ve köleliğin mevcut çağı idi ve olmaya devam ediyor.

Her ne kadar kendi hükümetleri hala farkına varmamış olsalar da artık Uluslar Ulus değildirler. Bayrakları ve sembolleri renkleri atmış ve yırtık pırtık haldedir. Tepeden gelen küreselleşme ile yok edilmiş, Sermaye paraziti yüzünden hastalanmış ve kimliklerinin tek belirtisi olan yozlaşmış halleri ile hükümetler beceriksiz bir telaş içerisinde kendilerini korumaya ve bir zamanlar olduklarına geri dönmek için kendilerini imkânsız bir şekilde yeniden inşa etmeye çalışmaktadırlar.

Gümrük kontrol noktaları ve duvarları ile yarattıkları hava geçirmez bölmelerinde, sistem bir kurtuluş planı olarak toplumun orta kesimlerini gerici, geçmişe özlem duyan milliyetçilik, yabancı düşmanlığı, ırkçılık, cinsiyetçilik ve homofobi afyonu ile uyuşturuyor.

Her bir bölgede sınırların sayısı artıyor. Sadece haritalar üzerine çizilenler de değil; hepsinden de öte yolsuzluk ve suçla inşa edilmiş ve hükümete dönüşmüş olanlar da.

Postmodern refah, finans sermayesinin şişirdiği balonda başka bir şey değildi. Ama sonra gerçeklik [balonu] patlatmaya geldi: büyük savaş ile birlikte yerlerinden edilmiş milyonlarca insan toprağı ve su yollarını doldurmaya, sınırlarda birikmeye ve önceden inşa edilmiş ve hala inşa edilmeye devam eden duvarlarda çatlaklar açmaya başladılar. En başlarda büyük Sermaye tarafından teşvik edilen fundamentalizm, birliktelik için uygun bir zemin buldu: “terörden tek bir düşünce biçimi doğacak: bize ait olan” Dolarlar ile beslendikten sonra terörizm denen canavar şimdi yaratıcısının evini tehdit ediyor.

Birleşik Devletler’de de, Batı Avrupa’da da ya da yeni-Çar Rusya’sında da durum aynı: canavar kıvranıyor ve kendini korumaya çalışıyor. O zaman da (ki yalnız o zaman değil), katıksız aptallık ve cehalet övülüyor ve hükümet başındaki kişiler tarafından teklifini sentezliyor: “Haydi geçmişe dönelim.”

Ama hayır, Amerika tekrar muhteşem olmayacak. Bir daha asla. Ya da bütünüyle sistem. Tepedekiler ne yaparsa yapsınlar. Sistem çoktan geri dönüşü olmayan noktaya geldi.

Sermayeye ve Duvarlarına Karşı: Bütün Çatlaklar

Sermaye’nin ırksal ve ulusal farklılıklara karşı betondan ve çelikten örülmüş olanlara ek olarak kültürel ve yasal duvarların inşasını teşvik ettiği uluslararası saldırısı gezegeni olduğundan daha da küçük hale getirmeyi amaçlamaktadır. Bu sayede yalnız kendilerinin sığacağı ve kendi aralarında eşit oldukları bir dünya yaratmaya çalışmaktadırlar.

Kulağa saçma gelebilir ama durum böyle: fırtına ile yüzleşmek için sistem kendi koruyacağı çatılar değil arkasında saklanacağı duvarların arayışı içindedir.

Sermaye’nin İnsanlığa karşı bu yeni savaşıyla yüzleşmek gerekmektedir: evet, örgütlenmiş direniş ve isyan ile ama aynı zamanda canları, özgürlükleri ve malları saldırı altında olanlarla dayanışmayla ve onlara destek ile.

Bu nedenle:

Sistem yıkımı durdurmaktan yoksun olduğuna göre,

Aşağıda ve sola doğru olanlar için konformizm ve kendi köşesine çekilmeye yer olmadığına göre,

Zaman mücadeleyi örgütleme ve bizlere tepeden dayattıkları kâbusa “HAYIR” deme zamanı olduğuna göre.

ALTINCI EZLN KOMİSYONU VE ZAPATİSTA DESTEK TABANLARI DAVETİDİR:

I – Küresel bir mücadele:

Sermaye’nin duvarlarına karşı: direniş, isyan, dayanışma ve aşağıdan ve sola doğru olanlardan destek.

Hâlihazırda dünyanın her tarafında milyonlarca insana zulmeden, büyük paranın ve onun gezegendeki yöneticilerinin saldırganlığına karşı örgütlenme ve küresel direniş çağrısı amacıyla:

İnsanları zulme, gözaltılara ve sınır dışı etmelere karşı özerk bir şekilde örgütlenerek direnmeye ve isyan etmeye davet ediyoruz. Eğer birilerinin gitmesi gerekiyorsa, bırakın onlar yani tepedekiler gitsin. Her insanın kendisi için en iyi gördüğü yerde özgür ve onurlu bir şekilde var olmaya ve bu yerde kalmak için mücadele etmeye hakkı vardır. SINIRLARI TANIMAKSIZIN, gözaltılara, yerinden etmelere ve sınır dışı etmelere karşı direnmek, bu keyfi eylemlere karşı direnenlere destek olmak bir yükümlülüktür.

Bu insanlara yalnız olmadıklarını, acılarının ve öfkelerinin uzaktan dahi görüldüğünü, direnişlerinin benimsendiğini ve hatta kısıtlı imkânlarımıza rağmen desteklendiğini göstermek bir gerekliliktir.

Örgütlenmek bir gerekliliktir. Direnmek bir gerekliliktir. Sınırlara, duvarlara, zulme, sınır dışı etmelere “HAYIR” demek bir gerekliliktir. Zulüm, yıkım ve ölüm politikasının suç ortakları olmuş ve olmaya devam eden kötü ulusal hükümetlere “HAYIR” demek bir gerekliliktir. Çözüm tepeden gelemez çünkü sorunlar tepede doğarlar.

Bu nedenle bütün Altıncı’yı kendi zamanlarına, usullerine ve coğrafyalarına göre sınır dışı etmelere karşı direnen ve isyan edenleri desteklemeleri için kendilerini örgütlemeye çağırıyoruz. Bu destek evlerine dönenleri destekleyecek, “sığınaklar” yaratacak veya halihazırda var olanları destekleyecek şekilde, yasal destek ve tavsiyelerle, para ile, sanat ve bilim ile, festival ve organizasyonlarla, ticari ve medya boykotları ile, siber alanda, her nerede ve ne zaman olabilirse olabilir.

İnsanlığın zulmedilenleri ve suçlu muamelesi görenleri ile dayanışma komiteleri yaratmak zamanı gelmiştir. Bugün her zamandan olduğundan daha fazla bir şekilde onların yuvası artık bizim de yuvamızdır.

Biz Zapatistalar olarak, her ne kadar takvimlerimiz geniş ve derin olsa da kudretimiz küçük ve coğrafyamız sınırlıdır.

Bu nedenle, gözaltılara ve sınırdışı etmelere direnenleri desteklemek amacıyla EZLN Altıncı Komisyonu, dünyanın dört bir tarafında Altıncı’ya bağlı olan kişiler, gruplar, kolektifler ve örgütlerle ile geçtiğimiz haftalarda zulme uğrayanlar için eylemlerde bulunanların eylemlerini devam ettirebilmelerine ya da bu eylemleri için temel oluşturabilmelerine olanak sağlayacak az miktarda da olsa desteği nasıl yollayabileceğimize dair görüşmelere başlamıştır.

Başlangıç olarak, onlara geçen yılki CompArte için yerli Zapatistalar tarafından yaratılan sanat çalışmalarını ve Meksika Güneydoğusu’nun dağlarında yerli Zapatista halkları tarafından yetiştirilen organik kahveden göndereceğiz. Bu şekilde bunları satarak dünya hükümetleri ve aşırı sağın yabancı düşmanı propagandaları ile birlikte dünyanın dört bir yanında hayatları, özgürlükleri ve malları tehdit altında olan milyonlarca mülteci ve yerinden edilmiş insanlarla olan dayanışmalarını ve desteklerini somutlaştıracak sanatsal ve kültürel faaliyetlerde bulunabilirler.

Şimdilik bu kadar. Yeni destek ve dayanışma biçimleri de düşüneceğiz. Zapatista kadınları, erkekleri, çocukları ve yaşlıları onları yalnız bırakmayacaklar.

II – Ayrıca bütün Altıncı’yı ve ilgilenen herkesi 12-15 Nisan 2017’de, San Cristóbal de Las Casas, Chiapas, Mexico’daki CIDECI- UniTierra tesislerinde gerçekleşecek olan “SERMAYE’NİN DUVARLARI VE SOL’UN ÇATLAKLARI”  eleştirel düşünce seminerine davet ediyoruz. Katılımcılar arasında:

Don Pablo González Casanova.

María de Jesús Patricio Martínez (CNI).

Paulina Fernández C.

Alicia Castellanos.

Magdalena Gómez.

Gilberto López y Rivas.

Luis Hernández Navarro.

Carlos Aguirre Rojas.

Arturo Anguiano.

Sergio Rodríguez Lascano.

Christian Chávez (CNI).

Carlos González (CNI).

Sixth Commission of the EZLN.

bulunmaktadır.

Yakında daha fazla bilgi vereceğiz.

III – Tüm sanatçıları dünyanın dört bir tarafında ve siber alanda gerçekleşecek olan “Sermaye’ye ve Duvarlarına Karşı:  Sanatların Tümü” temalı “CompArte for Humanity” etkinliğinin ikincisine davet ediyoruz. “Gerçek” bölümü 23-29 Temmuz 2017 tarihleri arasında Oventik caracol’unda ve CIDECI-UniTierra’da gerçekleşecektir. Sanal versiyonu ise 1-12 Ağustos 2017 tarihleri arasında internette gerçekleşecektir. Daha fazla bilgiyi yakında vereceğiz.

IV – Dünyanın bütün bilim insanlarını “Duvara Karşı Bilimler” temalı “ConCiencas for Humanity” etkinliğinin ikincisine davet ediyoruz. 26-30 Aralık 2017’de CIDECI- UniTierra’da ve siber alanda gerçekleşecektir. Yakında daha fazla bilgi vereceğiz.

Hepsi bu kadar değil. Direnmek gerekli, isyan etmek gerekli, mücadele etmek gerekli, örgütlenmek gerekli.

Meksika Güneydoğusunun Dağlarından.

Subcomandante Insurgente Moisés.

Subcomandante Insurgente Galeano.

Meksika, 14 Şubat (ölülerimizin günü), 2017.


Kaynak: Enlace Zapatista
  Zapatistalar: Salyangozun uzun yürüyüşü
  Bir Zapatista bildirisi: Kıyamet
  Bir Zapatista bildirisi: Kapitale karşı mülteciler için yüzde yüz Zapatista kahvesi