Ana SayfaYazarlarElend AydınGodot geldi! Merhaba!

Godot geldi! Merhaba!


ELEND AYDIN


Geçen hafta sonu Kreçetovka İstasyonu’ndaydım.* İkinci Dünya Savaşı’nın anti faşist cephelerine gül ve kül taşıyordu yüzlerce tren; her şeyi ve herkesi de. Rusya’nın kuzeyli sonsuz kışı sürüyordu ve ben Godot’yu bekliyordum o kıyamet zamandaki binlerce trenin uğultusu, vedası, yükü, hayatı ve ölümü arasında. Tren yükleri bizlerdik, umutlar, beklentiler, sözler, suskunluklar ve “beş bin istihkamcı küreği” taşıyordu bir komşu vagon, siper kazımak için, ölüme karşı…

Kreçetovka İstasyonu’nda her şey gece, herkes meçhul, her el ateş hırsızıydı. Kreçetovka İstasyonu’nda herkes Godot’ydu.

Ve Godot geldi! Lakin “anca” geldiği için eksik kaldı bir şeyler, biraz da buruk… Danton’un “Gerçek, ah şu buruk gerçek” dediği türden bir burukluk. Ama Godot geldi ya, geldik ya, önemli olan bu.

Bence Godot bu sefer Hayır’dı ve ciddi oranda “geldi”; hissettirdi varlığını da, mahrum bırakan yokluğunu da…

Büyük kentlerde iktidarın, onca zulüm ve eşitsizlik çarkına karşın sollanmış olması, ‘dev dalga’nın yaklaşmakta olduğunu gösteriyor ve bu ne züğürt tesellisi ne de Polyanna numarasıdır. Öyle bir durum için ne meylimiz var ne de zamanımız. Lakin ampul’ün sonu yakın, tüm dünya ampul fabrikalarıyla donatılsa da kurtaramaz artık.

Demek biraz da olsa toparlanınca oluyormuş, korku bulutları, çocukluğumuzun cesur uçurtmalarına karışıyormuş, karışabiliyormuş biz isteyince. Demek ki saltanatlar, tank paletleri, buldozer ve kükreyişler reddimizi durduramıyormuş. Güzeldi, evet, geç de olsa henüz başlangıç düzeyinde de olsa gerçekten, güzeldi.

Bu arada, YSK’yi tarih mutlaka yüksek sadakat onur ödülü, ebedi şövalyelik payesi, prestij, prosedür ve bağımsız duruşta dibe vurma ve liyakat, altın bamya ve ahududu ödülleriyle ödüllendirecektir! YSK’miz olmasaydı ne yapardık hiç düşündünüz mü? Ya da “YSK artık hiç yok!” nidalarını duyuyor musunuz siyasal mevta uzmanları olan kargaların “melodik” dilinden?

Kreçetovka İstasyonu’nda hem Godot olup hem Godot’yu beklerken, seçim ve referandum boyunduruklarını çoktan aşmış birey ve toplum olma düşlemine sarıldım. Bir de Sevgili Ece’yi özledim, üç şıklı cevap ihtimalleriyle yüklü soruların Kreçetovalı İstasyonu’nda: a) Sessizlik ülkesinin meçhulûndedir. b) Tanıma şerefine nail olamadığımız bir nadide kuş türüyle hepimize küsüp uzak yazlara göçmüştür. c) Kimselerin ulaşamayacağı muntazam bir diyarda papatyalarla söyleşirken hepimizi görüp izlemekte ve ışıldayan zekasıyla kıskıs gülmektedir.

Referandum treni uzak istasyonumuzda yolunu şaşırmasın diye kendime geldim ve karartmalı gecelerde hem Godot olmanın hem de ona kavuşmanın gururuyla düşündüm. Bir dahaki sefere Godot tam ve muntazam gelecek, hilelere papuç bırakmayacaktı. Komple bir “geliş” olacaktı; sosyo-psikolojik, siyasal ve sanatsal anlam ve alanda muntazam… Apollon’un lir’i, Amazonların okları, güllerin sözü, İrlanda’nın yaban kazları da olacaktı, oluştuğumuz yıldız tozu ve okyanus damlası da…

Pazar akşamını her daim zulme, itaat ve yardakçılığa “hayır” demiş olan Soljenitsin’in “İstasyonunda” geçirdim. Oradan ve onunla bakınca “zafer bizim” diyenlerin kendilerini bile kandıramadıklarını gördüm. Matriyona’nın Evi’nde kalan sürgün “…Masamda çalıştığım geceler arada bir kağıt kaplamaların arkasından gelen sıçan patırtıları uzak bir okyanusun gürültüsü gibi duyulan kesintisiz, tekdüze hamamböceği hışırtısı arasında kaybolur giderdi. Buna da alıştım sonradan. Çünkü kötü niyetle yapmıyorlardı bunu, bir aldatmaca da değildi, hışırtı onların yaşantısıydı” diye kitaptan okurken, hayatı boyunca ona aman vermeyen süper güç totaliterizminin, bazen “hamamböceği hışırtısı” kadar bile etkili olamadığını anlatır. Zira aslolan, doğru yerde durup doğru karar ve tutum sahibi olmaktır.

“Hayır” demek düzeldi, bahar çiçeklerine dönüştürdü kalbimizi; ‘o paramparça kitabeyi’. Devamı gelecek elbet; yeter ki sisli aynalarda yüzümüz, buluşmalarda ellerimiz kaybolmasın.

Unutmadan, Sevgili Sartre “Hayır” ile kabus ve “düşten” uyananlar olarak nasıl da çoğaldığımızı, atı alıp Üsküdar’ı geçtiğini sananın aslında Üsküdar’da (‘Hayır’ dedi Üsküdar) yayan kaldığını, dahası; tüm atların dolu dizgin Fırat’ın Gazabı’na koşturduğunu görüp piposundan derin bir nefes çekti, duyduk mu?


* Soljenitsin, Aleksandr, “Kreçetovka İstasyonu’nda Bir Olay – Matriyona’nın Evi”, Çev. Mehmet Özgül, İletişim Yayınları, İstanbul: 2011
Previous post
Economist: Erdoğan istediği güce ulaştı ancak bunun bir maliyeti olacak
Next post
Oğuz Atay'ın kült eseri 'Tutunamayanlar' artık İngilizcede