Ana SayfaGüncelHayır; ‘Evet’ çıkmayacak: Erdoğan’a referandumu AK Parti kaybettirecek

Hayır; ‘Evet’ çıkmayacak: Erdoğan’a referandumu AK Parti kaybettirecek


MEHMET EMİN BOYACIOĞLU


Anketlerin çoğu ‘Hayır’ oylarını önde gösterse de, katılımcıların yüzde 70’i referandumdan ‘Evet’ sonucu çıkacağını düşünüyor (Kaynak). Bence yanılıyorlar. İddiam şu ki sandıktan ‘Hayır’ çıkacak ve Erdoğan’a bu referandumu CHP, MHP ya da HDP değil bizzat AK Parti kaybettirecek.

Karamsar ‘Hayır’ seçmeni, açık açık “Biz Tayyip’çiyiz” diyen Erdoğan taraftarlarının (yani ne olursa olsun Recep Tayyip Erdoğan lehinde oy kullanacak kesimin) boyutunu abartıyor. Doğru, siyasi görüşü bu kadar basit olan hatırı sayılır bir kitle var. Türkiye nüfusunun kaçta kaçılardır bilemiyorum, ancak Erdoğan’a tek başlarına referandum kazandıramayacakları kesin.

‘Evet’ cephesinin sâdık Erdoğan taraftarlarına bile o kadar da güvenmemesi gerektiğini, bu topluluğun son zamanlarda mühim ölçüde çatırdadığını ve küçüldüğünü düşünüyorum. Bunun en önemli sebeplerinden biri, Erdoğan’ın AK Parti’deki diğer ileri gelenlerin desteğini kaybetmiş olması.

AK Parti’nin ‘Hayır’ cephesi

Bu konuda kulislere dayanan birçok haber çıktığı için fazla detaya girmek istemiyorum. Abdullah Gül, Ahmet Davutoğlu ve Bülent Arınç uzun süredir referandum konusunda ağızlarını açmadı. Bunu ‘Hayır’cı oldukları şeklinde yorumlayanlara katılıyorum. Binali Yıldırım’ın ise ses tonu ve beden dili, baskı altında olduğunu ve söylediklerine kendisinin de inanmadığını net bir şekilde gösteriyor. Kendi söylediklerine inanmadığı gibi başkalarını ikna edebilecek şeyler de söyleyemiyor. Seçmenlerin zekasına hakaret ederek siyaseti “kıskananlar çatlasın” seviyesine düşürmesi de bu yüzden. Binali Yıldırım’ın da, birçok başka bakanın ve AK Partilinin de oy verme kabininde yalnız kaldığında ‘Hayır’ oyu atacağına inanıyorum.

Gül, Arınç, Davutoğlu ve sevenleri de bence ‘Hayır’ oyu verecek. Neden mi? Çünkü bugün ‘Evet’ demedikleri için kendilerine diş bileyen Erdoğan’ın referandumu kazanırsa onları da tutuklayacağını düşünüyorlar. Bana sorarsanız haklılar. ‘Evet’ çıkarsa (hemen olmasa da) Abdullah Gül, Bülent Arınç ve Ahmet Davutoğlu tutuklanacaktır. Kendileri de destekçileri de bu tehlikenin farkında.

Müslüman ‘Hayır’cıları da unutmamak gerekiyor. Aralarında ilahiyatçılar, AK Parti kurucuları, Mazlum-Der üyeleri de olan Hak ve Adalet Platformu, bütün engellemelere rağmen çok iyi çalışmalar yapıyor (Kaynak). 28 Şubat’a karşı kurulan Özgür-Der, 15 Temmuz’dan beri OHAL ile, KHK’lar ile yapılan adaletsizliklere isyan ediyor, “Allah’tan korkun!” diyor (Kaynak).

Anketler AK Parti’nin %12’lik bir fire vereceğini iddia ediyor (Kaynak). Yani “2019’da yine AK Parti’ye oy veririm, ama tek adamı getirip başıma koymam. Bu AK Parti meselesi değil; Türkiye meselesi. Osmanlı devri bitti kardeşim” diyenler (Video). Ben böyle düşünerek ‘Hayır’ oyu verecek AK Partili oranının daha yüksek olacağını düşünüyorum. Elbette tek sebebim bahsettiğim bu siyasetçiler değil. Bence Erdoğan gurbetçilerden ve orta sınıf Müslümanlardan da beklediği desteği alamayacak. Bunun en büyük sebebi Batı’yla yaşanan skandal kriz.

  Hollanda ile Türkiye arasında diplomatik kriz
  'Yaptırımımız ağır olur' diyen Çavuşoğlu'ndan Hollanda'ya: Laleleri geri göndeririz adam olurlar

AK Parti ve Erdoğan, Türkiye’de ağızlarına gelen her şeyi söylemenin yanlarına kâr kalmasına o kadar alışmışlar ki bunun Avrupa’ya karşı sökmeyeceğini, geri tepeceğini hesap edemeyip ona buna “Nazi!”, “Faşist!” diye sövmeye başladılar. Avrupa’nın dünü ve bugününden biraz olsun haberdar olan herkes, bu kavramları boş beleş savurmanın ne kadar büyük bir ayıp olduğunu bilir. Bilgili, kültürlü siyasetçi ve diplomatlar reise gözleri kapalı itaat etmedikleri için tasfiye edildikçe, gurbetçiler sık sık bu tür utançlar yaşamaya başladı. Ardından bir de Erdoğan “Böyle giderse hiçbir Avrupalı güvenle sokağa çıkamaz” deyince (Kaynak) ve hemen ardından Londra saldırısı yaşanınca, zaten Batıda itibarı beş paralık olan Türkler iyiden iyiye terörist olarak görülmeye başlandı. Sizce böyle nefret edilerek ve korkularak yaşamak isterler mi? Sizce (en azından Türk gettolarının dışından da arkadaşlıkları olan gençler arasında) bu durumdan biraz olsun Erdoğan’ın sorumlu olduğunu görenler yok mu?

Gelelim orta sınıf Müslümanlara… AK Parti iktidarında zenginleşerek hayat kalitesini yükselten kesim, artık Erdoğan’ın kendi kazanımlarına tehdit oluşturmakta olduğunun farkına varmaya başladı. Erdoğan bağırıp çağırdıkça vize almalarının zorlaşmaya, uçak biletlerinin zamlanmaya, karşılaştıkları ayrımcılığın artmaya devam edeceğini biliyorlar. Dolar yükseldikçe ve Türk Lirası’nın değeri düştükçe AVM’lerdeki lüks markalara paralarının yetmemeye başladığını bizzat tecrübe ettiler. Bankalara ve şirketlere el koyulan bir ülkeye yabancı yatırımın kesileceğini, daha yeni elde ettikleri keyiflerin ellerinden kayıp gideceğini anlıyorlar. Müslüman orta sınıf bu referandumda silkinip, sırtında bir yük haline gelen Erdoğan’dan kurtulmaya çalışabilir.

Turizm sektörü zaten batmış durumdayken dünyanın en çok kullanılan rezervasyon sitelerinden booking.com’un yasaklanması esnafa da büyük bir tokat vurdu. Birkaç sene önce Taksim’de “Gezici” kovalayan muhafazakar esnaf şimdi sinek avlıyor ve haliyle bin pişman. Ekonominin belkemiği inşaat sektörü bile batmanın eşiğinde. Yabancılar Türkiye’ye gelmediği, Türkiye’de güvende hissetmediği için otelleri doldurmak gibi yeni binalardan daire satmak da mümkün olmuyor. İşsizlik oranının ise %11’i aştığını bizzat Erdoğan söylüyor (Kaynak).

AK Partililerin bunlardan etkilenmediğini, yaşanan krizin faturasını biraz olsun iktidara çıkarmayacağını düşünmek saflık olur. Düşünsenize; yıllarca çalışıp didinmiş, nihayet üniversiteyi kazanmışsınız, bölümünüzün en iyi hocaları kovuluyor… Büyük fedakarlıklarla okuttuğunuz çocuğunuzu güç bela üniversiteye sokuyorsunuz, ama hocaları ders verdikleri konuda uzman olmayan, tezlerini parayla başkasına yazdırmış şarlatanlar, sahte profesörler… (Kaynak) İlk kez üniversite mezunu çıkaracağı için gururlu ve Erdoğan’a müteşekkir ailelerin bile birçok ferdi, üniversitelerde doğru düzgün hoca kalmadığını, diplomalarının paçavradan hallice olacağını, zaten istihdam yaratan bir iktidar da olmadığını fark ediyor.

İster inanın ister inanmayın, zararlarını her gün vergilerimizle (kimi zaman domatese zam biçiminde) cebimizden ödeyip yabancı şirketleri zengin ettiğimiz yollar, köprüler ve tüneller (Kaynaklar: [1] [2] [3]) de Erdoğan’a kazandırdığından fazla oy kaybettirecek. Zorunda bırakıldığı için üçüncü köprüyü kullanan, dolayısıyla mazot masrafı artan kamyoncular mı ‘Evet’ diyecek? Fazla mesai ödemesi almadan yolu uzayan otobüs şoförü mü yoksa o otobüsteki yolcu mu Erdoğan’ı başkan seçecek? Peki Suriyeli mültecilerin emeklerini daha kolay, daha ucuza sömürebileceğini anlayan açgözlü patronların kovduğu tekstil işçilerinden yüzde kaç evet oyu çıkar dersiniz? Erdoğan bu referandumda AK Partili yoksul Müslümanlardan bile aradığını bulamayacaktır.

Dış politika hezimetleri ve Türkiye’de karşılıkları

AK Parti tabanından biraz uzaklaşıp Türkiye’nin tamamını derinden etkileyen meselelere bakalım. Erdoğan bir süredir kiminle ittifaka girse zararlı çıkıyor; güvendiği dağlara sürekli kar yağıyor. “Komşularla sıfır sorun” politikasının “komşularla sıfır huzur” haline gelmesi Türkiye’yi yalnızlaştırdıktan sonra, Erdoğan can havliyle İsrail’le ve Rusya’yla barıştı. İsrail’e Mavi Marmara katliamından sonra demediğini bırakmayan Erdoğan, her zamanki gibi çark edip “Giderken benden izin mi aldınız?” minvalinde bir açıklama yaptı. (Video) Bunun İHH dahil Erdoğan’ın büyük destekçileri arasında bir çatırdama yarattığını, çok büyük olmasa da oy kaybına sebep olduğunu düşünüyorum.

Rusya meselesi ise tam bir komedi. Hesapta Suriye’deki en büyük müttefikimiz olan Rusya, Türkiye’nin desteklediği Özgür Suriye Ordusu’nu vurmaya bir an olsun ara vermedi. Biz inatla “Esed” düşmanlığı yaparken müttefikimiz Rusya “Esad”ın ordusuna askeri destek sağlamaya devam ediyor. ÖSO’nun elindeki İdlib’deki kimyasal saldırının Rusya’daki metro bombalamasının hemen ardından yaşanması tesadüf mü? İslam düşmanı Trump “Esed”i vurunca Erdoğan “Yetmez! Daha fazla! Bırakın biz de vuralım!” der gibi konuşuyor; Rusya ise “ABD kırmızı çizgiyi aştı!” diye çark ediyor (Kaynak). Patlayan her bombadan sonra “Misliyle karşılık vereceğiz!” diyen Erdoğan’ı alkışlayanların bir kısmı, İdlib’deki katliamın Putin’in St. Petersburg’daki saldırıya “misliyle cevabı” olduğunu görmüyor mu? Elbette görüyor. Rusya konsoloslukları önünde eylemler olmasının sebebi bu.

Peki ya “Fırat Kalkanı”? Operasyonun ismi bile amacını ortaya koyuyor. Türkiye’nin Suriye’ye girmesi IŞİD’e yönelik bir tutum değildi; Kürtlerin Suriye’nin kuzeyini tamamen kontrolü altına almasını, Kobanê ile Efrîn’in birleşmesini engelleme çabasıydı. Bu anlamda başarılı oldu, kabul. Ancak nihai hedef Menbic’in de Kürtler’den alınması, Kürtler’in Fırat Nehri’nin batısında toprak sahibi olmasına izin verilmemesiydi. El Bab gibi ortalama bir üniversite kampüsü boyutunda muhafazakar bir kasaba uğruna 71 gencecik can yitirildikten sonra (iki askerin nasıl kalpsizce katledildiklerini yazmaya yüreğim elvermiyor) ne oldu? Menbic’e yönelen TSK ve ÖSO, “müttefiklerimiz” Rusya ve Amerika tarafından durduruldu. Rus askerleri Menbic’de ÖSO ve YPG arasına kordon çekti, Kürtleri korudu. Kürtleri durduracak “Fırat Kalkanı” yerine Türkleri durduran Rus kalkanı çekildi. (Kaynak) “El Bab’ı almaya giderken Kerkük’ü verdik” diyen, Türkiye’nin bu süreçte nasıl rezil olduğunu gören, bu yüzden ‘Evet’ oyu vermeyecek birçok vatandaş olduğunu düşünüyorum.

Söylediklerimi safça buluyor, Türkiye seçmeninin ideolojisine çok bağlı olduğunu, kolay kolay oyunu değiştirmeyeceğini düşünüyor olabilirsiniz. Haklısınız. Zaten daha eleştirel, daha araştırmacı, daha şüpheci bir toplumumuz olsa kahraman Ömer Halisdemir’in CHP’li olduğu gizlenemez, Erdoğan’ın referandumda alacağı oy da %20’yi geçmezdi. Ancak bahsettiğim konuların toplumda yalnızca ideolojik değil duygusal karşılıkları da oldu. Biraz da onlara değineceğim.

AK Parti ve Erdoğan, anaları çok ağlattı

“Analar ağlamasın” şiarıyla “açılım” projeleri yaparak oy toplayan AK Parti ve Erdoğan, toplumun çok büyük bir kesimine evlat acısı yaşattı. Her yerden askerlerin yaşamını yitirdiği haberleri gelmeye devam ediyor. Ülkenin her yanında gencecik insanların cenazeleri kalkıyor. Kimileri çatışmalara AK Parti ve Erdoğan tabanından gelen askerlerin gönderilmediklerini iddia etse de Türkiye toplumu o kadar keskin bir şekilde kutuplaşmış değil. Birçok ailede Erdoğan taraftarları ve karşıtları bir arada. Yıllardır AK Parti’yi ve Erdoğan’ı desteklemiş birçok vatandaş, gözlerinin nuru olan çocuklarını, torunlarını, yeğenlerini bir hiç uğruna toprağa vermenin acısını yaşıyor, Erdoğan’dan desteklerini çekiyor.

Asker ölümleri, haybeye çekilen acının yalnızca bir boyutu. Evladı sağ salim dönen aileler de acı içerisinde. Bilen bilir, askerden dönenlerin saldırganlaşmaları, aileleriyle çatışmaları, eski hayatlarına yeniden uyum sağlayamamaları, sevdiklerine şiddet uygulamaya başlamaları, içlerine kapanmaları, kişiliklerinin tanınmayacak derecede değişmesi yaygındır. Çünkü savaş her koşulda travmatiktir ve insanı bedenen yaralamasa da zihnen, ruhen yaralar. Bir de IŞİD gibi canavarlarla savaşmanın insanı nasıl darmadağın edebileceğini düşünün… Eğer iyi yönetilen bir ülke olsaydık savaştan dönen gençlere ve ailelerine devlet tarafından psikoterapi ve danışmanlık hizmeti verilirdi. Ancak Erdoğan’ın en büyük neferleri bile böyle bir destek göremeyeceklerini, korkunç bir savaştan darmadağın dönen çocuklarıyla artık hayatlarının eskisi gibi olmayacağını biliyor.

Kerkük’teki bayrak krizi ve İdlib’deki kimyasal katliam sonucu Erdoğan’ın savaşı derinleştirip oy toplayacağından endişe edenlerin de yanıldığını düşünüyorum. İki sebebim var. Bir; Türkiye’nin güvenilmez, inatçı, saçma sapan politikaları sebebiyle kimse Türkiye’yle birlikte savaşa girmek istemiyor. ABD’nin Rakka operasyonunda Türkiye’yle değil YPG’yle ittifak kurması bunun bir örneği. (Kaynak) İkinci sebebim ise şu: Türkiye nüfusunun daha fazla savaş istemediğine yürekten inanıyorum. ABD Saddam’ı devirip özgürlük ve demokrasi getirme bahanesiyle Irak’ı talan ederken olduğu gibi, halkımız Suriye konusunda da savaşa yüksek sesle karşı çıktı. Erdoğan’ın Suriye’ye daha erken girmediği, dolayısıyla bölgede daha fazla iktidar elde edemediği için pişman olduğunu tahmin ediyorum. Halbuki bu hepimizin, “SAVAŞA HAYIR!” feryadımızın bir başarısıdır. TSK Suriye’de savaştayken darbe girişimi olmuş olduğunu bir düşünsenize… Özetle, daha fazla savaş (ya da daha fazla savaş vaadi) Erdoğan’a oy kazandırmaz, kaybettirir.

Darbe girişimi demişken “FETÖ/PDY” operasyonlarının topluma yaşattığı acıdan bahsetmemek olmaz. AK Parti ve Erdoğan’ın bu süreçte desteğini arttırdığına inananların yanıldığını düşünüyorum. Devlet Bahçeli’nin iddia edildiği gibi seks kasedi mi var, aklî melekelerini mi yitirdi, yoksa sadrazamlık peşinde mi bilemem. Zamanında Erdoğan’ın “yavru muhalefet” sataşmasına çok kızan Bahçeli, bugün “yavru iktidar” olmayı seçmiş de olabilir (Video); ancak aynı şey MHP seçmeni için geçerli değil. MHP seçmeni, partilerinin bu gidişle AK Parti içinde çözüneceğinden, geriye bir şey kalırsa onun da “ileri demokrasi” ürünü, utanç verici %10’luk seçim barajına takılacağından korkuyor. Haklılar da. Başbakan Binali Yıldırım’ın referandumdan evet çıkarsa seçim barajının düşürüleceği açıklaması tam da bu kaygıya yönelik. Ama yemezler. MHP seçmeni o kadar saf değil. Bugüne kadar seçim barajını düşürme vaatlerinin daima fos çıktığını MHP’liler de bal gibi biliyor. MHP’lilerin yalnızca üçte birinin ‘Evet’çi, üçte ikisininse ‘Hayır’cı olduğunu söyleyen anketlere güveniyorum. (Kaynaklar: [1] [2] [3])

15 Temmuz’dan sonra Türkiye’de darbecilik, terörizm suçlamasıyla sayısız masum insanın mağdur edildiği sır değil. Gülen cemaatinin 15 yıldır AK Parti’yle içli dışlı olması (ve AK Parti’nin kadrolaşma konusunda Gülen’in eline su dökememesi) sebebiyle, darbe girişimi sonrasında AK Parti tabanından birçok kişi zarar gördü. Fabrikalar, bankalar, okullar kapatıldı. Sayısız memur kovuldu. Birçok yoksul insanın kendileri ve çocukları için gelecek umutları söndü. Refah Partisi ve AK Parti taraftarı şu çiftin yürek burkan konuşmasını bir dinleyin: Video. İnanın Türkiye’de bu tür şeyler tecrübe etmiş ve böyle hisseden çok fazla insan var.

“Kürtler ‘Evet’ verecek, vatan bölünecek”

Anayasa değişikliğinin cumhurbaşkanına eyalet kurma yetkisi vermesi (16. madde), “bölünme” korkusu yaşayanlarda bir paranoya yarattı. Sanıyorlar ki Erdoğan Kürtlerle bir anlaşma yaptı. Bu anlaşmaya göre Kürtler referandumda ‘Evet’ vererek Erdoğan’ı başkan yapacak. Erdoğan da Türkiye’nin güneydoğusundaki birkaç şehri Kürtlerin özerk (maazallah belki de bağımsız!) yönetimine bırakacak.

  Erdoğan kayyum atanan Diyarbakır'daydı: 'Belediye başkanlığı zorla elinde alınmış biriyim'
  Kayyum, engelli yurttaşa DBP'li belediyenin verdiği akülü sandalyeye de el koydu

Böyle kuruntuları olanlar 7 Haziran 2015 seçimlerinden önce de HDP barajı aşar da meclise girerse AK Parti’yle koalisyon kurup Erdoğan’ı başkan yaptıracak diye panik halindeydi; HDP’nin seçim sloganı “Seni başkan yaptırmayacağız!” olsa bile!

Sonra HDP %13 oy aldı; meclise 80 milletvekili soktu; ilk işi AK Parti’yle koalisyon yapmayacağını açıklamak oldu. (Kaynak)

HDP bugün de bangır bangır ‘Hayır’ diyor, şahane videolar dolaşıma sokuyor. Favorilerimden biri şu:

Ama elbette Kürtlerin tamamı HDP’yi desteklemiyor. Bölgeden AK Parti’ye ve Erdoğan’a da yüksek oranlarda oy çıkıyor. 2014 Cumhurbaşkanlığı seçiminde Diyarbakır seçmeninin 33%’ü Erdoğan’a oy verdi. Son genel seçimlerde ise (2015) AK Parti ve Hüda-Par’ın Diyarbakır’da aldığı toplam oy 26%.

Bunlar azımsanacak sayılar değil; ancak iddia ediyorum ki bu referandumda bölgedeki ‘Hayır’ oyu %65’in altına inmeyecek; hatta %70’in üzerinde çıkacak.

“Eee, yüzde 30-35 oy az mı?! Kürtler Erdoğan’ı destekliyor işte!” diyecek olanlar olacaktır.

Kürtler Erdoğan’ı desteklemiyor; zira bölgede Erdoğan’a, AK Parti’ye ve Hüda-Par’a oy verenler “Kürt” değil. Elbette birçoğu etnik olarak Kürt ve anadilleri de Kürtçe. Ancak bölge nüfusunun bu kesimi kendini Kürt’ten ziyade Müslüman olarak tanımlayan muhafazakar bir topluluk. Aynı önce Müslüman sonra Türk olan milyonlar gibi. Neyse ki Türkiye’nin geneline kıyasla Kürtler arasında bu kesimin oranı çok daha düşük. Bölgede azınlık olan bu kesim “Erdoğan başkan olunca HDP’yi tamamen ezecek, bölgeye özerklik verip bizi başa geçirecek” diye düşünerek ‘Evet’ oyu verecek olabilir; ancak Kürtlerin büyük çoğunluğu 15 yıldır yedikleri kazıklardan sonra Erdoğan’a güvenemeyeceklerini, hatta PKK ile verilen savaş bahanesiyle şehirlerinin yakılıp yıkılmasından, evlerinin yerle bir edilmesinden, askerlerin ve polislerin evlerinin duvarlarına ırkçı yazılamalar yapmasından, yatak odalarına kadar girip aynalarına taciz mesajları yazmasından sonra Erdoğan iktidardayken güvende bile olmayacaklarını anlamış durumda. İnanmıyorsanız kendiniz dinleyin:

Peki ya Barzani? Merak etmeyin; Barzani’nin Türkiye’de gerçekten çok az destekçisi var. Keza Kerkük’te Kürdistan bayraklarının göndere çekilmesi sonrasında yaşanan gerginlikten sonra onlar bile Erdoğan’la papaz oldular. ‘Evet’ cephesinin en çok güvendiği Hüda-Par bile Erdoğan’la ters düşüyor. Genel Başkan Yardımcısı Vedat Turgut, Kerkük’ün Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’ne bağlanması için yapılacak referanduma Türkiye’nin “ses etmemesi gerektiğini” söyledi. (Kaynak)

Erdoğan mağlubiyeti kabullenmeye hazır

Açıklamalarındaki yumuşama, Erdoğan’ın referandumda ‘Hayır’ sonucu çıkacağını anladığı ve buna hazırlık yaptığı şeklinde yorumlanıyor. “Teröristler hayır diyor” seviyesinden “Hayır diyen de ‘Evet’ diyen kadar saygındır” seviyesine gelmesini ben de böyle yorumluyorum. Elbette Türkiye’ye tek başına hükmetme hayallerinden kolay kolay vazgeçmeyecektir; ancak bunu artık bağırıp çağırarak, sağa sola sataşarak yapamayacağının kendisi de farkına varmış olabilir.

Erdoğan’ın kısa vadede Türkiye’de gerginliği tırmandıracak bir şey yapacağını düşünmüyorum. Sebeplerinden biri de Avrupa’yla ilişkilerin kopma noktasına gelmesi. Avrupa Birliği Erdoğan’a da toplumun önemli bir kesimine de pek bir şey ifade etmiyor olabilir. Ancak mesele AB üyeliğinden ibaret değil. Avrupa Türkiye’ye ekonomik ambargo koymaya hazır (Kaynak) ve ekonomisi bu kadar sallantıda, ittifakları bu kadar zayıf bir ülkenin böyle bir durumla baş etmesi mümkün değil. Almanya (bkz)  ve Avusturya (bkz) Türkiye’ye silah ambargosu uygulamaya başladı bile.

Kısacası, Türkiye’nin hükümdarı olmak isteyen Erdoğan, yaptıkları ve söyledikleriyle ülkenin hem gücünü hem de değerini azaltıyor. Böyle giderse başkan olsa bile yoksul, cahil, zavallı bir ülkenin başkanı olacak. Gerçeklikle bağı bunu göremeyecek kadar kopmuş mudur bilemem; ama ülkenin yarısından fazlasının kendi geleceklerini Erdoğan’ın saltanatına feda edecek kadar delirdiğini sanmıyorum.

Yani şimdi ‘Hayır’ mı çıkacak?

İşte orası bize kalmış. Türkiye’nin yarısından fazlasının ‘Hayır’cı olduğunu adım gibi bilsem de bunun resmî referandum sonucuna yansıması için hepimizin çok çalışması gerektiğini düşünüyorum. 16 Nisan 2017, Türkiye tarihinin en kritik günlerinden biri olacak. Ne gibi dolaplar dönebileceğini, şaibelerin ne boyutlara varacağını kestiremiyorum. Ejderhaların trafolara girip tüm ülkenin elektriğini kesmesi muhtemel. Türkiye herkesin hukukun önünde eşit olduğu bir ülke olsaydı Erdoğan’ın terörle yargılanmasına sebep olacak “Pazar günü sandıkları patlatıyor muyuz?” sözü (Kaynak), IŞİD tarafından ciddiye alınmış bile (Kaynak). Sandıktan istedikleri sonucun çıkmayacağını anlayan Erdoğan fedaileri de referandumu iptal ettirmek için gerçek sabotaj çabalarına girişebilir. Polis tamamen zorbanın, muktedirin yanında yer alıp halka saldırabilir, sandık görevlilerini tutuklayabilir.

Böylesine umutlu bir yazının sonunda bunları kimseyi korkutmak, kimsenin hevesini kırmak için söylemiyorum. Ancak bunların yaşanabileceğini bilmek, hem hazırlıklı olmak için hem de böyle bir dehşetin önüne geçmek için elzem.

16 Nisan 2017’de eli ayağı tutan ve ülkesini kişisel hırslara feda etmek istemeyen herkesi, yanlarına bol bol su ve leblebi alarak okulları doldurmaya, duyacakları (doğru ya da yalan) haberlerle dikkatlerinin dağılmasına ve motivasyonlarının kırılmasına müsaade etmemeye, birbirini iyi tanıyan gruplar halinde (gerekirse 17 Nisan sabahına dek) çalışarak “milli iradelerini” korumaya çağırıyorum. Üşenmek için çok geç. Korkumuza teslim olursak da çok daha büyük bir korkunun içinde boğulacağız. Unutmayın ki devletin tüm imkanları demokrasiye karşı adaletsizce seferber edilse bile hiçbir şey birlikten, dayanışmadan daha güçlü değildir. Doğru; Türkiye’de hakkını arayanlara saldırmaktan başka pek az şey yapan 450 bin polis var; ancak yüz bin yurttaş başına yalnızca 625 polis düşüyor (Kaynak). Okulları ve ilçe seçim merkezlerini kalabalık tuttuğumuz müddetçe bu referandumun galibi Türkiye olacaktır.

AK Parti’li, CHP’li, MHP’li, HDP’li bir araya gelerek ülkemize yönelen bu büyük tehlikeyi birlikte bertaraf edeceğimize, adil, huzurlu ve güvenli bir geleceği birlikte öreceğimize yürekten inanıyorum. Hepimize geçmiş olsun. Hepimize kolay gelsin.

 

Previous post
Zaman gazetesi iddianamesi: 30 kişiye 3’er kez ağırlaştırılmış müebbet
Next post
8 aylıkken hem cezaevi hem sürgünle tanıştı: Miraz bebek ve annesi Gebze’ye sevk ediliyor