Ana SayfaÇalışma YaşamıİHRAÇ EDİLENLERİN ‘HAYIR’I | Mustafa Kemal Coşkun: İşçi ve emekçiler ‘Hayır’ demeli

İHRAÇ EDİLENLERİN ‘HAYIR’I | Mustafa Kemal Coşkun: İşçi ve emekçiler ‘Hayır’ demeli

HABER MERKEZİ – KHK ile ihraç edilen akademisyenlerden Doç. Dr. Mustafa Kemal Coşkun, ‘Hayır’ını Gazete Karınca’ya anlattı. Coşkun’a göre ‘başkanlık’ teklifi yalnızca “Erdoğan’ın kendini kurtarma çabası” olarak okunmamalı çünkü teklif, burjuva sınıfının taleplerinden ayrı değil:  “İşçi ve emekçiler sendikal haklarını, kıdem tazminatını, güvenceli çalışma koşullarını kaybetme riski ile karşı karşıya kalabilirler ve tüm bu nedenlerden ötürü işçi, emekçi ve tüm yoksullar bu teklife ‘Hayır’ demelidir.”


Röportaj: ALTAN SANCAR


Olağanüstü Hal (OHAL) ile birlikte çıkartılan Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile ihraç edilen Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi Sosyoloji bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Mustafa Kemal Coşkun, referandum ile iktidarın hedefinde bulunan akademiye ilişkin Gazete Karınca’ya değerlendirmelerde bulundu.

“İhraçlar ağırlıkla sosyal bilimlere yönelik”

KHK’ler ile ihraçların ‘FETÖ’ ile başlayarak tüm muhaliflere yayılacağının en başından belli olduğunu belirten Coşkun, AKP’nin karşısında muhalif olabilecek herhangi bir gruba dahi tahammül edemediğine dikkat çekti.

İhraçların ağırlıkla sosyal bilimlere yönelik olmasının dikkat çekici olduğuna da vurgu yapan Coşkun, sözlerini şöyle sürdürdü:

Sosyal bilimlerle ilgilenen insanlar daha politik insanlar olarak öne çıkıyorlar. Elbette ki diğer bilim dallarından da çok değerli muhalif isimler ortaya çıkmıştır, ancak dikkatle baktığımızda sol sesin daha çok yükseldiği alanların başında sosyal bilimler gelir. Tam da bu nedenlerle sosyal bilimlere ve bu konuda teori üreten bilim insanlarına, akademisyenlere yönelmeleri ve susturmaya çalışmaları yadırganacak bir durum değil.

“Tüm dünyada bir kutuplaşma yaşanıyor”

2008 yılında dünya genelinde yaşanan ekonomik krizin ardından bir kutuplaşma yaşandığını ve toplumun sağa ve sola evrildiğini belirten Coşkun, yaşanan bu durumun siyasal sonuçlarının dünyanın birçok ülkesinde hissedildiğine dikkat çekti.

ABD’de gerçekleşen başkanlık seçimlerinde Donald Trump’ın yönetime gelmesi ve Avrupa’da yükselen sağ ile eş zamanlı olarak sol siyasetin de genişlemesinin 2008 ile bağlantılı olduğunu vurgulayan Coşkun, şöyle devam etti:

Sanders’in ABD’de ortaya çıkması ve azımsanmayacak düzeyde destek bulması oldukça dikkat çekiciydi. ABD gibi bir ülkede ‘Ben sosyalistim’ demek insanların sizden korkması ve ilişkisini kesmesi için yeterli bir gerekçe iken, bulduğu desteğin azımsanmaması gerektiğine inanıyorum. Avrupa’da yaşanan faşist yükseliş ile karşısında yükselen sol siyaseti de aynı düzlemde okumak gerektiğine inanıyorum.

Yani 2008 yılındaki ekonomik kriz gibi dönemlerin ardından toplumlar ortadan bıçakla kesilmiş gibi ikiye ayrılır ve kutular hızlı bir yükseliş yakalar. Ekonomik krizlerin ve yarattığı etkilerin ortadan kaldırılması için ise politik bir müdahale gerekir ve burada da krizi okumada ve müdahale yöntemlerinde farklılıklar ortaya çıkar. Krizin nedenlerini kişilerde, toplumsal gruplarda bulanlar -örneğin göçmenlerde- sağa yaklaşırken, nedenleri sistemin kendisinde bulanlar ise ağırlıklı olarak sola yaklaşırlar.

Türkiye’de yaşanan ayrışmanın bir nedeni de 2008 yılında yaşanan bu krizin bizlere olan etkisidir. Ancak farklılık olarak, AKP iktidarı kutuplaşmayı aynı zamanda bir ayakta durma stratejisi olarak kullanıyor. Yani yaşanan ve yaşatılan kutuplaşma, AKP’nin iktidardan ayrılmamasını garanti altına alıyor ve bu durum bir kaosun doğması riskini de beraberinde getiriyor.

“Anayasa değişikliği burjuvazinin taleplerinden ayrı değil”

Referandumda oylanacak başkanlık teklifinin burjuvazinin taleplerinden ayrı olmadığını ve ekonomik krizin etkisinin sermaye lehine azaltılması için alınacak hızlı kararlar nedeni ile burjuva sınıfının büyük bölümünün teklifi olumladığına dikkat çeken Coşkun, açıklamalarını şöyle sürdürdü:

Başkanlık teklifinin yalnızca Erdoğan’ın kendini kurtarma çabası olarak okunmasını doğru bulmuyorum. Anayasa değişikliği çabasının on nedeni varsa, bunlardan biri elbette ki Erdoğan’ın yargılanmaktan korkması ve kendini kurtarma çabasıdır. Ancak, ben değişikliğin burjuva sınıfının taleplerinden ayrı olmadığını düşünüyorum. Burjuvazi normal koşullar altında faşist bir rejim taraftarı değildir, ancak ekonomik krizler gibi nedenlerle rıza gösterebilirler. Ekonomik kriz zamanlarında tartışma ile vakit kaybetmeden hızla karar verebilecek bir sisteme ihtiyaç duyulur ve burjuvazi bu nedenle ikna olabilir. Örneğin, başkanlık sisteminin gelmesinin ardından mecliste tartışılmasına dahi gerek duyulmadan, başkanlık kararnamesi ile kıdem tazminatının kaldırılması mümkün olabilir ve bu durum burjuva sınıfının işine gelecek bir durumdur.

“İşçi ve emekçiler ‘Hayır’ demeli”

Referanduma sunulan başkanlık teklifinin kabul edilmesi halinde emekçilerin kazanılmış haklarını kaybetme riski ile karşı karşıya kalabileceklerine ve bu nedenle tüm emekçilerin teklife “Hayır’ demesi gerektiğine dikkat çeken Coşkun, son olarak şunları kaydetti:

Bahsettiğimiz gibi, ekonomik kararların emekçiler aleyhine hızlı alınması riski ile karşı karşıya kalacağız. İşçi ve emekçiler sendikal haklarını, kıdem tazminatını, güvenceli çalışma koşullarını kaybetme riski ile karşı karşıya kalabilirler ve tüm bu nedenlerden ötürü işçi, emekçi ve tüm yoksullar bu teklife ‘Hayır’ demelidir. Normal koşullarda böylesi önemli konular parlamentolarda tartışılır ve ciddi bir kamuoyu yaratılır, yani demokratik teamüller işletilir. Ancak karşımızda duran değişiklik teklifi demokratik teamüllerin tamamı ortadan kaldırılıyor. Tam da bu nedenle haklarının takipçisi olan her işçinin, her kamu çalışanın referandumda ‘Hayır’ demesi gerekir ve bundan daha doğal bir sebep olamaz.