Ana SayfaGüncelKürt Gazeteciler Günü veya yüz yıllık yalnızlık – NURHAK YILMAZ

Kürt Gazeteciler Günü veya yüz yıllık yalnızlık – NURHAK YILMAZ


NURHAK YILMAZ


Tam 119 yıl olmuş Kürdistan Gazetesi Kahire’de yayına başlayalı. 22 Nisan 1898 tarihinde ilk sayısı çıkan gazete, sadece dört sayfadan oluşuyordu ve sadece 31 sayı çıkabildi. 10 Nisan 1902’de yayın hayatına son verdikten sonra ise hiçbir zaman sadece 4 sayfa ve 31 sayıdan ibaret olmadı. Yayınlanması, Kürtçe dili açısından milat sayıldı. Ve gazetenin ilk sayısının çıkarıldığı 22 Nisan, Federal Kürdistan Bölgesi’nde “Kürt Gazetecilik Günü” olarak ilan edildi. Başka ülkelerde yaşayan Kürt gazeteciler de bugünü böyle kabul ettiler.

Diyarbakır’da da kutlandı bugün Kürt Gazeteciler Günü. Kutlama dediysem, davul zurnalı halaylı bir etkinlik beklemeyin. Zira “işiniz” koca koca devletlerin gizlemeye çalıştıklarını ortaya çıkarmaksa, yıldönümlerinde kolunuz halaya kalkmaz. Kalksa kalksa, dönüp kaç kişinin eksildiğini saymak için kalkar.

Özgür Gazeteciler İnisiyatifi’nin Diyarbakır’da organize ettiği etkinlikte de üç aşağı beş yukarı ve ne yazık ki yine ölüm, saldırı, gözaltı ve tutuklama kelimeleriyle biten bir bilanço açıklandı. Gazetecilik okullarında anlatılır,  haberde en önemli şey “ölümdür”. Yani bir gazeteci için can kaybı kadar önemli bir mesele yoktur. Ben de bu sebeple, bu çağda sadece gazetecilik yaptıkları için uzayıp giden bilançoda isimleri sıralanan gencecik insanlarla ilgili “bu en önemli kısmı” vereyim. Özgür Gazeteciler İnisiyatifi Eşbaşkanı Hakkı Boltan’ın yaptığı açıklamaya göre, sadece 2016 yılında Türkiye’de 6, Suriye ve Irak’ta 10 ve Cezayir’de 1 olmak üzere toplam 17 gazeteci yaşamını yitirdi. Tutuklanan, gözaltına alınan ve başka başka muameleler gören diğer gazeteciler ile ilgili rakamlar ise yüzleri geçti. Ve bunların çoğu Kürttü. “Kürt basını”ndandı.

Kürt basını diyorsak yanlış anlaşılmasın; daha doğrusu doğru anlaşılsın. Bu çok önemli. Sadece Kürtlerle ilgili haberler yazdıkları için değil, yaşadıkları ülkede Kürt olsun, Türk olsun veya başka bir milliyetten olsun, gazeteciler doğusundan batısına memleket meselelerine dokunmayınca, yani zorunluluktan ortaya çıkmış bir ekolden söz ediyoruz. Sadece milliyetçi duyguları kabaran bazı insanların, “Biz de Kürt basını olalım” diyerek girdikleri bir yol değil bu. Kökü yüzlerce yıl evvele dayanan, kanayan bir yaranın vebalidir taşınan. Girdabı bol, türbülansı şiddetli, bedeli ölümdür kimi zaman. Yani Kürt basını veya sonuna kadar hak ettiği namı diğer “özgür basın” bir gelenektir, hikayesi Kürt sorunuyla paralel akan.

İşte o geleneğin sürdürücüleri bugün Diyarbakır’ın Sur İlçesi’nde sağlam kalmış tarihi bir  binada Kürt Gazeteciler Günü için bir araya geldi. Bir eli bugün fotoğraf makinasındaysa, diğer eli hep köklere uzanan gelenek için oldukça anlamlıydı halen yıkımı devam eden Sur’da buluşmak. Sabah erken saatlerde Sur’a ulaştığımızda, sadece Sur’a özgü o güzel serinlik karşılıyor bizi. Yıldönümü etkinliğinin yapılacağı mekana giden sokak başında ise anormal bir polis önlemi var. “Ne var burada acaba” diye soruyoruz. Aklımıza, bizim gittiğimiz kutlama için bu kadar polisin orada olabileceği gelmiyor. Öyle çok akrep, zırhlı, çevik ve otobüs var ki, “acaba miting var da bizim haberimiz mi yok” diyorum. Yanımdakiler gülüyor, bizim etkinliğin olduğu binanın kapısındaki silahlı polisleri gösteriyorlar. Anlaşılıyor…

Pırıl pırıl bazalttan yapılmış, geniş avlulu, serin eyvanlı eski bir Diyarbakır evi burası. Açıklama yapacaklar eyvana, kameralar onların karşısına diziliyor. Bizler ise bugünü kutlamak için buraya gelen gazeteciler olarak karşılarındaki masalara diziliyoruz. Sıcak demlenmiş çaylarımızı içiyoruz. Cıvıl cıvıl avlu.

Kapatılan televizyon, ajans ve gazetelerin çalışanları yeni ajans ve gazete isimleriyle burada. Merkezleri Federal Kürdistan Bölgesi’nde bulunan bazı TV kanalları burada. Beyaz tülbentiyle bir anne burada. Sanki 1990’lı yıllarda okuma yazma bilmedikleri halde Taksim İstiklal Caddesi’nde Özgür Gündem’i dağıtan anneleri temsilen gelmiş. Yıllar önce ve yakın zamanda yaşamını yitiren gazeteciler ise, bazaltın siyahına asılmış rengarenk fotoğraflarıyla burada. Genç erkekler, kadınlar… Daha fazla da kadınlar… Mesela 2 Nisan günü Diyarbakır’da kalp krizi geçirerek yaşamını yitiren Evin Buldan burada. Boynunda fotoğraf makinası var, bir haber anında çekilmiş fotoğrafı. Hemen yanında, ters laleler arasında gülümseyen yüzüyle Nujiyan var. Nujiyan Şengal’de KDP’lilerin açtığı ateşte vurulmuştu. Mazlum Erenci var Nujiyan’dan sonra. 19’unda yaşamını yitirmiş genç gazeteci. Ekşi Sözlük’te bir kişi Mazlum için, “Kürt sorununun kökeni de çözümü de işte bu çocukta yatıyor, tabi görebilene…” diye yazmış. Eyvanın serinliğine asılı Mazlum’un posterinin altına, eski zamanlardan bir gaz lambası konulmuş. “Tesadüf mü” diye düşünüyorum. Yeni terlemiş sakallarının üzerine düşmüş perçemi, yüzünü apaydınlık yapmış Mazlum’un. Hasan Hüseyin Korkmazgil demiş ya, “Elbet bir bildiği var bu çocukların.” Tam tamına o cümle geliyor aklıma. Sonra Musa Anter burada, Gurbetelli Ersöz burada. Etkinlik başlayıp konuşmacılar kameralara konuşurken, bir gazete dağıtımcısı da giriyor içeri. “O olmasa eksik kalırdı burası” diyorum içimden.

Peki kim yok bu serin Sur sabahında, bu taş binada? Daha önce buraya hiç uğramayanlar diyeyim, siz boşlukları doldurun. Yani kamerası, mikrofonu kutlamalar için bu mahalleye uzanmamışlar. Yüz yıllık bir yalnızlık bu aslında. Ölümsüz yazar Gabriel Garcia Marquez’in dediği gibi, “gündelik hayatın yalnızlığı” veya buralarda “Herkesin hayat hikayesi.”

İlk konuşmayı Hakkı Boltan yapıyor Özgür Gazeteciler İnisiyatifi adına. Sakin, mütevazı ve ağır başlı. Sesi sadece öldürülen gazetecilerin sayısını verirken titriyor. Öyle zorlanarak çıkıyor ki ağızdan o rakamlar, sesi sanki bazalttan yapılmış duvarda emilip kayboluyor. Boltan konuşurken, tarihi avluya bakan bir evin damından bir çocuk onlarca güvercini havalandırıyor. Herkes gürültünün kaynağına dönüp bakıyor. Güvercinlerin çıkardığı gürültüden ürküyor serçeler, onlar da yüksek sesle ötmeye başlıyor. Sanırsınız bir kurgunun içindeyiz. Sur’daki bu avluda, yaşı 50’lere yaklaşmış bu gazetecinin ağzından dökülen bu rakamlara sanki kuşlar da itiraz ediyor dersiniz.

Evrensel Gazetesi Diyarbakır Temsilcisi Cumhur Daş sözü alıyor. “Hiçbirimiz çatışma, ölüm haberleri yapmak istemiyoruz. Öldürülen bir gencin fotoğrafını çekmek istemiyoruz” diyor. Yanında, Diyarbakır Newroz mitinginde vurulan Kemal Kurkut’un son anlarını belgeleyen Dihaber Editörü Abdurahman Gök oturuyor. O da Kürt basınına yönelik baskılardan söz ediyor konuşmasında. Gök’ün evi birkaç gün önce basılmış. Etkinlik başlamadan soruyorum “niye basılmış” diye. “Gittim ifade verdim. Şüphe üzerine basılmış” diyor.

Kapatılan Van TV’nin muhabiri Fuat Yaşar şimdi, internet üzerinden yayın yapan Bir Haber Var Platformu için çalışıyor. Fuat kapıdaki yoğun güvenlik önlemini hatırlatıyor. “Saydım üç akrep, bir toma, bir otobüs var” diyor. Fuat’ın dikkatli gazeteciliği yüzlerde tebessüme yol açıyor. Ve devam ediyor;

“Ama bizim elimizde sadece kalemimiz var. Onların isteğine göre haber yapmıyorsan gazeteci değilsin. Biz vicdanın gazetecisiyiz.”

Etkinlik sona eriyor Hakkı Boltan’ın yanına gidiyorum. Geçen yıl birçok televizyon, gazete ve ajansın kapatıldığı Diyarbakır’ın durumunu soruyorum. Avludaki kalabalığı gösteriyor. “Görüyorsunuz, o kadar yer kapatıldı, daha kalabalık bir gazeteci grubu var şimdi” diyor.

Boltan’a teşekkür edip tarihi avludan ayrılırken içimden, 120’inci kutlamada buradaki herkesi ve yeni meslektaşlarımı görmeyi diliyorum. Eksilmeyi değil, çoğalmayı yürekten diliyorum.