Ana SayfaGüncelMukaddes Alataş yazdı: Evrim…

Mukaddes Alataş yazdı: Evrim…

HABER MERKEZİ – Mukaddes Alataş, kardeşi Evrim Alataş’ı yazdı: “Gideli tam yedi yıl oldu. Ne geçip giden zaman eskidi ne de eksilen doldu. Anlayacağın hiçbir şey değişmedi. Bizi sorarsan ateşin düştüğü yerdeyiz hala.”

Yokluğunun mevsimleri asılı kaldı boynumda… Taşırım usul usul.

Çocukların çok kolay öldürüldüğü zamandır şimdi. Onları düşündükçe seni özlediğime utanırım. Bazen de yasımdan utanırım.

Yokluğun asılı kaldı boynumda. Zemheride üşütür, Ağustos’ta  Çukurova gibidir yokluğun.

Sen sonbaharda sararıp solan, bir fırtınada savrulan sarı yaprak gibi gittin. Şimdi bu toprakların derelerini , çaylarını, nehirlerini  en çok da sapanında taş, cebinde leblebisi olan kara saçlı, kara gözlü, kafası kırık çocukları yalnız bıraktın.

Bir yazında “Diyarbakır var olsun elleri kınalı” demişsin… Seyyah olmadın ama sevdalısı oldun bu şehrin. Keşfe çıkarken görmüştün o kadını. Dudağını ısırıp, aklı giden kocasını göstererek “İşkencede aklı gitti”  demişti. Yanmış evini, yakılmış köyünü delirmişçesine şehirde sokak sokak arayan Memed de delirmişti o kadının kocası gibi.

Gideli tam yedi yıl oldu. Ne geçip giden zaman eskidi ne de eksilen doldu. Anlayacağın hiçbir şey değişmedi. Bizi sorarsan ateşin düştüğü yerdeyiz hala.

Geliç otunu bilir misin? Bir tarlaya girdi mi değme gitsin, artık o tarla iflah olmaz. Kötülüğün sarmaşığıdır aslında. Hangi bitkiye hangi sebzeye dolanıp değdi mi, onu kurutur. Bir tek tohumu düşmesin tarlaya, bulaşıcıdır, her yeri sarar, kökünü kurutamazsınız. Hele bir de tohum bıraktı mı, ya o tarladan vazgeçeceksin ya da kökünü kurutmanın bir yolunu arayacaksın.

Gelici kurutmanın tek yolunun su vermemek olduğunu bilir aslında üretici, köylü. Gel gör ki bu tarlaya her koldan oluk oluk su akıyor.

İşte böyle; bir geliç otu sardı bütün bu torakları, en zehirlisinden. Yandı ocaklar, gökyüzünü kapladı kapkara bir sis. Sur’un küçeleri, Cizre’nin bodrumlarından yine Kürdün bir yüz yıllık efsanesi yazıldı.

Taybet Ana’nın düştüğü yerdeydi Kürdün pusulası. Yaşlı bilge adam yerinden kalktı, doğruldu. İnce uzun sakalları, yorgun bakan gözleri ile aldı eline pusulayı, yüzünü döndü güneşe ve o tok sesiyle dedi ki;

Ey panzerlerin üzerlerine sürüldüğü, kurşunların göğsünüzü hedeflediği gençler

Ey dört ayaklı minarenin dibine düşen Elçi

Ey kaldırımlarda coplanıp düşen, yüzü gözü kan içinde kalan babalar

Başına coplar yiyen ak tülbentli, ak analar…

Pusulanız doğruyu gösteriyor

Bu kez beyaz tülbentli, ak saçlı kadın sordu bilgeye: “Ya yitip giden çocuklar?”

Sevgili Evrim; topla etrafına, sokak aralarında bir bir nişan alınarak başlarından vurulan karagözlü çocukları. Kapatsınlar gözlerini, anlat  “doğaüstü bir filmi izler gibi, gözkapaklarının altında”  seyretsinler.

İşte Dehaq ile Kawa’nın hikâyesi tam da böyledir. Dehaq’ı gözümüzde canlandırma konusunda güçlük yaşamadığımız için Kawa’yı severiz.

Sur’u, Cizre’yi,  Nusaybin’i, Yüksekova’yı anlat. Mazlumluğunun ve  direncinin  efsanesinin yankılandığını anlat… Ve yine söyle sevgili Evrim;

Efsaneyi efsane yapan, zalimin sesi değil, mazlumun direncidir. Ve elbet bir gün, o ellerinde meşale taşıyan gençler feleğin çemberini tersine çevirip, meşaleyi damlarınıza kondururlar tekrar. Varsın yıkılmış olsun tek gözlü evler, kör gözlü ateşlerle. Efsanelerin müziğini baykuşların sesi oluşturmaz. Efsanelerin melodisi, doruklarda sesi duyulan kartalların kanatları, çobanların kavalı ve gücünü mazlumluğundan alanların yüreğinin sesidir.


EVRİM ALATAŞ
1976’da Malatya’nın Akçadağ ilçesine bağlı Gölpınar Köyü’nde Alevi Kürt bir aileden dünyaya geldi.
1994 yılında gazeteciliğe başladı ve Yeni Politika, Demokrasi, Özgür Bakış, Ülkede Özgür Gündem gibi gazetelerde muhabir ve editör olarak görev aldı.
Evrensel, Birgün, Özgür Politika gazeteleri, Esmer dergisi ve son olarak Taraf gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Yazıları Birikim, Amargi ve Tiroj dergileri ve Radikal 2 gazetesinde de yayımlandı.
Aram Yayınları’nca 2003 yılında yayımlanan “Mayoz Bölünme Hikayeleri” başlıklı kitabın da yazarıydı.
“Her Dağın Gölgesi Deniz’e Düşer” kitabıysa İletişim Yayınları’ndan Ağustos 2009’da yayımlanmıştı.
Evrim Alataş, 12 Nisan 2010 tarihinde uzun süredir mücadele ettiği kanser hastalığına yenilerek Diyarbakır’da bulunan evinde yaşama veda etti.

PAYLAŞ:
    WhatsApp'da Paylaş!   Telegram'da Paylaş!     Yazdır   E-Posta Gönder

Önceki Haber
Oy ve Ötesi'nden 'Tutanak Gönder' mobil uygulaması
Sonraki Haber
‘Kuzey Ormanları’ için dayanışma gecesi