Ana SayfaManşetBaydemir: Bugünden 2019’u konuşmak hileye razı olmaktır, yüzde 49’a büyük haksızlıktır

Baydemir: Bugünden 2019’u konuşmak hileye razı olmaktır, yüzde 49’a büyük haksızlıktır

HABER MERKEZİ – 2019’da gerçekleştirilecek seçimlere yönelik adaylık tartışmalarını Gazete Karınca’ya değerlendiren HDP Sözcüsü Osman Baydemir, tartışmaların bugünden yürütülmesinin hileye razı olmak anlamına geleceğini belirtti. Baydemir, “23 milyon 779 bin 141 kişinin gayrımeşru gördüğü ve hiledir dediği bir değişimi meşrulaştırma çabasını ortaya koymak bu ülkenin geleceğine ve doğmamış çocuklarına haksızlıktır” dedi.


Röportaj: ALTAN SANCAR


Referandum süreci sonrası oluşan siyasi atmosfere ilişkin değerlendirmelerde bulunan Halkların Demokratik Partisi (HDP) Urfa Milletvekili ve Parti Sözcüsü Osman Baydemir, 2019’da gerçekleştirilecek seçimlere yönelik adaylık tartışmalarının bugünden yürütülmesinin hileye razı olmak anlamına geleceğini belirtti.

Kürt seçmenin referandum tavrı ile çözüm mesajı verdiğini de dile getiren Baydemir, AKP’nin Rojava ve Şengal’e yönelik operasyonlar ile sonuçların gayri meşruluğunu perdelemeye çalıştığını söyledi.

CHP Genel Başkan Yardımcısı Öztürk Yılmaz’ın “Operasyonu olumlu görüyoruz” sözlerini de değerlendiren Baydemir, muhalefetin meseleyi doğru anlamakta geç kaldığını belirtti.

HDP Sözcüsü Osman Baydemir’in sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle:

Kürt halkı onuruna sahip çıkmıştır

Referandum ardından ortaya çıkan siyasi atmosferi nasıl değerlendiriyorsunuz? Size göre, Kürt seçmenin referandumda verdiği mesaj neydi?

Referandum, batıda OHAL rejiminde, Kürt coğrafyasında ise sıkıyönetim koşulları altında gerçekleştirildi. Tüm medya kanallarının iktidarın, yani evetin tekelinde olduğu bir ortamda referanduma gidildi. Bu ülkenin gerçek muhalefeti olan HDP’nin eş genel başkanlarının, grup başkan vekillerinin, milletvekillerinin cezaevlerinde rehin tutulduğu bir ortamda referandum süreci yaşadık. Devletin tüm maddi imkanlarının evetin hizmetinde olduğu bir süreçten geçeren sandığa gittik. AKP’nin evet propagandasını silahlı propaganda üzerinden yürüttüğünü gördük. Referandumdan çıkacak sonuç tüm bunlardan dolayı doğalıyla gayri meşru olacaktı, çünkü adil bir yarış ortamından geçmedik. Ancak tüm bunlara rağmen ortaya çıkan %49’luk ‘hayır’, seçmenin “hükümetin politikalarını tesvip etmiyorum” iradesidir. Bu iradenin ortaya çıkmış olması, 16 Nisan’dan önceki tüm zaman diliminden daha büyük bir umut ile geleceğe bakmamıza neden olmuştur.

Kürt coğrafyasında ise halkın büyük bir demokrasi kahramanlığını ortaya koyduğunu görmek gerek. Şehirleri yakılıp yıkılan Kürt halkı, ‘hayır’ demenin vatana ihanet olarak kodlandığı bir atmosferde namluların gölgesinde sandığa gitti ve onuruna sahip çıktı. Sandığa giden Kürt seçmen, müzakere masasının devrilmesine, savaşa, eş başkanlarımızın, milletvekillerimizin ve belediye başkanlarımızın tutuklanmasına net biçimde ‘hayır’ dedi. Kürt halkı onuruna, özgürlüğüne, kimliğine sahip çıkmıştır ki bu HDP’yi de aşan bir durumdur. Ve Kürt halkı, baskı ve cebir ile özgürlük taleplerinden vazgeçmeyeceklerinin mesajını da vermiştir.

Referadumun hemen ardından başlayan “Kürtler ‘Evet’ dedi” tartışmalarını nasıl görüyorsunuz?

Kürt seçmenin ortaya koyduğu irade başımız gözümüz üstünedir, çünkü bu irade büyük bir saygınlığı haketmektedir. Ancak görmemiz gereken bazı gerçeklikler var, çünkü ortaya çıkan irade HDP’nin meşruluğunun ve gelecek arzusunun bir kez daha tescili anlamına da gelmektedir. Öyle ki bir siyasi partinin yönetim kademelerinin neredeyse tamamı cezaevinde iken, günlük ortalama 29 gözaltı ve 5 tutuklama ile karşı karşıya kalıyorken ortaya çıkan iradeyi olduğundan farklı göstermek ancak devekuşlarının işi olabilir. Devekuşu politikasının da bugüne kadar bu ülkenin hiçbir sorununu çözmediğini, bugünden sonra da çözmeyeceğini görmek gerekmektedir.

‘Hayır’ cephesi Kürtlerin taleplerini görmelidir

Seçmenin ‘savaşa hayır’ dediğini belirttiniz, bahsettiğiniz mesajın doğru okunduğunu düşünüyor musunuz? Referandum ardından Kürt sorunun çözümüne ilişkin adım atılacağına dair bir izlenim edindiniz mi?

Referanduma sunulan paketin içeriğine baktığımızda 70 yıllık bir sorunu çözmediğini, aksine kangrenleştireceğini görüyoruz. Türkiye’de 20 milyona yakın bir nüfusa sahip Kürt halkı var ve özgürlük, eşitlik ve adalet talebinde bulunuyor. Kürt halkının bu talepleri asgari ve müşterek düzeyde karşılanmadığı müddetçe, rejimin adı ne olursa olsun Türkiye’de adalet ve özgürlükten bahsetmenin imkanı olmayacaktır.

Referandumdan çıkan sonuç, Kürt halkının ‘çözümsüzlüğü reddediyorum’ mesajını ortaya koymuştur. Bu sonucun ardından hükümete, muhalefete ve aynı zamanda hayır cephesine düşen görev, Kürt halkının mesajını doğru bir şekilde okumak ve gereğini yerine getirme çabasını ortaya koymaktır. Önemle vurgulamalıyız ki Türkiye’de haklar ve özgürlükler çerçevesinde bir buluşmanın olabilmesi için, hayır cephesinin Kürt halkının taleplerini görmesi ve değer vermesi gerekmektedir. HDP olarak bizler hayır cephesinin bu talepleri görmesi için elimizden geleni yapacağız. Çünkü Türkiye’nin günün gereklerini tespit etmeye ve bunun üzerinden geleceğini tesis etmeye ihtiyacı vardır. Başkalarının yaptığı gibi bugünden 2019’u konuşmak, cebir politikası ve hile ile elde edilen  bu sonuca boyun eğmek demek olacaktır.

Muhalefet meseleyi anlamakta geç kalıyor

Kürt seçmenin çözüm mesajı verdiğini belirttiniz, ancak referandumun hemen ardından Rojava ve Şengal’e yönelik operasyonlar artarken, muhalefetten de bu operasyonlara destek geldiğini gördük.

Hükümet, Kürt seçmenin mesajını doğru okuyarak içeride ve dışarıda Kürt karşıtlığı politikasından vazgeçmesi gerekirken, seçimin cebir ve hile boyutunu gölgelemek için Kürt karşıtlığı politikasını sürdürüyor. Tam da bunun karşısında hayır cephesinin, “Bu operasyonları kendi hileni ve cebrini gizlemek için yapıyorsun” itirazını yükseltmesi gerekmektir. Hayır cephesinden yükselecek bu itiraz ile içeride ve dışarıda Kürt karşıtlığı politikasının alıcısı kalmaz ise hükümet de bundan vazgeçmek zorunda kalacaktır.

Muhalafetten gelen operasyonun geç kaldığına yönelik açıklamalar gösteriyor ki meseleyi anlamakta geç kalıyorlar. Türkiye’nin bugün bu halde olmasının nedeni de meseleyi doğru olarak anlamamaktır. 2015 Haziran seçimlerinin sonucuna ve ardından hükümetin aldığı tavra bakarak, 1 Kasım seçimlerinde ortaya çıkan sonucu görmek ve operasyonların nedenini anlamak için iyi bir siyasetçi olmaya gerek yok. Eğer o günlerde bizim görmüş olduğumuzu herkes görmüş olsaydı ve  ‘savaşa hayır’ çağrımız geniş kitlelere ulaştırılmış olsaydı 1 Kasım seçimlerindeki sonuçlar ortaya çıkmazdı. Muhalefet tarafından yapılan bu değerlendirme, iktidarın kendi rejimini inşa etme değirmenine su taşımaktan başka bir katkı sunmayacaktır. Çünkü, iktidar yürüttüğü bu politika ile ekonomik buhranı, işsizliği ve referandumdaki gayrimeşruluğu perdelemeye çalışmaktadır.

Muhalefet buna benzer bir politikayı AKPM noktasında da yürüttü. AKPM oylamasının ardından “Biz ülkemiz aleyhine oy kullanmadık” dediler. Bunun adı siyaset filan değildir, bunun adı ayıptır. OHAL rejimi, KHK’ler, şehirlerin yakılıp yıkılması, siyasi parti liderlerinin ve milletvekillerinin cezaevinde olması AKPM’nin kararının gerekçesidir. Avrupa Konseyi demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan haklarına saygı ilkeleri üzerine inşa edilmiş bir oluşum. Şimdi muhalefete sormak gerek, ülkede insan haklarına saygının, hukukun üstünlüğünün ve demokrasinin zerresi kaldı mı?

AKPM kararının mimarı AKP’nin kendisidir

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın AKPM kararına ilişkin ‘Kararı siyasi buluyorum ve tanımıyorum’ çıkışı da oldu. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Sayın Erdoğan’a, ‘Milletvekillerinden oluşan ve siyasi bir kurum olan AKPM’den siyasi bir karar değil de hayvancılık ya da tarımla ilgili bir karar mı bekliyordunuz?’ diye sormak gerek. AKPM kararının esas mimarı AKP’nin kendisidir. Özü itibari ile bu karar, iktidarından muhalefetine Türkiye’nin tamamına kendisiyle yüzleşme ve demokrasiden, insan haklarından daha fazla uzaklaşmama fırsatını sunmakta. Ancak bu fırsatı şu ana kadar HDP dışında iyi okuyabilen bir parti bulunmamakta. Türkiye muhalefeti bir kez daha okumakta ve anlamakta geç kalıyor. Herkes için demokrasi, herkes için özgürlük dersek %49’un verdiği büyük bir umut arkamızda olacaktır ki böylece bu gücü %60’lara ulaştırmanın da mümkün olacağını düşünüyorum.

Türkiye’nin esas gündemi sonucun gayrımeşruluğudur

Geçtiğimiz günlerde referandumdan çıkan %49’luk sonuca dair Deniz Baykal’dan dikkat çekici açıklamalar geldi. Yine CHP’den %49’un tamamını temsil edecek tek parti olduklarına dair beyanlar basına yansıdı. Bu tartışmaları nasıl buluyorsunuz?

Arabayı atın önüne koymak, beraberinde yürüyememeyi getirir. Bugün Türkiye’nin esas gündemi cebir ve hile ile elde edilen bir sonucun gayrımeşruluğudur. Bugünden 2019’u konuşmak, hileye razı olmaktır. Esas olarak konuşulması gereken bugündür. Ortada parlamento diye bir zemin bırakılmadı, hukuk diye bir zemin bırakılmadı; bütün bunları görmezden gelerek 2019’da konuşulması gerken bir konuyu bugün gündeme getirmek %49’a büyük bir haksızlıktır. 23 milyon 779 bin 141 kişinin gayrımeşru gördüğü ve hiledir dediği bir değişimi meşrulaştırma çabasını ortaya koymak bu ülkenin geleceğine ve doğmamış çocuklarına haksızlıktır. Bugün tartışamız gereken, toplumun yüzde doksan dokuzunun birlikte yaşam sürebileceği yeni bir anayasadır.

AKP iktidarı, çatışma ile iktidar devşiriyor

Türkiye’nin içinde bulunduğu mevcut ortamda yeni bir anayasa için uzlaşı ortamı yakalamak mümkün müdür?

Bu ülkenin çatışmasızlığa ve barışın inşasına ihtiyacı var. AKP iktidarı, çatışma ile iktidar devşiriyor. AKP, Suruç’tan Ankara’ya kadar kan dökerek iktidar devşirdi ve kan dökerek anayasa değiştirdi. Şimdi de kan dökmeye devam ederek anayasanın gayrımeşruluğunu ve şaibesini gizlemeye çalışıyor. Bizlerin kan dökülmesine karşı çıkmamız gerekiyor, çünkü çatışmasızlığı sağlayabilirsek antidemokratik rejimin inşasını da durdurabiliriz. Demokratik bir rejimin yeniden inşası ve tüm farklılıkları bir arada yaşatmanın mayası olacak olan yeni bir anayasayı ancak bu koşullarla hazırlayabiliriz. Bugünden tezi yok, yeni anayasanın inşası için her birimizin kendi kulvarında ve demokrasi ortak paydasında çaba sahibi olması gerek.

Previous post
'Uzaklaştırma' kararı etkisiz: Kızını 2 yıl istismar etti, serbest bırakıldı, olayı ortaya çıkaran eşini vurdu
Next post
Barış Akademisyenleri, Gülmen ve Özakça'ya destek için açlık grevine başlıyor