Ana SayfaKültür-Sanat‘Umut’ Başka Çarşamba’da

‘Umut’ Başka Çarşamba’da


KENAN TEKEŞ


Umutsuzluk büyük bir umut gibi çekiyordu Cabbar’ı daha günün ilk saatlerinde.

Işıkları yanmış caddeyi bir araç yıkayarak gözden kaybolmaya bırakmak ister kendini, ama kaybolmaz.

Tren garının önünde bir adam temizlemeye vermiştir kendini.

Bir başka adam çömelmiş, ağzında sigarasıyla önündeki ateşi yakmaya çalışır.

Şen Kebapçı Cafer günün ilk ciğerini şişlere dizerken, bir yandan da pişirmeye verir kendini, keyifle, umutla.

Tren garının önündeki arabacılar arabalarını temizlemeye verirken kendini, belediye aracı da caddeyi yıkamaya devam eder.

Sonra, gün aydınlanır, caddeleri aydınlatan lambalar söner, caddeleri yıkayan belediye aracı gözden kaybolur, tren garının önü temizlenir, şişe dizilen ciğerler pişer, arabacılar arabalarını temizler…

Orada burada şurada bunlar olurken, olmaya kendini bırakırken, sakalları uzamış, başında kasketi, üstü başı yoksul, kara kuru esmer bir adam, Cabbar, faytonundaki uykusundan bu dünyanın hayatına uyanır.

Cebinden bir sigara çıkarır, başı önüne düşer… Utangaç, mağrur, yoksul, yoksun, yorgun bakışlarını dolduran hayata bakar; çok katlı binalar, apartmanlar, bankalar, markalar, arabalar… Gecekondular, faytoncular, işçiler, yoksullar…

İç geçirir Cabbar, hüzün düşürür gözlerine… Sigarasını yakar, bir iki yudum çeker. Faytonundan inerek, “Birikmiş paranızın teminatıdır” yazan bir banka reklamı panosunun önünde tuvaletini yapar.

Sonra umuduna doğru, biraz daha biraz daha yürür… Burnuna ciğerin kokusu gelip yerleşir… Açlığı vardır… Kendisinden başlayıp evdeki çocuklarına, anasına, oradan yoksulluğu ayaklarından taşmış, devletin dersinde tahtaya kaldırılmış kızına varan açlığı vardır… Bir de umudu.

Şen Kebapçı Cafer’in arabasının yanına çömelmiş gazete okuyan arkadaşlarının yanına çömelerek, umudunu, piyango biletini uzatır, ‘’Şu bilete bir bakıver’’ der… Adam rakamlar mırıldandıkça Cabbar’ın umudu can atar, yüreği çırpınır.

“Yok bi şey ağam” diyen adama “amorti de yok mu” diye sorar, umutsuzluğun umuduyla.

“Yok ağam” diyen sesle umudu eriyen Cabbar, ayağa kalkar, gazete bayisine yaklaşarak piyango numaralarını yazan bir gazete ister. Okuma yazma bilmemesine rağmen gazete sayfaları içinde umudunu arayıp durur.

Harcanıp giderken umudu, söyleyecek çok sözü varmışçasına gazete sayfalarından başını kaldırarak bir an bakar… Bakar, ötelerin ötesine, en yakınına.

Böyle başlar Yılmaz Güney’in Umut filminin ilk anı.

Türkiye Sineması tarihinin içinde tartışmasız en önemli filmlerdendir Umut. Film aynı zamanda Yeşilçam’ın kalıplarını alt üst eden filmdir de.

Yeşilçam gerçekçilikten, yaşanmışlıktan, duygulardan, inandırıcılıktan uzaktı. Benzer konular birbirine benzeyen kadın ve erkek tipli kahramanlar etrafında sinema/dünya dönüyordu. Ve Yeşilçam kendi sinemasını yarattığı gibi sinemasına uygun izleyiciyi de yaratmıştı. Sinema seyircisi de, her filmde bir devrim arayan sinema seyircisi, yerini her filmde hatalarıyla, başarılarıyla sevinçleriyle ve üzüntüleriyle kendini arayan normal izleyici tipine bırakmıştı.

İzleyici bu filmlerdeki “hayatın pembe yüzü”yle karşılaşıp arınıyordu/rahatlıyordu. Normal izleyiciler, zamanla normal olan oyuncular yani kendileri gibi olan oyuncular arar olmuştur filmlerde.

Bu da sinemadaki dengelerin değişmesini beraberinde getirmeyi zorunlu kılmıştı. Öncelikle star sistemi değişecekti. Çünkü İkinci Dünya Savaşı’yla birlikte tüm dünyaya yayılan ve yayılımını basın ile desteklenen Hollywood star sisteminin doğuşu başka ülke sinemaları gibi Türkiye Sineması’nda da kendi yıldızlarını kısa denilecek bir süre içinde yaratmıştı, empoze etmişti ve onların etrafında bir sistem kurmuştu. O sistemin çarkları arasında güzel kadınların -Türkan Şoray, Filiz Akın, Fatma Girik…- ve yakışıklı erkeklerin -Ayhan Işık, Cüneyt Arkın, Fikret Hakan, Ediz Hun…- etrafında dönen hayatlar yansıtılırdı perdeye ve dünyanın bu şekilde döndüğünü söylerdiler.

Bu durum Ortaçağ’ı hatırlatır. Ortaçağ’da insanlar Dünya’yı merkezde düşünür ve Güneş’in Dünya’nın etrafında döndüğünü kabul ederlerdi. Sinemadaki star sistemi tamda bu düşünceye göre şekillenmiş gibidir.

Sanki herkes insanlığından, tüm o bitmez tükenmez ihtiyaçlarından vazgeçmiş, filmin star oyuncusu için yaşıyormuş izlenimi uyandırmaktaydı. Ayakları havada olan bu sistemin çökmesi için bir Galileo’ya ihtiyaç vardı; o da Yılmaz Güney olacaktı.

Yılmaz Güney; Ayhan Işık, Fikret Hakan, Ediz Hun gibi “parlak yüzlü” ve “yakışıklı” değildi. Kara kuru esmer bir Kürt’tü.

Sinemaya girmeye başladığı yıllarda Ayhan Işık ve Memduh Ün onun için “O, ancak olsa olsa bir arabacı hamal Kürt olur” demişti.

Rastlantının güzelliği bu ya, işte bu “arabacı Kürt hamal” Türkiye Sineması’nın Yeşilçam sistemini yerle bir edecek adımın ilkini bir arabacıyı canlandırdığı “Umut” filmiyle başlatacaktır.

Hayatında hiçbir şey değişmediği halde salondan rahatlayarak çıkan insanlar “Umut” filminden çıkarken ise acı gerçekle yani acıdan buz kesen “hayatın soğuk yüzü” ile karşılaştı. Bu soğuk yüz hayatla birlikte dönen insanların gerçek yüzüydü.

Cabbar’ın umudu hepimizin umuduydu. Ve umutsuzluk büyük bir umut gibi çekiyordu Cabbar’ı, Hamal Hasan’ı (Tuncel Kurtiz) ve bizi.

Cabbar gardaş… Cabbar gardaş… Paran olunca her bir iş iyi olur… Paran olunca kebap yen, paran olunca tatlı yen, şarap içen, iyi yataklarda yatarsın… Parası olunca adam kuvvetli olur… Parası olunca adamın evi, avradı olur, evinde tenceresi kaynar, çocukları olur… Paran olmadı mı iyi değel, dünyada senden kötüsü yoktur, senden pisi yoktur, her yerden kovarlar seni… Fakirin yüzü soğuktur… Niye soğuktur Cabbar gardaş? Parası yoktur da ondan… Mesela kış gününde, günün en soğuk vaktinde, cebinde paran olsa üşümezsin, hamamdaymış gibi terlersin… Amma velakin para olmadı mı yaz gününde üşürsün… Neden? Çünkü para adamı sıcak tutar… Sıcak, Cabbar gardaş…


“Umut” filmini Başka Sinema kapsamında buralarda izleyebilirsiniz:
  • Altunizade Capitol Spectrum – 21:00
  • Beyoğlu Sineması – 21:00
  • Boğaziçi Üniversitesi SineBU – 19:00
  • Etiler Akmerkez Cinema Pink – 21:45
  • Kadıköy Rexx – 21:00
  • Ankara Kızılay Büyülü Fener – 21:15
  • İzmir Karaca Sineması – 19:15



Önceki Haber
Erdoğan'dan Baykal'ın 'Abdullah Gül' açıklamasına yanıt: Bu tamamen fitne hareketidir
Sonraki Haber
BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ GÜNÜ | 'Türkiye’nin basın karnesi zifiri karanlığa dönüşüyor'