Ana SayfaKültür-SanatHaziran, şiir ve ‘Sandık Odası’ – Elend Aydın

Haziran, şiir ve ‘Sandık Odası’ – Elend Aydın


Elend Aydın


Bazen tek bir şiir, her şeyin özü ve anlamı olur, sarıp sarmalar varlığımızı ve evreni. O şiirle anlamdaş olarak bir başka bakar oluruz kendimize ve hayata. Başka buluşlar, başka mana ve yolculuklar girer devreye. Yol ve yolcu bir olur şahsımızda, zerre kadar etkisi kalmaz hâkim sistem ve otoritelerin… İşte o şiirlerden biri:

Sandık odası

gün ışığıyla yıkanmış küskün bir yıldız

gibi akıp geçtin

sessizliğimizin üstünden

oyalanacak bir şey bile bırakmadan

tozlanmış, dolgun bakışlarımıza

ne zaman, nerede bir şey yitirsek burada bulacağımızı sanırdık

bu sandık odasında

mümkünmüş gibi

balkonda unuttuğumuz nice yazlardan sonra[1]

Sahipsiz, kimsesiz, okursuz, “al benisiz”, “piyasasız” olsa da sevgili dilim Kürtçeden yazdığım şiirlere, üçüncü kitabımdan sonra ara vermiştim. Daha doğrusu zorunlu, gönülsüz bir ayrılık yaşadım şiir ile, son iki yıldır. Ama her zamanki gibi bahardan yaza geçme mevsiminde, inceden inceye ve sessizce, şiir yağmuruna tutulmaya başladım, yeterince buluşamasam, “onunla” gönlümce arz-ı endam edemesem de.

Üstelik Haziran’dır, ruhsal kelebeklerimin uçuşma vakti… Avustralya’da kış demek olan ve İngilizcede özel bir kasvetli anlamı da olan (June’s gloom, loomy June) bu güllerin vakti olduğunu bilir, yağmurla koşarken görülen ve görülemeyen filizler, fidanlar, goncalarla sarmaş dolaş olurum. Üstelik türlü tip ve çeşitlikteki kâğıtlara düştüğüm mısralar demlenip temize çekilmeyi beklemekteler ki bu, en güzel olaydır benim için. Kalbin mumları olan mısralarla karşılaşınca (temize çekerken) kâğıttan kanolara biner, yeni mısralara yelken açarım.

Ah Haziran ah şiir, ah delilik olan şairlik, hiçbir yerden ve hiçbir yerde olamama ama param parça her yerde olan şairlik. Hüzün yüklü bir gemi olur bazen şair, bazen yaban kazlarının kayıp bir tüyü bazen akşamüstü kemanının tenha ezgisi. Bazen yıldız tozu bazen kar ya da efkar. Tabi susmak da güzeldir şiirde, susmak da… Adını hatırlayamadığım bir şairin aklımda kalan şu mısralarındaki “ruh” da ancak bir şaire ait olur.

Kar için gelmiştim

yeriniz yoktu

sustum

Keza şu da ancak bir şairin “buluşu/analizi” olabilir:

Birbirini öldüren sevgililer

şimdi suçu rüzgara atacaklar[2]

Çünkü şiirin ve şairin, düş ve gerçekle çok özgün bir ilişkisi vardır. Neticede hayat hikayelerimizi yazdıran başta kendimizle olmak üzere, evren, varoluş, arayış ve akışla olan ilişkimizdir.

Başlarken yazdığım şiire dönersek… Uzun zaman önce, çok eski bir dostla karşılaşmış gibi sevinerek okuyup sevmiş, defterime yazmıştım. Ama malum dünya-ülke halinden dolayı defterim (de) kaybolduğu için, kalbimde boşluğunun sızısını duyumsayarak kaybetmiştim bu güzel şiiri. Bu nedenle geçen gün ansızın karşılaştığımda; çok sevdiği ama kaybettiği bir “dosta” nasıl kavuşursa bir insan, ne yaşarsa onu yaşadım.

Şiirler peri, yıldız, yürek vuruşu familyasındandırlar. Kaybolsalar da ölmez, ansızın karşınıza çıkarlar; ama “işgal etmek” için değil sevmek ve sevilmek, anlamda dans etmek için. Bundandır ki yağmurlu bir günün bu güneşli Haziran akşamında hem “Sandık Adası”, yitik her şeyin bulunulacağı sanılan “Sandık Odası”nda olduğumuzu duyumsuyorum, hem “oyalanacak” bir şeyi kalmayan “tozlanmış dolgun bakışlarımızı” hem de balkonda ve çocuklukta “unuttuğumuz nice yanları…”

Kim bilir, belki bir gün Sandık Odası bizden aldığı her şeyi masalsı bir güzellikle geri verir, ne dersiniz?


[1] Mungan, Murathan, “Yaz Geçer”, Metis Yayınları, İstanbul.
[2] Janet Fitch