Ana SayfaGüncelŞirin Tekeli: Yılmak yok; top artık, beşinci ve altıncı kuşak feministlerde

Şirin Tekeli: Yılmak yok; top artık, beşinci ve altıncı kuşak feministlerde

HABER MERKEZİ – Dün aramızdan ayrılan feminist aktivist, çevirmen, akademisyen ve yazar Şirin Tekeli, geçtiğimiz yıl verdiği bir söyleşide “Feminist hareket döngüsel bir harekettir. Büyükanneler çok yaşlandı, anneler yoruldu, top gençlerde” demişti. Şirin Tekeli’nin 5Harfliler’den Esen Demir ile uzun ve keyifli söyleşisinden bir bölümü aşağıdan okuyabilirsiniz.

[…]

Feminizm hala batı merkezli olmakla eleştiriliyor. Bu eleştiriyi bugün nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ee işte, feminizm Konya Ovası’nda mı doğmuş!

Feminizm gerçek anlamda enternasyonalist bir harekettir, dolayısıyla her yerle alışveriş içindedir. Bizim ortaya çıktığımız yıllarda sadece Batı’da vardı. Ama şimdi feminizmden söz ederken Asya’ya da, Hindistan’a da Afrika’ya da bakmak gerekiyor. Feminizm her yere yayıldı ve her yerde de farklı şekilde yorumlanıyor.
Feminizmin batı merkezli olması Batı’da da ortaya çıkan bir eleştiriydi. Beyaz kadınların renkli kadınların üzerinde hiyerarşi kuruyor olması çok eleştirildi, çok tartışıldı. Feminist örgütlenme bu eleştirilere göre yenilendi: ya bağımsız kuruluşlar (sadece renkli kadınların olduğu) ortaya çıktı ya da farklı örgütlerin içerisinde renkli kadınların seksiyonları oluştu. Bana kalırsa biz bu tartışmayı yaşamadık. Çünkü on yıl sonradan geliyor olmak bu tartışmaları dışarıdan izlemiş olmak belirli bir bilinç kazandırıyor. Mesela biz hiç bir zaman Kürt kadınlarına “akıl” vermedik. Onların kendilerine özgü sorunları var, bölgenin kendine özgü sorunları var. Dolayısıyla onlar kendi feminizmlerini kendileri geliştirecek diye yaklaştık ve bu tuttu. Dolayısıyla hiç bir zaman, benim bildiğim, Kürt kadınlarından feminist hareket bize dayattı lafı gelmedi.

Fakat, 90’larda hem Kürt feministlerin hem de o dönem İslami feministlerin (şimdi dindar feministler olarak adlandırmayı tercih ediyorlar) var olan feminist harekete şöyle bir eleştirileri oluyor: Bizim sorunlarımızı görmüyor. Biz hem Kürdüz hem kadınız, biz hem dindar hem kadınız.

Feminizmde fikir özgürlüğü vardır. Yani isteyen istediği gibi düşünür, tartışılacak bir yer varsa tartışılır yoksa ayrılıklar kendi yolunda devam eder. Biz Türkiye’de bu hataya düşmedik bence. Ben bunun çok bilincindeydim. Kürt kadınlarından bizim öğreneceklerimiz var, onların yaşadıkları sorunları biz yaşamıyoruz. Orta sınıf, meslek sahibi, çalışan falan bir kesimden geliyoruz. Biz, Urfalı, Diyarbakırlı kadınlara ne anlatacağız, onlar kendileri keşfedecekler; keşfetmeliler diye düşünüyordum, nitekim öyle de oldu.

[…]

Bugünkü feminist hareketi nasıl görüyorsunuz?

Gerektiği gibi izleyemiyorum, gerçekten çok yorgunum, vücudum iflas etti artık, kaburgalar dayanmıyor. On iki senedir Bodrum’da yaşıyorum, dünya ile tek ilişkim internet üzerinden, onu da doğru düzgün kullanmayı beceremiyorum.

Şu ara bence kadın hareketi kötü bir dönemden geçiyor: Bence bu kötü durum kendine has örgütlenme sorunlarından kaynaklanmıyor, Türkiye ve Dünya siyasi konjonktürü o kadar tıkandı ki bunun sonucunda örgütler kendi içinde sorunlar yaşamaya başladı. Bu kötü halin nedeni, dış gerginliklerin harekete yansıması diye düşünüyorum. Bununla, otuz yıllık bir feminist hareket geçmişini kastediyorum. Kurumlar çok çeşitlendi, irili ufaklı binlerce örgüt kuruldu, üniversitelerdeki birimler, barolardaki birimler vs. Geçenlerde eczaneye gitmiştim, Eczacılar Odası bir broşür basmış: Kadına yönelik şiddet suçtur. Nereden nereye, eskiden eczacılar böyle işler mi yaparlardı? Ama bir bakıma da çok anlamlı çünkü eczacılık çoğunlukla kadınların icra ettiği bir meslektir, dolayısıyla Oda’da kadınlar çoğunluktadır muhtemelen. Demek istediğim, feminizm coğrafi ve kurumsal olarak çok büyük bir yayılma yaşadı. Sendikalizm ölmüş bitmiş, siyasi partiler HDP dışında içler acısı durumda. Üstelik bunlar Türkiye’ye özgü değil. 2008 iktisadi krizi, küreselleşme, Ortadoğu savaşı, Suriye göçmenlerinin Avrupa kapısına dayanması, Avrupalıların buna karşın havlu atması, bütün ülkelerde uç sağ siyasi partilerin güçlenmesi… Böyle bir Dünya ve Türkiye konjonktüründen geçiyoruz. Bunların kadın hareketine yansımaması, kadın hareketi üzerinde olumsuz etkisi olmaması düşünülemez. Kadın hareketi toplumsal bir hareket ve toplumda ne oluyorsa ondan bir şekilde etkileniyor. Dolayısıyla feminist hareketin içinde de acayip bir şekilde kadınlar arası rekabet yükseldi.

Feminist hareket döngüsel bir harekettir. Büyükanneler çok yaşlandı, anneler yoruldu, top gençlerde. Dünyanın ahvali çok iyi gözükmüyor. Hillary Clinton kadınların oyuyla seçilecek mi belli değil. Buna karşılık Fransa’da gelecek seneki seçimlerde faşist Marine Le Pen’in ikinci tura kalması söz konusu, Avusturya’daki son Cumhurbaşkanlığı seçiminde faşistler köşeden döndüler. Bu konjonktürde kadın hareketi iyice savunmaya çekiliyor, Hindistan hariç. Hindistan’da tecavüz olaylarının çok şiddetlendiği bir dönemden geçiliyor ve Hintli kadınlar bunun üzerine gidiyorlar. Amerika’da artık böyle bir hareket yok, yani Hillary’inin kuşağı artık yaşlandı. Ama şu oluyor: bu döngüsel hareket içinde siniliyor, pısılıyor, birileri sessiz kalıyor ama ondan sonra Zümrüdü Anka Kuşu’nun yeniden dirilişi gibi yeniden ortaya çıkıyor mecburen. Çünkü yeni feminist hareket otuz yıllık bir hareket ve hiç bir sorun çözülemedi hala. Partiarka olduğu gibi karşımızda duruyor. Tek tük bazı mevzilerde kazanımlar var, mesela iş hayatında tek tük kadınlar yükselir gibi oldular. Gelecek yıl bir kadının BM’nin genel sekreteri olması gibi çabalar var ama bunlar sembolik kazanımlar. Temel sorunlar olduğu gibi her yerde duruyor. Hatta bizim daha önce keşfettiklerimizi bazıları yeni keşfediyor. Örneğin, kadına yönelik şiddeti Fransa Kadın Hareketi yeni keşfediyor çünkü onlar kürtaj hakkıyla başladılar ve şiddeti es geçtiler, bizim toplumumuzda böyle şeyler olmaz diye ört bas ettiler. Ama şimdi, yüzlerine vurdu. Fransa, iki günde bir kadının öldürüldüğü bir ülke. Dolayısıyla feminist hareket, belki bir dönem geri çekilecek, köşesinde kabuğunda kalacak ama ondan sonra yeniden dirilecek.

Bu dönem, feminist hareketin geri çekildiği bir dönem mi diyorsunuz?

Sanki öyle. Şu anda faşizmin yükselişi çok kötü bir deneyim. Donald Trump’ın Obama’nın yerine ABD başkanı olduğunu düşünebiliyor musunuz? Böyle bir konjonktür. Öbür tarafta Putin, diğer tarafta Çin yeniden komünist kökenlerini keşfetmiş durumda. Avrupa demokrasiye “bye bye” diyor: Danimarka gibi demokratik bir ülkede faşist parti dışarıdan hükümeti destekliyor, olacak şey mi? Dolayısıyla çok kötü bir konjonktür. Anneanneler, anneler, torunlar dönemselleştirmemi Avrupa konjonktürüne koyduğun zaman, iki dünya savaşı arası dönemde olduğu gibi, faşizm yükseldiğinde kadın hareketi çöküşe geçer, çünkü haklar geri alınır. Bu öyle bir dönem; İspanya’da, Almanya’da, İtalya’da, Fransa’da bu böyle oldu. Ancak 68 sonrası özgürleşme hareketiyle feminizm yeniden atılıma geçti. Şimdi de sağ ideolojinin yükselişte olduğu kötü bir dönemdeyiz. Dolayısıyla ilerisi için iyimserim ama kısa vadede değilim. Bu yüzden zor bir dönemden geçiyoruz ama dayanmalıyız diyorum.

Son olarak, sizin tanımlamanızla, torunlar kuşağındaki feministlere ne söylemek istersiniz?

Her kuşak feminist, içinde yaşadığı konjonktüre, öne çıkan sorunlara göre kendini yeniden tanımlar. Son zamanlarda LGBT hareketleri her yerde yükselişte. Ama, LGBT hareketiyle feminist hareketi birbirlerine karıştırmamak gerek. Birbirlerine destek verebilirler ama, temel sorunları ayrıdır. Feminizm için hala ve uzun süre, patriyarkayla mücadele birinci planda olacaktır. “Özel olan siyasidir” kavramı geçerliliğini bugün de otuz yıl önceki gibi korumaktadır. Dolayısıyla Türkiye’de aile içi şiddet kadar, son on yılın gündeme getirdiği, kadın cinayetleri türü şiddet biçimlerine karşı mücadele sürecektir. Kadınların siyasi karar odaklarına daha fazla girmesi, dünya genelinde feminist hareketin öncelikli bir sorunu olmaya devam ediyor. Daha yapacak çok şey var. Yılmak yok. Top artık, beşinci ve altıncı kuşak feministlerde…


30 Haziran 2016’da 5harfliler.com’dan Esen Özdemir’in Şirin Tekeli ile yaptığı söyleşiden alınmıştır. Söyleşinin tamamını ŞURADAN okuyabilirsiniz.
Previous post
Somalı kadınlardan kül dağına karşı Sabun Evi: 'Kömürün isi sabunun misi'
Next post
'Tarihi kırım': Yıkımın sürdüğü Sur'da Surp Sarkis Kilisesi de yok edilmek isteniyor