Ana SayfaGüncelHendekler, kalekollar, Ceylanpınar, darbe mekaniği: Önder’den çözüm süreci görüşmelerine ilişkin çarpıcı açıklamalar

Hendekler, kalekollar, Ceylanpınar, darbe mekaniği: Önder’den çözüm süreci görüşmelerine ilişkin çarpıcı açıklamalar

HABER MERKEZİ – Milletvekilliğinin düşürülmesi görüşülen HDP’li Tuğba Hezer adına Meclis Genel Kurulu’nda savunma yapan HDP’li Sırrı Süreyya Önder, Meclis’in milletvekilliklerinin düşürülmesi noktasında “hatalı bir işe soyunduğunu” söyledi. Konuşmasında çözüm süreci sırasında devlet yetkilileri ve İmralı’da yaptıkları görüşmelere dair de önemli açıklamalarda bulunan Önder, kendisinden önce konuşma yapan CHP Dersim Milletvekili Gürsel Erol’a “Seçilmeden önce Kandil’e ne mesaj gönderdin anlatacağım” dedi.

HDP milletvekilleri Faysal Sarıyıldız ve Tuğba Hezer’in milletvekilliklerinin “devamsızlık” gerekçesiyle düşürülmesi yönünde Meclis Karma Komisyo’nunda kabul edilen raporun ardından konu AKP milletvekillerinin oyuyla Meclis Genel Kurulu’nda görüşülmeye başlandı.

Hezer’in milletvekilliğinin düşürülmesine dair rapor görüşmelerinde HDP Ankara Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, Hezer’in yerine savunma yaptı.

Meclis’in milletvekilliklerinin düşürülmesi noktasında “hatalı bir işe soyunduğunu” belirten Önder, konuşmasında çözüm süreci sırasında devlet yetkilileri ve İmralı’da yaptıkları görüşmelere dair de önemli açıklamalarda bulundu.

Önder konuşmasının başında kendisinden önce konuşma yapan CHP Dersim Milletvekili Gürsel Erol’la ilgili açıklamalarda bulundu.

Önder’den CHP’li Erol’a : Seçilmeden önce Kandil’e gönderdiğin mesajı anlatacağım

Önder, Erol’a “Seninle ilgili bir gerçeği açıklayacağım fakat bu çok mühim bir prensibi ihlal etmek olacak. Sana buradan açık çağrı yapıyorum: Kandil’de seninle ilgili ne konuşulduğunu şu kulise gel, ben sana habbe habbe anlatacağım” dedi.

Erol’un seçilmeden önce Kandil’e gönderdiği mesajı ve onların verdiği cevabı da anlatacağını belirten Önder şöyle konuştu:

Milletvekili seçilmeden önce ne mesaj gönderdin, onlar ne cevap verdiler; ben bunun, bizzat adını zikrettiğin Karasu’nun, Rıza Altun’un dilinden tanığıyım. Sen bana gel, dilediğin tanıkları da yanına al, geleceğim, söyleyeceğim.

Bu sözler üzerine Erol, Önder’e “Ben bugüne kadar bu Mecliste efendiliğimden ve saygımdan hiç taviz vermedim. Ama sahtekârlık ve yalancılık yapıyorsun” diye tepki gösterdi.

Önder ise  “Senin kıratını da, kalibreni de Dersim halkı da biliyor, Türk halkı da biliyor, bütün ülke de biliyor. Kimler seni aradı, kimler seni teşvik etti, bunlar yarın öbür gün çıkacak” diye yanıt verdi.

Önder’in Genel Kurul konuşmasından satırbaşları şöyle:

‘Meclis hatalı bir işe soyundu’

Meclis Başkanlığı bugüne kadar yapmadığı, muhtemelen bundan sonra da yapmayacağı, usulde, yasada yeri olmayan bir hatalı işe soyundu. Ne yaptı? Dedektiflik yapmaya başladı oysa yasada vekilin yurt dışında ne yaptığını takip etmek gibi bir görev, tanım söz konusu değil, Sayın Faysal Sarıyıldız burada da daha önce Güven Hastanesinde aynı hastalıktan tedavi görüyordu, o raporlarını yok saydılar, Sayın Tuğba Hezer Öztürk partimiz tarafından görevlendirilmişti, bu raporunu yok saydılar; onun yerine, Facebook’larda, birtakım psikolojik harp ürünü yayınlarda bunların falanca saatte nerede olduklarını, filanca saatte nerede olduklarını tespit etme görevini kendisine ihdas etti. Sıkıntı burada yoksa bizim vekillerimiz gizli saklı bir iş yapmıyorlar, ayan beyan aşikâr nerede oldukları, ne yaptıkları aşikâr.

Ben müzakere heyetindeydim, Kandil’le görüşüyordum, devletin güvenlik bürokrasisiyle görüşüyordum. Bu devletin 5 sayın bakanıyla, her hafta, çözüm sürecinin geldiği aşamayı, önündeki engelleri, menzilimizin neresine vardığımızı, nasıl varabileceğimizi, sorunları vesaireyi kamuya açık bir şekilde, Başbakanlık binasında, girişimizin çıkışımızın bütün basın tarafından kaydedildiği, haberleştirildiği bir müzakere süreci yaşıyorduk. Dünyada bu iş şöyledir: Savaş bir anlaşmazlık durumuna tekabül eder özünde. Savaşan taraflar bir araya geldiklerinde, önce birbirlerinin terminolojisini, literatürünü, anlayışını, reflekslerini, kavramlara yükledikleri anlamları ölçme, biçme, tanıma dönemi yaşarlar.

“Öcalan ‘darbe geliyor’ diye uyardı”

Sayın Öcalan’ın İmralı’da “darbe mekaniği” diyerek kavramsallaştırdığı ve ağırlıklı olarak cemaatin bugüne kadarki uygulamalarıyla bunu bir sistematik anlatıma kavuşturarak her seferinde neredeyse görüşmenin yarısına yakın bir zamanını “Bu darbe mekaniği çalışıyor. Bu darbe gelmekte. Bu hepinizi hedef alıyor, bizi de, Hükûmeti de, devleti de. Bunu görmüyor musunuz? Buna önlem almıyor musunuz? Bu, süreci katledecek.” uyarılarıyla geçti. Darbe mekaniğini, biz, günbegün bugün çözüm sürecinin bitme gerekçeleri olarak sıralanan bütün hadiselerde gördük, yaşadık. Bunun birincisi, tarihe geçmesi bakımından söylüyorum: Her şey amiyane tabirle güllük gülistanlıkken, Rojava’dan buraya IŞİD zulmünden kaçan bir insan seli gelmekteyken, Sayın Efkan Ala sanırım Azerbaycan’dayken ya da bir dış seyahatteyken diyeyim, süreçlerin bitmesini beklemeyip acil bunların içeri alınması talimatını vermesiyle o darbe mekaniği dediğimiz şey onun öngörülerini tekzip eden bir davranış oldu. Onlar beklediler ki içeride iç kamuoyu buna yeterince hazırlanmıştı. Oradaki personel, sorumlu personel, bugünden baktığımızda anlıyoruz ki bugün darbenin ya planlayıcısı ya asli uygulayıcıları olarak mahkeme oldukları iddiasıyla mahkeme önündeler. Bu, bütün hesapları altüst etti ve ilk uygulama şöyle oldu, içinde yaşayan bir kardeşiniz olarak söylüyorum, şerefim, haysiyetim üzerine temin ederim siyasi bir mülahaza yok, neyi gördüysem, neye ikna olduysam onu sizinle paylaşıyorum: Sayın Numan Kurtulmuş ve Sayın Efkan Ala orayı bir ziyarete gittiler, Suruç civarını ve canlarını kıl payı kurtardılar. Kamuoyuna yansıyan biçimi bunun şuydu: Kürt gençleri bunları linçe yönelmiş gibiydi. Biz de süreçlerin tamamen içindeydik ve tamamen kani olduk ki Kürtlerin ya da örgütlü Kürt gençliğinin ya da örgütlü Kürt siyasal yapılarının bundan haberi bile yok. Darbe mekaniği, herkesin kaçırdığı şeylerden birisidir, ilk burada kendini gösterdi. Sayın Efkan Ala’yla konuşmamızda bizde tedirgin olduk yani hava bu değil, atmosfer bu değil, bir müzakere süreci yürüyor, bu nereden çıktı dediğimizde Sayın Efkan Ala’nın anlattığı bilgiyle muttali olduk. Dedi ki: “Orada kurumlaşmış bir cemaat yapısı var ve tespit edebildiklerimizin çok daha ötesinde nüfuz edebiliyorlar. İstihbarat servisleri cirit atıyor ve bu mesele onlarındır, siz boşuna tedirgin olmayın.” Biz biliyoruz, eminiz, gördük, haberdar olduk.

Ceylanpınar’da iki polisin şüpheli ölümü

İkincisi, uykusunda katledilen 2 polis, direkt bu, PKK’ye mal edildi, direkt failleri -sözüm ona- bulundu, PKK’nin kendisinden saymadığı neye benzediği belli olmayan birkaç örgüt bunu üstlendi ve muhtemelen bugün de üstlenmekte ısrar ediyorlar fakat bütün bu manipülasyonların içinden yürütülen yargılama sürecinde ortaya çıktı ki yapılan işin PKK’yle uzak yakın bir alakası yok, merkezî karar süreçleriyle diyelim. Bunu biz -o zaman daha Kandil’i ziyaret edebildiğimiz günlerdi- gittiğimizde de çok ayrıntılı, çok tafsilatlı araştırdık.

Üçüncüsü Lice, Bingöl mıntıkasında açılan hendekler ve alıkonulan askerlerle ilgili. Böyle bir dalga gelmekteydi ve biz görüyorduk ki bunun Kürt siyasal hareketiyle, PKK’yle alakası olmayan ve Hükûmetin de bizatihi dahlinin olmadığı belli olan bir sürü gelişmeler.

‘Öcalan’ın hendeklere yaklaşımını bakanlarla paylaştık’

Sayın Öcalan İmralı’da dedi ki: “Bir devlet hendeği kabul edemez. Bu onun direkt egemenlik hakkına bir tecavüzdür.” Sayın İdris Baluken, Sayın Pervin Buldan’a da özel olarak rica etti: “Gidin bunu araştırın ve benim tarafımdan kabul edilemez olduğunu her kim yapıyorsa söyleyin.” Biri Kilisli, biri Nurdağlı 2 uzman çavuş alıkonulmuştu -şimdi bundan dolayı hakkımızda fezleke var, bu yönüyle de önemli- “Onları da behemehal ailelerine kavuşturun.” dedi. Biz dönemin İçişleri Bakanıyla bir koordinasyon oluşturduk ve -burası çok önemli- ertesi gün Millî Güvenlik Kurulu toplantısı vardı. Asker, bürokrasi daha önce defalarca bölgedeki sürecin ruhunun gerektirmediği tutumlar içerisine giriyordu ve bu Hükûmetin iradesiyle bir şekilde baskılanabiliyordu. Burada dediler ki: “Yarın Millî Güvenlik Kurulunda yazılı olarak müdahale talebi var dolayısıyla bunun yirmi dört saat içinde çözülmesi gerekiyor, yoksa süreç ciddi anlamda zarar görecek, belki de sona erecek.” Biz bu itibarla gittik ve bu hendeklerin niye açıldığını, Sayın Öcalan’ın hendek meselesine yaklaşımıyla beraber aktardık. Gelip dönemin bakanlarıyla ve sorumlu bürokratlarıyla paylaştığımız gerçeklik şu: Baktık ki bölgede bir günde 116, belki de yanılıyorum, belki de 166 gözaltı yapılıyor ve bir sıra, özellik, kriter gözetilmeden; bir bu. İkincisi, kalekol inşaatları.

Lice, malumunuz, büyük bir deprem geçirmiş vilayetlerimizden biriydi. Daha Lice’de depremde evi yıkılan yurttaşlara, ihale edilen… Yani yaklaşık yirmi küsur yıl geçmiş, deprem evleri, defalarca yeniden ihale, restorasyon, revizyon, iptal, bilmem ne, daha deprem evleri bitirilememiş bir ilçede çok mübalağa bütçelerle kalekol inşaatı. 1990’lı yılları Lice’de yaşayan insanların ya da onu sonradan öğrenenlerin bildiği bir gerçeklik var: Lice’de karakol demek, mezarlığa açılan kapı demekti 1990’larda. Yani barış süreci yürüttüğünüz bir dönemin uygulamaları, dili, imgeleri, tümü barışa hizmet edecek şekilde seçilmek durumunda.

‘İktidar kalekolları yıkınca hendekler kalmamıştı’

Sevgili Grup Başkan Vekilim, döneminizin iktidarı, yürüttüğümüz müzakerelerle o kalekol inşaatını yıktı ve “hendek” denilen olgu kalmadı. Üstelik de yirmi dört saat içinde, oraya gönderilen bütün malzemeler tırlarla beraber alındı, biz de hendekleri açanlara kapattırdık, alıkonulan askerleri de biz gidip teslim aldık, getirdik, ailelerine teslim ettik. Uzunca bir dönem bu hendek işi güncellenmedi.

Dönemimizdeki istihbarat örgütleri artık ajan provokatör tarzıyla çalışmıyorlar. Nasıl çalışıyorlar? Gelişmelere meyil veriyorlar, eğim veriyorlar, her şeyin oraya akacağını biliyorlar çünkü akabinde. Bu refleksi gören bu darbe mekaniği -ki işte, bu operasyonu yürüten komutanlar bugün darbecilikten hesap veriyorlar- ne yaptı? Silvan, Cizre, Sur ve Nusaybin’de… Bakın, bütün Kürt illerinin tamamında hendek olmadı, şu oldu: Baktılar, “Biz yönelince bunlar hendek kazıyor.” Darbe mekaniği bunu keşfetti ve yönlendirdi. Hükûmetten de buna teşne olan çok oldu çünkü bu, yeterince tartışılamadığı, hep hamaset düzeyinde konuşulduğu için bu mesele… Bakın, hendek açılan yerlere, hepsinde önce, pervasız, kritere dayanmayan, çok sayıda, yaygın tutuklama ve gözaltıların başlaması sonucudur.