Ana SayfaGüncelMeclis’teki ’15 Temmuz’ oturumunda ‘tutsak’ ve ‘anarşizm’ tartışması

Meclis’teki ’15 Temmuz’ oturumunda ‘tutsak’ ve ‘anarşizm’ tartışması

HABER MERKEZİ – TBMM’deki ‘15 Temmuz Özel Oturumu’nda parti liderleri birer konuşma yaptı. Başbakan Binali Yıldırım “15 Temmuz iman dolu çılgın Türklerin tankları ezdiği gündür” dedi. CHP lideri Kılıçdaroğlu Darbe Komisyonu’nun raporuna tepki gösterirken “MİT’in haber var mıydı?” diye sordu. HDP adına konuşan partinin Grup Başkanvekili Ahmet Yıldırım tutuklu vekiller, gazeteciler ve açlık grevindeki eğitimciler Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’yı selamlayarak başladığı konuşmasında OHAL uygulamalarını ve hükümetin baskıcı politikalarını eleştirdi. Yıldırım’ın konuşmasına yanıt veren Meclis Başkanı Kahraman, “Türkiye’de tutsak yok. Türkiye anarşizme müsaade etmeyecek bir ülkedir” dedi. Yıldırım ise tekrar söz alarak Kahraman’a Demirtaş’ın tutukluluğunu ve aylardır mahkemeye çıkarılmayışını hatırlattı. Son olarak konuşan MHP lideri Bahçeli ise Kılıçdaroğlu’nun ‘kontrollü darbe’ nitelemesini eleştirerek “Kontrollü darbe demek aklın inkarı, yalın gerçeklerin imhasıdır” dedi.

15 Temmuz darbe girişiminin yıldönümünde Meclis’te “15 Temmuz Demokrasi ve Milli Birlik Günü” toplantısı düzenlendi.

Özel oturum nedeniyle AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da Meclis’e geldi.

AKP’liler Erdoğan’ı Meclis girişinde karşıladı. Ardından Genel Kurul Salonu’na geçen Erdoğan için CHP, MHP ve HDP’li vekiller ise ayağa kalkmadı ve alkışlamadı.

Toplantıda açılış konuşmasını TBMM Başkanı İsmail Kahraman yaptı.

Kahraman “15 Temmuz’da milletimizin yiğit evlatları meydanlara indi. Gözlerini kapatmadan şehadete yürüdü” diye başladığı konuşmasında, Türkiye’nin demokratik bir sistem ile yoluna devam ettiğini söyledi.

“Türkiyemiz anayasada belirtildiği gibi sosyal, laik, fikir ve inançlara saygı gösteren bir hukuk devletidir” diye devam eden Kahraman, 15 Temmuz’da Meclis’teki partilerin birlikte hareket ettiğini vurguladı.

Kahraman’ın ardından Meclis’te grubu bulunan siyasi partilerin grup başkanları 10’ar dakika söz aldı.

Yıldırım: İman dolu çılgın Türkler tankları ezdi

AKP Genel Başkanvekili ve Başbakan Binali Yıldırım’ın kürsüye gelerek yaptığı konuşmadan “15 Temmuz iman dolu çılgın Türklerin tankları ezdiği gündür” dedi.

Yıldırım’ın konuşmasından satır başları şöyle:

O gece Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın çağrısı ile milyonlar, milletine, bayrağına sahip çıkmak üzere 2. kurtuluş mücadelesini başlattı. Destanların en güzelini yazdık.

O gece milletvekillerimiz parti kimliklerini bir kenara bıraktı hep beraber ülkemize sahip çıktı. Ölümüne milli irade nöbeti tuttu, bombaların altında Meclis’i terk etmedi. Milletim de egemenliğini düşmanlara bırakmayıp o gece Meclis’ine ölümüne sahip çıktı. 15 Temmuz’un her yıl dönümünde de aynı ruhla bu çatı altında buluşulmalıdır.

Türk ordusu bugün 15 Temmuz öncesine göre çok daha güçlüdür. Türk ordusu aziz milletin ordusudur. Türkiye her inançtan, her kültürden oluşan bir millettir. FETÖ’nün ağzıyla konuşanlar, 15 Temmuz ruhunu hissedemeyenler, Yenikapı ruhuna layık olamayanlar, onlar ancak kontrollü ruhlarla bir arada olabilir.

Kılıçdaroğlu kürsüden sordu: MİT’in haber var mıydı?

Binali Yıldırım’ın ardından konuşan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ise CHP’yi FETÖ ile ilişkilendiren Darbe Komisyonu raporunu eleştirdi.

Kılıçdaroğlu, MİT’in 15 Temmuz’la ilgili verdiği bilgilerin tatmin edici olmadığını kaydetti.

CHP liderinin konuşmasından satır başları şöyle:

16 Temmuz 2016 günü toplanan TBMM Genel Kurulu’nda da ifade ettim, darbe girişiminin bütün boyutları ile masaya yatırılması ve gerçeklerin gün yüzüne çıkarılması sağlanmalı. Bu çatı altında gösterilen kararlılık, araştırma komisyonunun çalışmalarına üzülerek ifade edeyim ki yansıtılmamıştır. Darbe girişiminin bütün ayrıntılarına vakıf, MİT Müsteşarı ve Genelkurmay Başkanı’nın milli irade temsilcilerine bilgi vermesi sağlanamadı. Bu iki değerli bürokratın komisyona gelerek, milli iradenin sorularına yanıt vermek yerine yazılı bilgi vermeyi tercih etmeleri kabul edilebilir değil. Hangi gerekçe ile komisyona gelmesi engellenmiştir.

MİT’in raporunda “MİT’in daha önce dış makamlarla paylaşılan notlarda cemaatin darbe girişiminde bulunabileceğini bildirdiğini ancak istihbarat toplayamadığından net bir istihbarata ulaşamadığı” ifade edilmiştir. Bu açıklama pek çok noktadan sorunludur. 2012’den itibaren Adil Öksüz’ün Hava Kuvvetleri imamı olduğu bilinmektedir. Darbe toplantılarının büyük bir kısmı TSK dışında, yani özel evlerde yapılmıştır. Adil Öksüz, 2 telefon ve 1 GPS cihazı ile serbest bırakılmıştır. Haydi diyelim serbest bırakıldı, MİT, Adil Öksüz’ü neden izlememiştir.

MİT’in verdiği bilgiler bizi tatmin etmemiştir. 15 Temmuz günü darbeden bilgi var mıydı, o da çok tartışıldı. Genelkurmay’dan bir yetkili köşe yazarı Mehmet Yılmaz’ı arar ve der ki, “MİT bize bilgi verdi, darbe bilgi vermedi” der. Daha sonra O.K bilgi verdi. “Ben darbe faaliyeti olabileceğini söyledim” dedi. Bunlar, üzerinde durulması gereken konular. Bir daha Türkiye darbe girişimi ile kalmasın diye bütün ayrıntılarının ortaya çıkması gereken konular. Savcı ikinci kez O.K’nın ifadesine başvurmak ister ama MİT kadrosuna alınır, ifadesine başvurulamaz.

Bu savcılar kimin bilgisine başvurmak istediler de görevlerinden alındılar. Bu bilgiyi sayın Cumhurbaşkanı da dahil hepsine soruyorum. FETÖ ana iddianamesini yazan savcılar neden görevden alındılar.”

“İlgili makamlarla eş zamanlı olarak paylaşılmıştır” diyor MİT. Peki, FETÖ’ye operasyon için neden 15 Temmuz beklenmiştir. Size Mayıs ayında bildirmişler ama bekleniyor. 250 şehidimiz ve 2193 gazimiz var. En azından aziz hatıralarına 15 Temmuz hain darbe girişiminin tüm ayrıntılarının ortaya çıkması lazım ama öyle görünüyor ki bu ayrıntıların ortaya çıkması engelleniyor.

Hesaplaşmak hukuk dışına çıkmış, adalet yok edilmiştir. Darbe araştırma komisyonu, soruşturmayı savuşturma çabasına girmiştir. Bu gazi Meclis devre dışı bırakılmış yetkileri elinden alınmıştır. Darbenin siyasi ayağını ortaya çıkarmaya dönük çabaların önü bilinçli olarak kapatılmaktadır. Darbecileri devletin en hassas yerlerine yerleştirenlerin hesap vermesi sağlanmadan, hesap sorulamaz. TSK’nın cumhuriyetli kadroları tasfiye edilip FETÖ’cülerin önü açılırken bu örgüte destek verenler ortaya çıkarılmalıdır.

Yıldırım, tutuklu vekil ve gazeteciler ile Gülmen ve Özakça’yı selamladı

Kılıçdaroğlu’nun ardından kürsüye gelen HDP Grup Başkanvekili Ahmet Yıldırım ise konuşmasına partinin tutuklu eş genel başkanı Selahattin Demirtaş ile Figen Yüksekdağ’ı selamlayarak başladı.

129 gündür açlık grevinde olan tutuklu eğitimciler Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’yı da selamlayan Yıldırım, “20 Temmuz itibariyle OHAL ile beraber bir darbe daha gerçekleştirilmiştir bu ülkede” dedi.

Yıldırım’ın konuşması şu şekilde:

15 Temmuz darbe girişiminin yıl dönümünde, Meclis Genel Kurulu’ndan Eş Genel Başkanlarımız Sayın Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ başta olmak üzere tutsak durumda olan milletvekillerimizi, Belediye Eş Başkanlarımızı, parti yöneticilerimizi, tutuklu gazetecileri, açlık grevine devam eden Nuriye ve Semih’i, OHAL kapsamında mağdur edilen masum yurttaşlarımızı; HDP Grubu, Genel Merkezi ve tüm teşkilatları ile çalışanları adına selamlıyorum.

1 yıl önce bu halkı ve demokratik siyaseti hedefleyen 15 Temmuz darbe girişimini kınıyor, darbeye karşı koyarken hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet diliyorum. Darbecilerin ve katillerin en kısa zamanda adil bir yargılama ile hak ettikleri cezaya çarptırılmalarını tüm halkımız gibi beklediğimizi ifade etmek istiyorum.

100 Yılını tamamlamaya yaklaşmakta olan ülkemizin tarihi, bir yönüyle darbeler tarihidir. 100 yıllık tarihin ilk çeyrek bölümünü tek parti dönemi olarak demokrasiden uzak geçiren Türkiye, ondan sonraki 70 yıllık dönemine sayısız askeri, sivil, siyasi, yargısal, modern ve post-modern darbeler sığdırmıştır.

27 Mayıs 60, 22 Şubat 62, 12 Mart 71, 12 Eylül 80 askeri darbelerinin yanı sıra, 2 Mart 94, 28 Şubat 97, 27 Nisan 2007, 15 Temmuz 2016, 20 Temmuz 2016, 4 Kasım 2016 gibi tamamını burada sayamayacağım sivil ve demokratik siyaseti hedefleyen sayısız darbe veya girişim bu kısa tarihe sığdırılmıştır. Az biraz hukukun üstünlüğü ve demokratik standartlar iddiasına sahip hiçbir ülkede görülemeyecek kadar yaygın bu darbeler silsilesi; ülkenin kuruluş temelleri, yönetim anlayışı, sosyolojik katmanlarının devletle bağ kurma sıkıntılarından ayrı ele alınamaz.

Darbecilerin veya yeltenenlerin art niyetini, kirli ruhunu ve demokrasi düşmanlığını hiç tartışma konusu yapmadan, buna zemin sunan koşulları tartışmamanın ve üstünü örtmeye çalışmanın da yeni darbeleri besleyeceği unutulmamalıdır. 15 Temmuz darbe girişimi de darbecilere siyasi iktidar tarafından öncesinde sunulan olanaklarla, tanınan imtiyazlarla, getirilen dokunulmazlıklarla, verilen yargılanmazlık taahhütleri ile göstere göstere gelmiştir.

Sadece 15 Temmuz darbesinden bir önceki yasama yılının Meclis tutanaklarına bakıldığında partimiz hatiplerince, bu kürsüden sayısız kez bir darbe mekaniği, potansiyeli ve yakın ihtimaline dikkat çekilmiş, siyasi iktidar uyarılmıştır.

15 Temmuz darbe girişimi öncesinde, Çözüm Sürecinin bitirilmesi ile başlatılan çatışmaların ve siyasi iktidarın girdiği milliyetçi muhafazakâr ittifakların ülkeye hayır getirmeyeceğini defalarca söyledik. Böylesi bir atmosferin ülkeyi darbe mekaniğinin içerisinde tutacağını; ekonomik, sosyal, siyasi, diplomatik krizlerin içinde debeleyeceğini ısrarla belirttik.

Darbe girişiminden iki yıl önce, 2014 yılında, şu anda siyasi rehin durumda olan Eşbaşkanımız Sayın Selahattin Demirtaş ve Grup Başkanvekilimiz Sayın İdris Baluken, hükümeti defalarca darbe mekaniği konusunda uyarmıştı.

16 Temmuz’da tüm partiler tarafından imzalanan ortak deklarasyonda demokratik siyaset ve güçlendirilmiş parlamenter demokrasi vurgusu yapılmıştı. O gün Türkiye’de darbe karşıtlığına, siyasi partilerin farklı görüşlerine saygı gösterilmek kaydını düşen siyaset kurumu damgasını vurmuştu.

16 Temmuz 2016 tarihinde partimiz bu kürsüden darbenin sadece askeri yollarla olmayabileceğini ifade etmişti. Ancak hemen akabinde darbe lütuf olarak görülmüş ve OHAL ilan edilmiştir. Tekrar belirtmek gerekir ki; darbeler sadece askeri apoletler ile gerçekleştirilmez. Dünya tarihinde, Demokratik işleyişe yönelik kravatlı ve takım elbiseli darbelerin sayısız örneği vardır. Ne yazık ki, Türkiye’nin son bir yılı da buna örneklerden biridir. Ancak o günlerde bugün olduğu üzere, tekçiliği esas alan siyasi iktidar Kürt karşıtı politikası ile Kürt coğrafyasında darbecilerin bütün komuta kademesini suç makinesine dönüştüren sınırsız yetki tanımıştı.

20 Temmuz itibariyle bir darbe daha gerçekleştirildi bu ülkede. Bu darbeyi müteakip Eş Başkanlarımız ve Milletvekillerimiz tutuklandı. Belediyelerimize kayyım atandı. Gazeteciler tutuklandı. 15 Temmuz Darbe girişimine karşı duran çok sayıda kamu emekçisi işinden edildi. 15 Temmuz’da cesaretle darbe karşıtı yayın yapan birçok medya organı ve sivil toplum kuruluşu KHK ucubesiyle kapatıldı. Tüm bu KHK zulmüne uğrayanların ortak iki yönü vardı; Birincisi bu kişiler ve kurumlar darbe karşıtı idi, ikincisi ise AKP’li değildiler. Bu durum bile yalnız başına darbe girişimi ile buna bağlı olarak OHAL ve KHK’ların nasıl da amacından koparılarak kullanıldığının göstergesidir.

Oysa 15 Temmuz darbe girişimine karşı TBMM’nin ve bütün halkımızın gösterdiği ortak duruş için önemli bir fırsat sunuyordu. Ancak, bu fırsat bu alçak tehditlerin ortadan kaldırılması ve ülkemizin demokratikleştirilmesi yerine bunları kişisel otorite tahkim etmek için kullanılmış ve sivil bir darbe ile parlamento ve yargıya el konulmuştur. İktidarın açık talimatları ile Eş Genel Başkanlarımız ve Milletvekillerimiz rehin alınarak cezaevlerine konulmuş, Hukuk ve etik dışı bir şekilde Eş Başkanımız Sayın Yüksekdağ’ın ve Milletvekilimiz Nursel Aydoğan’ın Milletvekillikleri düşürülmüştür.

Yine Eş Genel Başkanımız Sayın Demirtaş tutukluluğunun 9. ayında olmasına, mahkeme karşısına çıkarılmamış ve ifadesi dahi alınmamış olmasına rağmen, hakkında iktidar Partisi Genel Başkanı tarafından asla kabul edilemeyecek ağır ifadelerle kesin hüküm verilmiştir. Yargıya açık müdahale ve talimat anlamına da gelen bu hakareti olduğu gibi iade ediyoruz. Eş Başkanlarımız hepimizin onuru ve halkın iradesi olan demokrasi mücadelesinin kahramanlarıdır. Ne FETÖ darbesini ne de sonraki darbeyi kabul etmeyeceğiz, asla boyun eğmeyeceğiz.

Ortak vatan paydasında demokrasi ve özgürlükler temelinde bütün farklılıklarımızla birlikte kardeşçe ve eşitçe yaşamanın mücadelesini vermeye devam edeceğiz.

Siyasi iktidar ve ortakları giriştiği bu yolda ülkenin geldiği durumu mağdur edilen masumlar haritasına çevirdiği ortadadır. Ama bilinmeli ki, Peygamber efendimiz “Küfür devam eder, zulüm devam etmez.” diye buyurmuştur. Bugünkü zulmünde devam etmeyeceği 16 Nisan referandumunda halkın duruşu ile ortaya çıkmıştır.

Üsküdar, Bahçeşehir, Kısıklı, Ankara, İstanbul, Diyarbakır, Hakkâri, Şırnak, Mersin, Adana gibi birçok yerin 16 Nisan referandum sonuçlarına bakıldığında bu durum çok net görülecektir. İktidar temsilcilerinin çokça referans gösterdiği İbn-i Haldun’un şu tespiti de göz ardı edilmemelidir; İktidarlar doğar, gelişir ve sonlanırlar. Mevcut Siyasi iktidar da uyguladığı zulüm politikaları ile böyle bir sürecin içerisine girmiştir. Çünkü adalet terazisi şaşmış, İslamcı idealler iktidar ve güç istencine kurban edilmiştir.

Darbe girişimlerinin ve güvenlik açıklarının tek çözümü vardır. Demokratik siyaseti, eşitliği ve adaleti güçlendirmek. Dünyada güvenliğin baskıyla ve zulümle kalıcı sağlandığı, darbelerin önlendiği tek bir örnek ülke bile yoktur. Bu şekilde devam edilmesi halinde, 10 OHAL bile ilan edilse darbe mekaniği canlı kalmaya devam edecek, toplumsal kamplaşma ve yarılma derinleşecektir.

Türkiye’nin içeride yaşadığı toplumsal, siyasal ve ekonomik sorunların çözümü demokrasidir, barıştır, eşitliktir, adalettir. Bunun dışında, bir çözüm, 80 milyon insanın bu ülkeye dair aidiyet ve sahiplenme duygusunu arttıracak hiçbir çözüm reçetesi yoktur. Ne dış politikadaki iflaslar, ne ekonomideki çöküş, ne de insan hakları ihlallerinin seyri daha fazla baskıyla engellenemez.

15 Temmuz’da darbe başarılı olsaydı yaşanacakları 80 darbesinden herkes biliyor. Darbe girişimi başarılı olmamasına rağmen bugün yaşanan zulümler ve hukuksuzluklar onlardan daha mı az, yoksa o gün olacakları katlayan bir gerçekliğe mi sahiptir?

Bugünlerde yargı adı altında yaşananlar, Hukuk tarihine düşen kara leke, ileride hukuk fakültesi derslerinde okutulacak kötü uygulamaların en veciz örnekleri olacaktır. Ülke Öyle baskıcı uygulamalara maruz kaldı ki, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubatçılara bu kadarı nasıl da aklımıza gelmemişti dedirtip, kıskandıracak uygulamalar ile karşı karşıyayız.

Darbe girişiminden hemen sonra, 9 Ağustos 2016 tarihinde, Eş Genel Başkanımız Sayın Demirtaş tarafından kamuoyuna deklare edilen on bir maddelik reçete, bugün ülkemizi sivil veya askeri darbelerden koruyacak tek yol olarak haklılığını tekrar ortaya koymuştur. Bu deklarasyona göre;

  • Türkiye sorunlarını demokratik siyasetin diyalogla çözümüne devretmelidir.
  • Ülkemiz geçmişiyle yüzleşerek sivil, demokratik ve özgürlükçü bir anayasa yapım sürecine başlamalı ve devlet liyakate dayalı olarak yeniden organize edilmelidir.
  • Kadın özgürlüğü başta olmak üzere etnik, inançsal ve kimliğe dair tüm farklılıklar zenginlik olarak kabul edilip eşit yurttaşlık hâkim hale getirilmelidir.
  • İfade, gösteri ve düşünce özgürlüğü amasız, fakatsız bir şekilde evrensel hak ve hürriyetler seviyesine çıkarılmalıdır.
  • Doğa talanı başta olmak üzere tüm kamusal kaynaklar yolsuzluk, hırsızlık ve rüşvetten arındırılmalıdır.

Bizler, bu kapsamdaki demokratik, adil ve eşitlikçi çalışmalara katkı sunacağımızı buradan tüm siyasi muhataplara ve halklarımıza iletmek istiyoruz.

Bu duygu ve düşüncelerle, HDP olarak bir kez daha 15 Temmuz alçak darbe girişiminde hayatını kaybeden yurttaşlarımıza Allah’tan rahmet diliyorum. Yaralanan yurttaşlarımıza şifa dileklerimi, sabır ve şükran duygularımı iletiyorum.

Meclis Başkanı Kahraman, HDP Grup Başkanvekili Ahmet Yıldırım’ın sözlerinin ardından, kendisine yönelik olarak “Sayın Yıldırım, Türkiye’de tutsak yok. Bu noktada buna benzer sözler milli birlik ve bütünlüğü zedeleyen sözlerdir. Türkiye anarşizme müsaade etmeyecek bir ülkedir” dedi.

Kahraman, sözlerinin ardından söz isteyen Yıldırım’a söz verdi.

Yıldırım ise Demirtaş’ın tutukluluğunu ve aylardır mahkemeye çıkmayışını ancak buna karşın Erdoğan’ın ‘O bir terörist’ sözlerini hatırlattı ve bunun ‘hukuksuzluk’ olduğunu dile getirdi.

Bahçeli’den ‘kontrollü darbe’ tepkisi

Ahmet Yıldırım’ın ardından konuşma yapan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli de CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun ‘kontrollü darbe’ nitelemesini eleştirerek “Kontrollü darbe demek aklın inkarı, yalın gerçeklerin imhasıdır” dedi.

MHP lideri “Kumpas kuruyorlarmış, alayı birden üzerimize geliyorlarmış. Varsın olsun. Yeter ki safları sıklaştıralım, öleceksek de adam gibi ölelim” diye konuştu.

MHP liderinin konuşması şöyle:

15 Temmuz’a direnen, destan destan büyüyen aziz şehitlerimize Allah’tan rahmet niyaz ediyorum.

Üzerinde yaşadığımız çetin ve zorlu coğrafyada yaşamanın ağır sonuçları olacaktır. Türk milletinin hedefte olması tesadüfi görülmemelidir. Böylesi bir ihanet kuşatması yeni de değildir. Birbirimize düşersek ya bizi bu vatandan söküp atacaklar ya da burada bizi gömüp üzerimizden aşacaklardır.

15 Temmuz öncelikle bir darbe teşebbüsüdür. Ayrıca, taşeronları, planlayıcıları belli olan bir işgal denemesidir. Kontrollü darbe demek aklın inkarı, yalın gerçeklerin imhasıdır.

TBMM defalarca bombalanmış, kurşun yağmuruna tutulmuştur. Tarih sayfalarını karıştırdığımızda örneğine neredeyse hiç rastlanmayacak sahneler 15 Temmuz gecesi yaşanmıştır. Çanakkale’de yarım kalan zulmü hain FETÖ’cüler tamamlamak istemişlerdir.  15 Temmuz tarihi bir hesaplaşma, tarifsiz bir ihanettir. Bir yanda Türkiye diğer yanda yedi düvel vardır. Taraflar çok nettir. FETÖ, Türkiye’ye kastetmek için eline geçirdiği bütün imkanları kullanmıştır.

Tanklar, silahlar 80 milyona doğrultulmuştur. Milli bir mutabakatın varlığı şarttır. Neden hep birlikte zalimlere karşı gelemiyoruz. Nedir bizleri ayrı düşüren, nelerdir ayrı düşüren? FETÖ asırlardır devam edegelen Anadolu’nun istila komplosunun bu çağdaki adıdır. FETÖ haçlı zihniyetinin su katılmamış bir barbarlığıdır. İç barış ve huzur ortamını birlikte temin ve tamir etmezsek biliniz ki yeni saldırılar önümüzdedir.

Bunu görmek, bunu artık bilmek lazımdır. Bugün batılı devletlerin acıklı ve aciz durumları, ikircikli tavırları tehditlerinin sönmediğini somut örneğidir.

15 Temmuz’a mevzi bakmak yerine stratejik yaklaşmak milli namusun bizlere yüklediği görevdir. Bu görevden kaçamayız. Çünkü gidecek başka yerimiz, sığınacak başka yurdumuz yoktur. Ne yapacaksak burada birlikte yapacağız. Milli kimlik kaybolursa, şunu unutmayınız ki bu sınırlar içerisinde devletimizin bugünkü haliyle yaşamak imkansızlaşacaktır. Adaletse yollarda değil milli vicdanın kendisinde bulacağız. Kumpas kuruyorlarmış, alayı birden üzerimize geliyorlarmış. Varsın olsun. Yeterki safları sıklaştıralım, öleceksek de adam gibi ölelim.

Son olarak ifade etmek isterim ki, TSK içerisindeki bir kısım darbeci hainle mehmetçiğe ayırt etmek gerekir. Şehitlerin hepsi bizim için eşittir. Mehmetler bizimdir, biz mehmetiz.

Konuşmaların ardından Meclis’teki oturum sona erdi.