Ana Sayfa1915'TEN BUGÜNE1915’ten BUGÜNE | Musa Dağı’ndan Lübnan’a: Soykırıma ‘Ermeni mutfağı’ ile direnmek

1915’ten BUGÜNE | Musa Dağı’ndan Lübnan’a: Soykırıma ‘Ermeni mutfağı’ ile direnmek

HABER MERKEZİ – 1915’ten bugüne uzanan Ermeni portrelerinde bu hafta Aline Kamakyan’ın ve ailesinin Musa Dağı’ndaki çatışmalardan ve Tomarza’dan Lübnan’a kadar uzanan hikayesi var. Restoran sahibi Kamakyan’a göre yapılan her soykırım beraberinde kültürel mirasın imhasını da getiriyor. Bu yüzden Kamakyan da unutulmaya yüz tutmuş eski tarifleri araştırarak Ermeni mutfak kültürünü korumaya çalışıyor.


Görüşmeyi yapan: Artem Yerkanyan

Çeviri: Tolga Er


1915 yılından önce Aline’nin baba tarafından aile büyükleri, Kayseri’den çok da uzak olmayan Tomarza’da yaşıyormuş. Aline’nin büyükbabası Arshak Kamakyan’ın ailesi o daha dokuz yaşındayken planlanan katliamlardan haberdar olmuş ve kaçmışlar. Ancak yol üzerinde durdurulmuşlar. Aline, büyükbabasının o günleri anlatışını anımsıyor, bizle paylaşıyor:

Büyükbabam, kardeşleriyle beraber anne ve babasının onun önünde katledildiğini anlatmıştı. İki kız kardeşini ise Kürtler götürmüş yanlarında. Arshak, at arabasının altında saklanmış; o yüzden kurtulabilmiş. Yağmacılar gelmiş olayın ardından. Ölülerin kıyafetlerini almışlar, altın dişlerini sökmüşler. Arshak’ı fark etmemişler ve Arshak kurtulmuş.

Eğer Fransız misyonerler Arshak ile ilgilenmese muhtemelen ölürmüş açlıktan. Misyonerler onun Beyrut’a ulaşmasına yardımcı olmuş, oradan da Jubail kentindeki yetimhaneye yerleştirilmiş. Arshak, kız kardeşlerini aramış, ancak arayışı sonuçsuz kalmış. Hiçbir Suriye ve Lübnan yetimhanesinde Kamakyan isimli kız yokmuş.

Arshak ve Siranush

Arshak taş duvar ustası olmuş, Lübnan’da Ermeni mülteciler tarafından kurulmuş Bourj Hammoud kentinde kendine bir ev yapmış. Burada da gelecekte eşi olacak Siranush ile tanışmış. Siranush da Arshak gibi Tomarza’dan geliyormuş.

Siranush, Arshak’tan iki yaş daha genç. Onun ailesi katliamlar başlamadan önce kaçma fırsatı bulamamış, fakat ailesi Siranush’u Suriye’ye yollayabilmiş. Siranush bir daha ailesinden haber alamamış. 16 yaşında Arshak ile evlendikten sonra Siranush, kocasına elinden geldiğince yardım etmiş, Bourj Hammoud’da bulunan Fransız askerlerinin kıyafetlerini yıkamış. Çiftin yedi çocuğu olmuş. Çocukların en büyüğü is Aline Kamakyan’ın babası olan Havag imiş.

Şifreli uyarı

Aline’nin anne tarafındaki aile büyüklerinin kaderi de baba tarafındakilerden çok farklı değil. Büyükbabası Haig Mardiryan, ünlü Musa Dağı bölgesinde hayata gelmiş. Oranın yerleşimcileri Türklerin onları vatanlarından koparan emirlerine karşı çıkmış, mücadele etmeye karar vermiş. Haig, o zamanlar daha dokuz yaşındaymış.

Aline o dönemde yaşananları şöyle anlatıyor:

Büyükbabam savaşta yer almak için fazla küçükmüş. Ancak yeterince savaşçı olmadığı için Musa Dağı Savunma Komitesi erkek çocukların büyüklere yardım etmesine izin vermiş. Tüfekleri doldurma ve siperlere barut taşıma görevi verilmiş büyükbabama.

Musa Dağı’nın kuşatma altındaki sakinleri Osmanlı Ordusu’nun saldırılarını kahramanca savuşturmuş, ancak koşulların kıtlığı savunucular için ciddi bir sorun yaratmış. Savaşta Ermenilere üstünlük sağlayamayan Türkler de başka bir taktik benimsemiş; Ermenileri aç bırakarak öldürmek.

Ermenileri kurtaran ise denizden geçmekte olan Fransız savaş gemisi Guichen olmuş. Denizciler dağın tepesinde sallanan Ermenilerin sallanan bayrağını görmüş. Bayrağın üzerinde “Hristiyanlar tehlikede” yazıyormuş.

Fransızlar, Ermenileri ablukadan çıkarmış. Kurtulanlar arasında Haig ve annesi de varmış, ancak babası cephelerden birinde hayatını kaybetmiş.

Hayatta kalanlar Mısır’a götürülmüş ve orada bir mülteci kampına yerleştirilmiş.

İleride Haik’in eşi olacak, o zamanlar daha dört yaşındaki Manushak da Musa Dağı’ndaki savaşta hayatta kalanlardanmış. Bütün akrabaları ölmüş. O da soyadını bile bilmeden bir yetimhanede büyümüş. Yetimhane okulundaki öğretmenler bu yetenekli kızın dile olan ilgisini fark etmiş, onu okuması için Kıbrıs’a yollamış. Lefkoşa’da iyi bir eğitim aldıktan sonra, Manushak, bir hazırlık okulunda yabancı dil eğitimi vermek için Beyrut’a taşınmış. Haig ile de burada tanışıp evlenmiş.

Manushak eşiyle beraber, Musa Dağı’ndan kaçanlarla kurulan bağların oluşturulmasında aktif rol oynamış, bölgeden Ermenistan Sovyetlerine gidenlerle iletişim halinde kalmış. 1946 yılından sonra ülkeye geri dönmeler başlayınca aile Erivan’a taşınmayı düşünmüş, ancak orada hali hazırda yaşamakta olan akrabalar Haig ve Manushak’a şifreli bir mektup göndermiş. Mektupta Sovyetler Birliği’ne gelmemeleri konusunda uyarılmışlar; çünkü ülkelerine geri dönenlere eziyet ediliyor, geri dönenler ülkeye vardıkları anda Sibirya’ya gönderiliyormuş. Mardiryanlar bu olayın ardından bile Ermenistan ile bağlarını koparmamış ve sık sık Erivan’ı ziyaret etmiş. Kızları Vardui ve torunları Aline’yi de tarihi zengin vatanlarını sevsinler diye yanlarında götürürlermiş.

Büyük bir aile

Düğünden sonra Vardui ve Havag bir aile evi kurmuşlar kendilerine. Bu eve sadece akrabalar değil, aynı zamanda sayısız hemşerileri gelir ve kalırmış.

Aline küçüklüğündeki o evi şöyle anımsıyor:

Oturma odamız her zaman insanla doluydu. Musa Dağı’ndan ve Tomarza’dan gelen insanlar bizim evimizden başka kalacak yer bilmezlerdi. Hepsini akrabam zannederdim, onlara teyze ve amca diye seslenirdim. Biz böyle yetiştik. ‘Tüm Ermeniler tek bir ailedir’ derdi ailem.

Manushak ve Haig Erivan’da akrabaları ile

St. George Oteli’nde baş garson olarak çalışan Havag Kamakyan, misafirlere hizmette ve masa hazırlamakta işinin ehliymiş. Vardui de o sırada mutfakta eşsiz eserler yaratırmış. Hem Musa Dağı’nın hem de Tomarza’nın geleneksel yemekleri konusunda yetenekliymiş. Tomarza’nın peynirli tart böreği, Musa Dağı’nın harissasından sonra servis edilirmiş.

Aline, yemek yapma ile ilişkisinin o günlerden başladığını söylüyor:

Arada anneme yardım ederdim. Mutfakta yapılan her şeyden hoşlanırdım ve insanları eğlendirmeyi severdim. Ancak restoran açacağım o yaşlarda aklımın ucundan geçmemişti. O zamanlar daha çok finansla ilgiliydim.

Üniversiteden mezun olduktan sonra finansçı oldu Aline Kamakyan. Kariyeri oldukça başarılıydı; şirketleri Lübnan’da en önde gelen firmalar arasında gösteriliyordu. Ancak yemek yapmaya duyduğu o tutku halen devam ediyordu.

Aline Kamakian Beyrut’taki ilk ‘Mayrig’ restoranının önünde

2002 yılında Aline Kamakyan ve kuzeni Serge Makaron restoran açmaya karar verdi. Beyrut’un Hristiyan mahallesinde nasıl enkaz halindeki bir binayı satın alıp, yeniden inşa etmeye giriştiklerini şöyle anlatıyor Aline:

Hiçbir tecrübemiz yoktu. Ne Serge ne de ben bunu kazanç fırsatı olarak görmemiştik. Mutfağın ulusal kimliğin parçası olduğunu ve yemek yapmanın da ulusal kültürde bir yeri olduğuna inanıyordum. Bu kültürün korunması ve tanınmasına katkıda bulunmayı düşünüyorduk.

Başarıya ulaşan bu girişimlerinin ardından 2010 yılında Suudi Arabistan’ın batısında yer alan Cidde’de, 2013 yılında ise yine “Mayrig” ismiyle Dubai’de restoran açtılar. Bunlara ek olarak Ermenice’de ‘öpücük’ anlamına gelen “Batchig’” adıyla da bir restoran açtılar.

Mayrig’in menüsünde yetmişin üzerinde geleneksel yemek var; çoğu, Ermeniler tarafından bile bilinmiyor. Aline, unutulmaya yüz tutmuş, çokça zaman ve sabır gerektiren tarifleri araştırıyor ve buluyor.

Araştırmalarının sonucunda da Barbara Drieskens ile ‘’Ermeni Mutfağı’’ isimli bir kitap çıkarttı.

Aline, hedefini şöyle açıklıyor:

Yapılan her soykırım beraberinde kültürel mirasın imhasını ve ona el konmasını getirir. O yüzden amacım, soykırımın milli mutfağımızın nasıl etkilendiğini göstermek.

Aynı zamanda Aline’ye göre bir yabancının ilgisini bir topluma çekmenin en kolay yolu lezzetli bir yemek sunmak:

Bu yöntem yeni bir yöntem değil. Açtığım restoranlar Ermenilerin sadece soykırımdan kurtulmadığını, aynı zamanda hayattan zevk alma becerisini sürdürdüğünü göstermek için yapılmış bir girişim.


Kaynak: Aurora Prize




Önceki Haber
Sadece Akdeniz'de yedi ayda 2 bin 397 sığınmacı yaşamını yitirdi
Sonraki Haber
Akdağ: Nikah memuru beş dakika oturamıyor, ne gerek var; hem papaz nikah kıyıyor, müftü niye kıymasın?