Ana SayfaDünyaMadrid’den Kobani’ye: Dilden dile meydan okuyan ‘No Pasaran’

Madrid’den Kobani’ye: Dilden dile meydan okuyan ‘No Pasaran’

Farklı ideolojilere, farklı dinlere mensup, farklı deri rengine sahip olan ama özgürlük ve adalete sevdalı komünistler, sosyalistler, anarşistler, cumhuriyetçiler, mücadelemize koşulsuz katılmak üzere buraya gelmişlerdi. Bizlere her şeylerini verdiler, gençliklerini veya olgunluklarını, bilgilerini ve deneyimlerini, kanlarını ve yaşamlarını, umutlarını ve arzularını verdiler ve bizden hiçbir şey talep etmediler. Onlar mücadelede yer almak istediler ve bizler için ölme onuruna erişmek istediler…


Tarihten Kadın Portreleri


Dolores Ibárruri… O’na ‘Tutku Çiçeği’ (La Pasionaria) diyorlardı, Madrid barikatlarında yaptığı ateşli konuşmalarında, herkesi direnişe çağırıyordu ve son sözleri bir kılavuz gibiydi. Hala dünyanın her yerinde ‘başka bir dünya mümkün’ diyenlere “Dizlerimiz üzerinde yaşamaktansa ayakta ölmeyi yeğleriz” diye sesleniyor.

İspanya İç Savaşı’nda faşistlere karşı oluşturulan birleşik cephede dalga dalga yayılan ve o tarihten sonra direnen bütün halkların dilinden düşürmediği ‘No Pasaran’ (Geçit Yok) sloganı ona aitti. Ve ezilenler için direnmenin yeni hali Kobani’nin tarihi direnişinde bir kez daha yankılandı: ‘No Pasaran’.

Her dile yayılan No Pasaran, Kobani’de Kürtçe olarak; ‘Nikarin derbas bibin’ diyerek direndi ve bir kentin savunmasından öte tarihe direnmenin yeni bir hali olarak geçti.

‘No Pasaran’ı kalbimize ve ruhumuza bir sihir gibi üfleyen ve direniş söylemine yerleştiren İspanya İç Savaşı’nın direnişçi önderlerinden Dolores Ibárruri yani asıl adıyla Isidora Dolores Ibárruri Gómez, 9 Aralık 1895’te Madrid’de doğdu.

Basklı maden işçisi baba ve İspanyol annenin, 11 çocuğundan biri olarak dünyaya gelen Dolores, çok küçük yaşlarından itibaren konuşma yeteneğiyle dikkat çekti. Öğretmeni, öğretmen okuluna gönderilmesini istediyse de ailesi ekonomik durumu nedeniyle kızlarını okutamadı. Dolores balık satarak, hizmetçilik ve terzilik yaparak yaşamını kazanmak zorunda kaldı. 1916’da bir komünist ve maden işçisi olan Julián Ruiz Gabina’yla evlendi. Ağır yaşam şartları nedeniyle altı çocuklarından dördü erişkinliğe eremeden yaşamını yitirdi. Dolores, eşi politik faaliyetleri nedeniyle sık sık tutuklandığından tek başına ayakta durdu. 1917’de İspanya Sosyalist İşçi Partisi’ne üye oldu.

Komünist Parti’nin kurucularındandı

Dolores 1920’de, İspanya Komünist Partisi’nin kurucuları arasında yer aldı. Aynı yıl Bask Bölge Komitesi’ne seçildi ve bölgesinde hızla önemli bir politik figür haline geldi. Madenci gazetesi El Minero Vizcaíno için “La Pasionara” imzasıyla yazılar yazmaya başladı ve işçi hareketinde faal yer aldı. 1930’da İspanya Komünist Partisi Merkez Komitesi’ne seçilen ilk kadındı. Kısa bir süre sonra eşinden ayrılarak, politik faaliyetlerine tam zaman ayırmak için Madrid’e yerleşti.

Partinin merkez yayın organı “Mundo Obrero”ya (İşçi Dünyası) yazdığı yazılar nedeniyle birçok kez tutuklandı. 1933’te parlamentoya milletvekili seçildi. Burada kadının toplumdaki yeri sorunuyla ilgilendi ve kadınların hakları ile yaşam koşullarını iyileştirmek için çalışmalar yürüttü.

Aynı yıl 13. parti kongresine katılmak üzere Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’ni (SSCB) ziyaret etti ve Moskova’da gerçekleştirilen Komintern’e (Komünist Enternasyonal) delege olarak katıldı. 1934’te Paris’te düzenlenen Dünya Kadın Kongresi’nde ülkesini temsil etti.

1936 seçimlerinde cumhuriyetçiler, sosyalistler ve komünistler birleşerek büyük bir zafer kazandılar. Milletvekili seçilen Dolores Ibárruri, İspanya İç Savaşı sırasında (1936-1939) temsilciler meclisine başkanlık etti. Dolores, “No Pasaran” sloganı eşliğinde cumhuriyetin savunusu için sesini daha da yükseltti. Diktatör Franco birliklerine karşı radyoda ateşli konuşmalar yaptı ve savaşçıların morallerini yükseltmek için onları cephede ziyaret etti. Efsaneleşen radyo konuşmalarını dinleyen genç devrimciler ona ‘siyahlı ana’ diyorlardı.

Nazım Hikmet, Dolores için yazdığı şiirde Madrid barikatlarına söyle sesleniyordu:

…Ne mâveradan ses duymak;
ne satırların nescine koymak o “anlaşılmayan şeyi”
ne bir kuyumcu merakıyla işlemek kafiyeyi;
ne güzel lâf ne derin kelâm
çok şükür
hepsinin
hepsinin üstündeyim bu akşam.
…ne kadar güzel şey yaratacaklarsa
yani o korkunç hasreti daüssılâsı içimin
güzel gözlerindedir
Madrid kapısındaki nöbetçimin.
Ve ben ne yarın ne dün ne bu akşam…

Konuşmaları toplumun büyük bir kısmını, özellikle kadınları, anti-faşist mücadele için bir araya getirdi. Kanlı üç yılın ardından 1939 yılında Madrid’in düşmesiyle beraber Franco’nun güçleri galip geldi. Cumhuriyetçi hükümetin Madrid’den çekilerek yerleştiği Barselona’da düştüğünde Dolores yoldaşlarıyla birlikte önce Paris’e, ardından da Sovyetler Birliği’ne geçti. Sürgün olduğu sırada Moskova’da İspanya Komünist Partisi’ni temsil etti ve sonraki yıllarda defalarca parti başkanlığına seçildi. 1966’da “No Pasaran” adıyla otobiyografisini yayınladı. Franco’nun ölümünün ardından Dolores Ibárruri ülkesine geri döndü ve aynı yıl yeniden milletvekili olarak parlamentoya seçildi. Aktif politik yaşamını ölümüne değin sürdürdü. ‘Tutku Çiçeği’, 1989 yılında, 93 yaşındayken Madrid’de geçirdiği zatürre sonucu yaşamını yitirdi.

Dolores’in ‘geri cephe’ fikri büyük tepki topladı

Kendi zamanına göre devrim mücadelesi içinde silinmez bir yer edinen Dolores, İspanya İç Savaşı’nda kadınların savaşın geri cephesinde devrimi kurumsallaştırmak için çalışması gerektiği fikrini savunuyordu. Bu fikirleri özellikle sosyalist ve anarşist kadınlar tarafından tepki ile karşılandı ve yoğun tartışmalara neden oldu. “Erkekler savaşıyorsa biz de savaşmalıyız, faşizm hepimizin sorunu” diyen kadınlar, Dolores’in fikirlerini ‘gerici’ bularak, cehpede yer almak için büyük savaş yürüttü. Dolores ise daha sonraları verdiği demeçlerde bu kadınlara hak verecekti.

Dolores’in anarken ‘On Üç Gül’ü unutmamak

İspanya İç Savaşı’nda kadınları anarken Dolores’le birlikte belki de ‘Las Trece Rosas’u (On Üç Gül) anmadan geçmek olmaz. Carmen Barrero Aguado, Martina Barroso García, Blanca Brissac Vazquez Pilar Bueno Ibanez, Julia Conesa Conesa, Adelina Garcia Casillas, Elena Gil Olaya, Virtudes González García, Ana López Gallego, Joaquina Lopez Lafitte’yi, Dionisia Manzanero Salas, Victoria Muñoz García idi Luisa Rodríguez de la Fuente, anarşistler ve sosyalistlerin saflarında cephede savaşan kadınlardı.

İspanya’da iktidara gelen faşizm, 13 kadının da içinde olduğu 57 kişiyi, İspanya sosyal ve hukuk düzenine karşı silahlı isyan ve yüksek rütbeli siyasi polis memuru Isaac Gabaldón’a suikast düzenlemekle suçladı ve ölümle cezalandırdı. Oysa subayın öldürüldüğü 27 Temmuz’da, suçlananlardan 54’ü cezaevindeydi.

On Üç Gül, cezaevindeki tutukluluk süreleri boyunca defalarca işkenceye maruz bırakıldı ve aşağılandı. Hapishanedeki koşullar insanlık dışıydı. Çoğunluğu reşit olma yaşı 21’in altında olan, ‘On Üç Gül’, 5 Ağustos 1939’da Doğu Mezarlığı’nın duvarında (Almudena) kurşuna dizildi.

‘On Üç Gül’ün hikayesi ise yönetmen Emilio Martínez Lázaro tarafından 2007’de sinemaya aktarıldı.


Kaynaklar

Onurlu Bir Yaşam/Sosyalist Yayınları
PolitikART
Dolores İbárruri; Tutku Çiçeği – Ekmek Ve Gül Aralık 2010 Sayısı
http://lahistoriaenlamemoria.blogspot.com.tr/p/trece-rosas.html

PAYLAŞ:
    WhatsApp'da Paylaş!   Telegram'da Paylaş!     Yazdır   E-Posta Gönder

Önceki Haber
An ile anı arasında bir roman: 'Deniz Gülümsüyordu Uzaktan'
Sonraki Haber
22 ilin emniyet müdürü değişti