Ana SayfaÇeviriRakka’yı bekleyen gelecek: Kent, Kürtler ve Kuzey Suriye Federasyonu için neden önemli?

Rakka’yı bekleyen gelecek: Kent, Kürtler ve Kuzey Suriye Federasyonu için neden önemli?

HABER MERKEZİ – Kürt güçleri Rakka’yı özgürleştirmek için harekete geçtiğinde “YPG niye Rakka’ya gidiyor? Orası Kürt toprakları değil” benzeri yorumlar yapılmıştı. Memed Aksoy ise The Region’da yer alan ve Türkçeleştirdiğimiz “Rakka’yı bekleyen gelecek: Arap toprakları için Kürtlerin kanı mı?” başlıklı yazısında, Rakka’nın kültür ve ekonomi tarihi ile sosyolojisine dikkat çekerek, kentin demokratik federal Suriye için ne anlama gelebileceğine dair bir değerlendirme içeriyor. Aksoy’a göre “YPG ve DSG’nin Rakka’yı özgürleştirmesi; etnik sınıflandırmalarla, dini kategorilerle ve Kuzey’de Kürtlerin yoğunlukta olduğu bölgelerle kısıtlı kalmayan ‘ademi merkeziyetçi’ ve ‘federal Suriye projesi’nin yaratılışı nedeniyle ideolojik bir görevdi” ve “eğer operasyonlar başlatılmamış olsa; IŞİD, Rojava-Kuzey Suriye Demokratik Federasyonu ile ulaşılan nispi barış ve istikrara yönelik mevcut tehdit ve Suriye krizindeki çözümlerin önünde bir engel olmaya devam edecekti”. Ona göre “Rakka’da özgürlük ve demokratikleşme Kürtleri ve Rojava’yı gelecekteki saldırılardan ve böl-yönet politikalarından korumaya vesile olacak şey”.


Memed Aksoy

Çeviri: Tolga Er


YPG öncülüğündeki Demokratik Suriye Güçleri (DSG), Rakka’yı IŞID’den özgürleştirmek için “Fıratın Gazabı” operasyonunu 6 Kasım 2016 tarihinde duyurmuştu. Rakka’nın çevresinde yer alan bölgeleri ele geçirmek için yürütülen ilk aşamanın ardından Tabka, Rakka-Deyre Zor yolu ve şehrin dört tarafındaki önemli mahalleler alınmıştı. Bugün 73’üncü gününde olan* ve kenti özgürleştirmek için yapılan operasyonun son aşaması ise 6 Haziran 2017 tarihinde başlamıştı. Resmi rakamlar daha açıklanmamış olsa da operasyonun son aşamasında iki yüz civarında Arap, Kürt ve başka ülkelerden gelen savaşçı hayatını kaybetti. DSG şu an şehrin yüzde 60’ını kontrol ediyor ve kentin içerisinde kalan 5 bin kişiden bin beş yüz kişi IŞİD savaşçısı. DSG tarafından bugüne kadar Rakka’dan binlerce sivil çıkartıldı ve bu sivillerden binden fazlası şehrin özgürleştirilmesi için DSG’ye katıldı.

Rakka mücadelesi ve çeşitli aktörlerin yaklaşımı

Rakka’nın YPG öncülüğünde IŞİD’den özgürleştirilmesi için 2016 yılında YPG öncülüğünde bir operasyon hakkında konuşulmaya başlandığında bazı çevreler (neredeyse hepsi dar görüşlüydü ve ‘ilkel’ diyebileceğimiz milliyetçi Kürtlerden, Pan Arapçılar’dan, Kürt karşıtı bireylerden, gruplardan ve Türkiye ile Suriye gibi ülkelerden oluşuyordu), “YPG niye Rakka’ya gidiyor? Orası Kürt toprakları değil” diyordu. Hepsinin nedenleri ve açıklamaları farklıydı, ancak düşüncelerinin ve yaklaşımlarının kökenleri birdi; milliyetçilik ve devletçilik.

‘İlkel’ milliyetçi Kürtler (bir parti veya ideolojik grupla sınırlı değildiler), sosyal medya üzerinden “Arap topraklarında Kürt kanının” dökülmesini istemediklerini ve YPG’nin öncelikle Kürt Rojava-Kuzey Suriye Demokratik Federasyonu’nu (KSDF) korumaya yoğunlaşması gerektiğini tartışıyordu. Bunlar olurken Kürt karşıtı bireyler ve özellikle Suriye ve Türkiye gibi ülkeler YPG’nin bölgeyi Araplar’dan ‘temizleyeceklerini’ ve Kürt yönetimi kuracaklarını dile getiriyordu. Türkiye aynı zamanda en sık kullandığı YPG’nin PKK’nin uzantısı olduğu argümanına ve bu yüzden terörist örgütü olduğu söylemine başvurmaktan geri kalmıyordu.

Onların değinmedikleri konular ise Rakka’daki yerel ve kabile liderlerinin açık çağrılarda bulunması, DSG ve onun sivil kardeş organizasyonu olan Suriye Demokratik Konseyi ile şehri özgürleştirmeleri için görüşmeler yapmasıydı. Aynı zamanda Arapların ağırlıklı olduğu 220 bin nüfuslu Rakka’da nüfusun yüzde 20’sinin Kürtlerden, yüzde 10’unun ise Hristiyan Ermenilerden oluştuğundan bahsetmeyi de unuttular. İslamcı ve cihatçı El-Nusra (Suriye’deki El-Kaide) cephesi 2013 yılında şehrin kontrolünü ele geçirdiğinde neredeyse tüm Hristiyanların ve Kürtlerin zulme uğradığından ve kaçmak zorunda kaldığından da bahsetmediler.

IŞİD, 2014 yılının başında rejimin de düşüşüyle kentin tamamını kendi kontrolüne aldı. O yılın sonunda Irak sınırında Musul’a akın etmelerinin ardından da Şengal’de yaşayan Ezidilere soykırım yaptılar. IŞİD militanları, köleleştirdikleri binlerce kadın ve çocuğu kendi ilan ettikleri başkente ve Suriye’deki operasyon üssüne götürdü. O insanlardan çoğunun ise halen orada olduğu düşünülüyor.

Bu tür olaylar YPG öncülüğündeki DSG’nin (2015 yılında YPG liderliğinde kurulan DSG, Suriye’de savaşan çok etnikli ve çok dinli tek güç ve aynı zamanda DSG içerisinde Arapların ve Kürtlerin yanında Süryaniler, Türkmenler ve Ermeniler de yer alıyor) Rakka için operasyonlar düzenlenmesi için yeterli olabilirdi. Ancak yapılan analizlerde ve suçlamalarda yer etmeyen veya üzeri örtülmek istenen; bu kentin islamcı çihatçılar (bu konuya tekrar döneceğiz) ve de Rojava-KSDF’nin gelecekteki güvenliği ve başarısı için tarihsel olarak stratejik önemiydi. Hatta YPG ve DSG’nin Rakka’yı özgürleştirmesi; etnik sınıflandırmalarla, dini kategorilerle ve Kuzey’de Kürtlerin yoğunlukta olduğu bölgelerle kısıtlı kalmayan ‘ademi merkeziyetçi’ ve ‘federal Suriye projesi’nin yaratılışı nedeniyle ‘ideolojik bir görevdi’. Eğer operasyonlar başlatılmamış olsa; IŞİD, Rojava-KSDF ile ulaşılan nispi barış ve istikrara yönelik mevcut tehdit ve Suriye krizindeki çözümlerin önünde bir engel olmaya devam edecekti.

Dolayısıyla 2016 yılının Ağustos ayında Suriye’nin kuzeyinde Kürtlerin elde ettiği kazanımları sabote etmek için ‘Fırat Kalkanı’ operasyonunu başlatan Türkiye bu operasyonla daha çok yüreklendirilecekti. Ankara yönetimi, Rakka’da yürütülen operasyonların islamcı Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) tarafından öncülük edilmesini istemiş ve YPG önderliğindeki DSG’nin kente ilerleyişine verdiği desteği sonlandırması için ABD öncülüğündeki koalisyona son ana kadar baskı yapmış, bu baskısında ise başarısız olmuştu. Türkiye’nin asıl şikayeti DSG’nin çoğunluğunun Kürt savaşçılardan oluşuyor olması ve içerisinde Arap güçlerinin hiç olmaması veya kayda değmeyecek kadar olmasıydı. DSG ve Pentagon’dan yapılan açıklamalar ise bu suçlamaların aksine işaret etmiş, oluşumun yüzde 60’ının Arap savaşçılardan oluştuğunu belirtmişti. Ankara da çelişkili bir biçimde son çare olarak DSG içerisinde yer alan Arap savaşçılarla Rakka operasyonunu yürütebileceklerini açıklayarak DSG’yi bölmeye çalıştı. Türkiye’nin bu Kürt karşıtı hareketi Arap gençlerin DSG safına – Ankara’nın Menbiç’e ve Arapların baskın olduğu diğer bölgelere karışmasına karşılık olarak DSG’nin düzenleyeceği operasyon öncesi DSG’ye katılmışlardı – hızlıca katılmasında olumlu rol oynadı.

YPG-DSG operasyonlarının olmaması durumunda oluşacak boşluk, IŞİD’in başka bir kalesi olan Deyre Zor’un (Rakka’nın güneydoğusunda) kapısında olan ve şehre karşı saldırılar düzenleyen Suriye rejimi ile sonlanabilir ve böylelikle Suriye’deki anlaşmazlığın çözümü olarak sunulan federal projenin tekrar zayıflamasına neden olabilirdi. Üstelik Türkiye’nin veya rejimin Rakka’ya harekatının bölgesel ve küresel birçok etkisi olabilir ve zaten halihazırda kaotik olan bir savaşı daha kötü bir şekilde karmaşıklaştırabilirdi.

Rakka’nın kültürel ve ekonomik tarihinin zenginliği

Fırat Nehri’nin güneydoğu kıyısında yer alan ve Şam’a, Palmira’ya ve Irak’a giden önemli yollara sahip olan Rakka; helenistik döneme (M.Ö. 244) kadar giden tarihiyle zengin petrol yataklarına sahip bir şehir. Şehir, Bizans ve Sasani Acemistanı arasındaki ticaretin merkezi olarak önemli bir rol oynadı ve altıncı yüzyıla kadar iki hegemonik güç arasında savaşların yaşandığı bir alandı. İslam’ın yükselişinin kısa bir süre ardından Muhammed’in takipçilerinden General İyad Bin Ganem, şehri 1639 veya 1640 yılında aldı ve şehrin bugünkü ismi o zaman verildi. Teslim olan Hristiyanlar, Bin Ganem ile yaptıkları anlaşmayla şehirde yaşamlarına ve ibadetlerine devam edebildiler, ancak yeni kiliseler inşa etmeleri yasaklandı. Birçok yerli Hristiyan grup ve Yahudi ise Bizanslıların ve Perslilerin ağır vergilendirilmesinden kaçınmak için gelen Müslümanlara yardımcı oldu. Müslümanların şehri fethetmesinin sonrasında bile azınlıklar şehirde kendi yasalarını ve mahkemelerini kullanmaya devam etti.

Rakka’nın çevresinde bugün bile var olan yerler İslam tarihindeki önemli gelişmelerden bazılarına tanıklık etmiştir ve bu yüzden burası IŞİD gibi örgütler için çok mühim. İslam’daki Şii-Sünni ayrımının tohumlarını atan Sıffin Savaşı şehrin sadece 28 kilometre batısında yaşanmıştı. 769 yılında Halife Harun Reşid Rakka’ Abbasi İmparatorluğu’nun başkenti olarak seçmiş ve imparatorluğun merkezi haline getirmişti. Bunu izleyen yüzyıllarda Bedeviler, Kürtler, Türkmenler ve Çeçenler de Rakka’yı evi görmüş; ara ara yaşadığı düşüşler ve yükselmeleri en son 1950’lerde pamuk ticaretinde şahit olan şehir yine de ülkedeki kültür ve ticaret için önemli bir merkez olarak kalmıştı.

Rakka Sivil Konseyi ve IŞİD sonrası umutlar

Şehrin bu kısa tarihi bile Rakka’nın coğrafi olarak stratejik önemini ve hatta günümüzdeki ve geçmişteki kültürel ve ekonomik zenginliğini göstermek için yeterli. Aynı zamanda Rakka’nın sosyolojisini ve şehrin demokratik federal Suriye için ne anlama gelebileceğine dair olumlu ve ilk örneğini – doğru bir yönetim biçimiyle- anlamak için de önem teşkil ediyor. Bunun vurgusu Rakka harekatının başlamasından sadece kısa bir süre sonra Suriye Demokratik Konseyi (SDC) kadın eşbaşkanı İlham Ehmed tarafından da daha önce dile getirilmişti:

Böyle bir yönetim, Rakka’daki demokratik değişime yönelik –özellikle de şehrin IŞİD terörist grubu için yıllarca fiili olarak başkenti olduğu düşünülürse- iyi bir örnek olabilir. Bu başarı, Suriye’deki genel durum içerisinde büyük bir değişim olur; ülkenin istikrar ve demokratik değişim yolunda ilerlemesine yardımcı olur. Rakka, tüm ülke için bir örnek olacak.

Feminist Kürt kadın eşbaşkanı ve erkek eşbaşkanının da dahil olduğu 120 civarında kişiden oluşan Rakka Sivil Konseyi 2017 Nisan’da kuruldu. Konsey, Rakka’nın yerel nüfusunu temsil ediyor ve yerel kabilelerin üyeleri de olmak üzere şehirde olan tüm etnik ve dini grupların katılımıyla işliyor. IŞİD’den kurtarılan sivillere yardımcı olmak ve IŞİD sonrası Rakka’da hayat kurmak için çalışıyor ve planlar yapıyor. ABD önderliğindeki koalisyondan yetkililerle Temmuz ayında yapılan toplantıda temsilciler, ‘mayınların temizlenmesi, yeniden inşa, iyileştirme ve insani yardım’ hakkında görüştü ve daha öncesinde Rojava-KSDF’ye verilmeyen siyasi tanınırlık ve destek onlara verildi.

Görevlendirilen konsey, Rakka’daki yurttaşların demokratik bir biçimde temsilcilerini seçebilmesi için yapılacak seçimlerin gelecek yıl Mayıs ayında yapılmasında ise kararlı. Rakka’nın KSDF’ye katılması veya özerk bölge olarak kalması kararı da o tarihlerde verilecek. Yetkililer verilecek kararın federal demokratik projeye katılım olacağı yönünde düşünceye sahip olsa da daha yapılacak çok iş var.

Sonuç olarak Rakka’nın özgürleştirilmesi, yazının başında söz edilen grupların 2016 yılının ortalarında IŞİD’den özgürleştirilmesini engellemeye çalıştıkları çok kültürlü ve tarihsel olarak zengin Menbiç’in özgürleşmesi kadar önemli ve stratejik. Rojava’daki Kürt devrimciler tarafından çizilen ve oluşturulan sınırlar içerisinde Suriye’nin farklı halkları beraber çalışabilirse ve sonrasında da KSDF olabilmek için bu görüş ülkedeki diğer halklarla paylaşılırsa; Rakka güvenli bir hale gelebilir ve halka ait, cinsiyet eşitliğine dayanan, ekolojik bir toplumun temelleri kurabilir. Rojava’nın Esad rejiminden ve gerici gruplardan özgürleştirilmesinin Rakka’nın özgürleştirilmesine ve Suriye’de IŞİD’in mutlak yenilgisine öncülük ettiği gibi Rakka’da özgürlük ve demokratikleşme de Kürtleri ve Rojava’yı gelecekteki saldırılardan ve böl-yönet politikalarından koruyacaktır. Bunu yaparken de Suriye savaşının çözümüne ilişkin olasılıkları artıracaktır. IŞİD’e ve bölgede istikrarsızlığı, savaşı ve yıkımı körükleyen gerici ve milliyetçi zihniyetli diğer ülkelere ve gruplara vurulacak en büyük darbe de bu olacaktır.


Kaynak: The Region


*Bu yazının kaleme alındığı tarihte (20 Ağustos) DSG’nin Rakka’daki ilerleyişi 73. günündeydi.